Dünya genelinde mavi ekonomi, giderek artan bir ilgiyle geleceğin sürdürülebilir kalkınma modeli olarak öne çıkıyor. Özellikle okyanus ve deniz kaynaklarını koruyarak verimli kullanmayı hedefleyen bu yaklaşım, hem çevre hem de ekonomi için önemli fırsatlar barındırıyor. Örneğin, deniz taşımacılığı küresel ticaretin yaklaşık %80’ini karşılarken, okyanuslar dünya çapında 500 milyon kişiye doğrudan veya dolaylı istihdam sağlıyor. Ayrıca 3 milyardan fazla insanın gıda ihtiyacı için denizlere bağımlı olduğu biliniyor.
Bu kapsamda, 2025 yılı mavi ekonomi adına bir dönüm noktası olarak işaret ediliyor. Haziran ayında düzenlenecek Mavi Ekonomi ve Finans Forumu (BEFF) ile Üçüncü Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı (UNOC3), devletleri, iş dünyasını ve yatırımcıları bir araya getirmeyi amaçlıyor. Böylece okyanus ekosistemlerini korumak ve aynı zamanda sorumlu yatırımlarla ekonomik büyümeyi desteklemek hedefleniyor. Uzmanlara göre, 2030’a dek mavi ekonominin daha sürdürülebilir yöntemlere geçmesi için 1,5 trilyon dolarlık kamu ve 1 trilyon dolarlık özel kaynak gerekiyor. Bu büyük finansman açığını kapatmak, yenilikçi finans araçları ve politik destekle mümkün olacak.
Son dönemde şirketler ve kurumsal yatırımcılar, mavi ekonominin getirdiği kârlı fırsatları daha yakından takip etmeye başladı. Deniz temelli enerji projeleri, atık yönetimi, sürdürülebilir balıkçılık ve yeşil liman altyapıları gibi alanlar büyümenin önünü açıyor. Örneğin, “borç-karşılığı-doğa” veya “borç-karşılığı-sürdürülebilirlik” şeklinde adlandırılan finansal yenilikler sayesinde, ülkelerin borç yükleri hafifletilirken okyanus koruma projelerine daha fazla kaynak aktarılabiliyor. Bahamalar’da gerçekleştirilen bir proje, ülkeye 6,8 milyon hektarlık Deniz Koruma Alanı yönetimi için 124 milyon dolar fon sağlamasıyla dikkat çekiyor.
Ayrıca kamusal ve bölgesel düzeyde hayata geçirilen politikalar da yatırım önündeki engelleri azaltıyor. Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nin 30’a 30 hedefi (30x30), yani 2030’a kadar karaların ve okyanusların en az %30’unu koruma altına almak, birçok ülkenin eylem planında yer alıyor. Özellikle okyanusların geniş alanlarını kapsayan açık denizlerde yönetim ve koruma çalışmaları, yüksek düzeyde işbirliği gerektiriyor. Bu noktada 2025 yılına kadar onaylanması beklenen Yüksek Deniz Antlaşması (High Seas Treaty), hayati önem taşıyor.
Finans ve sigorta sektöründen çeşitli kurumların bir araya geldiği #BackBlue girişimi gibi ortaklıklar ise, okyanus ekosistemlerinin korunması için ek sermaye ve uzmanlık sunuyor. Tüm bu gelişmeler göz önüne alındığında, 2025’in mavi ekonomi için kritik bir atılım yılı olması bekleniyor. Gerek düzenlenecek uluslararası forumlar, gerekse yenilikçi finans yaklaşımları sayesinde, okyanuslarımızın sağlığı korunurken küresel ekonomiye de yeni bir ivme kazandırılabileceği vurgulanıyor. Eğer bu fırsat doğru değerlendirilirse, gelecek nesiller daha temiz ve daha güçlü bir ekonomik sistemin avantajlarını yaşayabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: