Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kamu yararı ve sorumluluğu önceliğiyle, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesi gözetilerek seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre emniyeti ve güvenliği odaklı olarak yürütülmesi esastır.

1- Söz    konusu    Kanun’da (Ek Madde 1)    : “Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kamu yararı ve sorumluluğu önceliğiyle, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesi gözetilerek seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre emniyeti ve güvenliği odaklı olarak yürütülmesi esastır”
denmektedir.

Bu ifade ile kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri bağlamında seyir emniyeti, can, mal ve çevre emniyeti ve güvenliğine vurgu yapılmaktadır.
Ancak kamu payı oranında artırım yapmak suretiyle pazarlık usulü ihale yöntemiyle yetkilendirme yapılacak olması, işin en başından bu hizmetlere talip olan firmalar arasında bir rekabet, tarifelerden kamu payına daha fazla kaynak aktarma yarışına yol açarak, sırf ihaleyi kazanabilmek adına emniyetle ilgili yatırımlarından ve çalışanların özlük haklarından en çok fedakârlık yapan firmaların ihalede avantaj kazanmasına neden olabilecektir. Bunu önlemek için Kanun uyarınca çıkarılacak Yönetmeliğe ve ilgili kılavuzluk ve römokröcülük hizmet sahaları için düzenlenecek ihale şartnamelerinde özellikle aşağıda madde madde izah edilen hususlarda hizmetlerin ana amacı olan “seyir emniyeti ve güvenliği” unsuruna zarar verecek hizmet kalitesini düşürecek ve ciddi risk/ tehlike oluşturacak durumları düzeltici kriterler konulmalıdır.

a- Açık artırma şeklinde gerçekleşecek olan ihaleyi kazanabilmek için yüksek kamu payı vaat eden firmalar hizmet süresince bu vaatlerini yerine getirebilmek hususunda operasyonda kullanılacak tüm cihaz ve techizatlarda kalite düşüklüğü ayrıca belli ücret standartlarında çalıştırılabilecek deneyimli meslek insanlarının özlük hakları gibi birçok konuda kısıtlamalara gitmek zorunda kalacak, bu da ister istemez verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kalitesinin düşmesine, bunun sonucunda da kanun’da sözü edilen emniyet ve güvenliğin istenen düzeyde sağlanamaması ile sonuçlanacaktır.

Anayasa’mızın 56.maddesinin başlangıç bölümü “ Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek ,çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” demek suretiyle doğamızın ,denizlerimizin korunması hususunda devlete ve vatandaşlara düşen yükümlülüğe vurgu yapmıştır.

Yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinde  emniyet, güvenlik ve hizmet kalitesinden verilecek en ufak bir taviz, deniz kazalarının artmasına ve denizlerimiz ve limanlarımızda telafisi çok zor çevre kirliliği olayları veya büyük çapta maddi  kazaların yanında can kayıplarının da  yaşanmasına neden olabilir. Deniz çevremiz uzun süreler kalıcı olarak kirlenebilir, liman tesislerimiz uzun süreler atıl kalabilir ve ekonomimiz üzerinde çok olumsuz etkilere yol açan sonuçlarla karşılaşılabilir. Zaten kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kamu yararına hizmetler olarak kabul edilmesinin arkasındaki mantık da budur.

Çalışanların özlük hakları noktasında da Anayasa Hukukunda “ Sosyal haklar, işçi hayatına aktarılmış insan haklarıdır” anlayışı vardır.

b- Özellikle son senelerde uluslararası sefer yapan gemilerde görev yapan uzakyol gemi kaptanlarının ücret skalalarında önemli ölçüde artış göstermiştir. Öyle ki, 1990 ve 2000’li yıllarda gemi kaptanı maaşına yakın bir ücret alan kılavuz kaptanların şu anki maaşları neredeyse tankerlerde görev yapan 3.veya 4.kaptanlar seviyelerine düşmüştür. Her ne kadar kılavuz kaptanlar evlerine yakın çalıştıkları için bu farkı dikkate pek almasalar da , kamu payının ihale kazanmak için ölçüsüz arttırılması sonucu daha da gerileyebilecek özlük hakları birçok tecrübeli kılavuz kaptanın farkın çok açılması nedeniyle tekrar denize çıkmaya karar vermelerine neden olabilir. Böyle bir durumun kılavuzluk hizmetlerinin emniyetine olumlu bir katkı yapması beklenemez.
…..

1982 tarihli Türk Anayasası’nın 2.maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sosyal hukuk devleti olduğu öngörülmüş olduğuna göre sosyal devletin başta gelen amaçlarından birisi toplumdaki sosyal ve ekonomik dengesizlikleri azaltmaktır.

Sosyal devlet, ekonomik ve sosyal yaşamı düzenleyerek toplum yararına kendisinden beklenen ödevleri yerine getirirken sosyal adalet ve eşitliği gerçekleştirmeye çaba göstermelidir.

Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında sosyal devlet eşitlikçi yönüyle tanımlanmıştır. Gerçekten yüksek mahkemeye göre “ toplumsal devlet güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği ,yani sosyal adaleti ve böylece toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir ” Türk Anayasa Yargısında Sosyal Hakların Korunması (Prof.Dr.Zehra Gönül Balkır –Syf.43….)

Yukarıda alıntı yaptığımız kitabın ilgili bölümünden yola çıkarsak ilgili kanunla düzenlenen kamu payı üzerinden açık arttırma usülü yapılacak bir kılavuzluk ve römorkörcülük teşkilat yetkilendirmelerinde eğer yapılacak Yönetmelik ile pazarlık usulü yoluyla yapılacak ön elemeye alınacak teşkilatlar yetkin teşkilatlar olarak belirlenmezse ( kılavuzluk ve/veya römorkörcülük alanında deneyim sahibi olmak, kılavuz kaptanlarının da aynı teşkilatta belli bir süre görev yapıyor olmalarının aranması vb gibi) kaybeden deniz emniyeti, kamu yararı ve kılavuz kaptanların kendileri olacaktır.

Bir başka önemli husus sosyal devlet ilkesi 1961 ve 1982 anayasalarında devletin temel niteliklerinden biri olarak kabul edilmiştir.1982 Anayasa’sının 2.maddesinin gerekçesinde sosyal devletin niteliği
çalışan, çalıştığı halde elde ettiği ürünle mutlu olabilmek için,tasarladığı maddi ve manevi değerlere sahip olamayan kişilerin yardımcısı olacağı ilkesi “ olarak tanımlanmıştır.

2- Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini açık arttırma yoluyla ihaleye çıkarırken, eğer Kanun uyarınca çıkarılacak Yönetmelik ve ihale şartnamelerinde yeterli kriterler ortaya konulmazsa, tüm dünyada  hizmet kalitesi emniyet güvenlik nedeniyle bu hizmetler sıkı kurallarla rekabete kapatılmış iken, ülkemizde daha işin başından kılavuzluk hizmetlerini maliyet üzerinden tehlikeli bir rekabete açılabilecektir.

Dünya genelinde neredeyse her coğrafyada , hatta liberal ekonominin kalesi ABD , İngiltere gibi ülkelerde dahi kılavuzluk hizmetleri çok sıkı ve katı kurallarla rekabete kapatılmıştır.
Bu hizmetlerin imtiyazları pay edilirken bile rekabete yer verilmez.

3- 2019 yılında 20 seneliğine bu hizmetlere talip olarak görevlendirilen teşkilatlar bu hizmetlerin gerektirdiği insan ve altyapı yatırımlarını yapmış, bunu temin etmek için de banka kredileri dahil olmak üzere çeşitli finansman araçlarını kullanmışlardır.

20 senelik bir hizmet göz önüne alarak yaptıkları tüm yatırımlar sonrası iznin 5 senede sonlandırılması sonucu alamayacakları için söz konusu şirketler muhtemelen zarar edecek, zor duruma düşecek ve netice olarak kimi hukuki davalara zemin oluşturabilecek mağduriyetler söz konusu olacaktır.

“ ….Anayasamızın kıyılardan yararlanma başlığını taşıyan 43.maddesi ,Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevlere ilişkin üçüncü bölümde yer almaktadır. Bu düzenleme biçiminden anayasa koyucunun kıyılardan yararlanmayı ,kişiler yönünden sosyal ve ekonomik bir hak olarak ele alıp değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Bu bölümde yer alan bazı maddelerin bazılarının başlığında “hak” sözcüğü yer almamıştır.” kıyılardan yararlanma” ,gençliğin korunması” , yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşları” gibi. Ayrıca maddelerin içerikleri de devlete pozitif yükümlülükler (devlet gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar)
şeklinde ifade edilmiştir.
Fakat bu hükümlerin temel haklar bölümünde düzenlenmiş olması, görev ve yetkinin hakkı gerçekleştirmek üzere verilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer bir deyişle,hak ,görev ve yetki şeklinde ifade edilmiştir.Anayasa Mahkemesi de bir kararında, bu şekilde düzenlemeleri, devlet açısından görev ve yetki, kişiler açısından hak olaraknitelendirmiştir….” (Türk Anayasa Yargısında Sosyal Hakların Korunması – Prof.Dr.Zehra Gönül Balkır –Syf.115….)

4- Dünyanın büyük bölümünde, özellikle deniz taşımacılığında söz sahibi ülkelerde gemi sahiplerinin, gemi işletmecilerinin, acentelerin kendi sahip oldukları veya ortak oldukları şirketler aracılığı ile kılavuzluk hizmetlerinden pay almalarına izin verilmez.
Zira bu alanlarda söz konusu tarafların çıkarları çatışma halindedir (Conflict of interests).

Gemi işletmecisi aynı zamanda bir kılavuzluk firmasının ortağı ise çok olumsuz hava koşullarında dahi emniyet   ve güvenlik kriterlerini zorlayarak ya da hiçe sayarak gemisinin yanaşma/kalkış manevrasının gerçekleştirilmesini, büyük riskler alarak işvereni olduğu kılavuz kaptanlarında can güvenliğini tehlikeye atmalarının yanı sıra kendi sahip oldukları ve ortak oldukları gemilere yanaşma/kalkış sıralarını  kendi menfaatlerine uygun olarak düzenleyip diğer müşterilerin/gemilerin aleyhine  olacak şekilde hareket ederek bunun sonucunda ülke prestijinin de  düşmesine neden olabilecekleri izahten varestedir.

Daha önemli diğer bir husus kılavuzluk hizmetlerinde faaliyet gösteren armatör, gemi işletmecisi ve brokerler esas itibarı ile   kurulmuş dernek ve odalara bağlıdırlar ve temel aidiyetleri kendi sektörleriyle ilintilidir. Ülkemizde yakın geçmişte birçok örneği görüleceği üzere kılavuzluk ve römorkörcülük hizmet tarifeleri ile alakalı olarak bu lobilerle beraber hareket ederek söz konusu ücretlerin yurtdışına kıyasla oldukça düşük kalması için çaba gösterdikleri ve çoğu zaman da başarılı oldukları bilinmektedir.

Ülkemiz limanlarından yapılan deniz taşımacılığında yabancı bayraklı gemilerin  TUGS   ( Türk Uluslararası Gemi Sicili ) Türk bayraklı gemilere kıyasla çok daha fazla yer tuttuğu dikkate alınırsa sırf bu nedenle devletimiz tarifeler üzerinden büyük gelir kaybına uğramaktadır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerden ötürü kılavuzluk hizmetlerinin kalitesi ve emniyet esas alınarak verilebilmesi açısından ve devletimizin bu tür lobi faaliyetleri sonucu ciddi gelir kaybına uğramaması adına armatörlerin, gemi işletmecileri, brokerler ve acentelerin kılavuzluk hizmeti veren şirketlerin sahibi ya da ortakları olması doğru ve etik değildir.

Esasen bu hususun rekabetin korunmasına ilişkin mevzuat hükümleri açısından da sakıncaları vardır.

5- Kanuna ilişkin çıkarılacak Yönetmeliğe ve ihale şartnamelerine gerekli kriterler konulmaz ise, kılavuz kaptan olmayan ancak kılavuzluk hizmetlerine talip olabilecek , altyapısı yetersiz kimi firmalar gerekli lisansları alabilmek için kılavuz kaptan transfer etmenin yollarını arayacaklar , teamüller ve meslek etiği açısından ülkemizin imajını da son derece kötü etkileyecek ,tabir yerindeyse kılavuz kaptan pazarları kurulacak , yakın geçmişte yaşandığı gibi döviz üzerinden transfer paraları gündeme  gelecek, bu da şirketlerin mali yapılarının olumsuz anlamda bozulmasına yol açabilecektir.

Oluşacak bu durum tüm dünyada kılavuz kaptanlar arasındaki meslektaş hukukuna binaen centilmenlik, kardeşlik (Brotherhood) prensipleri ile verilen bu hizmetlerin yapısını ve uyumunu, işbirliğini bozacaktır.

Yakın geçmişte görülmüştür ki bu gibi nedenlerle birbirine darılan , küsen kimi kılavuz kaptanlar seyir esnasında emniyet açısından birbirleriyle kurmaları gereken telsiz iletişiminden bile imtina edebilmişlerdir.

6- Önemli gördüğümüz diğer bir husus da bir kılavuzluk bölgesinde verilmekte olan etap hizmetinin istisnasız o bölgenin genelinde bu konuda hizmet veren teşkilata verilmesi gerekliliğidir.

Aynı bölgede etap hizmetinin farklı teşkilatlarca verilmesinin seyir emniyeti ve güvenlik açısından sakınca oluşturacağını değerlendiriyoruz.

Bu konuda doğru bir yaklaşıma örnek olarak Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunun , Derince etap kılavuzluk hizmetini ,o bölgede hizmet veren Anadolu Kılavuzluk A.Ş.’nin yapmasını uygun görmüş olması gösterilebilir.

Sonuç :

Çağdaş demokrasilerde devletin hizmet sektörü dahil ekonomik yaşama gittikçe artan bir şekilde müdahale etmesi, ekonomik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına, bunun sonucu olarak da siyasal hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açan kısır bir döngüye yol açmaktadır. Gerçek ve tüzel kişilerin ekonomik ve sosyal özgürlüklerini, kazanımlarını koruyabilmek adına ,devletin ekonomik yaşama müdahale etme gücünün anayasal kurallarla sınırlanması gerekir.

İyi bir toplumsal  düzen iktidarı elinde bulunduranlardan ziyade anayasal kuralların niteliğine bağlı olmalıdır.

Yukarıda açıkladığımız ve altını çizdiğimiz hususlarda Yönetmelik ve ihale şartnamelerinde gerekli hükümler konulmaz ise  emniyet, güvenlik ve kalitenin maddi olarak satılması anlamına gelir ki bu da ülkemizin prestijini ve itibarını son derece kötü etkileyebilecek, can, mal kaybına ve çevre kirliliğine yol açabilecek deniz kazalarının çok daha sık yaşanması riski oluşacaktır.

 Bu durum kamuoyu duyarlılığı ile çözülmesi gereken ciddi bir risk olarak önümüze gelmiştir.