Samsun’da denizcilik sektörü, kılavuzluk hizmetleri alanında açılan yirmi yıllık işletme hakkı ihalesiyle yeni bir dönemin eşiğinde. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının duyurduğu şartnameye göre yapılacak bu ihale, özellikle Karadeniz sahilindeki liman trafiğini doğrudan etkilemesi ve yeni Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e göre ilk kez uygulanacak olması dolayısıyla oldukça ses getirdi. Daha şimdiden sektördeki yerli ve yabancı girişimcilerin ilgisini çeken süreç, kamuoyunda hem bir fırsat hem de bir risk olarak değerlendiriliyor. Yüksek miktarda belirlenen geçici teminat ve yüzde 25’lik başlangıç pay oranı, yatırımcıların dikkatini çeken başlıca unsurlar arasında. Bununla birlikte, deniz emniyetinin kamu payı üzerinden yarıştırılmasının hukukî ve pratik sakıncalar doğuracağına dair eleştiriler giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.
Altyapı yatırımlarına kaynak kalacak mı?
Samsun Bölgesel Hizmet Sahası, Karadeniz’in en stratejik deniz kapılarından biri olarak görülüyor. Deniz trafiğinin yoğunluğu, liman ve iskelelere yanaşan yüksek tonajlı gemilerin emniyeti, balıkçılık faaliyetleri ve hatta kruvaziyer turizmi gibi faktörler, kılavuz kaptanların uzmanlığına uzun süredir artan bir ihtiyaç yaratıyordu. Bu nedenle işletme hakkının devri, hizmet kalitesini geliştirebilecek ve teknolojik altyapıya yatırım yapılmasını teşvik edecek bir model olarak lanse edilmekte. Ancak bu ihale, bir kısım uzman tarafından “deniz emniyetine ilişkin hayati önemdeki bir kamusal hizmetin, tabiri caizse yoğurt satar gibi serbest rekabete açıldığı” gerekçesiyle eleştiriliyor. Eleştiriler, mali getiri beklentisi yüksek yatırımcıların teklifi sınırsız seviyelere çıkarabileceği ama bunun uzun vadede asıl gerekli altyapı ve teknoloji yatırımlarını körelteceği yönünde. Kamu payı ile gemi seyir güvenliğinin aynı terazide tartılması, kimi çevrelere göre denizcilik standartlarını zayıflatma riski taşıyor.
Bakanlık tarafından ilan edilen ihale şartnamesi, ihaleye girecek şirketlerin ya da ortak girişim gruplarının belirli bir teknik ve finansal donanım sergilemesini bekliyor. Yüksek geçici teminat bedeli ve asgari kılavuz kaptan sayısı gibi kriterlerin yanında, kılavuzluk hizmetlerini yürütecek anonim şirketin Türk hukuku çerçevesinde kurulması ve römorkörcülük hizmetiyle aynı sahada çakışmaması da katı bir kural olarak ortaya konuyor. İhaleyi kazanan taraf, yirmi yıl boyunca Samsun liman sahasındaki kılavuzluk faaliyetlerinden elde edeceği gelirin belirli bir oranını devlete ödemekle yükümlü olacak. Özellikle %25’lik asgari pay oranı, açık artırma esnasında daha da yükselebilecek olması nedeniyle dikkat çekiyor. Bazı sektörel kaynaklar, uluslararası ve yerel şirketler arasında ciddi bir rekabet yaşanacağını, hatta pay oranının ulaşabileceği tepe seviyenin öngörülemez olduğunu dile getiriyor.
Tahtırevallinin bir ucunda deniz emniyeti bir ucunda kamu payı olursa
Ancak bu “ekonomik yarışma”, deniz emniyeti açısından uzun vadede ne gibi sonuçlar doğuracak sorusu henüz yanıt bulabilmiş değil. Eleştiriler, yetersiz teknik donanımla en yüksek payı vadeden firmaların seçilmesi durumunda geri dönülmez sıkıntılar yaşanabileceğini savunuyor. Gemilerin manevra sırasında karşılaşacağı riskler, ağır deniz koşullarında yetersiz kalabilecek kılavuz botları ve eğitimi aksatılan personel gibi olumsuzluklar gündeme getiriliyor. Kamu payı arttıkça, yatırımcının kılavuzluk hizmetlerinin geliştirilmesine, modernizasyonuna ve can güvenliği önlemlerine ayıracağı bütçenin azalabileceği öne sürülüyor. Bir anlamda tahterevallinin bir tarafında “emniyet”, diğer tarafında “kamuya ödenecek oran” oturtulduğunda, ticari mantık nedeniyle önceliğin emniyetten uzağa kayabileceği ifade ediliyor.
Yeni Yönetmelik, bu sorulara yanıt vermek için belirli ceza ve denetim mekanizmaları da öngörmüş durumda. Hizmeti aksatmak, mevzuat ve sözleşme hükümlerine uymamak gibi durumlarda önemli idari para cezaları ve hatta sözleşme feshi söz konusu olabiliyor. Yine de bazı uzmanlar, cezaların yetersiz kalabileceğini ve yüksek gelir vaadiyle başlayan ihalede, zamanla hizmetin niteliğini sorgulayan büyük boşluklar doğabileceğini düşünüyor. Bu da büyük tonajlı gemilerin ve insan hayatının söz konusu olduğu bir alanda, kamu sağduyusunun ön planda tutulması gerektiği söylemini güçlendiriyor.
Samsun limanındaki bu gelişmeleri izleyen gözlemciler, Anayasa Mahkemesinde bekleyen iptal davasının sonucunun da kritik olduğunu belirtiyor. İhaleyi savunanlar, hukuken geçerli yönetmelik yürürlükte kaldığı müddetçe sürüncemede kalmanın sektör açısından zaman kaybı olduğunu iddia ediyor. Buna karşı çıkanlar ise kıyılarda can, mal ve çevre emniyeti gibi konuların telafisi zor ve hayati olduğunu, iptal veya yürütmeyi durdurma kararının doğrudan bu ihaleyi ve benzer projeleri sekteye uğratabileceğini vurguluyor. Sonuç olarak, Samsun’da başlayan bu yarış yalnızca yatırımcıların kazanç hesaplarını değil, deniz emniyetiyle alakalı derin endişeleri de su yüzüne çıkararak sektörün önünde ciddi bir sınav olarak beliriyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: