Bu güne kadar Deniz ticaret filomuzda "İZMİR" adını taşıyan pek çok gemimiz oldu. Bunların içerisinde hiçbiri 1955 yılında Almanya’da inşa edilen “ M/V İZMİR” gemisi kadar sevilmedi. Belki beyaz boyalı gövdesi, modern görünüşü, iç dekorasyonu bunda önemli
Bu güne kadar Deniz ticaret filomuzda "İZMİR" adını taşıyan pek çok gemimiz oldu. Bunların içerisinde hiçbiri 1955 yılında Almanya’da inşa edilen “ M/V İZMİR” gemisi kadar sevilmedi.
Belki beyaz boyalı gövdesi, modern görünüşü, iç dekorasyonu bunda önemli etken olmuştur.
Deniz ticaret filomuz içerisinde en beğenilen gemilerden biriydi. M/V İZMİR 1955'te, Almanya'da Bremenhaven’de A.G.Weser Werktezgahlarında motorlu yolcu gemisi olarak inşa edildi.
“M/V MARMARA" ve " M/V EGE" adları verilen iki kardeşi daha vardı.
68 birinci mevki, 68 ikinci mevki, 524 de turistik sınıf yolcu taşıma kapasiteli olan M/V İZMİR ve kardeşleri 6.042 gros ton 3327 net ton 2154 dwtonluktular.
Boyları 122,65m., genişlikleri 17 metre su kesimi ise 10 metre idi .
4.160 beygir gücünde MAN (Masch-Augsburg-Nürnberg) yapımı dizel motorları vardı.
16 deniz mili sürat yapabiliyorlardı. Ve Tek uskurluydular.
Gemiler inşa ettiren Denizcilik Bankası T.A.O yetkilileri; “bu gemiler sefere girdikten sonra güverte yolculuğu ortadan kalkacak, her yolcu en medeni şartlar içerisinde seyahat edecektir “ diye gazetelere beyanat veriyorlardı.
M/V İzmir Türkiye'ye Geliyor
1956 yılının Mart ayının ortalarında bir gün, yerel gazeteler, İzmirlilere coşku ile bir haber verdiler: Bremen tersanelerinde yapımı tamamlanan İzmir Vapuru, İzmir Limanı’na geliyordu.
O gün Liman’da büyük bir tören düzenlendi. İlk kez bir vapura kentlerinin adının verildiği duyan İzmirliler törene katıldılar ve İzmir Vapuru ilk yolcularını alarak İstanbul’a hareket etti. Bir gemi, adını aldığı kentten ilk seferine başlıyordu. Haklı bir coşkuydu yaşanan...
M/V İZMİR Kaptanı Mehmet Tahir Candaş (Üstteki Fotoğrafta)
1906 yılında İstanbul Sarıyer’de doğdu. Baba adı Murat.
1928 yılında Yüksek Denizcilik Okulundan mezun oldu.
Mülazım Kaptan olarak Türkiye Seyr-i Sefain İdaresine girdi. 1935 yılında 4.kaptan oldu.
Liman ve İskeleler ve Kıyı Emniyeti Hizmetleri Şubesi Müdür Yardımcılığı, Deniz Nakliyat Dairesi Reisliği Kabotaj İskeleleri Şube Müdürü görevlerinde bulundu.
1943 yılında Denizyolları Akaryakıt gemisi baş kaptanı ve iç hat gemilerinde ikinci kaptan 1947 Kaptan oldu.
1966 yılında Güverte Enspektörü olarak emekli oldu.
M/V İzmir'in Yaşadığı Talihsiz Kaza
İzmir Gemisi, Kaptan Mehmet Tahir Candaş yönetiminde 2 Şubat Cuma 1957 günü saat 14’00te, 244 yolcu alarak İstanbul’dan hareket etti.
M/V İZMİR normal bir seyirle Narlıdere açıklarına kadar geldi, gemi saat 10’00 da İzmir limanına gireceğinden, bütün yolcular hazırlıklarını tamamlamış ve güzel İzmir’in manzarasını gemi güvertesinden seyre hazırlanmışlardı.
Gemi Yenikapı önlerine gelmiş ve İzmir Körfezi’nin girişi belirleyen Pelikan fenerlerinin içine girmişti.
Bu sırada İzmir’den hareket eden ABD Bandralı Howell Lykes Şilebi de kendi rotası üzerinde, aynı fenerlere tam yolla seyretmektedir.
İzmir Vapuru’nun Kaptan Köşkü’nde gemi süvarisi Tahir Candaş ile ikinci Kaptan Hüseyin Dereli, Amerikan şilebinin anormal seyri karşısında 3 kez düdük çaldılar ve uyarmaya çalıştılar.
Ancak Amerikan şilebi yolunu değiştirmek şöyle dursun, süratini azaltmaya bile lüzum görmedi.
İzmir Gemisi tam manası ile boğaza girmiş ve son iki fenerin arasına sokulmuş durumdadır.
Her iki gemi arasında çok az bir açıklık kaldığı halde, normal rotasını takip eden İzmir gemisinin süvarisi, Amerikan şilebinin kendilerine yol vermemesi ve bu arada herhangi bir emniyet tedbiri de almaması üzerine, derhal rotasını değiştirip iskele yönüne döndü.
Fakat bu defa çok yakın bir mesafede bulunan Amerikan şilebi, rotasını değiştirdi ve sancak yönüne dümen kırdı.
İşte bu felaket demekti.
Her iki geminin de aynı yönde yol değiştirmiş olmaları, bu üzücü kazanın olmasına sebebiyet vermiştir.
Kaza anında Amerikan şilebi, İzmir gemisinin sancak tarafından doğrudan doğruya makine dairesine bindirdi.
Bu şiddetli çarpışma neticesinde durumun önemini kavrayan ve İzmir gemisinin batacağına kanaat getiren Howell Lykes, çarpışmadan sonra İzmir Vapuru’nun, bordosundan ayrılmayarak ve burnunu çarptığı yerden çıkarmayarak,
M/V İzmir’i gerisin geriye sürükleyerek Narlıdere’nin Derince Mevkiindeki sığlık alana karaya oturttu.
Yolcularda Panik
Bu ani ve şiddetli çarpışma sırasında çoğunluğu gemi güvertesinde bulunan İzmir’in yolcuları bir anda birbirine karıştı, yüzlerce kadın, erkek ve çocuk birbirine girerek feryada başladılar.
Herkes canını kurtarmak için şaşkın bir vaziyette oraya buraya koşuşurken, bir yandan da gemi zabitanı gerekli önlemleri almaya başladı ve çok seri bir şekilde cankurtaran filikalarını denize indirip yolcuları tahliye etmeye başladılar.
Kaza yeri sahile çok yakın olduğundan, bütün sandal ve motorlar, hemen balıkçılar kazazede İzmir Vapuru’nun yanına geldiler ve gemiden tahliye edilmekte olan yolcuları alarak sahile çıkarmaya koyuldular.
Gemi telsizcisi de, bu durumdan İstanbul’u haberdar etmiş ve kazayı telefonla İzmir’e de bildirerek yardım talebinde bulunmuştur.
Sahile çıkarılan yolcular henüz kazanın dehşet ve korkusundan sıyrılmadıkları için şaşkın vaziyette, yavaş yavaş sulara gömülmekte olan İzmir Vapuru’ndan gözlerini uzun süre ayıramamıştı.”
Olayı haber alan İzmir Valiliği derhal kaza yerine 3 körfez vapuru gönderdi.
Yardıma koşan vapurlardan biri, bugün de Bergama gemisiydi ve kadere bakın ki o da Bremen’de, İzmir Vapuru ile aynı tersanelerde daha 7 yıl önce inşa edilmişti.
Olayın duyulmasından sonra, Pasaport İskelesi’nde mahşeri bir kalabalık toplanmıştı.
İzmir Vapuru’nda yolcu yakını olanlar olayın dehşetini düşünerek, diğer yandan da tanıdıklarının akıbetini merak ederek Pasaport İskelesi’nde heyecanla bekliyorlardı.
Saat 13.30’da Bergama gemisi, ilk kafileyi Pasaport’a getirdi. Tanıdıklarına ve akrabalarına kavuşmanın sevinci içinde gözyaşı dökenlere karşılık, beklediği yüzleri göremeyenlerin oluşturduğu hüzün tablosu ise yürek burkuyordu.
İzmir Vapuru’na çıkan gazetecilerin İlk izlenimlerini gazetelerine şöyle aksettiriyorlardı:
"Kazaya sebep olan şilep çarptığı yerde durmakta ve İzmir Vapuru da kendisini sinesine çekecek olan Narlıdere koyunun mavi sularında feci akıbeti kendisine hazırlayan şilebe yaslanmış durmaktaydı. Kaptan köşkünün hemen birkaç metre gerisinde, İzmir Vapuru’na yanlamasına bindiren Amerikan şilebi, M/V İzmir’in gövdesini bir kâğıt gibi parçalayarak arka tarafa doğru sıyırmış ve 4 metre kadar da geminin makine dairesine girmiş bulunuyordu. Saat 12’de İzmir Vapuru tahminen 45 derece kadar sancak tarafına yatmış durumdaydı. İzmir’in tamamen devrilmemesi için iki romörkör sürekli olarak iskele tarafından halatlarla çekmeye ve dengesini sağlamaya çalıştılar ama başarılı olamadılar.” ABD şilebinin mürettebatını yemek salonunda kahve içerken buldular. Hepsinin yüzünden bu müessif kazaya üzüldükleri belli olmakta idiyse de, gemi personeli olarak kazanın sorumluluğu bakımından hiç de endişe etmedikleri seziliyordu. Bunun nedeni olay meydana geldiğinde, bir Türk Kılavuz kaptan tarafından idare ediliyor oluşlarıydı”.
İzmir Vapuru Sulara Gömülüyor...
Az sonra Amerikan şilebi kendisini gemiden geriye doğru çekmeye başladı.
İzmir Vapuru, Ege Denizi’nin mavi sularına gömülürken vefakar ve fedakar denizcilerine de veda etti.
Saat 15.00 gibi, güverte tamamen sulara gömüldü. Radar Kulesi de suya gömüldükten sonra, tam deniz hizasına gelen Türk bayrağı, filikalarla direğe yanaşan mürettebat tarafından ıslanmasına izin verilmeden direğinden sökülüp alındı.
Şiddetli çarpışma sırasında “kumanyalık” da denilen depoda bulunan Kadir Değirmenci ilk ölen kişi oldu.
Gemi personelinin tüm çabalarına rağmen, kumanyacı Kadir Tüzer’ i de kurtarmak mümkün olmamış, zavallı genç de, kumanyalık da kalarak can vermişti.
İki Kadir’in kaderi burada kesişmişti. Ayrıca öğle yemeğine ekmek çıkarmak için fırını çalıştıran gemi ekmekçisi Enver Akkoyunlu da içeri dolan sularda boğularak ölmüştü.
Kaza sırasında makine dairesinde görevli olan İkinci Çarkçı Yaşar Özdenoğlu da, “Gemi korkunç bir çarpışmanın tesiri ile sarsıldı. Bir şeye çarptığımızı anladığımdan tam yol tornistan yaptım. Sancak tarafından su girdiğini görünce karşı tarafı kontrol etmek üzere o tarafa geçtim. Bu sırada makine dairesini sular bastı, yüzerek kendimi kurtarmak istediğim sırada seyir jurnali aklıma geldi ve derhal dönüp yine yüzerek seyir jurnalini kurtardım. Bir arkadaş da beni suların içinden kurtardı yoksa bende boğularak ölecektim” diyordu.
Bir çarkçıbaşı için belki hayatından da önemli olan şey, bütün gezi notlarının tutulduğu jurnaldi ve jurnali kaybetmemek adına gerekirse insan hayatını bile verebilirdi.
3 Kişi Hayatını Kaybetti,soruşturma yıllar aldı
Bu kaza üç kişi hayatını kaybetmişti Artık M/V İZMİR hareketsiz olarak dev bir balina gibi yatıyordu. Denizcilik Bankası’nın en yeni üç gemisinden biri olan İzmir Vapuru da sulara gömülmüştü. Dönemin bir yazarının deyimi ile “Denizcilik işletmesinin bir yaşındaki gemisi, memleketimizin övüneceği en kıymetli vapurlarından biri olan M/V İzmir gemisi artık bir hatıra” idi.
Geminin batışıyla ilgili soruşturma, gazeteleri aylarca önemli bir konu olarak meşgul etti. Geminin 11 milyon 500 bin liraya sigortalı oluşu, Fransız sigortacıların da İzmir’e gelmesine yol açmıştı. Denizcilik Bankası, Amerikan şilebi acentesi ile kaptanı aleyhine tazminat davası açtı. Cumhuriyet Savcısı Radi Ökbay ve yardımcısı Nevzat Akın soruşturmaya günlerce devam ettiler. Dosya hazırlanırken 15 gemi yolcusu dinlendi.
Savcılık iki kaptanı gözaltına aldırmıştı. Bunlar Amerikan Howell Lykes adlı şilebi Yenikale civarındaki fenerlere kadar götürmekle yükümlü olan İzmir Limanı kılavuz kaptanlarından Ziya Denizer ile İzmir Vapuru’nun süvarisi Tahir Candaş’tı.
Ziya Kaptan olay hakkında hiçbir şey söylememiş, sadece İzmir’in çaldığı düdük seslerini işitmediğini söyleyerek, Tahir Kaptan’ı suçlamıştı: “Ben ayarlamış olduğum rota üzerinden gidiyordum. Kaptan Tahir Candaş ise, iki fener arasına girmek üzereyken korkarak şaşırdı ve rotasından çıktı”...
Batan geminin süvarisi Tahir Candaş ise, “Limana girmek üzere olduğumuzdan ben de kaptan köşkündeydim. Amerikan şilebinin üzerimize geldiğini görünce üç defa düdük çaldım. Yol vermeyeceğini, süratini kesmeyeceğini anlayınca iskeleye dümen kırdık, onlar da aynı yöne dümen kırınca bize bindirdi” diyordu. Tahir Kaptan, “Vicdanen suçlu olduğuma inansam, gemiden çıkmaz ve intihar ederdim” diyerek suçsuz olduğunu iddia ediyordu.
Olaydan 10 gün sonra, İzmir Vapuru’nda büyük bir patlama meydana geldi ve ambar bölümü infilak etti. Bu patlamanın suların sıkıştırmasından kaynaklandığı belirtildi. Bu arada olayın hukuki sürecinin en ilginç yanlarından biri olarak, iki kaptanın birbirlerini “körlük”le suçlamaları üzerine, savcılık, olay anında iki geminin köşklerinde bulunan herkesi bir göz doktoruna gönderdi. Oysa İzmir Vapuru’nun kaptanı sadece 1,5 numara hipermetroptu...
İzmir Vapuru faciasının yargı süreci yıllarca sürdü ve sonunda da hiç kimse mahkûm olmadı. Başlarda İzmir Vapuru’nu yöneten Tahir Kaptan suçlandıysa da, mahkeme kimin suçlu olduğuna karar veremedi.
İzmir vapuru çıkarılıyor...
Denizcilik Bankası T.A.O yetkilileri M/V İzmir’in akıbetini tartışmaya başladılar bulunduğu yer mi satılsın çıkarılıp mı satılsın yoksa çıkarılıp onarılsın mı diye tartıştılar verilen karar geminin çıkarılması ve durumuna göre hareket edilmesiydi.
Geminin çıkarılması için girişimlere başlandı.
Geminin yüzdürülmesi işi ihaleye çıkarılmış ve bu ihaleyi bir İtalyan firması kazanmıştı.
Kaptan Serra ve arkadaşları olarak tarihe geçen bu ekip, İzmir Vapuru’nu önce denizin dibinde tamir ettiler ve tekrar doğrulttular. Kazanın oluş tarihinden 378 gün sonra M/V İzmir’i yeniden yüzer hale getirdiler.
Geminin sularının boşaltılıp yeniden çalıştırılır hale gelmesi 52 gün sürdü. Olay büyük sevinç yaratmıştı. Pasaport İskelesi’ne çekilen gemiyi görmek için İzmirliler yine limana doluştular.
ABD Bandralı Howell Lykes Şilebi yetkilileri ile görüşmeler sürdü.
Görüşmeler neticesinde meselenin sulh yolu ile halledilmesine karar verildi.
500.000 Türk Lirası karşılığında sulh olundu Denizcilik Bankası T.A.O yetkilileri yaptırdıkları teknik inceleme sonucunda M/V İzmir’in tamir edilmesi hususunda karar verdiler.
Hemen İhaleye çıkıldı ihaleye 5 firma katıldı. İhale neticesinde şartnameye uygun ve en düşük teklifi M/V İzmir’i inşa eden A.G.Weser Werk firmasının verdi.
Bu süre içerisinde Gerekli incelemeler ve sigorta müfettişlerinin çalışmalarından sonra, İzmir Vapuru dünyaya geldiği yer olan Bremen’e götürüldü. Romörkörlerin çektiği geminin İzmir’den Bremen’e götürülüşü yaklaşık 20 gün sürdü.
"İzmir Vapurunda Televizyon Var!"
İki yıl sonra 1960 yılının ortalarında, İzmir Körfezi’ne beyaz bir kuğu gibi giren İzmir Vapuru adeta yeniden doğuşunu müjdeliyordu. Tamirat sırasında geminin bir salonuna lüks olarak konan TV alıcısı, gazetelerde haber oldu: “İzmir Vapuru’nda televizyon var!”
1970’li yıllara doğru, denizlerimizdeki yolcu taşımacılığı giderek önemini yitirdi, ama “Deniz Yolları’nın Beş Kardeşi” diye bilinen gemilerden iki büyük kardeş Karadeniz ve Akdeniz, üç küçük kardeş Ege, Marmara ve İzmir vapurları hizmetlerini sürdürdüler.
Marmara Vapuru, 1971 yılında bir yangının kurbanı oldu ve hurda olarak satıldı.
Ege Vapuru1982 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredildi. Ve uzun süre askeri öğrencilerin tatbikat gemisi olarak hizmet verdi.
O en son, rengi kaçmış griye boyanmış bir halde Aliağa’daki MKE’ye ait tesislerde sökülmeyi beklerden görüldü.
Çok hüzünlüydü.
Sonra bir daha da gören olmadı zaten...
Karadeniz Vapuru 1987 yılında bir İstanbul-İzmir yolculuğu sırasında makine dairesinde çıkan yangından sonra kadro dışı bırakıldı sonra da satıldı. O dönemden şimdi sadece Akdeniz Vapuru hayatta. Şimdi İstanbul Tuzla’da, Denizcilik Yüksek Okulu’nun okul gemisi olarak hizmet veriyor. Merhum Deniz Tarihçisi Eser Tutel’in deyimi ile durduğu yerde“çürüyerek jilet olmayı bekliyor”.
"M/V İzmir" dış hatlarda olduğu gibi iç hatlarda da yıllarca çalıştı durdu. Gün oldu 1zmir'e surat postası yaptı, gün oldu Karadeniz iskelelerine uzandı.
Bir İstanbul-İzmir seferinde Dışişleri Bakanlığı denilince akla gelen ilk isimlerden birisi olan, sempatik tavırları pratik zekâsı ile herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış, Ayşe tatile çıkmak istiyor çıksın diyerek 2.Kıbrıs harekâtını başlatan, Prof. Dr. Turan Güneş
9 Nisan 1982 yılında İstanbul’dan İzmir’e giderken Çanakkale açıklarında geçindiği bir kalp krizinde hayata gözlerini M/V İzmir’de kapamıştı.
M/V İzmir, Rahat ve güzel bir gemiydi. Yolcular onu çok sevmişlerdi Her zaman, yaz - kış demeden hep seferde oldu. Sonunda, 1987'de satılmak üzere kadro dışına bırakıldığı zaman 32 yıllık bir gemiydi.