Britanya’nın önde gelen gazetelerinden The Times, 13 Şubat tarihli haberinde, ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya ve Ukrayna liderleriyle gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinin Londra ve Avrupa başkentlerinde ciddi kaygılara yol açtığını yazdı. Habere göre, özellikle Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı (MoD) yetkilileri, bu temasların Ukrayna’yı kendi geleceğine dair karar mekanizmalarının dışında bırakmasından endişe duyuyor.
Trump, 12 Şubat günü önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ardından Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ile telefonda görüştü. Görüşmelerin içeriğine ilişkin ayrıntılar henüz kamuoyuna açıklanmasa da, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov “Baş müzakereci olarak Washington’u görüyoruz, Ukrayna ise elbette sürece dâhil olacak ama Rusya-ABD ekseninde ayrı bir hat da olacak,” ifadelerini kullandı. Bu yaklaşım, Avrupalı diplomatlar ve özellikle Londra yönetimi tarafından “Ukrayna ve Avrupa’nın devre dışı bırakılması riski” şeklinde okunuyor.
“Yılan Adası” Göndermesi
The Times’ın Savunma Bakanlığı’ndan (MoD) adını vermediği üst düzey bir kaynağa dayandırdığı habere göre, Britanyalı bazı yetkililer Ukrayna’ya “Trump’a karşı dik durun” mesajı verilmesi gerektiğini savunuyor. Kaynak, “Ukraynalılar üç yıldır savaşıyor, binlerce evladını kaybettiler. Onları geleceklerine dair pazarlıktan dışlamak kabul edilemez. Ben olsam Trump’a, Yılan Adası’ndaki o ünlü ifadeyle cevap verirdim,” dedi. Bahsedilen ifade, 24 Şubat 2022’de Rus donanmasından teslim olmaları istenen Ukraynalı askerlerden birinin söylediği, artık sembolik hale gelmiş söz.
Avrupa’nın Endişesi: “Müzakereler Avrupa’sız Olacak”
Gazete, Britanya Dışişleri Bakanlığı’ndaki (Foreign Office) endişenin de büyük olduğunu aktarıyor. Haberde, bazı diplomatların, Trump’ın Rusya’yla hızla bir anlaşma sağlamaya çalışırken NATO perspektifini geri plana itmesinden kaygılandıkları yazılıyor. Örneğin, bir hükümet kaynağı, “Güvenlik garantilerini ve NATO üyeliğini masadan kaldırırsanız, Putin’in müzakereye daha açık hale geleceği ortada,” ifadelerini kullanıyor. Fakat bu durum, Ukrayna’nın bağımsız karar alma gücünü zayıflatabilir; zira Kiev’in en büyük güvencesi, Batı’nın -özellikle de NATO’nun- siyasi ve askeri desteği olarak görülüyor.
Diğer yandan, Brüksel’de görev yapan üst düzey bir Avrupa Birliği diplomatı, “Avrupa olmadan Ukrayna hakkında karar alınacaksa, bu ciddi bir diplomatik başarısızlık olur. Eğer Britanya ve AB kendilerini sürece sokmazlarsa, Trump ile Putin farklı bir mutabakata varabilir,” diyor. The Times’a konuşan bu diplomatlara göre, müzakere masasında yer almanın tek yolu barış gücü göndermek gibi somut tekliflerle sürece dahil olmak olabilir; ancak bu, birçok Avrupa ülkesi için siyasal ve askeri açıdan riskli bir adım.
“Ukrayna’yı Sattılar” İddiası
Haberde, Avrupalı diplomatların Trump yönetimini Ukrayna’nın pozisyonunu zayıflatacak şekilde “önceden taviz vermekle” suçladıkları da yer alıyor. Bir kaynak, bunun “felaketle sonuçlanabilecek” bir hamle olduğunu belirterek, “Müzakereler daha başlamadan elimizi zayıflattık. Bu neden yapılıyor? Ukrayna, nadir toprak elementleri gibi stratejik kaynaklar vadediyor. Peki Rusya buna karşılık ne veriyor? Hiçbir şey! Hâlâ emperyal emellerini sürdürüyorlar,” diyor.
Kiev Cephesi ve Avrupa Güvenliği
Ukrayna cephesinden gelen yorumlar da benzer endişeleri yansıtıyor. Ukraynalı üst düzey bir asker The Times’a konuşarak, “Bu bizimle ilgili ama masada biz yokuz. Avrupa’nın güvenliğiyle ilgili ama Avrupa da yok. Durum pek de iyi görünmüyor,” dedi. Zira Rusya’nın “esas muhatabının” Washington olduğunu söylemesi, Ukrayna’nın çatışmayı doğrudan yaşamasına karşın tali konuma itildiği yorumlarına yol açıyor.
Uzmanlar, Londra’nın devreye girmemesi durumunda, başta Almanya ve Fransa olmak üzere diğer Avrupa devletlerinin de sürece etkin şekilde katılamayacağından endişeli. Bu da savaşın gidişatı, Ukrayna’nın geleceği ve Doğu Avrupa güvenlik mimarisi açısından büyük soru işaretleri yaratıyor. Pek çok Avrupalı analist, ABD-Rusya ekseninde atılacak herhangi bir adımın NATO’nun bütüncül güvenlik anlayışını derinden etkileyebileceğini savunuyor.
Kremlin’in, müzakere sürecinde ayrı bir “Rusya-ABD hattı” oluşturma planı, Batı’daki güç dengelerini sarsma potansiyeline sahip. Avrupa’nın oyundan dışlanması, bölgenin güvenlik mimarisini ve Transatlantik ilişkileri sarsabilir. Dolayısıyla, Trump ile Putin arasında şekillenen bu diplomasi trafiğinin, Ukrayna’nın direniş gücü ve Avrupa’nın ortak güvenlik stratejisi üzerinde ciddi etkileri olacağı tahmin ediliyor. Avrupa başkentlerinin, Trump yönetiminin Rusya’yla nasıl bir anlaşma zemini oluşturacağını yakından izlediği ifade ediliyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: