“İzmit Körfezinde Yaşanması Muhtemel Kaos” başlıklı bir önceki makalemde (Aşağıda linki verilmiştir), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca 618 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler sonrasında 11 Şubat 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 32810 sayılı Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin, İzmit Körfezi’nde can, mal ve çevre emniyeti açısından doğuracağı sıkıntıları olası senaryoları değerlendirerek ayrıntılı bir şekilde ele almıştım.
İzmit Körfezinde yaşanması muhtemel kaos
Tüpraş gibi Türkiye sanayisinin en önemli ve stratejik tesislerinin yanı sıra Türk Deniz Kuvvetleri’nin en büyük deniz üssüne de ev sahipliği yapan, akıntı, rüzgâr, su altı yapısı gibi benzer koşullara sahip doğal ve korunaklı bir liman olan İzmit Körfezi kılavuzluk bölgesinin; somut bir ihtiyaç olmaksızın yeni yönetmelikle üç parçaya bölünmesinin yaratacağı sıkıntılar ve kaos, söz konusu makalemde ayrıntılı olarak işlenmişti.
Yeni yönetmeliğe göre İzmit Körfezi’ndeki üç kılavuzluk bölgesi
Bu yeni yönetmelikle İzmit Körfezi’nin üçe bölünmesi sonucu ortaya çıkacak en büyük sıkıntılardan biri de –bu makalede özellikle ayrı olarak ele almak istediğim– çok yakında yaşanması muhtemel “Büyük Marmara Depremi”nin doğuracağı sonuçlar ve getireceği risklerdir.
Bilindiği üzere Türkiye nüfusunun yaklaşık %70’i deprem bölgelerinde yaşamaktadır. Ülkenin kuzeyini doğudan batıya kesen Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın bir bölümü Marmara Denizi’nin altından geçmektedir. Marmara Bölgesi’nde gitgide yaklaşmakta olan güncel deprem riskiyle birlikte, yakın tarihimizde bu bölgede meydana gelmiş büyük depremleri de hatırlayacak olursak:
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı ucunda 9 Ağustos 1912’de “Mürefte Depremi”,
Doğu ucunda 17 Ağustos 1999’da “Gölcük Depremi” yaşanmış ve hattın orta kesimi gerilmiştir. Artık fay hattının ortasının da kırılması ve “Büyük Marmara Depremi”nin gerçekleşmesi beklenmektedir.
Parsons’un Marmara Depremi zamanlaması risk haritası
Yukarıdaki şekilde gösterildiği üzere, ABD’li jeofizikçi Tom Parsons 2004 yılında depremin zamanlaması hakkında önemli bir çalışma yapmış, 2034’e kadar Marmara Denizi’nde 7’den büyük bir depremin meydana gelme ihtimalini %62 olarak öngörmüştür.
Deprem uzmanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, aşağıda alıntıladığım beyanında Büyük Marmara Depremi’nin sadece İstanbul’u değil Marmara Bölgesi içindeki 11 şehri çok ciddi şekilde etkileyeceğini vurgulamıştır:
“Marmara Denizi içerisinde Kuzey Anadolu Fayı üzerinde bir deprem olması durumunda bundan yalnız İstanbul değil, Marmara’daki 11 il etkilenecek. İstanbul ne kadar etkilenecekse Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir ve Çanakkale de etkilenecek. Marmara Denizi’ne kıyısı olan şehirler etkilenecek. Marmara Bölgesi 30 milyona yakın nüfus barındırıyor, bunun büyük çoğunluğu İstanbul’da. Dolayısıyla 30 milyonun yaşadığı bir coğrafyada bölgesel bir deprem çok ciddi sorunlara yol açabilir. Çünkü Marmara Bölgesi’nin gayrisafi millî hasıladaki payı yüzde 50 civarındadır. Bu aynı zamanda ülke ekonomisi için de büyük bir sorun teşkil eder, bir beka sorunu haline gelebilir.”
17 Ağustos 1999’da yaşanan Gölcük Depremi’nin merkez üssü, TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi’nin yakınlarıydı. Deprem sırasında rafinerinin 115 metrelik betonarme meşale bacası yıkıldı. Bacanın yıkılmasıyla başlayan yangın yedi akaryakıt tankına ve şarj fırınına sıçradı, 63 adet boru hattının ve elektriklerin kopmasına yol açtı. Yerel itfaiye yetersiz kalınca önce çevre illerden destek istendi. Ancak bazı yerlerde söndürülen yangın başka noktalarda yeniden başladığı için kontrol çok zorlaştı. Yangının, patlama riski bulunan LPG tanklarına yaklaşması ve rafinerinin hemen yakınındaki İGSAŞ ve PETKİM tesislerine de sıçrama olasılığı belirdi. Tesisteki tüm çalışanlar tahliye edildi. Ayrıca Derince ve Körfez ilçelerindeki halk da patlama korkusuyla evlerini terk etti. Patlama riski nedeniyle hükümet uluslararası yardım talebinde bulundu. Başta Yunanistan olmak üzere pek çok yabancı devlet, yangın uçakları, gemiler, uzmanlar ve itfaiye ekipleri gönderdi. Yangın 21 Ağustos’ta sona erdi. Ancak yangın çıkmayan diğer tanklarda fiziksel hasarlar oluştu; iki soğutma kulesi, damıtma üniteleri, boru hatları ve iki iskele ağır derecede hasar gördü. Patlayan borulardan denize petrol sızarak 1,5 kilometrekarelik alanda kirliliğe neden oldu. Yangının ardından 600 metreküp atık toplandı.
1999 Gölcük depreminde meydana gelen TÜPRAŞ yangını
Ayrıca, Gölcük merkezli deprem felaketinde Türk Deniz Kuvvetlerine ait gemiler yaralıları İstanbul’a taşımak suretiyle İzmit Körfezi’nde mekik dokumuş, yardım çabalarını desteklemek üzere müttefik yabancı ülkelerin bazı askerî yardım gemileri de İzmit Körfezi’ne gelmişti.
Bu kapsamda ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin yardım çabalarını desteklemek üzere USS Kearsarge, USS Ponce ve USS Gunston Hall isimli 3 donanma gemisi ile 22 helikopteri, yardım malzemelerinin ulaştırılması ve halk sağlığı ile barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına destek amacıyla İzmit Körfezi’ne gönderdi. ABD gemileri Gölcük açıklarında demirledi. Yardım talebinin dönemin MHP’li Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından “gerek yok” denilerek geri çevrilmek istenmesi o dönem basında geniş yer bulmuştu.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Durmuş’a:
“Amerikalıların yardımını ret mi ediyorsunuz? Lütfen siz artık susunuz. Dış dünya ile bağlantılarımızı Dışişleri Bakanlığı yürütüyor. Dışişleri, yardımlarla ilgili talep ve teşekkürleri gerekli yerlere diplomatik bir dille iletir.”
diyerek yanıt vermiş, daha sonra ABD Büyükelçiliği gemilerle ilgili bir uyuşmazlık yaşanmadığını bildirmişti.
Gölcük ve çevresinde yaşanan bu büyük felaket, bölgedeki yardım amaçlı gemi trafiğini de önemli ölçüde artırmış; o dönemde tek kılavuzluk bölgesi olarak hizmet veren İzmit Körfezi’nde, tek elden etkin bir koordinasyon sayesinde bu yardım gemilerinin olay yerine hızla intikali sağlanabilmişti.
Yakın tarihimizdeki bu acı deneyimler ışığında, yeni yönetmelikle İzmit Körfezi’nin üç parçaya bölünmesinin her an beklenen Büyük Marmara Depremi bağlamında ne gibi sıkıntılara yol açacağını maddeler hâlinde ele alacak olursak:
- İzmit Körfezi’nde görev yapmakta olan yaklaşık 100 kılavuz kaptan ve bir o kadar da römorkör kaptanı, İstanbul ağırlıklı olmak üzere büyük oranda (%95 civarında) Körfez dışında ikamet etmektedir. Vuku bulacak depremde, Derince Limanı da dâhil olmak üzere, muhtemelen 4 ayrı kılavuzluk teşkilatında görev yapıyor olacak olan bu kılavuz kaptanların büyük bölümü depremden olumsuz etkilenecektir. Deprem sonrası ortaya çıkan kişisel ve ailevi sorunlarla uğraşmak zorunda kalan kaptanların görev yerlerine ulaşması ya da ulaşmaya çalışması güçleşecektir. Dahası, çoğu farklı teşkilatlarda çalıştığı ve diğer kılavuzluk bölgelerine yabancı olduğu için birbirlerini ikame edebilmeleri son derece sınırlı kalacak, bu da İzmit Körfezi’ndeki mevcut trafiğin aksamasının yanı sıra gönderilecek yardım gemilerinin intikalinde de ciddi sıkıntılar yaratacaktır.
- İzmit Körfezi’nin üçe bölünmüş olmasının yanı sıra yeni yönetmelikle getirilen “etap” ile ilgili düzenlemeler de kılavuzluk hizmetlerini son derece karışık ve verimsiz hâle getirecek, büyük kaynak israfına ve zaman kaybına yol açacaktır.
- Bu durum, bölgede Deniz Kuvvetlerimizin en büyük merkezî üssü olan Gölcük Deniz Üssü’nde bulunan donanma gemilerinin emniyetini de olumsuz etkileyecektir. Özellikle böylesine büyük bir afet sonrasında artması muhtemel yerli ve yabancı askerî & sivil gemi hareketleri daha riskli bir ortamda gerçekleşecek, yardım faaliyetlerinin ve önleyici tedbirlerin zamanında uygulamaya konması gecikecektir.
Sonuç:
İzmit Körfezi’nin yeni yönetmelikle üç kılavuzluk bölgesine ayrılmasının, olası Büyük Marmara Depremi sonrasında denizde can, mal ve çevre emniyetini koruma noktasında çok yönlü sakıncaları bulunacağı açıktır. Yakın tarihimizde, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nin oluşturduğu yıkım ve TÜPRAŞ’taki yangın, bölgedeki koordinasyonun tek bir kılavuzluk teşkilatınca yönetilmesinin avantajlarını net bir şekilde göstermiştir. Buna karşın, yeni düzenlemeyle birden fazla kılavuzluk kuruluşunun aynı dar coğrafya içinde çalışacak olması, doğal afet anlarında bütünleşik ve hızlı reaksiyon verebilme kabiliyetini zayıflatacaktır. Özellikle, İstanbul ve çevre illerden gelen kılavuz kaptanların deprem sonrasında göreve ulaşmalarının zaten güçleşeceği bir ortamda, bölgenin üçe bölünmüş olması, emniyet ve yardım gemilerinin intikalinde ciddi zorluklar yaratacaktır.
Ayrıca, bölgedeki Türk Deniz Kuvvetleri gemilerinin ve Tüpraş gibi stratejik tesislerin korunması için ihtiyaç duyulan yüksek düzeydeki koordinasyon, tek bir merkezden yönetilen kılavuzluk hizmetine her zamankinden fazla gereksinim duyacaktır. Deprem anında ortaya çıkabilecek yangınlar, petrol sızıntıları veya benzeri çevresel felaketlerle başa çıkmak, yerel ve uluslararası yardımların güvenli ve hızlı erişimini sağlamak amacıyla oluşturulacak kriz masaları, ancak basitleştirilmiş bir organizasyon yapısıyla etkin çalışabilir. Üçe bölünmüş bir yapıda ise, farklı teşkilatlar arasında meydana gelebilecek iletişim kopuklukları, gecikmelere ve güvenlik zafiyetlerine yol açabilecektir. Dolayısıyla, İzmit Körfezi’nin bütüncül bir kılavuzluk bölgesi olarak yeniden düzenlenmesi, hem olası bir büyük depreme hazırlıklı olmak hem de can, mal ve çevre emniyetini azami düzeyde teminat altına almak için hayati bir gerekliliktir. Deprem sonrası şartlarda emniyetli bir deniz trafiği yönetimi ancak böyle mümkün olacak, Marmara Bölgesi’nin stratejik ve ekonomik değeri korunarak ülke güvenliği güvence altına alınacaktır.
Aynı zamanda, deprem sonrasında gerçekleşebilecek tahliyelerin, hastane gemilerinin ve lojistik destek unsurlarının Körfez’e giriş-çıkışında yaşanacak yoğunluğun da koordinasyon zaafları nedeniyle önemli artması beklenebilir. Bu tür hayati hareketlerin gecikmesi, bölgedeki yaralılara müdahaleyi, kaynak aktarımını ve gerekli yardım malzemelerinin zamanında ulaşmasını güçleştirecektir. Tek sesli ve bütünsel bir yönetim modelinin benimsenmesi, bu hayati süreçleri hızlandırarak oluşabilecek can kayıplarını ve çevresel zararı asgariye indirecektir.
İdaremizin, İzmit Körfezi’nin üç ayrı kılavuzluk bölgesine ayrılmasının can, mal, çevre, afet koşulları ve stratejik güvenlik doktrini açısından doğuracağı sakıncaları görerek, Körfez’i tekrar tek ve bütüncül bir kılavuzluk bölgesi hâlinde düzenlemesi hayati önem arz etmektedir.
Saygılarımla.
Yorumlar
Kalan Karakter: