Ah, bayım…
Nerede bitiyor masal, nerede başlıyor hayat bilemiyorum artık.
Dantel gibi işlenmiş bir kaygıyla örüyorum gecelerimi,
Sanki kapısını çaldığım her rüya,
Beni eşiğinde unutuyor.
Kalbime kâğıttan gemiler yapmaktan değil,
Onları suya bırakırkenki ümidi yitirmekten yorgunum ben.
Güverteye dizilmiş ufak tefek anılar,
Rüzgârın fısıltısına karışıp kayboluyor.
Annemin sesiyle bir dalga vuruyor kulağıma:
“Üzülme, deniz hep geri getirir kaybettiklerini.”
Bir ranzanın üst katında saklanan çocukluğum
Her gece pamuk helvaya benzeyen düşlerini
Pervazlardan sarkıtarak özlemle çağırıyor beni.
Limanı olmayana anlamsız gelir susmak,
Yürek telinde çınlayan o acı da öyle.
Bu yüzden ağladığımda
O damlalar hep başka bir hikâye yazar.
Sandım ki sevgi, ufkuma tutunacak bir ışıktı,
Oysa hangi kıyıya varsam,
Yüzünü diğer yöne çeviren bir fener gördüm.
Ve şimdi, çok şey öğrendim geçen üç yıla sığan
Şu derin sessizliğin içindeki boşluklardan.
Sevgi, belki de evlerin çatıları arasında gezinen
Kırık uçurtmaların bize anlattığı bir sırdır;
Kiminin ipi çoktan koptu,
Kiminin rüyası sabaha kavuşamadan bitti.
Soruyorsanız, “Aşk nedir?” diye bayım,
Cevabı hiç gelmeyecek bir mektup zarfında saklı.
O mektubu açmaya yetmedi cesaretim, bayım,
Kâğıttan gemilerim ise hâlâ suyun yüzünde üşüyor.
Çocukluğum, ranzanın tozlu katında rüyalara sıkıştı,
Annemin sesi, ıssız kıyıların dalgasında kayboldu.
Hangi masalda yazar yarım kalmış hikâyelerin telafisi,
Hangi liman, bu suskun acıya kucak açar ki?
Öylece soruyorum gecenin orta yerinde,
Ve cevap, hâlâ gelmeyecek bir zarfın içinde saklanıyor.
26.02.2025 İstanbul
Yorumlar
Kalan Karakter: