Öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil ne kurbağa
Bir yanım mavi yosun
Dalgalanır sularda
Dostum dostum
Güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçeÖyle bir yerdeyim ki
Bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah Allah
Öyle bir yerdeyim ki ne karanfil, kurbağa
Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım mavi yosun çalkalanır sularda
Dostum, dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçeÖyle bir yerdeyim ki bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah, Allah dölüm düşmüş sokağa.
Toplumcu şiirin usta kalemi Korkmazgil, yaşamını halkla iç içe, yokluklar içinde geçirmiş ve bu yaşanmışlıkları şiirlerine aynen yansıtmıştır. Onun dizelerinde Anadolu insanının dramları, kültürel öğeleri ve zor yaşam koşulları bütün çıplaklığıyla dile gelir. İşte “Öyle Bir Yerdeyim Ki” de tam bu damardan beslenen, hem bireysel hem toplumsal bir iç döküş, bir isyan çığlığı olarak karşımıza çıkıyor. Şiirin daha ilk dizesiyle şair bizi tarif edilmesi zor bir eşiğe getirir:
Öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil
ne kurbağa…
Bu satırlar, insan ruhunun arafta kalmışlığını yansıtır gibidir. Ne güzelliği simgeleyen karanfil, ne de sıradanlığı temsil eden kurbağa – hiçbir kategori bu ruh halini tanımlayamaz. Şair, kendini ne tamamen umudun çiçeklendiği bir bahçede hisseder ne de bataklıkta kurbağalarla özdeşleştirir. Bu belirsizlik, yaşamın bazen netlikten uzak, muğlak bir gri bölge olduğunu ima eder. Metaforlar basittir ama sarsıcıdır: İnsan bazen ne tam olarak mutludur ne de mutsuz; adeta ne tam yaşayan ne de ölü bir halde, arada bir yerde durur. Devam eden dizelerde şair, bu bölünmüşlüğü somut imgelerle resmeder.
Bir yanım mavi yosun
dalgalanır sularda
Bir yanım, çığlık çığlığa…
Bir yanımız suların dibinde, dingin ve sessiz bir dünyada salınan yosun misali sakin; diğer yanımız ise bir çocuk parkının gürültülü neşesinde çığlık çığlığa. Bu iki uç metafor, iç dünyamızdaki çelişkileri anlatır: Sükûnet ve karmaşa, dinginlik ve çocuksu coşku aynı bedenin, aynı benliğin içinde yer bulur. Korkmazgil bu zıt imgelerle bizleri kendi içimize bakmaya zorlar: Acaba biz de hayatımızın bir yanında huzuru ararken diğer yanında çılgın bir koşuşturmacanın içinde kaybolmuyor muyuz? Şiirin belki de en vurucu kısmı, kuşak çatışmasının ve toplumsal değişimin izlerini taşıyan şu dizelerdir:
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah Allah
Dölüm düşmüş sokağa.
Burada bir tarafta anne figürü, dilinde geleneksel bir zikir veya şaşkınlık ifadesi olan “Allah Allah” ile temsil edilirken, öte tarafta şairin “dölü” yani evladı sokaktadır – sokaklara düşmüştür. Bu sahne, eskiyle yeninin, ebeveyn ile evladın, geleneksel olan ile başıboş bırakılmış veya isyan içindeki gençliğin çatışmasını yansıtır gibidir. Anne Allah’a sığınırken, çocuk sokaklarda savrulmaktadır. Şair, bu iki dünyayı aynı anda gören bir aracı gibi durur: Bir yanda maneviyat ve tevekkül, diğer yanda toplumsal karmaşa ve belki de başkaldırı. Bu dizeler olası bir kuşak çatışmasına işaret ederken, toplumdaki değerler uçurumunu da gözler önüne serer. Aynı evin içinde dua ile isyanın, düzen ile kaosun yan yana yaşanması, şiire derin bir trajik boyut katıyor. Korkmazgil’in dizeleri ilerledikçe sesini yükseltiyor ve doğrudan okura, dostuna sesleniyor:
Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Şair burada adeta kolumuzdan tutup sarsıyor bizi. Karşımızda beter bir çizgi var – aşılması imkânsız bir sınır gibi. Çıldırtan bir denge var – aklı oynatacak kadar insanı zorlayan bir terazi. Nedir bu denge? Bir yanda yaprak döken, solup giden, ölen yanımız; diğer yanda bahar bahçe, çiçek açan, umut veren yanımız.
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe
dizeleriyle Korkmazgil, hem bireysel duygu durumumuzu hem de toplumsal manzarayı iki uç arasında resmediyor. Bu öyle bir denge ki insanı çılgına çeviriyor: Mutluluk ile keder, umut ile umutsuzluk aynı anda mevcut. Şairin haykırdığı bu denge, aslında toplumun dengesi – ya da dengesizliği. Ülkede bir kesim baharı yaşarken bir kesim hazanı yaşıyor; birileri gülerken birileri ağlıyor. Nitekim bu şiir, “ülkedeki gelir ve fırsat eşitsizliğini, adaletsizliği adeta yüzümüze çarparak çığlık atan” dizeler barındırıyor. Korkmazgil’in on yıllar önce kaleme aldığı bu çığlık, bugün hâlâ taptaze, çünkü “on yıllar önce yazılmış ama ülkede hâlâ değişen bir şey yok”.
Toplumsal eleştiri, böylesine zamansız ve evrensel bir şekilde ifadesini buluyor şiirde. Elbette “Öyle Bir Yerdeyim Ki”, sadece sosyal mesaj kaygısıyla yazılmış didaktik bir şiir değil; aksine son derece içten bir bireysel isyanın da dile gelişi. Şair kendi iç çelişkilerini, kendi bunalımını, umut ile umutsuzluk arasındaki gelgitlerini de koyuyor ortaya. Okur olarak bu şiiri okurken veya dinlerken, biz de kendi iç dünyamızdaki benzer çatışmaların farkına varıyoruz. Bir an durup düşünüyoruz: Bizim de bir yanımız hüzünle sararmış yapraklarını dökerken, diğer yanımızda yeşeren umut filizleri yok mu? Hayatın acı-tatlı dengesi içinde savrulup durmuyor muyuz? Korkmazgil, şiiriyle bizleri kendi dünyalarımıza da götürüyor, kendi anlam arayışımıza çekiyor. Onun götürdüğü dünya, bazen bir çıkmaz sokak kadar bunaltıcı, bazen bir çocuk parkı kadar nefes aldırıcı. Okuyucu bu dizelerde, hem şairin dünyasında dolaşıyor hem de kendi iç dünyasına doğru savruluyor. Bu savrulma, bir bakıma şairin muradı: anlam arayışına ortak etmek. Kimi zaman toplumsal gerçeklerin sert yüzüne çarpıyoruz, kimi zamansa metaforların peşinde düşsel dünyalara dalıyoruz. “Öyle Bir Yerdeyim Ki”, salt kâğıt üzerinde kalmış bir şiir değil; müziğe bürünmüş, ses ile can bulmuş bir ağıt adeta.
1980’lerin ortasında Ahmet Kaya, bu şiiri besteleyip 1985 tarihli Acılara Tutunmak albümünde seslendirdi. Kaya’nın hüzünlü ezgisiyle birleşen dizeler, milyonlarca insanın diline pelesenk oldu. Öyle ki bu çığlık, sadece edebiyatseverlerin değil, geniş halk kitlelerinin de yüreğine dokundu. Ardından Selda Bağcan, o güçlü ve yanık sesiyle bu şiiri yorumlayarak esere başka bir ruh kattı. Bağcan’ın yorumunda, dizelerin isyankâr tonu Anadolu’nun kadim ezgileriyle harmanlandı; şarkı adeta bir halk ağıdı, bir kolektif haykırış haline geldi. Bu iki büyük sanatçının yorumları, şiirin etkisini katbekat artırdı. Korkmazgil’in kağıda döktüğü çığlıklar, Kaya ve Bağcan’ın yorumlarıyla kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor.
Müzik, şiirin duygusunu çoğalttı; dinleyenin tüylerini diken diken eden, yüreğini burkan bir eser ortaya çıktı. Ahmet Kaya’nın bestesi ve Selda Bağcan’ın yorumu sayesinde,
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe
dizeleri sanki ortak bir hafızaya kazındı, kuşaktan kuşağa aktarılan bir sözlü mirasa dönüştü.
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Öyle Bir Yerdeyim Ki”, her okunuşunda ve dinlenişinde okuru farklı dünyalara götüren, derin anlam katmanları barındıran bir başyapıt. Şair bizleri hem kendi iç dünyasındaki fırtınalara çekiyor hem de toplumun aksayan yönleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Şiirdeki metaforlar ve çelişkiler, hayatın hem bireysel hem toplumsal gerçeğini çarpıcı bir biçimde yansıtıyor. Bir yanda anne ve evlat, bir yanda yosunlar ve çocuklar, bir yanda hazan bir yanda bahar... Tüm bu dünyalar arasında savrulurken, şiirin sonunda aslında hepimiz o “çıldırtan denge”nin tam ortasında durduğumuzu fark ediyoruz. Korkmazgil, yarım asır önce kaleme aldığı bu eserle sanki bizlere şunu fısıldıyor:
Dostum, güzel dostum, hayat acısıyla tatlısıyla bir dengedir ve biz bu dengenin çılgın çizgisinde yürümeye mahkûmuz.
Bu şiir, işte o çizgide yürürken elimizden tutan bir dost gibi hem sitem ediyor düzene hem de umut aşılıyor gönüllere. Toplumsal haksızlıklara başkaldırırken bireysel umudu yeşerten bu şiir, bugün de değerinden hiçbir şey yitirmeden bizi düşünmeye, hissetmeye ve anlam arayışımıza devam etmeye çağırıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: