1- Giriş
Roseline A. Gemisi, 1998 yılında Almanya’da inşa edilmiş olan, yaklaşık 148 metre uzunluğa ve 25 metre genişliğe sahip, 18,5 knot (Deniz Mili/saat) azami hız yapabilen bir konteyner gemisidir. Mart 2013’ten bu yana Arkas Denizcilik filosunda yer almakta olan bu gemi, diğer Arkas Denizcilik gemileri gibi Türk bayrağı taşımaktadır (Arkas, 2020). Uluslararası deniz ticaretinde düzenli seferler yapan gemi, 20 Kasım 2020 tarihinde İzmit Körfezi’ndeki Evyap Limanı’ndan, Libya’nın Misurata Limanı’na gitmek üzere sabah 06:50’de hareket etmiştir. Türkiye’deki son uğrak limanından ayrıldıktan sonra çeşitli Marmara limanlarına da uğramış olduğu belirtilmektedir.
22 Kasım 2020 günü sabah saat 10:30 sularında, Libya sahillerine yaklaşık 110 deniz mili (yaklaşık 200 km) uzaklıkta, yani uluslararası sularda seyrederken, gemi radyo (VHF) çağrıları yoluyla kendisini “EU WARSHIP” olarak tanıtan ve Alman bandıralı F220 numaralı Hamburg Fırkateyni tarafından durdurulmuştur. Ardından, fırkateyn tarafından kaldırılan bir helikopter aracılığıyla Roseline A. Gemisine askeri personel indirilmiş; gemi kaptanının muhalefetine karşın, gemide birtakım “teftiş” faaliyetleri yürütülmüştür (Arkas, 2020). Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy (Aksoy, 2020) ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Sözcüsü Peter Stano (Stano, 2020) tarafından yapılan birbirine tezat açıklamalar, olayın uluslararası hukuk bakımından tartışmaya açık bazı yönlerini ortaya koymuştur.
Bu makale, söz konusu operasyonun uluslararası hukuka uygunluğu hususunda ortaya çıkan farklı görüşleri ele almaktadır. Bu kapsamda öncelikle açık denizlerin serbestliği ilkesi, bu ilkenin tarihsel gelişimi ve 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) çerçevesindeki düzenlemeler incelenecek, akabinde BM Güvenlik Konseyi’nin 2292 (2016) Sayılı Kararı’nın hukuksal boyutu değerlendirilecektir. Son olarak, Roseline A. Gemisi özelinde ileri sürülen çeşitli uluslararası sözleşmelerin (ör. SUA Sözleşmesi ve 2005 Protokolü) uygulanabilirliği ve muhtemel tazminat hakları tartışılacaktır.
2- Roseline A. Gemisine Yönelik Müdahalenin Olay Akışı
Roseline A. Gemisi, 22 Kasım 2020 günü uluslararası sularda seyir halindeyken, Almanya’ya ait F220 Hamburg Fırkateyni tarafından durdurulmuştur. Fırkateyn, VHF yoluyla gemi kaptanı ile irtibat kurmuş, bir dizi soru sormuş ve daha sonra helikopterle gemiye askeri personel indirmiştir. Geminin donatanı Arkas Denizcilik tarafından yapılan açıklamada, askerî personelin gemi kaptanını ve mürettebatı zorla aradığı, konteynerleri güç kullanarak kontrol ettiği, kaptanın silahlı gözetim altına alındığı bilgilerine yer verilmiştir (Arkas, 2020). Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, bu eylemin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve Roseline A. Gemisi’nin insani yardım malzemesi ve boya gibi zararsız yük taşıdığının tespit edildiğini belirtmiştir (Aksoy, 2020).
Öte yandan, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Sözcüsü Peter Stano tarafından yapılan resmi açıklamada, gemiye çıkmadan önce Türk Dışişleri Bakanlığına haber verildiği, dört saat boyunca cevap beklendiği ve Roma’daki Türk Büyükelçiliğinin talebi üzerine bu sürenin bir saat daha uzatıldığı ancak yine bir yanıt alınamaması üzerine IRINI Operasyonu çerçevesinde uluslararası kabul görmüş prosedürlere dayanarak gemiye çıkıldığı beyan edilmiştir (Stano, 2020). Ayrıca, Türkiye’nin aramaya izin vermemesi sonrasında arama faaliyetinin durdurulduğu ve gemide yasadışı bir malzeme tespit edilmediğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Ancak, gece yarısından sonra hava şartları elvermediği için askerî personelin gemide “misafir” olarak beklemek zorunda kaldıkları, sabah saatlerinde gemiyi terk ettikleri bilgisi paylaşılmıştır (Stano, 2020).
Türkiye tarafı ise bu müdahalenin açık denizlerdeki serbesti ilkesini ihlal ettiğini öne sürmüş, AB kanadı ise operasyonun Birleşmiş Milletler’in Libya’ya yönelik silah ambargosuna dair Güvenlik Konseyi kararlarına ve IRINI Harekatı’na dayanarak uluslararası hukuka uygun şekilde yapıldığı iddiasını sürdürmüştür (Aksoy, 2020; Stano, 2020).
3- Açık Denizlerin Serbestliği İlkesi ve İstisnaları
Açık denizler, kıyı devleti olup olmadığına bakılmaksızın tüm devletlerin yararlanabileceği deniz alanlarıdır. Tarihsel gelişim açısından bakıldığında bu serbesti anlayışı 17. yüzyıldan önce yaygın değildi. Hollandalı düşünür Hugo Grotius’un 1609 tarihli “Mare Liberum” adlı eseriyle gündeme gelen “açık denizlerin serbestliği” fikri, 19. yüzyıldan itibaren giderek yerleşik bir ilke haline gelmiştir (İstikbal, 2020). 1958 Cenevre Konferansı sonrasında bu ilkeye ilişkin ortak bir tanım geliştirme çabaları olsa da, ancak 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ile yasal zeminde somut bir şekle kavuşmuştur. BMDHS’nin 87. maddesinde “Açık Denizlerin Serbestliği İlkesi” net bir biçimde düzenlenmiş, açık denizlerin gerek kıyı devleti olsun gerek olmasın tüm devletlere açık olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte, 88. madde uyarınca bu serbesti, “barışçıl amaçlarla” kullanım koşuluna tabidir (BMDHS, m.88).
BMDHS hükümleri doğrultusunda, bir gemi hangi devletin bayrağını taşıyorsa, o gemi o devletin yargı yetkisine tabidir (m.91). Açık denizlerde devlet gemileri (kamu hizmetine tahsis edilmiş gemiler) ve savaş gemileri yargı bağışıklığından yararlanırken (m.95-96), ticaret gemileri açısından genel bir yargı bağışıklığı bulunmamaktadır. Yine de, uluslararası hukukun yerleşik ilkelerine göre, “bayrak devleti dışında bir devletin” söz konusu gemiye zorla el koyması veya seferini engellemesi kural olarak mümkün değildir (m.97/3). Bu durum, devletlerin egemen eşitliği ve serbest rızası (free consent principle) ilkelerinin bir yansımasıdır (İstikbal, 2020).
3.1. Açık Denizlerin Serbestliğinin İstisnaları
Açık denizlerin serbestliği ilkesi mutlak değildir. Çeşitli uluslararası sözleşme hükümleri veya teamül hukukuna yerleşmiş kurallar, kimi zaman bayrak devletinin münhasır egemenlik yetkilerini sınırlayacak düzenlemeler içerebilir. Bunun nedeni, uluslararası hukukun temelinde “serbest rıza ilkesi”nin bulunmasıdır. Devletler, taraf oldukları sözleşmeler veya zaman içinde oluşan teamül hukuk kuralları vasıtasıyla belli ölçülerde yetkilerinden feragat edebilirler. Birleşmiş Milletler Şartı’na (BM Şartı) taraf olan devletler, bu çerçevede Güvenlik Konseyi kararlarına uyma yükümlülüğünü de üstlenmiş sayılırlar. BM Şartı’nın 25. maddesi, “Güvenlik Konseyi kararlarının kabulü ve uygulanması” yükümlülüğünü öngörür. Dolayısıyla, bir BM Güvenlik Konseyi Kararı bağlayıcı nitelik taşıyabilir ve “pacta sunt servanda” (ahde vefa) ilkesi uyarınca taraf devletleri hukuken bağlar (İstikbal, 2020, s. 99; İstikbal, 2020).
Türkiye, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne veya 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmamışsa da, söz konusu belgelerin bazı hükümleri “teamül hukuku” niteliği taşıyabilir. Teamül hukuku, ısrarlı muhalif (persistent objector) konumunda olmayan tüm devletleri bağlayıcıdır. Bu çerçevede, açık denizlerde bir gemiye müdahale edebilmek için, dayanak olarak kabul edilebilecek bir uluslararası antlaşma, bir BM Güvenlik Konseyi kararı veya yerleşik teamül hukuku kuralı bulunması gerekmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin 2292 (2016) Sayılı Kararı ve IRINI Operasyonu bu noktada gündeme gelmektedir.
4- BM Güvenlik Konseyi’nin 2292 (2016) Sayılı Kararı ve Uygulaması
Roseline A. Gemisi olayında AB yetkilileri, BM Güvenlik Konseyi’nin 2011 yılından beri Libya’ya uygulanmakta olan silah ambargosunu denetlemek amacıyla 2292 (2016) Sayılı Karar’ın verdiği yetkiyi dayanak göstererek hareket ettiklerini ileri sürmüşlerdir. Anılan karar, 14 Haziran 2016 tarihli 7715. toplantıda kabul edilmiş olup, Libya’ya yönelik silah ambargosunu Libya kıyılarına yakın açık denizlerde de uygulamayı hedefleyen özel bir düzenlemedir (Talmon, 2020).
Kararın temel hükümleri özetle şöyledir:
- Karar ilk olarak 14 Haziran 2016’dan itibaren 12 ay süreyle yürürlükte kabul edilmiştir. Karar, daha sonra her yıl yenilenerek geçerliliğini sürdürmüştür.
- Karar, “Libya sahillerine yakın açık denizler”deki denetim faaliyetlerini kapsamaktadır.
- Karar uyarınca denetim yapma yetkisi, savaş gemileri veya devlet gemileri (devletin ticari amaçla kullanmadığı gemiler) ile sınırlıdır.
- Üye devletler, bu denetlemeyi ulusal veya bölgesel iş birliği çerçevesinde yapabilir.
- Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile istişare edilerek, makul gerekçeler (reasonable grounds) var ise, Libya’ya giden veya Libya’dan gelen gemilerin silah ve benzeri yasaklı malzeme taşıyıp taşımadığını denetleyebilir.
- “Makul gerekçe” kavramı Karar’ın uygulanması açısından kritik önemdedir ve bu gerekçelerin sonuçları BM’nin ilgili komitelerine raporlanmalıdır.
- Bayrak devletinden rıza alınması için “iyi niyetli çaba gösterilmesi” istenir. Ancak rızanın alınmaması durumunda ne olacağı hususu, Karar’ın 10. maddesinde “geminin aranması sonucuna ve işbirliği yapılıp yapılmadığına dair raporlama” şeklinde düzenlendiğinden, rızanın mutlaka koşul olmadığı değerlendirmesi yapılmaktadır (Talmon, 2020).
Bu çerçevede IRINI Operasyonu da, AB tarafından “Libya’ya yönelik silah ambargosunun denetlenmesi” amacıyla tesis edilmiştir. Ancak burada Roseline A. Gemisi olayı bakımından en tartışmalı konu, “geminin aranmasını meşrulaştıracak düzeyde makul gerekçe bulunup bulunmadığı” meselesidir (Talmon, 2020). Güvenli bir NATO ülkesinden yüklenen ve düzenli hatlarda çalışan bir ticaret gemisinin silah veya yasak malzeme taşıdığına dair nasıl bir “makul gerekçe” ileri sürüldüğü şeffaf biçimde ortaya konulamamıştır. Geminin rotası, AIS verileriyle herkesçe takip edilebilir durumdadır ve Alman Basın Ajansına sızdığı iddia edilen gizli AB belgesinin dışında elde somut bir kanıt olmadığı belirtilmektedir.
5- SUA (Deniz Seyrüsefer Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesi) Sözleşmesi ve 2005 Protokolü
Roseline A. Gemisi olayı sonrasında kamuoyunda, bu müdahalenin 1988 tarihli SUA Sözleşmesi ve 2005 Protokolü’ne dayandırılarak yapıldığına dair görüşler de öne sürülmüştür. Oysa resmi beyanlarda, AB yetkilileri operasyonun BM Güvenlik Konseyi Kararına ve IRINI Operasyonu’na dayandığını ifade etmişlerdir (Stano, 2020). SUA Sözleşmesi esas itibariyle terör eylemleri veya gemiye zorla el koyma, gemi personeline şiddet uygulama, gemiye yönelik sabotaj gibi eylemlerin önlenmesini hedeflemektedir. 2005 Protokolü ile bu sözleşme kapsamına kitle imha silahlarının yasa dışı taşınmasına dair düzenlemeler de eklenmiştir.
SUA Sözleşmesi ve ek protokollerde, bayrak devletinin sessiz kalmasının (4 saatlik bekleme süresi) zımni onay olarak değerlendirilebileceğine dair bir hüküm mevcuttur. Ancak bu “sessiz kalma” usulü, uluslararası örgütlerdeki (örneğin NATO, AB, IMO) “sessiz onay” (tacid acceptance) yönteminden farklıdır (İstikbal, 2020). Buna göre, geminin bayrak devleti 4 saat içinde olumlu veya olumsuz yanıt vermezse, gemiye çıkış talebinde bulunan devletin bu eylemi gerçekleştirebileceği hükme bağlanmıştır. Bununla birlikte, SUA Sözleşmesinin bu düzenlemesi uluslararası hukukta geniş eleştirilere maruz kalmış, özellikle “açık denizlerin serbestisi” ve “bayrak devletinin rızası” ilkeleriyle çatışma potansiyeli nedeniyle çok sayıda devlet tarafından çekinceyle karşılanmıştır (Talmon, 2020). Bu sebeple 2005 Protokolüne taraf olan devlet sayısı istenilen seviyede değildir.
Yine de, Roseline A. Gemisi bağlamında, eğer AB tarafı 4 saat bekleme ilkesini işletmeye çalışmışsa, söz konusu uygulamanın ne derece hukukî dayanağı olduğu tartışmalıdır. Zira AB tarafından yapılan resmi açıklamalarda bile, müdahalenin gerekçesi olarak “SUA Sözleşmesi” değil, BM Güvenlik Konseyi Kararları ve IRINI Operasyonu gösterilmiştir (Stano, 2020).
5.1. Tazminat Meselesi
SUA Sözleşmesi ve 2005 Protokolü, “makul gerekçeye dayanılmaksızın” yapılan müdahalelerden dolayı uğranılan zararların tazminine dair de hükümler içermektedir (SUA 2005 Protokolü, m.8bis/10). Buna göre, haksız veya yersiz bir şekilde gemiye çıkılması ve bu esnada donatanın, gemiadamlarının veya bayrak devletinin maddi ya da manevi zarara uğraması halinde, söz konusu zararın tazmin edilebileceği öngörülmektedir. IRINI Operasyonu sonucunda Roseline A. Gemisi’nde herhangi bir yasadışı malzeme bulunmadığından, aramanın “makul gerekçeye” dayalı olup olmadığı ciddi şekilde tartışmaya açıktır. Bu nedenle, donatan firma, gemi mürettebatı veya hatta bayrak devleti, uğranılan maddi ve manevi kayıplara ilişkin tazminat talebiyle ulusal veya uluslararası yargı mercilerine başvurabilir.
6- Hukuksal Değerlendirme ve Sonuç
Roseline A. Gemisi’nin 22 Kasım 2020 tarihinde IRINI Operasyonu kapsamında uluslararası sularda durdurulup aranması, açık denizlerin serbestliği ilkesi ile BM Güvenlik Konseyi Kararları arasında meydana gelebilecek gerilimin somut bir örneğini oluşturmuştur. AB tarafı, BM Güvenlik Konseyi’nin 2292 (2016) Sayılı Kararı ve sonraki uzatmaların kendilerine “Libya’ya veya Libya’dan yasadışı silah taşıdığı şüphesi bulunan gemileri” durdurma ve arama konusunda yetki verdiğini savunmaktadır. Türkiye tarafı ise böyle bir müdahalenin uluslararası sularda “bayrak devletinin rızası” alınmaksızın yapılmasının mümkün olmadığını, neticede geminin insani yardım ve ticari malzeme taşıdığı için hukuka aykırı bir işlemle karşılaştığını ileri sürmektedir (Aksoy, 2020; Arkas, 2020).
Bu aşamada, müdahalenin hukuka uygunluğu konusundaki belirleyici unsur, “makul gerekçe” standardının somut olarak karşılanıp karşılanmadığıdır. BM Güvenlik Konseyi Kararı, “makul gerekçe” bulunduğu takdirde, bayrak devletinin rızası için “iyi niyetle çaba göstermeyi” şart koşmakta; fakat rızanın olmaması durumunda dahi, bu denetimin gerçekleştirilebileceğine imkân tanımaktadır (Talmon, 2020). Ancak “makul gerekçe”nin gerçekçi ve objektif dayanaklara sahip olması beklenir. Düzgün bir sicile sahip ticari bir konteyner gemisinin fiilen silah taşıdığına dair elle tutulur bilgi ve belge olmaksızın aranması, bu standardı karşılamıyor gibi görünmektedir.
Öte yandan, denetimin herhangi bir yasadışı malzeme bulunmaksızın sona ermesi, özel hukuk bakımından tazminat sorumluluğunu gündeme getirebilir. Zira gemi sahibi (donatan), gemi kaptanı, mürettebat ve hatta bayrak devleti, maddi ve manevi zarara uğradığını iddia ederek dava açma hakkını kullanabilir. Nitekim SUA Sözleşmesi 2005 Protokolü’nün 8bis maddesinin 10. fıkrası, bu tür hukuksuz veya yanlış temellendirilmiş müdahalelerden dolayı uğranan zarar ve ziyanın giderilmesine yönelik düzenlemeler içermektedir.
Sonuç itibariyle, Roseline A. Gemisi olayı, denizlerde güç kullanımının ve uluslararası denetim faaliyetlerinin ne ölçüde meşru olduğuna dair önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bir yanda BM Güvenlik Konseyi Kararları ve Libya’ya yönelik silah ambargosunun denetlenmesi amacı, diğer yanda ise açık denizlerin serbestisi ilkesi ve bayrak devletinin egemen yetkisi bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen çerçevede, “makul gerekçe” ve “bayrak devletinin rızası” gibi hukuki kavramların somut koşulları şeffaf şekilde ortaya konmadığı sürece, bu tür müdahalelerin uluslararası hukuk yönünden tartışmalı kalmaya devam edeceği söylenebilir.
Kaynakça
- Aksoy, H. (2020, 12 5). TC Dışişleri Bakanlığı. 23 November 2020, Statement of the Spokesperson of Ministry of Foreign Affairs, Mr. Hami Aksoy: http://www.mfa.gov.tr/sc_-115_--turk-bayrakli-bir-ticari-geminin-irini-harekati-kapsaminda-ulkemizin-rizasi-olmadan-denetime-tabi-tutulmasi-hk-sc.en.mfa adresinden alındı.
- Arkas. (2020, 12 5). DenizHaber.Com Haber Sitesi. https://www.denizhaber.com/guncel/baskin-arama-yapilan-gemisiyle-ilgili-arkas-tan-aciklama-h90204.html adresinden alındı.
- İstikbal, C. (2020). Doğu Akdeniz Sorunu. Ankara: Seçkin Yayıncılık.
- İstikbal, C. (2020, 12 6). Kanal İstanbul, Montrö ve “Pacta sunt servanda”. DenizHaber.Com: https://www.denizhaber.com/kanal-istanbul-montro-ve-pacta-sunt-servanda-makale,101214.html adresinden alındı.
- Kirgis, F. (1984). A Review of Prior Consultation in International Law: A Study of State Practice. Michigan Law Review.
- Stano, P. (2020, 12 5). Lead Spokesperson for Foreign Affairs and Security Policy. European External Action Service: https://eeas.europa.eu/headquarters/headquarters-homepage/89221/operation-irini-statement-spokesperson-recent-inspection-turkish-vessel_en adresinden alındı.
- Talmon, S. (2020, 12 1). “Like pirates” – Turkey accuses Germany of illegally boarding its merchant vessel on the high seas. German Practice in International Law.
Yorumlar
Kalan Karakter: