1980’lerin Efsane Armatörü kimliği ile
Uğur Mengenecioğlu’nun kimse hakkını ödeyemez.
Yazan: Osman Öndeş (Araştırma Makalesi)
İnternet ortamında Uğur Mengeneciğlu’nu hırpalamak isteyen bazı haberler vardır. Oysa Uğur Mengenecioğlu’nun hakkını kimse ödeyemez.
Uğur Mengenecioğlu, Türkiye’yi yabancı bayraklı ham petrol tankerleri mahkumiyetine son vermek için, VLCC ve ULCC tankerlerden oluşan Um Denizcilik ile daima teşekkürle anılacaktır.
Her gemisine tarihteki Türk devletlerinin isimlerini veriyordu; “Büyük Zafer”,”Murat M.”, “Büyük Hun”, “ Büyük Timur”, “Avar”, “Büyük Selçuklu” Um Denizcilik filosundaki VLCC ve ULCC tankerler oldular. Bu tankerler o yıllarda hayal bile edilmiyordu.
Uğur Mengenecioğlu bu ham petrol tankerleri ile Türk Deniz Ticaret Filosu’nda bir devrim yaptı.
Ancak çok talihsiz bir dönem yaşanıyor ve Irak ile İran gırtlak gırtlağa savaşıyorlardı. Irak, İran Körfezi’nde Kharg Island-Sırrı Island’a ham petrol yüklemek için gelen tankerleri Exocet füzelerle vuruyor ve gemilerde ağır hasarlar oluyor, yangınlar çıkıyor ve personelden vefat edenler oluyordu.
TBMM tarafından petrol nakliyatı hakkında yapılan açıklamada şu bilgiler Resmi Gazete’de yeraldı;
Tarih 7 Ekim 1980: Irak, 29.03K kuzeyindeki İran kıyısı boyunca uzanan Körfez bölgesini yasak savaş sahası olduğunu ilan etti. Bunun dışında, Zafer Tankeri ile ilgili anlaşmadaki şartlarla UM Denizcilik Firmasına ait B. Hun, Göktürk, Burak - M tankerlerine ve Denizcilik A. Ş.'ne ait Atlas - 1 tankerine sefer garantili taşımalar yaptırılmıştır.
Zafer, Ceyhan, Atlas - 1, Burak M ve Büyük Hun tankerleri ile yapılan taşımalar, 15.12.1983 tarihli Yönetim Kurulu kararı ile kabul edilen 1984 yılı iş programa ve bütçesinde yer alan miktarlarla karşılaştırıldığında, bu taşımaların programlanan miktarların altında veya bu miktarlar düzeyinde gerçekleşmiş olduğu görülmektedir. Fahire Güneri ve Göktürk tankerleri ile yapılan taşımalar ise iş programında yer almamıştır.
1984 yılında Fahire Güneri Tankeri 13 sefer, Göktürk Tankeri 7 sefer yapmıştır. DİTAŞ Genel Müdürü yazılı açıklamasında, 23.3,1983 tarih ve 120 sayılı Yönetim Kurulu kararı ile kabul edilen “Yetki Limitleri Standardı”nın (46 - b) maddesinde ‘tek sefer ve birbirini takip eden üç sefer’ gemi kiralama yetkisinin Genel Müdüre bırakıldığını belirtmiştir.
Fahire Güneri tankerinin 13 sefer, Göktürk Tankerinin 7 sefer yapmış olduğu göz önüne alındığında, bu tankerlere sefer garantili olarak yaptırılan taşımaların ‘Yetki limitleri standardında öngörülen birbirini takip eden üç sefer’ kapsamına girmediği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, iş programı ve bütçesinde de yer almayan adı geçen tankerlerle sefer garantili olarak yapılan taşımalara ilişkin işlemlerin Şirket Yönetim Kurulu’ndan geçirilmesi gerekirdi.
Büyük tankerlerin (VLCC sınıfı) kiralanması: DİTAŞ Genel Müdürü Turgay Beltan'ın ifadesine göre, Sayın Başbakan’ın Başkanlığında, Dışişleri Bakanı, Devlet Bakanı (Sn. İsmail Özdağlar), Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, PEKTUR, TÜPRAŞ ve DİTAŞ Genel Müdürlerinin iştirakiyle Ankara'daki Başbakanlık konutunda 18 Haziran 1984 tarihinde yapılan toplantıda, Sayın Başbakan tarafından Türkiye - Iran arasındaki ticaret hacminde Türkiye lehine bir gelişme sağlamak için İran'dan ayda (program dahil) 1 milyon ton hampetrolün çekilmesi hususunda direktif verilmiştir. Bu direktife esas olan konulardan birisi de petrol stoklarının artırılması ve Körfezde doğabilecek diğer durumlara karşı hazırlıklı bulunulmasıdır. Sayın Başbakan’ın huzurunda alınan kararlar; yüzer - gezer stok elde etmek için 500.000 dwt'luk bir geminin 15 gün içinde satın alınarak doluma girmesi, rafinelerin şarj kapasitelerinin artırılması, elde olunacak ürünün dış piyasaya gerekirse zararına satılması, Kharg Adası’ndan yapılacak taşımaların ayda 76 saate sığdırılarak Türk gemileriyle yapılması şeklînde oluşmuştur.
Haziran ayının 19 ve 20 tarihlerinde yapılan çalışmalarla 500.000 dwt’luk bir gemi alımı üzerinde durulmuştur. DİTAŞ Genel Müdürü, “iran'dan yüksek miktarda hampetrol çekme işinin mevcut Türk bayraklı gemilerle yapılmasının, savaş nedeniyle Kharg Adasına (Iran) gidecek tankerin emniyetini ve döviz sarfı açısından gerekli görülerek, elde bulunan 2 adet VLCC (Ceyhan ve Zafer)’in tam yük alması konusunun gündeme geldiğini, ancak Başbakanlıkça onaylanmış bir navlun birimi olmadığından, Başbakanlık onayının 3. üncü maddesi gereğince, ani zuhur eden bu taşıma için navlun biriminin DİTAŞ tarafından aynı onayın 1 (c) maddesine göre, o gün dünyadaki fiyat hareketleri göz önünde bulundurularak, M/T Ceyhan için armatör Cerrahoğulları'yla pazarlık yapılmak suretiyle navlun biriminin 15,81 Dolar/ton olarak saptandığını ifade etmiştir.
Bu navlun birimi teleksle Pektur’a bildirilmiş ve Pektur’ca Ditaş'a yetki verilmiştir. Ditaş ile Cerrahoğulları Şirketi arasında 19.6.1984 tarihinde tek sefer için akdedilen anlaşmada Süveyş geçiş masrafı armatöre ait olmak, ekstra harp riski primi yarı yarıya bölüşmeli, Körfez (Kharg Adası) - ümit Burnu - Tütünçiftlik güzergâhında tam hamule şartı yer almıştır.”
Zihni Denizcilik AŞ.’ye ait “Sema-G” hampetrol tankeri, Denizcilik AŞ.’ye ait hampetrol tankeri “Atlas I” ,ardından 3 Eylül 1982’de Türk ham petrol tankeri “Mar Transporter” isabet alırken, 1 Mayıs 1984’de “Burak-M” ham petrol tankeri yara almadan kurtuldu, 3 Haziran 1984 günü “Büyük Hun” Irak savaş uçağından fırlatılan füze isabetine maruz kaldı, fakat 5 No’lu tanka isabet eden füze infilak etmemişti. 9 Temmuz 1985 ’de “M. Vatan” ve ardından 13 Temmuz 1985’de “M.Ceyhan” tankerleri ağır isabet aldılar.
Uğur Mengenecioğlu böyle bir savaş ortamında ülkesine ham petrol taşımak için mücadele veren birkaç armatörden biri idi.. İran Körfezi’nde Sırrı Adası’nda ham petrol yüklemek için giden tüm tankerler, bir savaş ortamında kalıyor ve tam bir can pazarı yaşanıyordu.Onların tüm varlıklarını ortaya koyarak yaptıkları bu mücadele basında itibar görmedi,anlaşılmadı. Aksine hep kuşku gösterildi.
Uğur Mengenecioğlu, zamanla ham petrol tankeri inşa etmek üzere bir tersane kurmak için elinde avucunda ne varsa buraya yatırdığından, bütünüyle deniz ticareti dünyasından uzaklaştı ve Kandilli’deki yalısına çekildi.
Yıllar yılları kovaladı...
13 Eylül 2024 Cuma günü sevgili eşi Sevil Mengenecioğlu’nun vefat ilanı yayınlandı;
Merhume Naime Sohtorik ve Merhum Ali Sohtorik’in çok değerli kızı, Merhum Behiç Sohtorik, Merhum Semih Sohtorik, Sevinç İnönü ve Selim Sohtorik’in kardeşi, Merhume Mualla Tümer ve Merhum Necati Tümer ve Merhume Melike Demirkol’un gelini, Zeynep Sohtorik ve Fatoş Sohtorik’in görümcesi, Merhum Erdal İnönü’nün baldızı, Rüştü Demirkol’un yengesi, Selin Sohtorik, Emir Sohtorik, Ali Sohtroik ve Cem Sohtorik’in halası, Ebru Mengenecioğlu’nun kayınvaldesi, Umur Emir Mengenecioğlu’nun babaannesi, Burak Mengenecioğlu ve Murat Mengenecioğlu’nun annesi ve Uğur Mengenecioğlu’nun çok sevgili ve değerli eşi Robert Kolej 1962 Mezunu Sevil Mengenecioğlu 12 Eylül 2024 Perşembe günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
Cenazesi 13 Eylül 2024 Cuma günü Zincirlikuyu Camii’nde kılınan Öğle Namazı’ndan sonra Zincirlikuyu Aile Mezarlığında toprağa verildi.
2007 yılına döneceğim
30 Ağustos 2007 tarihli basın haberlerinde “Uğur Mengenecioğlu geri dönüyor” başlığıyla bir habere rastlanılır. Haberin kaynakları bu haberi “1980`lerin efsane armatörü Uğur Mengenecioğlu, Engin Deniz adıyla şirket kurdu.” ara başlığıyla vermişlerdi.
Haber şöyle devam ediyordu: “1980`li yılların efsane armatörü, Uğur Mengenecioğlu armatörlüğe dönüş hazırlığı yapıyor. Mengenecioğlu, Engin Deniz Ticaret adıyla şirket kurdu. 10 milyon YTL başlangıç sermayeli şirketin merkezi Fındıklı’da. Şirketin yönetiminde Uğur Mengenecioğlu`na ilave olarak Murat ve Burak Mengenecioğlu görev yapıyor. Şirketin faaliyet alanı ise her türlü deniz vasıtası ve gemi inşa etmek, ettirmek, işletmek, bakım ve tamirini yapmak, almak, satmak ve ithal ve ihraç etmek.
Uğur Mengenecioğlu, 1987`de kurduğu ve bir zamanlar Türkiye`nin en büyük armatörlük şirketi olan UM Denizcilik`in sermayesinde yılbaşında artırıma gitti. Şirketin 3 milyon 500 bin YTL olan sermayesini 50 milyon 660 bin YTL `ye çıkardı.”
Efsane bir armatördü...
Tanıdığım Uğur Mengenecioğlu, Türkiye aşığı, aynı zamanda son derece saygın ve dost bir şahsiyetti. Türk Deniz Ticareti dünyasına VLCC ve ULCC tip ham petrol tankerlerini kazandırmak suretiyle benzersiz bir atılımı başarmıştı.
Uğur Mengenecioğlu’nu, kurumlar vergisi rekortmeni olduğu Pürsan’daki başarılarının ardından 1980 sonrasında UM Denizcilik Ticaret A.Ş.’yi kurduğu ilk yıllardan itibaren tanıdım. İlk adresi Kabataş Ömer Avni Mahallesi, Setüstü’ndeki Deniz Apt. idi. Sonraki yıllarda şirket Gümüşsuyu, İnönü Caddesi No.23 Gümüşsu Palas K.3 Taksim’deki adreste yoluna devam etti. Birsüre Genel Müdürü Türkiye Libya Deniz Nakliyatı Ortak A.Ş. Genel Müdürlüğünü yapmış E. Kur. Gv. Alb. Nejat Enön’dü.
Büyük Zafer, Avar, Büyük Timur, Burak, Göktürk, Büyük Hun ve Büyük Selçuklu adını verdiği VLCC ve ULCC tankerlerden oluşan filosuna, tarihe intikal etmiş Türk devletlerinin adlarını vermişti. Filosunu diğer Türk devletlerinin adlarıyla sürdürmek için engin heyecanlar içersinde olan, çok değerli bir müteşebbis ve armatördü.
İnanılmaz bir hata yapıyor
Daha az maliyetle Um Denizcilik AŞ için 160.000 dwt ve daha üzerine ham petrol tankeri inşa etmeye yönelmesi benim anlayışım ile bir felakete imza atmak demekti!
Ham petrol tankerlerinden oluşan filosunu daha güçlendirmesi beklenirken, inanılmaz bir hata yaptı. Ham petrol tankerlerini kendi tersanesinde inşa ettirmek kararını verdi.. Bunun nasıl çok ciddi bir hata olduğunu kendisine anlatacak hiçbir otorite ortaya çıkmadı. Bu otoriteler Gemi İnşa Fakültesi’nin hocaları, ekonomistler, o zamanki koşullarda Gemi İnşa Sanayicileri Birliği, Deniz Ticaret Odası, Siyasi otoriteler kimse, kimse “Uğur Bey çok, ama çok feci bir yanlış yapıyorsunuz. Gemi inşa tersanesi inşa etmek fikrinden vazgeçin..” demediler.
O yıllarda Türk gemi inşa tersanelerinde CAD-CAM sistem bile yoktu. O yıllarda Türk gemi inşa tersaneleri ancak 10-20.000 dwt.arasında ve çoğunluğu enfazla 10.000 dwt gibi gemileri inşa edebilmekteydiler. Oysa inşa etmek üzere bir de tersane kurmaya yönelmesi konsunda; ham petrol tankerini Türkiye’nin gemi inşa teknolojisi imkanları,tecrübesi çevresinde dünya gemi inşa pazarlarından daha ucuza mâl edebileceğine dair bir veri çalışması da yapılmamıştı..
Uğur Mengenecioğlu o muazzam tersanede.. Fotoğraf- Osman Öndeş.
Uğur Mengenecioğlu ile birkaç kez Um Tersanesi’ne gittik. CAD-CAM tezgahları önünde fotoğraflarını da çektim. Tersanede derin bir sessizlik ve yalnızlık vardı. Zira bu tersane henüz çalışmıyor, o günkü koşullarda kendine gemi filan da inşa etmiyordu.
Değil ki, çok kısıtlı da olsa tersane için krediye derin ihtiyacı vardı. Bu krediyi almak için yaptığı teşebbüs binbir dedikodularla kendisini töhmet altında bıraktı ve tersanesine baskın yapan basın mensupları dahi oldu. Kimse, boyundan da büyük olsa, Türkiye böyle ileri teknolojide bir gemi inşa tersanesi kazanacak demiyor, Uğur Mengenecioğlu şaibeli biri haline getirilmek isteniyordu.
Giderek yaşlanacak VLCC tip tankerlerin yerine çok daha ileri teknolojide tankerleri kendi tersanesinde inşa etmeye kararlıydı. O kadar ki inşaatına başlamayı beklediği ilk tankerin ana makinesini de satın almış Başiskele’deki tersaneye getirmişti!
UM Tersanesi Türkiye’de ilk CAD-CAM sisteminin özel tersanesi oldu. O yıllardaki en ileri teknolojiye sahip bir gemi inşa tersanesiydi. O günlerde Uğur Mengenecioğlu, başka bir isimle müracaat etmiş olan bir TV kurumu için benden ilgilenmemi ve kim olduklarını öğrenmemi istemişti. Çalıştığım gazete vasıtasıyla gerçeği öğrendim. Büyük bir hızla Başiskele’ye intikal ettik.
Tersane son derece mükemmel donatımlıydı ve çok küçük ve derin anlamı olan bir gösteri yapılmasını önermiştim. Durmadan olumsuzlukları sıralamaya başlayan medya mensubuna bu tersanenin nasıl bir teknolojiye sahip olduğunu örneklemek amacıyla, “İsterseniz mensubu olduğunuz medyanın amblemini bize verin. Sizin için programlanacak ve mensubu olduğunuz medyanın amblemi birkaç dakika sonra CAD - CAM donanımları vasıtasıyla, hiç el değmeden istediğiniz ölçüde tersanedeki çelik üzerine oyulmuş olarak size sunulacaktır” denildi. Nitekim, ortaya mükemmel bir örnek çıkmıştı. Kendilerine armağan edildi! Yine de bir gemi inşa tersanesi yatırımının desteklenmesi yerine böylesine hırpalanmaya çalışılması, ibretle anılmak üzere, tarihin biryerinde kayboldu gitti.
Zaman ilerliyordu ve Uğur Mengenecioğlu’nun arayışlarının hiçbiri yaklaşmakta olan felaketi değiştiremedi..
Tersane Um Denizciliği’ne felakete sürüklüyordu ve Irak- İran Savaşı’nın meydana getirdiği facialar arasında İran’dan yükleme yapmaya kalkışan, veya yükleme yapmaktan başka çaresi kalmayan Türk ham petrol tankerleri Irak füzeler vurmaktan geri kalmıyordu.
Pendik Tersanesi’nde onarımda olan Avar Tankerinin UM Denizcilik baca forsu-
Fotoğraf- Osman Öndeş
Büyük Selçuklu’yu gezdik
Uğur Mengenecioğlu, Büyük Selçuklu tankeri İstanbul’a geldiğinde beni davet etti. Son derece heyecanlıydı, coşku doluydu. Birlikte gemiye gittik. Muazzam, adeta ucsuz bucaksız gibi gelen bir gemi dünyasında kalmıştım. Harika bir gemiydi. Neyazıktır ki, Nuri Cerrahoğlu gibi, Semih Sohtorik, Asaf Güneri, Pekin Baran gibi, Uğur Mengenecioğlu’nun tankerleri de Irak- İran Savaşı içersinde ateşlere maruz kaldılar. O yıllar çok talihsizlikleri beraberinde getirdi.
Yaşadığım bir olayla ilgili anım da, Uğur Mengenecioğlu’nun Deniz Ticaret Odası’na yapacağı ilk ziyaret gününe aittir; Uğur Mengenecioğlu Deniz Ticaret Odası’na üye olmak istemiyordu. Haliyle Deniz Ticaret Odası’nın toplantılarına da katılmıyordu. Ben de üzülüyordum!
Birkaç kez anlattım ve bir gün kendisini ikna ettim.. Sonunda kabul etti. Sadece kendisiyle birlikte benim de gelmem şartıyla Deniz Ticaret Odası’na gidecek ve önce Meclis Başkanı’nı ziyaret edecekti.
O yıllardaki Meclis Başkanı Ziya Kalkavan idi. Ziya Bey’e Uğur Mengenecioğlu’nu ikna ettiğimi ve önce kendisini Deniz Ticaret Odası’nda makamında ziyaret edeceğini söyledim. “Gelsin..” dedi.
Belirtilen gün sabahı Taksim’nden hareket ederek Karaköy’de Deniz Ticaret Odası’nın bulunduğu Sönmez Denizcilik Han’a geldik.. Söz verilen saatte Ziya Kalkavan makamında yok idi. Fakat vakit geçiyor, Meclis Başkanı makamına gelmiyordu. Birara Turgut Kaptanoğlu telaş ve sıkıntı içinde geldi ve bana “ Osman Bey boşuna bekliyorsunuz.. Gelmeyecek!” dedi.
Bayılacak gibi oldum.. Olanca gücümle en üst kata Hilmi Sönmez’in yanına çıktım ve durumu anlattım. Deniz Ticaret Odası, Kemankeş Mustafa Paşa Caddesi’ndeki eski Hovagimyan ve o zamanki adıyla Sönmez Denizcilik Han’ın ilk iki katında yeralıyordu. Hilmi Sönmez, Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla, Uğur Mengenecioğlu’nu Yönetim Kurulu Başkanı olarak Deniz Ticaret Odası’ndaki makamında ağırladı.
Ziya Kalkavan, Ömer Abed Han’daki makamına gelmesini istemişti.
Çok üzücü bir olaya bilmeden tanık oluyorduk
Uğur Mengenecioğlu Hilmi Sönmez’e yardımcısı ile Ankara’ya gitmek zorunda olduğunu söylemişti. Maruz bulunduğu bu sıkıntılı durum bir süre sonra “Özdağlar olayı” ile patlak verecek ve o tarihten sonra Uğur Mengenecioğlu daima engellenen durumda kalacaktı.
Uğur Mengenecioğlu biraz sonra yardımcısıyla Ankara’ya gitmek üzere hareket edeceklerini belirterek müsaade istedi. Birlikte aşağı indik. Ankara’ya hareket ettiler! (Ek kaynak- TBMM 99.cu Bileşim, Cilt 16, Yasama Yılı 1985, S. Sayısı : 314 Gensoru, Genel görüşme, Tutanak Dergisi. “Şanlıurfa Milletvekili Osman Doğan ve 39 Arkadaşının, Bakanlığı Zamanında Nüfuzunu Kötüye Kullanarak Şahsî Menfaat Sağladığı ve Devleti Zarara Uğrattığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun İlgili Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Manisa Milletvekili ve Devlet Eski. Bakanı İsmail Özdağlar Hakkında Anayasanın 100 üncü Maddesi Uyarınca Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (9/328) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu.)
Kandilli’deki Yalısında 1990 yılında kendisiyle yaptığım bir söyleşinin teybimdeki kaydı arşivimde idi. Türk Armatörleri Tarihi için bu kasedi yeniden dinlemiş ve Uğur Mengenecioğlu yaşam öyküsü sayfalarına aktarmışımdır. O sayfalarda yeralan fotoğraflarını o söyleşi sırasında çekmiştim.
Uğur Mengenecioğlu ailesi
Güverte Kıdemli Binbaşı Kadri Ertuş ve eşi Sıdıka Ertuş, Uğur Mengenecioğlu’nun büyük babası anneannesi idi. Sıdıka Ertuş’un çocukları; Meliha Sargın, Mualla Tümer ve Mehlika Demirkol’du. Hamit Sargın, Necati Tümer ve Sedat Demirkol’un kayınvaldesi oluyordu.
Sıdıka Ertuş 25 Temmuz 1973 günü vefat etti ve cenazesi aynı gün kılınan ikindi namazından sonra Heybeliada’daki mezarlıkta eşinin yanına defnedildi.
Anne tarafından ikinci kuşak bahriyeli çocuğu olan Uğur Mengenecioğlu’nun annesi Mualla Tümer ve babası E.Deniz Kıdemli Güverte Albay Necati Tümer’di. Mualla Tümer; Murat ve Burak Mengenecioğlu’nun babaannesi ve Sevil (Sohtorik) Mengenecioğlu’nun kayınvaldesi oluyordu.
Evleri Moda’daydı. 2 Ekim 1985 günü fâni âlemden Moda’daki evinde göç etti. Cenazesi 3 Ekim 1985 Perşembe günü Moda Camii’nde kılınan öğle namazını müteakiben Heybeliada’daki aile kabristanına defnedildi.
Pürsan Kabataş Setüstü İnebolu Sokak sonunda köşedeki apartmanın birinci katında idi.
Pürsan Petrol Ürünleri Kimya Sanayi AŞ.
Pürsan, İTO Sicili’nde kayıtlı olduğu üzere 1972 yılında kurulan Pürsan Petrol Ürünleri Kimya Sanayi A.Ş. “Petrol ile her nevi petrol müştakı ve petrol mahsulleri ile bunlara benzer maddeler veya bunlardan hazırlanmış her nevi kimyevi maddeleri sahip veya acente sıfatı ile Türkiye dahilinden veya haricinden temin etmek üzere satın almak veya ithal etmek, yerli veya ithal malı maddelerden petrol müştakı ve mahsulleri veya benzeri maddeleri imal veya harman etmek üzere sahip veya acente sıfatıyla fabrika veya tesisat kurmak satın almak,isticar veya icar etmek işletmek ve bu şekilde imal veya harman edilen mahsulleri sahip veya acenta sıfatı ile satmak ve tevzi ihraç etmek.” gibi sanayi ve ticaret alanlarında faaliyet gösteriyordu. Merkezi Meclisi Mebusan Caddesi Kabataş Setüstü Ömer Avni Mahallesi İnebolu Sokak Deniz Apt.’da idi.
Her sene çok başarılı sonuçlar elde eden Pürsan’ın yıllık kazanç vergisi listelerinde de önsıralarda yer aldığı görülür. Uğur Mengenecioğlu sosyal faaliyetler açısından özellikle eğitime önem vererek, bazı vakıf çalışmalarını gerçekleştirdi. Bunlardan biri 1979 yılında inşaatını ve donatımını tamamlayarak MEB’na teslim ettiği Kocaeli- İzmit/Yeniköy “Pürsan Yeniköy Ortaokulu” dur. Bu okul sayesinde Yeniköy’de okul sayısı ikiye çıkmıştır. 1996 -1997 öğretim yılı sonuna kadar ayrı ayrı 2 binada ve iki ayrı okul olarak eğitim-öğretimini sürdüren okullar 1997-1998 öğretim yılından itibaren birleştirilerek Başiskele “Yeniköy Pürsan Cumhuriyet İlköğretim Okulu” adını aldı.
Pürsan’dan UM Denizlik’e giden armatörlük öyküsü
Uğur Mengenecioğlu Pürsan’dan UM Denizcilik’e giden armatörlük öyküsünü değerlendirirken şöyle anlatmıştır; “Anladığım kadarıyla, UM Denizcilik olarak sahibi olduğumuz gemiler Türkiye’de ham petrol taşıması benim bu şirketi kurduğum günden itibaren devamlı birilerinin direnmesiyle karşılaştı. Bu durumu zaman zaman sizinle yaptığımız sohbetlerde dile getirmişimdir.
1981’den beri yaptığımız sohbetlerden hatırlarsınız, ben biryerlerden dirençle karşılaştığımızı hep vurguladım. Ama biz hep mücadele ettik. Türkiye’nin yıllık 22 milyon ton ham petrolünün taşınması lazımdı. Ben ham petrol tankerlerinden oluşan bir filo kurmaya karar verdiğimde sadece Hayri Baran’ın Barbaros tankeri vardı. 1981’den 1985’e kadar 1,632.000 dwt gibi, hatta Akdeniz’de sayılı hampetrol tankerlerinden oluşan bir filo gerçekleştirdim. Bu gemileri Pürsan’dan kazandıklarımızın cevabı olan özsermayemizi kullanarak gerçekleştirdik. Bizim diğer şirketlerimiz İstanbul’un en büyük kurumlar vergisini veren şirketler olmuştur.
Geçenlerde bir hesap yapıyordum; O tarihlerde demek ki 40 milyon dolar kurumlar vergisi ödemişiz. O günkü hükümetler denizciliği desteklediler. Allah selamet veren Bülent Ulusu amiralin başbakan olduğu yıllarda denizciliğe büyük yakınlık gösterdi ve Türk denizciliği o zaman teşvik edildi ve bu uzun seneler devam etti. Bu arada da Türkiye’ye ithal edilecek ham petrolü Türk bayraklı tankerlerle taşımak amacıyla kazandığımız paralarla gemi almaya başladık. İlk defa 140.000 dwt’luk Büyük Zafer tankeriyle çalışmaya başladık.
Bu gemiyi aldığımızda nasıl donatacağımız ciddi bir sorun olarak karşımıza çıktı. Bahriyeden ayrılmış genç denizcilerden seçtik ve Fransa’ya gönderdik. Yabancı uzmanları gemide görevlendirdik.
Bu tip gemilerin güvenle işletilmesini ve yönetilmesini bir temele oturtmayı başardık. Çekirdek personel yeni gelenleri eğittiler. Gemilerimizde Türk Deniz Kuvvetleri kökenli zabitan grubu 200’e kadar yükseldi. Bu gemiler Türkiye’nin hampetrolünü taşıdılar ve hatta İran-Irak Savaşı sırasında da yine Türkiye’nin ithal edeceği ham petrolü aksatmadan Basra Körfezi’deki Kharg Adası bölgesinden çektiler.
O tarihlere biraz geri dönersek, ortaya şöyle bir tablo çıkacaktır; İran - Irak Savaşı sırasında Nuri Cerrahoğlu Bey’in iki gemisi vuruldu, yandı. Bizim bir gemimiz bombalandı, yandı; bir gemimiz de Exocet füzeleriyle vuruldu, Allahtan yanmadı. Ama bunların arasında Türkiye’ye ham petrol getiren bir tane ecnebi gemi bulamazsınız. Yani o savaş yıllarında Türkiye’nin elinde Türk bayraklı tankerler olmasaydı, ülkenin ham petrol ihtiyacı nasıl taşınırdı, Türkiye hampetrol ihtiyacını karşılayamaz duruma mı düşerdi, çok iyi irdelenmesi lazımdır.
Demek ki, yabancı bayraklı ham petrol tankerlerine mahkum iken yaptığım bu atılım önemini ortaya koymuştur; Bu politika sadece ticari değil, biryerde stratejik özellik ifade etmektedir. Çünkü bir ülkenin tüm enerjisini sağlayacak ham petrolü Türk bayraklı tankerler getiriyor ve onlar sayesinde rafineriler çalışıyor.
Devlet Kurumlarında olanlar büyük rahatsızlık gösterdiler!
Bundan sonra her zaman şunu hissettik; Türk bayraklı ham petrol tankerlerinin özel teşebbüs olarak sahiplenilmesinde devlet kurumlarında olanların büyük rahatsızlık duyduklarına tanık olmuşuzdur.
Bu şikayetleri diğer armatör arkadaşlarımdan da defalarca dinlemişimdir. Nedenlerine değinmek istemiyorum; tartışılmasını sohbetimizin dışında bırakmak istiyorum. Birgün bu konu irdelenmek istenirse ben bu direnmenin nedenlerini kendi açımdan ortaya koyarım.
Yine o yıllara dönersek, 80’li yılların sonlarında bu baskının daha da arttığını gördük. Bilhassa son dört beş sene zarfında herkes denizciliğe omuz vereceğini söylüyordu, aman müspet hiçbir adım atıldığını görmedik!
İran-Irak Savaşı’nın olumsuz yankıları
İran - Irak savaşının Körfez’e yayılması ve bu arada Büyük Hun tankerinin vurulması Türkiye’nin petrol ihtiyacını ve stok durumunu önemli bir konu haline getirmiştir. O zor sürece ait olayları sadece birkaç satırbaşıyla nakledersek; Türkiye’nin 1984 yılı ihtiyacı olan 13.700.000 ton ham petrolün, 5.536.000 tonluk kısmının İran’ın Basra Körfezi’nden Kharg Adası’ndan çekilmesi programa bağlanmıştır. Haziran ayı itibarıyla Türkiye’nin petrol stokları yetersizdir. Tüpraş Genel Müdürü Müfit Nayır’ın ifadesine göre Körfez’in savaş nedeniyle kapanması tehlikesine karşısında stokun 2-3 aylık düzeye çıkartılması zorunluluğu doğmuştur. Öte yandan İran’ın Türkiye’den yaptığı ithalat dolayısıyla ortaya çıkan 300-400 milyon dolarlık borcuna karşılık Türkiye’nin fazladan 1-1.5 milyon daha fazla ham petrol çekme imkanı bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü için Başbakan Turgut Özal’ın çağrısı üzerine 18 Haziran 1984 günü Başbakanlık konutunda Devlet Bakanı İsmet Özdağlar, Dışişleri bakanı Vahit Halefoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ercüment Yavuzalp, Ditaş Genel Müdürü Turgay Beltan ve diğer yetkililerin katıldığı toplantıda İsmail Özdağlar Ditaş’ın iki süper ham petrolü tankeri satın alması fikrini ortaya atmıştır.
İlk olarak 118,415 grt., 240,360 dwt olan 1971 Normed Constructions Navales du Littoral, La Ciotat, Fransa inşa Büyük Zafer tankeri 1983’de Zafer adıyla seferler yaptı. Türkiye’nin VLCC ve hatta ULCC tip ham petrol tankerlerine ihtiyacı vardı.
Ditaş ve Tüpraş genel müdürleri böyle bir gemi alımının bazı faydaları olsa dahi, tehlikelerini de ifade etmişler, ayrıca Ditaş’ın ULCC tip bir tankeri satın alacak maddi gücü olmadığını da ortaya koyarak öneriye karşı çıkmışlardır. Başbakan Turgut Özal, bulunulan şartların gemi alımını zorladığını ileri sürerek İsmail Özdağlar’ın önerisinden yana çıkmış ve nitekim bu talebini 27.7.1984 günlü ve 19-310- 12963 sayılı yazısıyla da resmileştirmiştir.
Toplantının ertesi günü Ditaş ile Cerrahoğulları Umumi Nakliyat, Vapurculuk ve Türk A.Ş. arasında Ceyhan tankerinin gidiş Süveyş, dönüş Ümit Burnu olmak üzere Kharg - Tütünçiftlik arasında tam hamuleyle 15,81 Dolar/ton navlunla bir sefer yapmak üzere anlaşma imzalanmıştır.
ULCC Tanker Büyük Selçuklu
M/T Büyük Selçuklu
423,642 dwt. ve 203,996 grt.,173,313 nt. olan ham petrol tankeri “Büyük Selçuklu”, 1975’te Vela International Marine şirketi için “Hilda Knudsen” adıyla Kawasaki Heavy Industries tarafından inşa edildi. Tam boy 378 mt. genişlik 69 mt. ve draftı 23 mt. idi. Geminin asıl armatörlük şirketi Knut Knutsen OAS. idi.
• 1984’de adı “ Hilda” olarak değiştirildi.
• 1984’de Türk UM Denizcilik ve T. A.Ş. tarafından satın alındı, “Büyük Selçuklu” adı verildi. 1986’da K/S Norman tarafından satın alındı, “Happy Sailor” adı verildi.
• 1989’da K/S Finans Invest VI A/S tarafından satın alındı, “Vendela” adı verildi.
• 1991’de Mira Tpt. Co. Ltd. tarafından satın alındı ve “Mira Star” adı verildi
• 2001’de Hindistan’da Chittagong’da söküldü.
M/T Burak M.
Vaerste Fredrikstad - Norveç inşa 67,521 grt., 132,250 dwt. olan ham petrol tankeri “Burak- M”, 30 Kasım 1985 günü Fujeirah’da demirde yatarken Exocet füzesi isabetiyle yaralandı. 4 No.’lu tankına isabet eden fakat infilâk etmeyen Exocet roketleriyle Fujeirah’a döndü. (Burak - M Exocet roketiyle vurulduktan sonra Fujeirah’ta görülmekte) Ankara’da yapılan toplantı sonucu olarak Ditaş, UM Denizcilik Ticaret A.Ş.’yle de sözleşme imzalamayı kabul etmiş ve 2.8.1984 günü adı geçen şirkete teyid edici teleksi göndermiştir.
UM Denizcilik şirketi taahhüt ettiği ULCC tankeri (Büyük Selçuklu) Eylül ayı başlarında satın almış ve sefere hazır hale getirmiştir. 29 Eylül 1984 tarihinde Kharg Adası’nda yüke giren Büyük Selçuklu tankerine 365.380 ton ham petrol yüklenmiştir. Büyük Selçuklu tankeri 12.12.1984 tarihinde Türkiye’ye gelmiş Gemi Sicil Dairesi Kütük kaydına göre 13.12.1984 tarihi itibarıyla mesahası yapılmıştır.1
Türk müteşebbisi üretmek için adeta çırpınıyordu.
Uğur Mengenecioğlu şöyle devam etmiştir; İkiciel gemiler satın alınıyor, tersaneler devlet yardımı olmasa da üretken olmaya çaba sarf ediyordu. Adeta ok yaydan çıkmışcasına Türk müteşebbisi üretmek için adeta çırpınıyordu. Göktürk tankeriyle ilgili bir hususu özetlemek isterim; 1995 yılı başında Süveyş Kanalı geçişi yaparken dört günlük bir bekleme süresi var. Süveyş Kanalı’nda Göktürk 34 gün kaldı! Bunun nedeni bir Mısır ve İngiliz Bankası’nın yanlış değerlendirmesi yüzündendir. Buarada 34 gün boyunca Türkiye’nin hampetrolünü taşıtan Ditaş ve Tüpraş tarafından bir yardım gelmedi. Sonradan biz gemiyi kaldırdık ve Türkiye’ye getirdik ve bize gemi geldikten sonra bir tazminat çıkartıldı. Gemide 17 Milyon dolar toplamında malları varmış. Bunu beyan ettiler.17 Milyon dolarlık mal için 34 gün beklemeden dolayı 1 milyon 30 bin dolar faiz çıkarttılar.
Bu faizi nasıl hesaplamışlar derseniz, faizin oranının Türkiye’deki tefeci faizinin de üzerinde olduğunu görürsünüz. Bu hesaplamayı yapan Tüpraş, fakat muhatabımız Ditaş oluyor! Bu faizi kabul ettiğimiz takdirde üzerimize gelmeyeceklerini bildirdiler. Bizden imza istediler ve o günkü şartlar altında imza vermek mecburiyetinde kaldık. Ancak ondan sonra çok düşük navlun ücretiyle 3-5 sefer garantisi verdiler. Biz bu seferleri yapacağız ve bu paralar da buradan düşülecek. Göktürk’le Suudi Arabistan’a üç sefer yaptıktan sonra bir ihale yaptılar. Biz günlüğüne 10,480 dolar gibi bir rakam vermemize rağmen, bizim çok daha üstünde fiyat teklifinde bulunan bir başka şirketin gemisini tuttular!
Göktürk sefere çıkamadı ve operasyon da durmuş oldu. Bir geminin bir seferden aldığı navlun 1- 1.5 milyon dolardır. Bu para armatörün cebine girmez. %90’ı masraflara gider ve bu bir çarktır, gemilerin çalıştırılmasını sağlar.
Avar tankeri onarım bakım için Pendik Tersanesi’nde. Fotoğraf: Osman Öndeş
Bir fotoğrafın öyküsü
Avar Tankeri’nin kaçınılmaz şekilde onarımı gerekiyordu. Um Denizcilik ise daha da derinleşen finansal sıkıntılar içindeydi. Avar Tankeri’ni yakından görmek için Türkiye Gemi Sanayii AŞ Basın Danışmanı Naci Çeteci ile Pendik Tersanesi’ne gittik. Önce rıhtımda boydan boya yürüyerek, Avar’ın orada yatışına hüzünlenerek tanık olduk. Sonra Naci Çeteci’ye Avar’ın fotoğrafını çekebilmek için yandaki tepeye tırmanmayı önerdim. Tersanenin denize doğru sol tarafındaki bir patika yokuştan tırmanarak tepeye çıktık. O tepede artık Avar boydan boya karşımızdaydı.. Birçok fotoğrafını çektim.. Bu makalemdeki fotoğraf, o tepeden çektiğim fotoğraflardan biridir. Artık o tepe de yok, Avar da..
Uğur Mengenecioğlu şöyle devam dediyordu; O sırada Avar tankeri Pendik Tersanesi’nde onarımdaydı. Tersane elemanları Avar’da çalışırken bir yangın meydana geldi ve yangın kendi imkanlarımızla söndürüldü. Fakat bundan sonra Tersaneyle aramızda bir anlaşmazlık meydana geldi. Biz yangını kendi donanımlarımız kullanarak söndürmüştük. Kullandığımız halon gazlarının ikmalini talep ediyorduk. Tersane’nin anlaşması olan Ray Sigorta’nın kabul etmesine rağmen tersane yönetimi bu gazların ikmalini kabul etmedi. Yangınla bağlantılı olarak İtfaiye’nin raporunda da Halon gazları kullanılması sayesinde yangının söndürüldüğü ifadesi yeralıyordu. Fakat Pendik Tersanesi yönetimi suçlu duruma düşeceği çekincesiyle hep itirazda bulundu. Ayrıca Türkiye Gemi Sanayii A.Ş. Teftiş Kurulu Başkanının raporunda yangının tamamıyla tersane çalışanlarının hatasından meydana geldiği belirtilerek, kusurlu olanların cezalandırılması ve bir daha tekrarlanmaması için tedbir alınmasını istiyordu. Fakat Pendik Tersanesi’nden Avar’ı serbest bırakmadılar.
Birtarafta Göktürk, diğer tarafta Avar tankerinin sefer yapamaz hale getirilmesi yüzünden biz çarkı döndürmekte sıkıntı çekmeye başladık. Mayıs 1995’te yeni bir navlunla dış sefere göndermek üzere Yarımca’da demirli olan Göktürk için Yarımca Liman başkanlığından aldığımız sefer emriyle gemiyi kaldırdık. Fakat buarada Tüpraş geminin durdurulmasını talep ediyor. Mahkeme kararını göndereceğini, gemiyi Çanakkale’de durdurulmasını istiyor.
Bu safhayı şöyle değerlendirmek isterim; Biz şirket olarak Bozcaada Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunduk. Şikayet ettiğimiz makam Bozcaada İcra Müdürü’dür. Yani Savcılığa şikayet yaptık. Müracaatımızın nedeni Göktürk’ün Bozcaada önlerinde durdurulması sebebiyle emniyet tedbirlerinin alınmasıydı. Ayrıca Göktürk Çanakkale Boğazı’ndan çıkıncaya kadar Çanakkale Liman Başkanlığı gemiyi durdurmadığı halde Bozcaada’da seyre devamı engelleniyor! Bozcaada’da gemiye çıkan resmi makam temsilcileri geminin evraklarını aldıkları gibi, gemi personelinin evraklarını da alıyorlar. Oysa bu da hukuken bir suç!
Ardından Götürk’ün Bozcaada’nın güneyinde bir mevkide demirletiyorlar.. Faizi nasıl hesaplamışlar derseniz, faizin oranının Türkiye’deki tefeci faizinin de üzerinde olduğunu görürsünüz. Bu hesaplamayı yapan Tüpraş, fakat muhatabımız Ditaş oluyor!
Geminin süvarisi gece beni aradı; “Bize bir evrak veremedikleri halde, buna karşı yolumuzdan geri çevirmek istiyorlar.Bunun sebebini sorduğumda, gerekçe olarak geminin borcu olduğunu ileri sürdüler” dedi. Buarada hukukçularla görüştüm. Geminin yoluna devam edebileceğini kimsenin bir engelleme yapamayacağını belirttiler. Ancak düşündüm; gemiyi kaldırmam halinde bir söylentiye neden olacaktı. Şahsen benim ve tüm onurunu ve sorumluluğunu üstlendiğim şirketim UM Denizcilik şirketinin devlete olan saygısı beni böyle bir teşebbüsten geri bıraktı. Göktürk Kuzey ve Batı Afrika’ya yük bağlantılı olarak gidiyordu. Transit geçerken de Yunanistan’dan alacağımız bazı yedekler bulunuyordu.
Gemi Bozcaada’da durduruldu. Bozcaada Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yazısında “ Um Denizcilik Tic. A.Ş.’nin yazısı incelendi. Um Denizcilik Şirketi’nin 18 Ağustos 1995 tarihli dilekçesiyle Bozcaada’nın güneyinde demirlettirilen Göktürk isimli geminin muhafazası için yetkililerin tedbir almadıkları, Kanunun 95.ci maddesine göre görevlerini ihmal ettikleri iddiasında bulunmuştur.” denilmekteydi. Resmi yazışmalarda Yed-i Emin olarak kimsenin sorumluluk kabul etmediği de yazılıdır. Bu durumun Beyoğlu Birinci İcra Müdürlüğü’ne bildirilmediği gibi ifadelerle geminin yasal bir emir gelmeden keyfi şekilde yolda alıkonduğu ortaya çıktı. Mahkeme gemiyi tutan Tüpraş ve Mısırlı bir yakıt ikmal şirketi Petromar, geminin tutulmasından doğan masrafları ödemekle yükümlüler. Kılavuz kaptanlar da benzer bir müracaatta bulunuyorlar ve ayrıca demiryerinin güvenli olmadığını ihtaren yazılarında belirtiyorlar.
Geminin gasfree zamanının geldiğini, bulunduğu yerden sürüklenmesi halinde karaya düşerse infilak edebileceğini, bunun bir faciaya dönüşeceğini de ilgili makamlara duyurduk. Çanakkale Valiliği’ne, Çanakkale Başsavcılığına, Çanakkale ve Bozcaada Liman Başkanlığı’na ve sair tüm ilgili makamlara yazdık. Bunlara rağmen gemiyi çekmediler, masrafları ödemediler. Biz gemi personelini geri çektik, çok kısıtlı sayıda personel bıraktık ve ancak tehlike anında enerji üretimi yapacak şekilde tutarak ve haftalık yakıt vererek gemide mürettebat tutmaya çalıştık.
Derken korkulan olay meydana geliyor; büyük bir fırtına patlak veriyor ve gemi sürüklenmeye başlıyor. Gemi dokuz kilit, yani 200 metre zincir döşemiş haldedir. Bulunduğu yerde ise 50 -60 metre derinlik vardır. Gemi zincirini taramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra derin sulara doğru girince, demir dipten kopuyor salpa halde gemi başıboş sürüklenirken durum bize iletildi.
Çanakkale’den kaldırılan Botaş’a ait iki römorkör fırtına nedeniyle geri dönüyorlar. D.B. Deniz Nakliyat’a ait Burdur gemisi Göktürk’ün sürüklendiğini görüyor ve rapor ediyor. Hatta gemi Personeli Burdur’a durumu anlatıyorlar, ama Burdur’un Göktürk’ü çekmesine de imkan yok. Derken Midilli Adası Liman Başkanlığı’ndan bir mesaj geldi. Göktürk Midilli’ye kadar sürüklenmiş ve personel kayalara çarparak infilak edeceği endişesiyle gemiyi terk etmişler. İşin acı tarafı; gemi adamlarını, üzerlerinde hiçbir gemici cüzdanı olmaması nedeniyle tevkif etmişler. Durumu öğrendiğimizde bir hukukçumuzu ve süvari ve bir kaptanımızı Midilli Adası’na gitmek üzere o akşam otomobille Ayvalık’a gönderdik. Ertesi sabah Midilli’ye ulaştılar.
Midilli Göktürk tankeri Bozcaada’da durdurulmasının ardından Midilli Adası’na kadar sürüklenecek ve devam eden hukuksal çelişkiler sonucunda 1996’da icra yoluyla satılacaktır. Göktürk kıyıya 200 metre mesafede demir tuttuğu için olduğu yerde kalmış. Gemide Türk bayrağı var, ama geminin kime ait olduğunu ispatlayacak hiçbir belge yok! Dalgıç muayenesi yaptırdığımızda karaya oturmadığı ve hiçbir korkulacak durum olmadığını da tespit ettik. Başıboş bir devasa tanker sürükleniyor ve o fırtınada insan eliyle herhalde hareketten sakıt bu gemiyi kimse götürüp Midilli Adası’nın en korunmalı bir mevkiine ulaştıramazdı. Bu yüce Allahın takdiri olmalıydı!
Midilli Liman Başkanlığı, bir fırtınanın patlak vermesi halinde geminin karaya sürüklenebileceğini, o zaman bir deniz felaketinin ve kirliliğin meydana gelebileceğini belirterek, geminin süratle bulunduğu yerden alınmasını istiyor. Biz de Çanakkale Liman Başkanlığı’ndan geminin belgelerini talep ettik. Müracaat ettiğimiz makamlar “ Yasal olarak on beş günde cevap vermek hakkı olduğunu ve bu süre tamamlanıncaya kadar cevap vermeyeceklerini” belirttiler.
Geminin bize ait olduğunu ispat edemedik. Biz de Midilli Adası’ndan talep edilen 18.000 Dolar gibi cezayı ödedik. Gemilerimizin hepsi satıldı. Evrakları vermediklerine göre gemiyi Türkiye’ye getirmelerini beklerken, öylesine karmaşık hale getirdiler ki, bizim yapacağımız bir şey kalmamıştı. Alacaklılar Yunanistan’da geminin satışa çıkarılmasını bekleyecek, ne yapacaksa yapacaktı.
Göktürk gemisi hayali bir alacaktan dolayı tutuklanmıştı! Hatta tutuklayanlar, Göktürk gemisinin kendisine hizmet ettiği kuruluştu. “Biz gemilerimizi çektik. Türkiye’nin ham petrol ithalatı yeniden yabancı bayraklı tankerlerle taşıtılmaya başlandı. Türkiye’nin dış borcu durmadan artarken, çok muhtaç olduğumuz döviz kaynağımızı adeta tepe tepe israf ettiler. Ama gün gelecek Türkiye’nin ihtiyacı olan böyle ham petrol tankerlerini bir daha bulamayacaklardır. Gemilerimizin hepsi satıldı.”
Dünya deniz ticareti medyasından çok tanınmış Gillian Whittaker’in Tradewinds’te yeralan 26 Ekim 1995 tarihli şöyle bir haberi vardır; “Piraeus- Troubled Turkish tanker operator Um Denizcilik faced further woes this week when its 136,000-dwt vessel Gokturk (built 1977) grounded near the Greek island of Mytilene (Lesbos) after drifting in heavy winds.”
Akdeniz’in ikinci büyük tanker filosuna sahip olan UM Denizcilik’te 500’den fazla personel çalışıyordu. Hükümeti sarsacak boyutlara ulaşan “Özdağlar” olayından sonra UM Denizcilik’in işleri bıçak gibi kesilmişti. “Büyük Hun” vurulmuş, yerine alınan süper tanker “Büyük Selçuklu” aylarca İstanbul limanında yatmıştı.
Dört tankerin öyküsü
Finlandiya’nın Valmet Vuosaari Tersanesi 1974’de Norveç’li AF Klaveness & Co. adına 5 adet 152,300 dwt’luk ham petrol tankeri siparişi almıştı. Bu gemilerden Solstad, Sangstad, Siljestad, Sommerstad birbiri ardına inşa edildiler. İlk gemi Ocak 1977 ‘de tamamlandı. Dördüncü gemi ise Eylül 1979’da armatöre teslim edildi. Fakat AF Klaveness & Co.’in iflas etmesi nedeniyle dört gemi de Valmet’e geri döndü, beşinci gemi siparişi de zaten iptal edilmişti.
Dört gemi bukez işletilmesi amacıyla Finlandiyalı armatörlük şirketi Henry Nielsen’e devredildi. Solstad, Fujairah’da demirdeydi. Bu gemiye Finli personel gönderildi. Geminin Norveç sicili 19 Mayıs 1983’de değiştirildi ve “Meltemi” adı verildi. 24 Mayıs 1983’de UM Denizcilik firmasına satıldı ve “Büyük Hun” adı verildi.
Sommerstad, Singapore’da demirde yatıyordu. Bu geminin de sicili değiştirildi ve “Tornado” adı verildi. Ardından 31 Kasım 1983’de UM Denizcilik firmasına satıldı ve “Göktürk” adı verildi.
1978 inşa Siljestad, Algercirassessa’ da demirde yatıyordu. Bayrak ve gemi sicili değişimi yapılarak gemiye “Calder” adı verildi. Temmuz 1984’de UM Denizcilik şirketine satıldı ve “Büyük Timur” adı verildi.
1978 inşa Sangstad bayrak ve gemi sicili değişimi yapılarak gemiye “Altano ” adı verildi. Nisan 1984’de UM Denizcilik şirketine satıldı ve “Avar” adı verildi.
Bu gemilerin akıbetleri şöyle oldu; 1977 inşa “Büyük Hun” 3 Haziran 1984 günü Kharg Adası’na balast olarak seyrederken iki Exocet füzesiyle köprüüstünden ve makine dairesinden vuruldu. Gemide yangın çıktı; İnfilak sonucu 2 gemici yaralandı ve 3 gemici vefat etti. Yangın söndürme müdahelesi sonucunda Bushir’e çekildi. Tam Kayıp ilan edilerek 1986’da Tayvan’da söküldü.
1977 inşa “Göktürk” 1996’da icra yoluyla satıldı ve “Eliki” adı verildi. 2001’de hurdaya gönderildi.
Göktürk’ün anılardaki satırbaşları;
1976’da Valmet OY, Vuosaari, Helsinki, Finland for Partrederiet M/T Sommerstad (A. F: Klaveness & Co. A/S, Lysaker), Oslo inşa edilen Sommerstad Ocak 1977’de hizmete girdi.
1978’deOslo merkezli Skibs-A/S Siljestad (A. F: Klaveness & Co. A/S, Lysaker teslim aldı.
1983 Valmet OY Helsingen Telakka (OY Henry Nielsen AB), Helsinki, Finland ödeme yapamadığından Mayıs ayında geri alındı ve “Tornado” adı verildi.
1984’de Nisan ayında Um Denizcilik ve Ticaret AŞ satın aldı ve “Göktürk” adı verildi.
1988’de 152.000 tdw, 75.603 brt, 57.585 nrt.olarak yeniden tescil olundu.
1996’da Malta- Valletta’da kayıtlı Corvett Shipping Ltd (Dynacon Tankers Management Ltd), “Eliki” adı verildi.
1998’de Fjord Navigation Ltd (Dynacon Tankers Management Ltd) satın aldı.
2001’de beher LDT 136 Dolar olmak üzere toplam 3.250.000 Dolar fiyatla hrdaya satıldı. 20 Aralık 2001’de Chittagong, Bangladesh’e intikal etti.
1978 inşa “Avar” 1998’de satıldı ve “Ava” adı verildi. 1999’da adı “Eagle” olarak değiştirildi. 2003’de hurdaya gönderildi.
1978 inşa “Büyük Timur” 1983’de UM Denizcilik tarafından satın alındığında adı “Caldereta” idi. 1995’de satıldı ve “Westgate” adı verildi. 1996’da satıldı ve adı “Enalios Thetis” olarak değiştirildi. 2001’de satıldı ve adı “Glory Sea” olarak değiştirildi. 2003’de hurdaya gönderildi.
Sonraki günler
Müteakip safhalarda Uğur Mengenecioğlu’nun UM Denizcilik ile Göktürk Tankercilik firmalarının, SSK’ya olan 200 milyar liralık borç nedeniyle iflasına karar verildi.
Uğur Mengenecioğlu, İzmit - Gölcük bağlantısındaki Başiskele - Yeniköy, Sepetli Pınar Mevkii’nde de yaklaşık 450 dönüm arazi içinde 25 bin metrekare kapalı alanda inşaa edilen Türkiye’nin bu en büyük tersanesini 2000 yılından önce hizmete açmaya çalışıyordu.
Tüm zamanını ve enerjisini, büyük bölümü biten tersane yapımına harcadığını kaydeden Mengenecioğlu, şöyle devam etmişti: “Türkiye’nin en büyük dünyanın sayılı tersanesini inşa ediyorum. Teşvik zamanında çıksaydı tesisi dört yıl önce ekonomiye kazandıracaktım. Zannediyorum 2000 yılından önce tamamlanır. Yaklaşık 20 milyon dolarlık bir yatırım kaldı.”2
UM Tersanesi 50.000 metrekare kapalı, 20.000 metrekare yarı kapalı alana sahipti. Üretim atölyesi modern bir altyapıya sahip olup tam otomatik panel ve profil hattı ile donatılmıştı. 510 ton kaldırma kapasiteli ana kreyni ile 60 metre en ve 360 metre uzunluğundaki ana inşaat kızağın yanı sıra, 30 metre en x 150 metre uzunluğunda bir kızağı daha mevcuttu.
2008 yılı içinde, halen inşaası devam etmekte olan 40 metre eninde ve 270 metre boyundaki kuru havuzun da faaliyete geçmesi planlanmıştı. Tersanede 3 adet 900 teu kapasiteli konteyner gemisi inşa edildi. 30.000 dwt’luk kimyasal tanker inşaatı tamamlandı. Hudutsuz heyecanla ve inançla başlatılmış olan UM Tersanesi 2014 yılına gelindiğinde sorunlar nedeniyle çalışamaz durumdaydı ve Ekim ayında satışa çıkartıldığı ilan edildi.
Verdik gitti. Boçlarımızdan kurtulduk
Mengenecioğlu, önce “Zafer”, daha sonra “Büyük Selçuklu” yu, ardından da “Murat- M” yi elden çıkardı, firmadaki personelin yarıdan fazlasına yol verdi. Mengenecioğlu bu satışları şöyle açıkladı: “Zafer tankeri 1971 yapısıydı ve alındığından bu yana havuza giremedi. Surveyleri gelmişti, tankeri sattık gitti. Murat - M ise,16 senelik gemiydi, onu da verdik gitti. Büyük Selçuklu’da üzüntümüz vardır, hakikaten Türkiye’nin ihtiyacı olsaydı, bu geminin verilmemesi lazımdı, ama devletin planlamacıları yük veremezlerdi. İhtiyaçları yokmuş, gemiyi verdik, gitti. Borçlarımızdan kurtulduk.” Mengenecioğlu, son olayların kendilerini ekonomik yönden sarsmadığını öne sürerken firmanın küçülmesiyle ilgili soruyu şöyle yanıtladı: “UM, Akdeniz’deki en büyük ikinci tanker firmasıydı. Türkiye filan demiyorum; Akdeniz’de 1 milyon 523 bin tonla en büyük ikinci tanker filosuydu. Bugün Akdeniz’deki ikinci büyük tanker filosu olmaktan çıktı, bunun için biz üzgünüz, ama herhalde Türkiye’de de üzülenler vardır! Bu bir gururdu.”
Biz her gemi için ayrı bir şirket kurmuş müessese değiliz Uğur Mengenecioğlu, UM Denizcilik firmasının küçülmesiyle ilgili soruyu yanıtlamaya şöyle devam etti: “Şu anda kaçıncı sırada olduğumuza bakmıyoruz, o kadar çok şey değişti.
Elimde bir teleks notu var, haber istiyor musun? Al sana haber... Avar tankeri beynelmilel piyasada çalışırken, Mısırlılar tarafından kiralandı, ancak Yunan hükümeti, ‘Ben Türk bayraklı gemiyi limana sokmuyorum’ diyor. Yunan hükümeti Türk bayraklı geminin kiralanmasına engel oluyor.
Git bak Haydarpaşa’nın önüne, iki tane Yunan, bir tane Kıbrıs Rum bayraklı gemi var. Ne konuşayım ben; içerde biz, dışarıda Yunanlı... Firma küçülmesin de ne olsun.”
------------------------------------------
1 TBMM Tutanaklar Sayısı 314 - Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Kararı 14.2.1986 (Sf.1-182) ULCC M/T Büyük Selçuklu Türk Armatörleri Tarihi VI. Cilt 102
2 Hürriyet Gazetesi “SSK borcu”, 23 Ağustos 1998. Türk Armatörleri Tarihi VI. Cilt 107.
Yorumlar
Kalan Karakter: