SeaNews Dergisi olarak bu ay özel röportajımızı Türk Deniz Ticaretinin gelişmesi ve yükselmesi için bir ömür geçirmiş, bunun için kitaplar sözlükler yazmış Kaptan Refik Akdoğan ile yaptık. Kaptan RefikAkdoğan, ilk kitabını 1951, ilk bilimsel makalesini de 1955 yılında yazmıştır. İlk Türkçe ve İngilizce denizcilik sözlüğünü hazırlayan Kaptan Refik Akdoğan'ın yayımlanmamış romanları ile birlikte toplamda 25 kitabı bulunmaktadır.

-SeaNews: Öncelikli sizi biraz tanıyabilir miyiz? Refik Kaptan kimdir?

-Refik Akdoğan: 22 Eylül 1927 tarihinde Ordu’da doğdum. İlkokulu Ordu’da bitirdikten sonra öğretmen olan babam Trabzon'a tayin istedi. Ordu’da lise olmadığı için ağabeyim liseyi Trabzon’da okumak durumundaydı. Ben de dolayısıyla Trabzon Lisesini bitirdim ve devamında hayalim olan tıbbiye ye girmek istedim. O dönemde öğrencilerin dersten başka bir işle meşgul olma şansı yoktu, ben de liseyi pekiyi ile bitirdim. Bizi başka bir yerde görseler hemen babama haber giderdi. O yıllarda mahalle örf, adet ve kültürümüz o şekildeydi. Babam karneyi gördüğü zaman pekiyi olsa bile karneyi bir kenara bırakırdı, takdir ettiğini ve sevgisini gösterdiğini hatırlamıyorum. Annemin söylediğine göre beşikteyken ya da uyurken severdi.

-Peki bugün babanızın o tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Ne çok ilgili olması ne de ilgisiz olması iyi. Hem öpmeli, sevmeli hem de ciddi durmalı. Hatta arkadaş olmalı. Benim iki kızım var ikisiyle de arkadaş gibiyim. Herhangi bir sorunları olduğu zaman bana anlatacakları şekilde onları yetiştirdim. Ben çocuklarımın dersleri ile çok yakından ilgilendim ama babam hiç ilgilenmezdi. Çocuk terbiyesi lüfer avlamaya benziyor. Lüfer, yeme geldiği zaman tık diye vurur ama hemen çekmeyeceksiniz, biraz boş bırakacaksınız, en sonunda çekeceksiniz. Anne babalarda çocukları böyle dikkatle takip edecekler. Bir kızım avukat, diğeri de İngilizce öğretmenidir. İkisi de İngilizce’ye çok hakimdir çünkü ikisiyle de yakından ilgilendim.

-Kaptan olmaya nasıl karar verdiniz?

- Benim çocuklu hayalim tıbbiyede okumaktı. 1944 yılı, o tarihlerde 2. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyordu. Trabzon sahilinde yüzerken Rus ve Alman uçaklarının çatışmalarını seyrederdik. Hatta iki Alman uçağı bizim sahilimize indi, içinden 18-19 yaşlarında iki Alman askeri çıktı. Bizde onlara yakın ilgi gösterdik ve çok şaşırdılar. Bu şartlarda yaşarken, okul için İstanbul'a gitmemiz gerekti. Savaş nedeniyle vapurlar çalışmıyordu.  Beni, komşumuz Tıbbiyeli bir öğrenciye emanet ettiler. O dönem Trabzon’dan İran'a giden Busing marka otobüsler var. Biz bu otobüslerle Erzurum'a geldik ve 15 gün tren bekledik. Sonunda bir trenin geleceği söylendi ve istasyona gidip treni beklemeye başladık. Tren sabaha karşı geldi.  Hiç unutamadığım İstanbul yolculuğu başladı. İçinden geçtiğimiz Anadolu'da hiç bir şey yok, tam anlamıyla bomboş. Sonunda İstanbul'a ulaştık ve ben evraklarımı alıp Tıbbiyeye başvurdum. Evraklara baktılar, yaşım 16... Tıbbiyeye girmek için 18 yaşını bitirmiş olman gerekiyor dediler. O zamanlar yüksek okulların şartları arasında 18 yaşını doldurmuş olmak var.. Tıbbiye’de tıbbiye dedim ama olmadı. O yıllarda Akşam Gazetesi alıyordum. Gazetede her akşam bir hikaye çıkıyordu. Ben de o hikayeleri okuyordum. Bir akşam hikayenin sonunda Yüksek Deniz Ticaret Mektebi Müdürlüğünün ilanını gördüm. Hikayeyi okumasam veya başka bir sayfada olsa göremeyeceğim. Güverte ve makine bölümü ilanları vardı. Okula gittik, Ortaköy’de deniz kenarında... Okulun önünde 4 tane okulun gemisi var. Adlarını sayayım: Hamit Naci, Ertuğrul, Söğütlü ve Yıldız kotrası. Okul çiçek bahçeleri, güller içinde. Spor alanları, kapalı salonlar her şey vardı. Kayıt için evraklarımı verdim, yaşımı hiç sormadılar. Sonunda Yüksek Ticaret Mektebi’ne kayıt yaptırdım. İşte kaptanlık ve denizcilik hikayem böyle başladı. Bir daha dünyaya gelsem yine okulumda okumak ve denizci olmak isterim.

-O yıllarda ,Yüksek Deniz Ticaret Mektebinden mezun olanlar, kaptan ve mühendis unvanı mı alıyordu? 

- 1955’e kadar Teknik Üniversite, verilen eğitim mühendislik eğitimi değildir dediği için mühendislik unvanı verilemedi. Okulun eski adını ise özellikle vurguluyorum. Çünkü bizim yaptığımız iş deniz ticaretidir. Denizden nasıl para kazanılır onu öğreniyoruz. Bu nedenle okulun adını çok beğenirim. Hatta deniz ticaretinin inceliklerini öğretmek için kitap bile yazdım. Emeklilik ikramiyemle bu kitabı bastırdım. 750 sayfalık Deniz Ticareti kitabımda deniz ticaretinin tüm ayrıntılarını yazdım. Bu kitapta yer alan bilgileri bilmeyenler denize açılmasın diyorum. Armatörlerin yerinde olsam gemiye kaptan göndermeden önce İngilizce ve deniz ticareti üzerine sınav yapardım. Deniz ticaretinde başarılı olmak isteyenler için sözlüklerimi yazdım. Bizim mesleğin dili İngilizce... İngilizce sözlüklerim için 25 sene, her kelimenin peşine düştüm.Çünkü, gemide çalışanlar çok iyi İngilizce bilmeli, deniz ticaretine hakim olmalıdır.

- Biraz o yıllardaki denizcilik eğitiminden, anılarınızdan söz edebilir miyiz?

- 1946 yılında okulun adı YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU oldu. Okul o sene 4 yıla çıkmıştı. 3 sene okuldaydık, sonrasında gemi stajı gördük. Stajımızı okul gemisi Hamit Naci 'de yaptık ve 8 ay denizde dolaştık. Biz okul gemimizle gemiyle Marmara’ya açılırdık, fırtınaya yakalanırdık. Bir seferinde dönünce iki arkadaşımız toprağı öptü, bir daha denize açılmamaya yemin ettiler. Bu nedenle denizle haşır neşir olmak ve denizi tanımak gerekiyor. Yüksek Ticaret Mektebimizde ve sonrasında Yüksek Denizcilik Okulumuzda bize çok iyi bakıyorlardı. Özel, bize göre dikilen gömlekler, takım elbiseler, özel yemekler. Tesadüfen yoluma çıkan okulum ve mesleğimden çok memnunum. Ben bir daha dünyaya gelsem yine denizci olur, yine aynı okulumda okumak isterim. Bu yaşımda bile kitaplar yazarak, bize o zaman verilen önemin, değerin karşılığı olarak, devletimize, milletimize vefa borcumu ödemeye  çalışıyorum.

-Sizce  okul gemisi nasıl olmalı?

- Günümüzde okul gemisi konusunda çok ciddi sıkıntılar var. Bence okul gemisi mezun olunca çalışacağımız gemilere benzemeli örneğin kuru yük gemisi, container, roro, tanker gibi. Yüksek denizcilik okullarında yat kaptanı yetiştirilmiyor. Bizde yelkenle eğitim yapılmasının nedeni öğrenciyi denize alıştırmaktır. Az önce de söyledim bizim işimiz gemiyle para kazanmaktır.  Biz gemiyle para kazandığımız sürece armatör de yeni gemi alır ve biz yeni iş yerleri buluruz. Para kazanmayan armatör gemiyi bağlar bizim de işimize son verir. Deniz Ticaret Odamıza da burada önemli bir görev düşüyor.

-Deniz Ticaret Odasının kuruluşunda böyle bir amaç yer alıyor mu, siz o dönemde çalışmalara katıldınız mı?

- Evet, rahmetli Ziya Kalkavan Bey kanun yazımında beni de  çağırmıştı. O kanunda DTO gelirinin yüzde 10’unu denizcilik eğitimine ayrılacak denildi, kanun da öyle çıktı. Ancak günümüzde bu para sadece TÜDEV üzerinden Piri Reis üniversitesine aktarılıyor ama bizim 100’e yakın denizcilik okullarımız var. Piri Resi’in okul gemisi varken diğer okulların sandalı bile yok.

Deniz Ticaret Odası olarak devletin yetiştirdiği adamların da eğitimine dikkat edeceksin ki sonuçta o öğrenci mezun olduğunda yine senin gemine gelecek. Deniz Ticaret Odasındakiler gemi sahibi değilmiş gibi hareket ediyorlar. Sen tüm öğrencilerin eğitimi nasıldır, eğitim araç ve gereçleri ne durumdadır ve bana geldiği zaman bu adam yeterli midir, öğretim görevlisi kimdir diye merak edip bakacaksın. Bunlar devletin gemisine gitmiyor, senin gemine gelecekler. Piri Reis’e harcadığın para çok geliyorsa diğerlerine de vereceksin. Bakın yine deniz ticaretine geliyorum. Biz ticaret gemilerine adam yetiştiriyoruz. "Gemilerde nasıl para kazanılır" sanatını bileceksin. Dünyada öyle uyanık insanlar var ki onlarla mücadele edebilmek için deniz ticaretini bileceksin,İngilizceyi ise ana dilinden daha  iyi bileceksin. Bakın size bir örnek vereyim: 1951’de Ardahan şilebinde 3. Kaptanım. Derince’den dökme buğday yüklüyoruz. O tarihlerde Türkiye, İtalya’ya dökme buğday ihraç ediyor. Buğdayı yükledik, ambarları kapattık fakat gemi bir türlü hareket etmiyor. Bende 3. Kaptan olarak yapmam gereken tüm hazırlıkları yapıyorum. 6 saat oldu gemi bir türlü kalkmıyor. Kamarot geldi "seni süvari bey çağırıyor," dedi, gittim. Süvari beyin elinde pembe bir kağıt var; “alın bunu, time sheet yapın” dedi. Ben "ilk defa duydum efendim," dedim. Time, zaman, sheet; yaprak demek diye düşündüm bir şey anlamadım ve oradan ayrıldım. Biraz sonra kamarot yine geldi ve "sizisüvari bey istiyor," dedi. Gittim, yanında sonradan Türkiye'nin en büyük ihracatçısı olduğunu öğrendiğim bir kişi daha var, “senin İngilizcen nasıl” diye sordu. "İyi," dedim. Daha sonra bazı yabancı deyimler daha konuşuldu. Bazıları için "ilk defa duydum," dedim. Sonuçta yapamadık ve "time sheet"in yapılması ofise bırakıldı. Geminin ikinci kaptanı "sana bir kitap vereyim oku dedi ve j. Bess'i " charteringi and shipping" kitabını verdi. Her şey o kitapta anlatılıyordu. İtalya’ya giderken o kitabı okudum ve artık time sheet yapmak benim işim dedim. Aslında bu bir vakıa saptaması ne girdi ne çıktı hepsini yazıyorsunuz. İtalya’da artık bir sorun yaşamadık. Hatta mürettebata fazla para çıkardım. Bunu neden anlatıyorum; İngilizce bilmezsen hiç bir şey yapamazsın.

-Denizcilik sözlüğü hazırladınız, biraz anlatır mısınız, bu fikir nereden doğdu?

- Okula girdiğimde şunu anladım: bu mesleğin kendine özgü bir dili var. Denizcilikle ilgili bildiğimiz terimlerin bir de İngilizceleri olduğunu gördüm. Her kelimenin yanına İngilizcelerini yazdım. Okuldan mezun olduğumda iki tane defter doldurmuştum. Sözlük hevesim oradan başladı. Zaten Trabzon Lisesinde İngilizce eğitim iyiydi. İyi bir İngilizce ile gelmiştim. O zaman liseler üniversite gibi. Ben de İngilizceyi çok sever ve merak ederdim. Doldurduğum iki defteri sözlük yapayım dedim. Ama iş sözlük yapmaya gelince kelime,tabancadan çıkan kurşun gibi dönüşü yok.İngilizce sözlüklerim için 25 sene, her kelimenin peşine düştüm. 25 sene sonra tamamlayabildim. 1974 yılında yayınlandı. "İngilizce Türkçe Ansiklopedik Denizcilik Sözlüğü"nü yayınladım. Sonra benim kitaplarımı benden izinsiz baskı yaptılar. Ben de kitaplarımı kendi internet siteme ücretsiz olarak koydum. İsteyen ulaşabiliyor. www.refikakdogan.com Sanırım dünyada böyle bir olayın eşi benzeri yok. Denizciler için sözlükleri gökte dolaştıran adam diye diyorum kendime. İnternet siteme girdiğinizde benimle ilgili her şeyi göreceksiniz. Öğrenciliğim, meslek hayatım, aile hayatım.Türk denizciler için sözcüklerimi dünyada dolaştırıyorum. Bir eşi daha yok.

- Kitaplarınızdan söz edersek...

- Denizde 25 yıl çalıştım. Bu 25 yıl boyunca bütün hızımı sözlüklerime verdim. Emekli oldum, emekli ikramiyem ile kitaplarımı bastırdım. 1974 yılında Gemi Kurtarma İşletmesinde baş uzman iken kendi isteğimle emekli olduktan sonra,  İTÜ Denizcilik Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak ders verdim. Sözlüklerimi geliştirmek için çalıştım. Diğer meslek kitaplarımı yazdım. Türk çocuklarına denizciliği tanıtmak için 10 sayı çocuk dergisi yayınladım. Ana dili İngilizce olmayan bir ülkede İngilizce bir kitap yazdım. Deniz Ticaret Odası’na denizde çatışmayı önleme kurallarını yazdım. Bunları İngilizce yazarken Türkçe kitaplar da yayınladım: Örneğin:

1926 yılında yapılmış olan seyyar sergi seferini duydunuz mu? Bu sefer çok önemli bir sefer. Atatürk, 1926’da bir karar veriyor. Artık barış seferi yapmalıyız,  Türk mallarını Batı Avrupa limanlarına tanıtalım diyor. Karadeniz Gemisi, bu gemiyi halı, kilim, rakı,şarap, bir iki maden parçası, lüle taşı, Hacıbekir lokumları ile donatıyorlar. Ve en önemlisi gemiye 47 kişilik Riyaset-i Cumhur orkestrasını yüklüyor Atatürk. Karadeniz gemisi ilk olarak İspanya'nın Barcelona Limanı’na uğramak için yola çıkıyor. Sonrasında diğer Avrupa Limanları’na çıkacak. Gemi Barcelona limanına gelmeden önce kömür almak için Cezayir'e uğruyor. Hep düşünüyorum, İstanbul’da kömür var. Gemi kömürünü İstanbul’dan alsa tüm seferini yapar. 

- Gemi neden Cezayir'e uğruyor?

O tarihte Cezayir Fransa sömürgesi. Liman Araplara ait. Gemini ismi her iki tarafta da Arapça yazılı. Türkiye o tarihte tek özgür Müslüman ülke. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Karadeniz Gemisini o zamanlar bir müstemleke olan Annaba limanına sokuyor ve Cezayirliler gelip gemiyi görüyor. Bana göre Atatürk, gemiyi o limana sokarak ciddi ve akıllıca bir hamle yapmış ve  mesaj vermiş oluyor. Bu geminin ikinci kaptanı olan Süreyya Kaptan, 1935 yılında deniz mecmuası çıkarıyor. Tefrikası 3 yıl sürüyor ve ben bu tefrikaları görüyorum ve kitap haline getiriyorum. 17/6/1926 tarihinde Cezayir'in Annaba limanında özgürlük fitilini ateşliyor. Ve Refik Akdoğan olarak ben bunun tiyatro oyununu yazıyorum. Adı; "Özgürlük Kasırgası." Deniz meslek kitaplarımdan ayrı, şiirler,destanlar ve romanlar yazdım. Romanlarımdan 6 tanesi basıldı, 8 tanesinin basılması için sponsor beklemekteyim.

Bu arada Alemdar Kurtarma Gemisinin İstiklal Savaşında yapmış olduğu deniz savaşını anlatan kitabı da yazmış bulunuyorum. Yakında yayınlanacağını umuyorum.Bu kitapta Alemdar Kurtarma Gemisini esir alan C - 27 adındaki Fransız Gambotu, Alemdarı Zonguldak'tan İstanbul'a götürür iken, Alemdar personeli Alemdar'da bulunan bir Fransız yüzbaşı ve 4 Fransız askerini esir alarak, onları Karadeniz Ereğli Limanına götürüyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa emir vererek derhal Fransızları serbest bıraktığında, Fransız hükumetinin mümessili Mösyö Bullion Ankara'ya gelerek, Mustafa Kemal Paşa ile Ankara anlaşmasını imzalıyor. Bu olay sonucunda yapılan Ankara anlaşmasıyla Fransızlar Türkiye'den tamamıyla çekilmişlerdir. Bunları niye yazıyorum. Çünkü; denizciler denizde çalışırken bir şeyler üretmelidir. Bunları yapmazsanız zaman sizi boğar.

-Refik Kaptan son olarak neler söylemek istersiniz?

Koca bir ömrü denizcilik sektörüne adamış bir kişi olarak elbet önerilerim vardır. Bunlar;

-Bütün sivil denizcilik okullarında, meslek derslerinin hepsinin İngilizce olarak verilmesi,

- 100'e yaklaşan sivil denizcilik okullarımızın öğrencilerinin staj yapabilmeleri için staj gemilerini sağlanması, 

-Türk deniz ticaret filosunun gelişmesi için sıfır vergi ve kolay bayrak devletlerinin gösterdiği tüm kolaylıkların Türk gemilerine sağlanması,

-Yabancı bayrak gemilerde çalışan Türk personelin sosyal haklarının, sigortalarının sağlanması. Bunun için de bir önerim var, şöyle ki; her personele TR numarasının yanında bir de IMO numarası verilerek kolayca sağlanabilir.

-Son olarak denizci arkadaşlarıma emekli olunca denizden çıkmış balık gibi olmamaları için, sivil toplum kuruluşlarımızda çalışmalarını, anılarını yazmalarını tavsiye ederim. -Bakınız yukarıda anlattığım Alemdar Gemisi olayında baskını planlayan ve uygulayan kahraman baş makinist Beykozlu Adil Beyin Beykoz'da heykelini dikmek için çalışmalara başlamış bulunmaktayım. Arkadaşlarıma sağlıklı ve uzun ömürleri olması için böyle çalışmalar yapmasını tavsiye ediyorum. Çünkü işleyen demir ışıldar.

- SeaNews Dergisini nasıl buluyorsunuz?

-Derginiz çok yararlı bir dergi.Dünya ve ülke denizciliği hakkında güncel olayları SeaNews Dergisinden takip etmekteyim. Bunu takip ederken de İngilizcemi ilerletmekteyim. Ancak şunu da belirtmek isterim ki,Türk denizciliğinin ve çalışanlarının içinde bulunduğu problemleri objektif bir görüşle kamuoyuna aktarmaya devam ettiği takdirde denizciliğimizin ilerlemesinde olumlu katkıları olacağına inanıyorum. Allah selamet versin.

-Refik Kaptan değerli vaktinizi ayırdınız, çok teşekkür ederiz