Yaşanmış nice insanlık öykülerini dinliyoruz, yüzlerce yıl bütün kötülüklere ve doğanın bütün güçlerine meydan okumuş yıkık-dökük, buram buram tarih kokan çok eski bir taş evin harabeye dönüşmüş duvarları arasında. Ruhani bir duygunun benliğimizi saran in
Yaşanmış nice insanlık öykülerini dinliyoruz, yüzlerce yıl bütün kötülüklere ve doğanın bütün güçlerine meydan okumuş yıkık-dökük, buram buram tarih kokan çok eski bir taş evin harabeye dönüşmüş duvarları arasında. Ruhani bir duygunun benliğimizi saran inanılmaz büyüsü ile eski çağlara doğru kısa bir gezinti yapmanın keyfi içindeyiz. Gördüğümüz mucizevi düşsel tablolarını hayranlık içinde izlerken, tekneye sığınacak doğal, şirin bir liman arıyoruz.Denizinde yaşamdan en güzel kesitler. Ebedi sevgilisi dağlarında çam ve zeytin ağaçlarının yarattığı müthiş doğa mimarisi. Yeşilin bütün tonlarının bu kadar cüretkar ve fedakarca sergileyerek oluşturduğu o eşsiz görüntü armonisi, dağların üstünde salkım saçak olmuş bizleri büyülemeye çalışıyor. Binlerce yıldır birbirine ölümsüz bir sevginin bitmek tükenmek bilmeyen arzusu ile sarılarak huzur içinde uyuyan evrensel bu iki rengin kılavuzluğunda gecelerin bilinmezliğinde yol alırken, ışıl ışıl parıltılarıyla zevk seline dönüşmüş kuyruklu yıldız rotamızı aydınlatıyor. Kaybolan umutların, yok olmaya başlayan düşlerin ve sevgiden uzak yaşamların yeniden canlanıp şekillendiği yer. Rüzgarların sakin esintileriyle insanlara huzur verdiği ve sonsuz mutluluğa eriştirdiği kaybolmuş bir köşe. Ayrılırken ruhunuzu ve yüreklerinizi ona armağan edeceğiniz sonsuz sevginin ilham kaynağı. En coşkulu yaşam düşlerinizi ve hiç yaşamadığınız o çılgın duygularınızı Güneş’e serpiştireceğiniz kehanetin dünyası.
Sevginin ve aşkın yorumu herkese göre çok farklı olabilir. Ama şunu kesinlikle bilmelisiniz ki doğanın saklı bu koylarında aşklar tutkuya, hayaller gerçeğe, acılar ise zevke dönüşüyor. Bir ok gibi yüreğinize saplanan yaz düşlerinin, kış gerçeklerine karışarak harmanlanıp sonsuzluğa savrulduğu edebi duyguların son kalesi. Bütün üzüntülerinizin ve sıkıntılarınızın parmaklarınızın arasından sessizce süzülerek Ege’nin pırıl pırıl gümüş rengi parıldayan sularında kayboluşunun şiirsel anlatımı. Göktaşı yağmurlarının yürekleri hoplatan ışık seline dönüşmüş gösterilerini Kinidos burnunun yüksek tepesinde bütün heybeti ile duran o mağrur, heybetli fenerin altında, gecenin o kör karanlığı içinde tarihsel duygularla izlemek inanın sizleri buralara bağımlı kılacaktır.
Parlak gökyüzü, masmavi deniz, yeşilin hakimi bitki örtüsü ve bizleri hiç yalnız bırakmayan Yaz Güneş’i. Ölümsüz bir şarkının dalgalara yazılmış mısraları gibi. Hiç bitmeyen aşk hikayesinin unutulmaz kahramanlarının hüzünlü sonlarının evrenselleşen hatıraları. Güneş aheste aheste, pekte nazlı doğuyor Dişibilmez ufkundan. Geceler olmak bilmiyor her nedense, akşamların sultanı ay ise büyük bir sabırsızlıkla bekliyor hükmünü ilan etmeyi. Günler, gecelerin peşine takılmış koşturuyor. Gün boyunca yorgun düşen Güneş, kekik, nane ve böğürtlen kokulu dağların tepelerinden gizli aşkına doğru usulca doğmaya hazırlanıyor. O ne kızgınlık, o ne hiddet..rüzgarlar tanrısının öfkesi niye? Datça körfezinin ortasına kurulmuş denizleri yine karıştırıyor. Yıldız, Poyraz, Karayel derken bütün rüzgarları dizmiş sıraya. Adeta çılgına dönmüş dalgalar peşi sıra birbirini kovalıyor yarışırcasına.
Posedion haber alamadı sanırım Kinidos‘lu güzel dilberden, kızgınlığı belli ki buna işaret. Sonunda uysallaşan mitolojik tanrılar ılımlı rüzgarları estirmeye başlıyor Datça açıklarından Ege ve Akdeniz’e usulca. Orhaniye, Bencik ve Selimiye derken yelkenlerimiz doluyor Orsa ve Apazlama’dan Bozburun'a doğru. Sırada Serçe limanı, Bozukkale ve Kadırga var. Bizleri bekliyorlar sabırsızlık içinde gecenin hükmü çökmeden güzelliklerin üstüne. Yolculuk boyunca peşimizi bırakmayan üç, beş güler yüzlü yunus puruvamızda bizimle yarışırcasına oynaşıyor.
Dalgalarla yıkanmış tuzlu güvertenin deniz kokulu havası karışınca akşamdan kalma çiğ tanelerinin rustik kokusuna, Şafak vaktinin ilk Güneş ışıkları hiç zaman kaybetmeden çöküveriyor geceden kalma mışıl mışıl uyuyan aşk yorgunu koyların üstüne. Tatlı bir ürperti sarıverir benliğinizi, sevgilerin en anlamlısı, en coşkulusu kaplar yüreğinizi. Önüne geçemediğiniz yoğun bir duygu selinin akıntılarına kapılır gidersiniz, hiç yaşanmamış aşkın denizi sizi bekler. İşte böylesine dolu dizgin akıp giderken yaz düşleriniz gündüzlerin Güneşi, karanlık gecelerin feneri dolunayı arasında, bir an gelir unutursunuz, geçen yılların ömrünüzden boş yere çaldığı o masum duygularınızın hatıralarını. Belleğinizdeki istenmeyen kokuşmuş duygular dağılırken birer birer okyanuslar ötesindeki denizlerin dalgalarında, yeni yeni, heyecan dolu, coşkulu duygular saracak benliğinizi. Gökyüzünde hiç kirlenmeden asılı duran okyanusların saf çiçeklerini seyrederken sedir adasından, Afrodit en parlak sedeften yapılmış istiridye kabuğunun içinde en şehvetli yaşamına merhaba diyecek. Ardından, Ege’nin turkuaz bakışlı masmavi sularında bütün gösterişiyle dolaşarak Kainata, henüz yaşanmamış en güçlü aşkların unutulmaz esaretini takdim edecek.
Güneşin henüz doğmamış ışıkları ulaşırsa eğer bir gün teninize, yaşam işte o zaman yeniden başlayacaktır Ege’nin saklı kalmış sularında mucizeler yaratarak. Güneşin son ışıkları, en sıcak olanıdır ve yakamozların en canlısı henüz denize düşmeyenidir. Önemli olan bunları hissedebilmek, yaşayabilmek ve anlayabilmektir. Arkamızda bıraktıklarımızın çoğu ise ya hatırlamak istemediklerimiz ya da unuttuklarımızdır...