Bir hikâye anlatacağım bu sefer, oturun yanıma ve dinleyin.
Hikayeler vardır hep belirsizlikle başlayan.
- Evvel zaman içinde kalbur saman içinde…
- Bir varmış bir yokmuş…
- Çok uzak diyarlarda….
- Hayaller ülkesinde…
Ve günümüzün hikayeleri de böyle başlıyor gibi; Günler günleri kovaladı ve çatışmalar hala devam ediyor. Takvim yapraklarında saymayı bıraktık artık tarihleri.
24 Şubat 2022… Sirenler çalıyordu çığlık atarcasına. “Kalkın! Uyanın!” der gibi. Geçmişin planlarının geleceği şekillendirme çabasını haykırıyordu aslında sirenler. Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askerî harekât, insanlık tarihinin seyri açısından olağan bir gelişmeydi. Savaş olmalıydı ki ekonomik kaynaklar pay edilsin, savaş olmalıydı ki teknoloji gelişsin. Savaşın acımasızlığına tanık olan uluslararası toplum (kutuplaşma olmasın diye uluslararası toplum dedim ama aslında bunu sadece batı medeniyeti ya da NATO’nun kurucu devletlerini desem de abes olmaz) açısından kabul edilemez bir durumdu tabi ki.
Batı medyasının yakından takip ettiği ve sosyal medyanın çok aktif bir şekilde bilgi ve dezenformasyon için kullanıldığı modern zamanların en kapsamlı bu savaşında esasen Rusya’nın düşmanı ABD ve NATO olmasına karşın kendileri gibi Doğu Slav ırkından olan Ukrayna’nın askerî harekâtın hedefi haline gelmesi, savaşın moral yönünü de sakatlamaktaydı.
Rusya-Ukrayna Savaşı, tekrardan göstermektedir ki; yalnızca sayısal üstünlük savaşta zaferi garanti etmemektedir. Moral ve entelektüel boyutu savaşın fiziksel boyutunun ötesinde bulunmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Moskova açısından hem moral hem de entelektüel boyutta sorunlar bulunmaktadır. Ukrayna’ya yönelik askerî harekâtı kolaylıkla gerçekleştireceğini ve batının ekonomik yaptırımlarıyla başa çıkabileceğini düşünen Rusya, son gelinen noktada NATO ile Ukrayna’da vekâlet savaşı yürütmektedir. Hem ekonomik hem de askerî açıdan yıpranan Rusya, şu an devam eden savaşta ne kaybeden ne de kazanan pozisyonundadır ama bu ibre en ufak stratejik kararlarla hareket etmektedir. Rusya, kazanan durumda değildir. Bu artık herkesin kabul ettiği bir şeydir. Çünkü 2-3 gün içerisinde Ukrayna’nın tümünü işgal etmek isterken; yalnızca Mariupol ve Berdyansk gibi büyük kentleri kontrol altına alabilmiştir. Askeri ve moral prestiji açısından büyük kayba uğrayan Rusya, Sivastopol’daki donanma üssüne yapılan saldırılarla yıpranmış, hatta savaşın başında Moskova isimli savaş gemisini kaybederek füze kruvazörü gibi önemli bir kuvvet çarpanından da mahrum kalmıştır. Ukrayna tarafından Kerch Köprüsü’ne sayısız saldırıda bulunulmuş ve köprünün güvenliği sebebiyle Rusya’nın tahıl çıkış hatlarından biri olan nehir limanları işlevselliğini korusa da zaman zaman uzun sıraların oluşması hem armatörlere hem de kiracılara artı bir yük bindirmiştir. Rusya, kaybeden durumda da değildir. Zira Azak Denizi bir Rus iç denizi haline gelmiş, Kırım ile Rusya arasında karadan bağlantı kurulmuş ve Karadeniz’deki Rus etkinliği artacaktır.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırma sebepleri binlerce sayfalık raporlarda belirtilse de batı askeri güvenlik literatüründe tehdit; kapasite ve niyet unsurlarından oluşurken, Rus askeri düşüncesi buna yakınlık unsurunu ilave etmektedir. Soğuk savaştan kalma bir alışkanlık olsa da bu çerçevede Ukrayna’nın NATO’ya üye olması, Rus tehdit unsurlarından kapasite ve yakınlık unsurlarının vücut bulmasına neden olacaktı. Yani Moskova Ukrayna’da askerî harekât icra etmediği takdirde, ilerleyen dönemde kendi topraklarında bir savaş yaşanacağını kesin olarak düşünmekteydi. Aslında devletlerin uzun dönemli bekalarını sağlayacak uygun tedbirleri ve karşı önlemleri kısa ve orta vadede almaları zaten yapmaları gereken bir hareket fakat Rusya artık NATO ile Baltık devletleri sınırlarında da komşu oldu. Geçtiğimiz günlerde 5. Kere başkanlığa yemin eden Putin, modern bir Çar görünümü çizse de kazanan ya da kaybeden ibresi şu anda çok hassas bir konumda. Rusya’nın konvansiyonel kuvvetler ile güvenliğini sağlaması imkânsızdır. Rusya’nın dünyanın %11’ini oluşturan yüzölçümünü, yine dünyanın %1,8’ini oluşturan nüfusuyla koruması mümkün görünmemektedir. Öte yandan Rusya; doğuda Çin, Batı’da ise NATO’yla karşı karşıyadır.
Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerinden sonra Rusya’nın batı cephesinde ileride vuku bulma ihtimali olan bir savaşta artık cephe hattı çok genişlemiştir. Tarihte olduğu gibi günümüzde de Rusya’nın en büyük korkusu, iki cepheli bir savaşta hem NATO hem de Çin ile aynı zamanda savaşmaktır. Bu durum, Rusya’nın ülkenin güvenliğini dayandırdığı tek unsurun nükleer kuvvetler olmasına yol açmaktadır. Rusya, geçtiğimiz günlerde Ukrayna sınırında nükleer silahların kullanıldığı bir senaryoya sahip küçük çaplı askeri bir tatbikat düzenlemeye başladı. Batı’nın verdikleri silahların Rusya topraklarında kullanılması karşısında elinde kalan en büyük kozlardan biri olan Taktik Nükleer Silah (TNW) kullanacağının altını çizmesi, İngiltere’nin geri adım atmasını sağladı. Ukrayna’ya verdiği uzun menzilli füzeleri sadece Ukrayna sınırları içerisinde ki Rus kuvvetlerine karşı kullanma izni verdiklerini, eğer Rus topraklarında kullanılırsa İngiltere’nin de savaşa dahil olabileceklerinden korktuklarını ifade ettiler. Aslında Ukrayna tarafı savaşın başından beri Avrupa’yı savaşın içinde aktif yer alması için zorlasa da Fransa geçen haftalarda Fransız askerlerinin Ukrayna topraklarına asla konuşlanmayacağını söyledi. Yine de Ukrayna tarafının Rusya’yı ve Avrupa’yı kışkırtarak savaşı genişletme isteği de önümüzdeki günlerde Avrupa’nın verdiği teknolojik silahların Rusya topraklarında ilk başta gizli daha sonrasında aleni bir şekilde kullanılacağı ihtimalini doğuruyor. Bu ihtimaller neticesinde Kerch Köprüsü Azak denizinin geçişini kapatacağından ve Rusya’nın Kırım ile köprü bağlantısını kesebileceğinden dolayı eğer Kırım’a saldırıyı düşünen bir Ukrayna olursa bu füzeler ilk olarak Kerch köprüsünde kullanılacaktır. Böyle bir durumda Rusya’nın nehir yüklemelerinin sekteye uğraması kaçınılmazdır. Aslında muhtemel senaryo şu şekilde gerçekleşme ihtimaline sahiptir;
Şu an için Rusya; Odessa, Pivdenniy ve Chernomorsk limanlarındaki tahıl silolarını hedef almaktadır. Ayrıca limanlara giden köprü ve yol gibi ulaşım hatları da hedefindedir. Zaten uzun zamandır enerji nakil hatlarını ve elektrik santrallerini hedef alan Rusya, Ukrayna’nın ihracatını sekteye uğratmak istemektedir. Buna karşı misilleme çabasında olan Ukrayna’nın yapacağı en doğru hamle ise; yeni tahıl sezonunun ve yük akışının başlamasından sonra, Ağustos ayı gibi bir zamanda Kerch Köprüsü’nü hedef alarak Azak denizi rotasını engellemeye çalışmasıdır. Ukrayna’nın Novorossysk gibi bir limanı uzun menzilli füzelerle vurmak isteyeceğini tahmin etmiyorum çünkü buna karşı Rusya’nın orantısız bir şekilde güç kullanacağı ve intikam arayışında bulunacağı gerçektir. Bu orantısız güç tabi ki nükleer silahlar olabilir. Şu an için Rusya’nın sahip olduğu nükleer kuvvetler sağladıkları caydırıcılık ile Rusya’ya saldırılmasını önlemektedir. Rusya’ya saldırıldığında nükleer silahların kullanımı ise hem Rusya hem Avrasya hem de tüm dünya için sonu öngörülemez derecede yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple Rusya, nükleer caydırıcılığı şantaj malzemesi olarak kullanmaya çalışsa da sahip olduğu doğal kaynakları da bir pazarlık malzemesi haline getirmiştir. Rusya gazının Avrupa’da kullanılamaması, Avrupa ekonomisini ve vatandaşların refahını etkilese de emtiaların Avrupa ve dünya pazarına aktarılamaması Rusya kadar diğer devletleri de etkilemektedir. Akdeniz havzasındaki devletler tarihin başlangıcından beri iklim koşullarının ve doğa şartlarının etkisiyle her zaman gıda tarafında bir talep oluşturmuşlardır. Soğuk Savaş döneminde gıda üretimi ve tedariğinde kendi kendine yetemeyen Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra şahsi işletmelerin kurulması ve bu işletmelerin kâr marjını maksimize ederek üretim arayışı içinde bulunarak modern tarıma geçmesi neticesinde Rusya ve Ukrayna dünya tahıl pazarında ilk sıraları paylaşır bir duruma gelmişlerdir. Rusya’nın ya da Ukrayna’nın bu tahıl ikame hattından çekilmesi, zaten kırılgan bir durumda olan dünya ekonomisini gıda fiyatlarındaki artış neticesinde enflasyona boğacaktır. Bu bölgede (Akdeniz havzasında) gemilerini işleten armatörler yük çıkışlarının azalması sonrasında düşen bir market trendi ile baş başa kalacaktır.
Yukarıda bahsettiğim başka bir tehlikenin aslında dünya ekonomisini etkileme ihtimali de var. Rusya’nın doğu cephesinde bulunan Çin aslında Rusya tarafından bir tehdit olarak görülse de yaşanan gelişmeler sonrasında (Rusya’nın swift kullanımından çıkartılması ve ambargolar) Rusya mecburen Çin ile yakınlaşmak zorunda kaldı. Rusya – Ukrayna savaşının kazananı asla ne Rusya ne de Ukrayna olmayacaktır. Bu savaşın galibi ABD ve Avrupa’dır. Modern silahların adeta bir showroomdaki gibi görücüye çıktığı savaş meydanlarında iki ulusun stratejik kaynakları heba olmakta ve potansiyele sahip genç nüfus katledilmektedir. Asıl durdurulması gereken bir Çin tehlikesinin varlığı diğer uluslar tarafından bilinse de şu an için dünya iki kutuplu bir eksene tekrardan itilmektedir. Mevcut bu savaştan Çin ders çıkartarak Rusların yaptığı hataya düşmeyecektir. Çin muhtemelen ABD’nin Tayvan konusundaki aktif politikasının bölgesel bir çatışma ihtimalini güçlendirdiği değerlendiriyor ve buna karşı önlemler almaya çoktan başladı. Küresel iddiası düşünüldüğünde Çin; ABD ve Batı ittifakı ile siyasi olduğu kadar askeri alanda da rakip olacağı gerçeğinin farkına da vardı. Çin’in önümüzdeki dönemde klasik askeri doktrini olan aktif savunma kavramı üzerinden ordu yapılanmasını güçlendirmek ve NATO ile başa baş bir nokta yakalamak için 2019 yılında başlayan reformlarını daha hızlı şekilde gerçekleştirmesine şahit olabiliriz. Bu da gergin denizlerin varlığını sağlasa da savaş öncesi ekonomilerde görülen üretim artışı yüzünden denizcilik piyasasında da artış kaçınılmaz olacak. Aslında Eski ABD başkanı Trump’ın Rusya ile örtülü bir müttefiklik kurmasının sebebi, gelecekte asıl büyük tehlike olan Çin’in ekonomik yönden de olsa biraz engellenmesiydi lakin ABD’de demokratların başa gelmesinden sonra, Rusya yalnızlaştırılıp Çin’in kucağına doğru itildi. Kasım 2024 Amerikan başkanlık seçimlerinde demokratlar tekrar başa gelirse Çin ekonomisi önümüzdeki 4 yıl daha büyüme ivmesini hiçbir engelle karşılaşmadan tamamlar. Çin bu büyümeye karşılık iç piyasasındaki hammadde ihtiyacını karşılamak için dahili seferlerdeki gemi tonajında büyük bir ivme ile artırma yoluna gidiyor. Bu da aslında ikinci el gemi piyasasının hala aktif olmasının önemli nedenlerinden biri.
Umarım bu hikâyeden sıkılmamışsınızdır ama insanoğlu anlatılan hikayeleri tecrübe kazanmak için değil sadece boşa vakit geçirmek için dinlediğinden, yukarıda anlatılanlardan ders almadıklarından dolayı
7 Ekim 2023’te başka bir çatışmanın fitili İsrail’de ateşlendi. Kimin haklı ya da haksız olduğunun kararını vermek bizlere değil, yaşanılanlardan sonra tarihçiler en az yüz yıl sonra bu kararı verecekler. Devlet arşivleri ve istihbaratı bilgiler açıklandıktan sonra kimin hangi fitili nasıl ve neden ateşlediği ortaya çıkacak ama bu yaşanılanlar mühim bir gerçeği değiştirmiyor. İnsan yaşamının kutsallığı ve eşitlik ilkesinin tüm milletlere uygulanması gerekliliği hala günümüzde bile anlaşılmış değil. Savaşmanın bir erkek işi olarak görüldüğü genel geçer bir anlayışta bile hangi taraftan olursa olsun kadın ve çocukların zarar görmesi asla kabul edilemez. Yine bir şeyle değişmeyecek de olsa bir hikayemize kaldığımız yerden devam edelim.
7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısından sonra kısa süre sonra İsrail'in kuzeyinde ve Lübnan'ın güneyinde çatışmalar kaçınılmaz bir şekilde başladı. Yemen'de ise Husiler, Kızıldeniz'de İsrail'e ve bu ülkeye yardım ettiği gerekçesiyle ABD ve İngiltere'ye ait gemilere saldırılar düzenlemeye başladılar ama daha sonrasında bu ülkelerle ilişkisi olmayan gemilere de saldırılarda bulunuldu. Bunun sonunda ABD ve İngiltere, Husilere ait bazı hedefleri vurdu ve doğal olarak İran ve ABD arasında da gerginlik arttı. ABD, Irak ve Suriye'de İran'la bağlantılı oldukları gerekçesiyle bazı gruplara yönelik saldırılar düzenledi. 7 Ekim sonrası en büyük endişelerden biri, savaşın Orta Doğu'da yayılmasıydı fakat bölgedeki aktörlerin topyekûn bir savaştan kaçındığı anlaşılsa da bu aktörlerin hepsi gerektiğinde savaşabileceklerini göstermek için saldırılar düzenlemekten çekinmediler de. Hatta İran daha önceden ABD’yi bilgilendirerek kendi iç dinamiklerini rahatlatmak amacıyla İsrail’e saldırı düzenledi. Çok kısa zamanda gelişmelerin yaşandığı bu coğrafyada tabi ki ekonomi ile alakalı hareketlenmeler de kaçınılmazdı. İsrail’in ihtiyacı olan demir-çelik ürünlerine Türkiye’nin ihracat yasağı getirmesinden sonra bölgede klasikleşmiş bir rota olan Türkiye - İsrail yük sevkiyatları durdu ve bunun neticesi tahmin edilebileceği gibi piyasada hissedildi. Türk demir-çelik sektörü üreticileri alternatif pazarları test etsellerde bu ihracat yasağından karlı çıkan taraf Rusya oldu. Rus demir-çelik pazarının İsrail pazarındaki artışı, İsrail limanı uğrağı yapan armatörler tarafından hemen gemi tedariği ile dolduruldu. Türkiye’ye gelen hurda nakliyelerinde bu duruma paralel olarak azalma görüldü. Çin kaynaklı beklentiler yüzünden demir cevheri fiyatları da düşüşte olunca demir-çelik piyasası son zamanların en dip haline geldi. Husiler tarafından düzenlenen saldırılar Avrupa sahipli gemilerin Ümit Burnu’nu kullanmasına sebep olunca artan yakıt sarfiyatı yüzünden konteyner nakliyelerinde fiyat artışları görüldü.
İşçi bayramı ve Ortodoks Paskalyası’nın etkisi ile de olsa küçük tonajların piyasa faaliyeti bir önceki yıla göre düşüşteler. Koster tonajındaki gemilerde Karadeniz çıkışlı yüklerin azalmasının neticesinde bir haftaya varan spotta yük bekleyişler görülmekte. Lojistik masraflarının Karadeniz limanlarına göre fazla olmasının da etkisiyle Tuna nehrinden çıkan yüklerde azalma hissedilir bir seviyeye geldi. Rusya ve Ukrayna limanlarına uğrak yapmayan Avrupalı armatörler neticesinde Bulgaristan ve Romanya çıkışlı yükler zaten karlılığını kaybetmişti. Ukrayna’nın Odessa, Chernomorsk ve Pivdenny limanlarından genellikle büyük tonajlı sevkiyatlar yapması, Rusya’nın tahıl ürünlerine yeni tahıl sezonu gelene kadar tahıl kotası koyması ve mevcuttaki tahıl stoklarının azalması sonunda önümüzdeki haftalarda Karadeniz çıkışlı yüklerde azalma ve neticesinde navlunlarda düşüş beklenmektedir. Bununla birlikte, Kuzey Avrupa pazarı da armatörler için olumlu görünmüyor. Avrupa tahılına olan talep Ukrayna’nın ve Rusya’nın hala rekabetçi bir tahıl tedarikçisi olarak görünmesinden dolayı artmamakta.
Aslında armatörlerin en büyük rakibi, yine kendileri. Düşen navlun piyasasında özellikle handy segment armatörleri Ukrayna ve Rusya yük bağlantılarında, yüksüz kalarak spotta beklememek için fiyat kırma politikasını benimsemeye başladılar. Lakin EWRIP (Ekstra Savaş Riski Sigorta Primi) ödemeyen armatörlerin karşısında rekabetçi kalamadılar. Fiyat kırmaları piyasayı hem aşağıya çekti hem daha çok yüksüz kalmalarına sebep oldu. Ukrayna deniz limanlarından mevcutta bulunan ve iç kesimlerdeki tahıl silolarındaki tahılların toplam miktarı mayıs, haziran ayları ve temmuzun ilk haftası olarak düşünüldüğünde yeni tahıl sezonunun başlangıcından önce Karadeniz’de açılacak gemilerin ihtiyacı olan yük miktarını karşılamamaktadır. Bu sebepledir ki armatörler, yeni tahıl sezonu öncesindeki planlamalarını daha uzak mesafelere yaparak Karadeniz’deki rekabetçi ortamdan kaçınmaları, kendileri için optimum faydalı olacaktır.
Sanırım günümüzün hikayelerinin sonunda kimse “Mutlu mesut yaşamışlar” ya da “Gökten üç elma düştü biri sana, biri bana biri de dinleyenin başına” diyemeyecek.
Hikayemizi bitirmemiz gerek ama. Gökten üç füze düştü biri sana, biri bana biride denizcilik ekonomisinin başına.
Kapt. Faruk Emre Yıldıran
09.05.2024