İstanbul’daki Galata Rıhtımı 1890’lı yılların başlarında inşa edilmeye başlanmış ve 1895 yılında işletmeye açılmıştı.

İstanbul’daki Galata Rıhtımı 1890’lı yılların başlarında inşa edilmeye başlanmış ve 1895 yılında işletmeye açılmıştı.

1900 yıllarının başlarında ise rıhtım üzerinde başta yolcu salonları, antrepolar ve iş hanları İnşa edilmeye başlanmıştır. Geçmiş yıllarda Paket Postahanesi diye anılan kısım 1.sınıf yolcu salonudur. Yanın da 2. Ve 3. Sınıf yolcu salonları bulunmaktaydı. 1930 yılı başlarında İstanbul’a gelen gemi sayısındaki artış beraberinde yolcu sayısında önemli artış olmuş, mevcut salonların kapasitesi bu yolcu sayısının artışına cevap veremez duruma gelmiş, Tophane Rıhtımında yeni bir yolcu salonu inşa edilmiş fakat yine artan yolcu sayısına karşı ihtiyacı karşılayamamıştır. Bunun üzerine Galata Rıhtımında bulunan Merkez Rıhtım Han (Eski Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü binası) ile Çinili Rıhtım Han ( Eski İstanbul Gümrükler Baş Müdürlüğü binası) arasında bulanan Küçük Rıhtım Han, Panorama Han, Orta Han ve Maritime Han’ın yıkılması ile elde edilen arsa üzerine modern bir yolcu salonu inşa etmek bir proje yarışma düzenlenmiş.

Uğurlama

Bu yarışmaya 17 tanesi Türk 4 tanesi de yabancı mimar katılmıştır. Dönemin İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’ın başkanlığında bir jüri heyeti kurulmuş yapılan inceleme sonunda Mimar Rebi Refik GORDBO ile Peşte Üniversitesinden Prof. Mimar Mühendis Alfred BARDON ve Fevzi Arıkan’ın ortak hazırladıkları eser birinci olarak seçilmiştir.1937 yılında inşasına başlanan yolcu salonu 1 Temmuz 1940 yılında hizmete açılmıştır.

Resim 3)

“Lokanta en modern tesisata haiz olacak"

Çiya Yayınlarının çıkardığı “Yemek ve Kültür” adlı derginin 76.sayısında yayınlanan, araştırmacı gazeteci Gökhan Akçura Liman Lokantası ile ilgili olarak yazdığı yazıda ; 28 Ekim 1939 tarihli Vakit Gazetesinde; yayınlanan bir haberde, daha liman lokantasının yeri tam olarak belli değildir. Önce yolcu salonunun içinde “deniz müesseselerinde çalışan memurlar için “bir lokanta açılacağı haberi ile karşılaşırız. Gazete haberinde “lokanta en modern tesisata haiz olacak aynı zamanda iki yüz memur birden yemek yiyebilecek” bilgisi yer almaktadır.

Binanı ikinci katında büyük salonun bu işe ağrıdığını tabldot fiyatının da 25 kuruşu geçmeyeceği de haberde yer almaktadır. Ama bu düşüncenin gerçekleşmediğini ve adı bugüne kadar ulaşan Özel bir Liman Lokantası açıldığını görürüz.

Yeni Yolcu Salonu 1950

“Bir zamanlar Liman Lokantası vardı.”

14 Mart 2017 tarihli Hürriyet Gazetesinde Mehmet Yaşin kaleme aldığı “Bir zamanlar Liman Lokantası vardı.” Yazısında; masalara kolalı, beyaz keten örtüler örtüldüğün, gümüş kaplama çatal, kaşık ve bıçaklar porselen tabakların yerini aldığını yazar. Lokantanın ilk işletmecisi Şebinkarahisarlı Hüseyin Beydir. Garsonların tümü aynı kasabadandır. Ama işleri en bilenler arasından seçilmişlerdir. Derken meslek babadan oğula geçmeye başlar; “Çok kıymetli miras haline geldi. Lokanta aynı zamanda yolcu gemilerine aşçı ve garson yetiştiren bir okul gibiydi. Burada yetişenler Akdeniz’i boydan boya dolaşan gemilerde görevlendirildi.

Diger Görseller (9)

Yeni inşa edilen yolcu salonunun bulunduğu 2 No’lu rıhtımdan yurt dışına giden veya gelen yolcu vapurları kalkar veya yanaşırdı. Yolcu salonunun giriş katında gelen ve giden yolcuların gümrük işlemleri yapılırdı. Yolcu salonunun birinci katında ise kafeterya bulunmakta idi Giden veya gelen yolcuları karşılamak veya uğurlamak isteyenlerde cüzi bir ücret karşılığında buradan gelen ve giden yolcularını karşılar veya uğurlarlardı. Yolcu salonunun üçüncü katında ise Liman Lokantası bulunmaktaydı.

14 Ağustos 1940 tarihli Akşam gazetesinde çıkan bir ilanda her gün 12.00 ile 15.00 arasında Liman Lokantası’nda Cigan orkestrası tarafından konser verileceği yazılıdır. Akşam gazetesinin 7 Eylül 1940 tarihli baskısında “Yolcu Salonu lokantasında bir öğle yemeği “ adı ile yayınlanan yazıda; yazı işleri müdürü bir muhabirini çağırarak, son dönemlerde Liman Lokantası’ndan çok söz edildiğini fakat burası hakkında ayrıntılı bilgi veren hiçbir haber çıkmadığını söyler ve ekler; “Siz Yarın öğle yemeğini lütfen bu Lokantasında yiyiniz “görev emrini alan garson önce gazetenin kütüphanesine gider nedenini de şöyle 2 anlatır “Burada hiçbir garsonun Türkçe bilmediğini muhakkak Fransızca konuştuğunu kendisi az buçuk Fransızca bildiğini lakin yemeklerin adlarını nasıl söyleyecektir!

Kütüphane uzunca bir araştırma sonunda yeterli bilgi edinerek Liman Lokantasına doğru yola koyulur. “Galata Yolcu Salonunun lokantasına binanın sokak içindeki kapısından giriliyor. Bu kapıdan girince karşınıza çıkan girince karşınıza çıkan üniformalı bir kapıcı lokantaya gitmek istediğinizi anlar anlamaz derhal asansörü gösteriyor. Biraz sonra hiç yorulmadan lokantanın bulunduğu üçüncü kata çıkmış oluyorsunuz. “Muhabir şapkasını vestiyere bırakır içeriden hafif bir müzik gelmektedir. İlk izlenim olumludur. “Cidden güzel bir salon bir salon. Yemek masalarının tam tertibi, mobilyanın çeşitleri takımlar hakikaten zevk eseri. Bina boyuncu uzayan lokanta hemen hemen denizin üzerinde gibi. Üstü çiçekli masaların etrafında şık kadın ve erkekler oturuyor. Saçları taranmış tıraş olmuş beyaz ceketleri temiz, pantolonları ütülü garsonlar boyuna gidip geliyor. Muhabir iyi bir yer arıyormuş gibi salonu gezdikten sonra aydınlık köşeyi gözüne kestirir, oturmak için sandalyeyi çektiği sırada yanına gelen garson iyi bir Türkçe ile 'bu masa meşguldür' der. Garsonların Türkçe bilmediği sandığı için şaşırıp acaba başka bir lokantaya mı geldim diye düşünürken, baş garson hemen koşup “Fransızca kelimelerin en tatlısıyla” başka bir masa gösterir. Önüne yemek listesini koyup siparişi bekler.

“Üzerinde daha az yemek ismi bulunduğu için tabldot listesini tercih ettim. Yemekler Fransızca idi. Hissettirmeden kartın diğer tarafına bir göz atınca orada da Türkçelerinin bulunduğunu gördüm amma artık bozmamak icap ediyordu. Talihsizliğe bakın ki, bir saat evvel kütüphanede gözden geçirdiğim yemeklerden hiçbiri tabldota dahil değildi. Yalnız iki yemeği tanıyordum; İmambayıldı ve tencere kebabı. Bunlar müşkülatı yüzünden Türkçe yazılmışlardı.” Neyse sonunda az buçuk anladığım yemekleri ısmarlar ve arkasına yaslanıp orkestranın çaldığı Strauss’un valsini dinleme başlar. Yemek gelir, keyifle yenir. Yazının sonunda bir methiye yer alır “yolcu Salonu Lokantası ile İstanbul cidden güzel bir lokanta kazandığını itiraf etmek lazımdır.

Salon güzel, yemekler gayet iyi ve ucuz, hizmet mükemmel. Bu lokantayı bu günkü mükemmel şeklinde devam ettirilmelidir.

Diger Görseller (9)

" Liman lokantasının manzarası nefis"

Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı ortak yayını olan Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisinde yayınlanan “Liman Lokantası “ kısmında şöyle yazar. 1953 yılında mekân Denizcilik Bankası T.A.O tarafından işletilir. Liman Lokantası tahmin edileceği gibi nefis bir manzaraya sahiptir. Karşısında Topkapı Sarayı, Haliç girişinden Süleymaniye Camii’ne Anadolu yakasında ise Selimiye Kışlası’na kadar uzanan bir manzaradır. Bu, lokantanın nefis manzarası nedeniyle, deniz tarafındaki için rezervasyon yapmak şartı ve bu masalar günlerce önceden ayırtılır. 1 Eylül 1953 tarihli Cumhuriyet gazetesinde C.O adı ile yayınlanan yazıda; izlenimlerini şöyle anlatır.

Yemek salonu bütün güzelliği ile göze çarpmaktadır. Salon yıkanır cinsten şanjanlı ve kırmızı desenli duvar kağıtlarıyla kaplanmış olması göze hoş görünüyor. Koltuklar da kırmızı maroken. Mobilyalar de sade bir stilde yapılmış. Duvarlarda şamdan aplikler var. Bu duvarları 18.asra ait Çin işi tablolar süslüyor. Gene duvara birer metre boyunda iki akvaryum raptedilmiş. Salonun sütunları mustatil şeklinde ufak camlarla kaplanmış. Bu camların altlarının yıldız renginde olması, sütunların adeta som altından olduğu hissini veriyor. Bu eşit sütun süslemesi memleketimizde ilk defa yapılmış.

Liman Lokantası Takvim

Perdeler vişne rengi kadifeden. Yemek masalarına sade fakat zarif başlıklı küçük lambalar konmuş. Kapıdan girince solda, Amerikan barı var. Barmen yerinin önü aynalı bir kadırga maketi biçiminde yapılmış. Yerde eski İran halılarından daha güzel bir Isparta halısı. Gene barda gömme dolaplar içinde zarif biblolar teşhir edilmekte salonda bulunan tabloların Çallı İbrahim’in imzasını taşıdığı söylemektedir. Liman Lokantası Denizcilik Bankası T.A.O tarafından işletilince başına Taksim Belediye Gazinosu’nu da işleten Galatasaray Kulübünün efsane oyuncularından Mehmet Leblebi ile birlikte çalıştığı Silvio Fontana getirilmiştir. 1 Mart 1955 tarihinde çıkan Panorama dergisinde Hakkı Devrim bu ikilinin Liman Lokantasının nasıl değiştirdiklerini şöyle anlatır; Önce salonu tadil ederek her türlü 3 toplumun yapılabileceği 350 kişilik bir lokal haline getirdiler. Yeniden dekore ettiler Bar Amerikan ilave ettiler. Üç ufak salon (Hususi Yemekler için) ve emsalsiz zenginlikte takımlar temin ettiler. Tesis ettikleri mutfak (buna çok emek sarf etmişlerdi) mükemmel oldu. Şimdi yeni bulaşıkhaneleri, buz ve konserve yapma makinaları var. Mantar ve truf konserveleri bile yapıyorlar. Personel kadroları zengindir. Lokantadan gayrı ve aynı daha servis yapabilecek duruma geldiler.

Diger Görseller (2)

Hakkı Devrim daha sonra Leblebi Mehmet ve Fontana ile sohbete başlar. Kendi ağızlarından hayat hikayeleri dinler. 1908 yılında Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesinde dünyaya gelen Leblebi Mehmet bir dönemin efsane oyuncularından. Futbola öğrenim gördüğü Galatasaray Lisesi’nde başlar, küçük yaşında Galatasaray A takımına girince bu leblebi kadar çocuk bu takımda oynar mı denilince Leblebi diye anılmaya başlayınca soyadı kanunu çıkınca Leblebi soyadını alır. 16 yaşında milli takıma seçilir, 1925 yılında Galatasaray’ın Vefa ile yaptığı ve 20 sıfır biten maçın kam 14 gölünü atarak bugüne kadar kırılamayan bir rekora sahip oldu oldu.

Zamanının en iyi sağ açıklarında kabul edilen Mehmet Leblebi 16 defa A milli takım formasını giydi. Futbolu bıraktıktan sonra altyapı çalıştırıcılığı ve teknik yöneticilik gibi görevlerle Galatasaray Kulübüne hizmet etti.

İşletmeciliğe nasıl başladığını şöyle anlatıyor. 1929 yılında o zaman Ziraat Bankası’nın başında bulunan Yusuf Ziya (Öniş) beyefendinin tavassutu ile bankada memurlar için 25 kuruşa tabldot hazırlamakla işe başladım, bilirsiniz bu işi meşhur bir futbolcu olduğum için verdiler. 1951 yılına kadar orada kaldım. İstanbul Valisi Lütfi Kırdar Taksim Gazinosunun işletmesini bana verdiler, şimdi Fontana ile buradayız.

İtalyan olan Silvio Fontana daha ilginç bir karakter şöyle anlatıyor; 56 yaşındayım 44 senedir bu işte çalışıyorum. Türkiye’ye gelişim 1926 dadır. Pera Palasta 11 yıl sene Ankara Palas’ta Taksim Gazinosu’nda, Yalova ve Kervansaray ’da çalıştım Mehmet Bey’le buradayız. Roma doğumlu olan Fontana’nın adını ilk kez 1926 yılında Avrupa limanlarına Türkiye ile ilgili bir sergi taşıyan Karadeniz vapurunun kadrosunda rastlıyoruz.

“Atatürk’ün Uşağı” idim

Hürriyet yayınlarında çıkan “Atatürk’ün Uşağı” idim adlı kitapta Atatürk’ün hizmetinde çalışmış olan Cemal Granda Fontana’yı şöyle anlatıyor;

"Karadeniz vapurunda iki İtalyan metrdotel vardı. Birinin adı Giavnni, öbürününki Fontana idi. Çok şık giyinen metrdoteller o dönemde ayda bin lira alıyorlardı. Öyle ki günde üç kez elbise değiştirdikleri bile oluyordu. Bu İtalyan’lar bende önüne geçilmez bir heves uyandırmışlardı. Onlara imrenerek garsonluğu seçmeye karar verdim."

Liman lokantası

Meslek olarak Seyyar Sergi’den sonra bir Beyaz Rus tarafından Ankara’da açılan ve kentin batı tarzında işletilen ilk lokantalarından biri olan Kerpiç’te çalışmıştır. Ankara Palas’ın inşa edilmesiyle önce buraya daha sonra ise Çankaya Köşkü’ne geçmiş ve Atatürk’ün 1938’deki ölümüne dek Çankaya Köşkü’nün metrdotelliğini yapmıştır. Bu tarihten sonra İstanbul’a gelen Fontana Taksim Belediye Gazinosu’nun yöneticiliğini üstlenmiştir.

1947 yılında dönemin Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar direktifiyle Garson Yetiştirme ve Ehliyetlendirme Kursu’na Taksim Belediye Gazinosu Fontana’nın yönetimi altında ev sahipliği yapmış; lokasyonun yanı sıra eğitim sırasında gerekli olan malzemeler de gazino tarafından sağlanmıştır.

Kursun ilk devresi 1 Şubat 1947’de başlamış ve dört ay süren teorik ve pratik eğitim sonrasında 22 Mayıs 1947 tarihinde altmış beş garson ve otuz komi meslekte yeterlilik belgesi almaya hak kazanmıştır. Kursiyerlere Program esnasında verilen bilgiler 1948 yılında Rakım Ziyaoğlu ve Silvio tarafından “Sofra ve Salon Bilgileri” adıyla kitaplaştırılmıştır.

Hakkı Devrim yazısında lokantadan izlenimler aktarıyor , basıldığı tarih üzerinde belirtilen günlük yemek listesinin Türkçe, İngilizce ve Fransızca nüshaları bulunmaktadır.

Menüye her gün başka bir milletin sofrasına ait yemekler eklenmektedir. Pazartesi Macar, Salı Alman, Çarşamba İngiliz Perşembe Fransız, Cuma İtalyan ve cumartesi Hint mutfağından yemekler listede yer almaktadır. Elbette seçkin Türk yemeklerin yanı sıra...

1950-60 yılları arasında lokanta Demokrat Parti milletvekillerinin karargâhı haline gelir. O yıllarda Karaköy, Galata, Bankalar Caddesi ve Perşembe pazarının oluşturduğu alan İstanbul’un iş merkezi haline gelmiştir. Tüccarlar ve iş adamları yemeklerini mutlaka Liman Lokantasında yer politikacılarla buluşup sorunlarına çözüm ararlar.  Yemek servisi öğlenleri yapılır 12.00’de başlar, çoğunlukla akşamüstüne sarkar. Çünkü bir yandan piyanodan yayılan nağmeler, bir yandan tokuşturulan rakı kadehleri, sohbetlerin uzaması neden olur.

Akşamları düğün gibi özel günler düzenlenir. O zamanlar Liman Lokantası’nda evlenmek bir ayrıcalıktı. Leblebi Mehmet ve Fontana ikilisinin hangi yıla kadar lokantayı işlettiği konusunda bir bilgi edinemedik. Ama herhâlde ondan sonra lokanta eski itibarını kaybetmeye başladı. Giderek eski ünü geride kaldı. Birkaç girişimci lokantayı yeniden ayağa kaldırmaya çalıştı. 1997 yılında Çapa grubu işletmeyi devraldı. 2002 yılında ise bu kez Beyoğlu önemli bir çekim merkezi haline gelmiş olan Safran lokantayı yeniden İstanbul’un yaşamına sokmayı denedi.

Bu Resimler Yolcu Salanunun Açıldığı 1 Temmuz 1940 Tarihinde Çekilmiştir (5)

Yıllar içinde yıpranmış olan lokanta bütünüyle elden geçirildi, ilk dönemin artık yüz tutan özellikleri yeniden ortaya çıkarıldı. Lokanta ve elbette onun yer aldığı yolcu salonu binası da 2002 yılında “Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma kurulu” vasıtasıyla “Korunması gereken kültür varlığı “kapsamında tescil edildi.

Bu Resimler Yolcu Salanunun Açıldığı 1 Temmuz 1940 Tarihinde Çekilmiştir (2)

Ama gittikçe güçlenen ekonomik kriz ve İstanbul’un yeni tercihleri 2004 yılında mekânın sonunu getirdi.

Çapa grubu lokantayı Galataport ihalesini kazanan Ferit Şahenk ve Serdar Bilgili ‘ye devretti. “Korunması gereken kültür varlığı “olmasına karşılık 16 Şubat 2017 tarihinde yıkıldı. Böylece yeme içme faslında bir efsane daha sona ermiş oldu.