Osmanlı İmparatorluğu döneminde 16 yüzyıla kadar Sakız adası, Batı Anadolu’dan çıkan malların sevk edildiği en önemli bir limandı.
Bu dönemde batı Anadolu üzerinden gelen transit ticaret mallarını Çeşme’ye yönlendirirlerdi. Çeşme’den Sakız adasına, oradan da Avrupa’ya gönderilirdi. Tüccarlar Anadolu’dan gelen malları gemilerle Çeşme’den alıp, Sakız limanına ulaştırıp ve oradan Avrupa’ya giden açık deniz gemilerine aktarmak gibi pahalı ve zor bir işlemden vazgeçtiler. Bu yüzden 1590-1610 yılları arasında Batılı tüccarlar, Batı Anadolu ürünleri için transit liman olarak İzmir’i seçmeye başladılar.
Çok geçmeden Fransız, İngiliz ve diğer Avrupa Devletleri’nin vatandaşları İzmir’e yerleşmeye başladılar. Bu halkın mallarını canlarını, mallarını ve hukuki sorunlarını korumak içinde de konsolosluk açmışlardır.
1620 yılına gelindiğinde İzmir limanı, XVI. yüzyıldaki görüntüsünden tamamen farklı bir görüntü sergiliyordu. Liman canlanmış, Batılı tüccarlar ile limana mal getiren kervancılar bir arada ilginç bir kompozisyon oluşturmaya başlamıştı. İzmir’e gelen gemi sayısı artmaya başlamış, liman çevresinde gemicilerin kaldığı ve vakit geçirdiği mekanlar yükselmeye başlamıştı.
İzmir’in ticaret merkezi olarak yükselişinin ardında, Doğu Akdeniz ticaretinde egemen olan Fransa ve Venedik ile rekabete girişen İngilizlerin tutunma çabalarının da etkisi bulunmaktadır.
Ticaret yapan unsurların çoğalması hem rekabeti artırıyor hem de talep olunan ürünlerin çeşitlenmesine neden oluyordu. Geleneksel ürün olan baharatın yanında yünlüler, pamuklular ve kuru meyveler gibi mallar da yer almaya başlamıştı.
Tahmin edileceği üzere İzmir, verimli iç bölgesinde üretilen bu malların dış satım limanı konumuna gelmesi nedeniyle, bu ürünleri arayan tüccarların yeni yerleşim yeri özelliği kazanıyordu. XVII. yüzyılın ortalarından itibaren Uzakdoğu ipeklerinin de doğrudan İzmir’e gelmeye başlamasıyla birlikte, İzmir gerek ekonomi gerekse nüfus açısından girdiği büyüme sürecini devam ettirecekti.
16 yüz yılın sonlarına doğru İngiliz ve Hollanda’lı tüccarların Doğu Akdeniz’e yönelmeleri İran-Halep arasında işleyen ticaretin bir bölümünün İzmir’e kaydırılması, İzmir’in dış ticaret açısından önemli hale gelmesini sağladı. İngiliz “ Levant Company” 1581 yılında İngiltere kraliçesi I.Elizabeth tarafından verilen imtiyazla İngiltere ve İngiliz sömürgelerinin Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı bütün ticareti tekeline aldı. Ve İstanbul, İzmir ve Halep’te merkezler oluşturdu. Bu şirket 1825 yılında feshedilince kadar gösterdiği faaliyetlerle İngilizlerin İzmir’de kolonileşmesinde önemli rol oynadı.
17 yüz yılın sonlarında İzmir, Doğu Akdeniz’de bulunan İngiliz uyruklu en kalabalık tüccar kolonisini barındırmaktaydı. İngiliz Levant Company’nin faaliyetleri ile birlikte 1620’de Osmanlı Devleti’nin ihracını yasallaştırması ve bu sayede Ege Bölgesi’nde pamuk ekim alanlarının genişlemeye başlaması, İzmir’in bir ticaret merkezi olarak gelişiminde etkili oldu.
İzmir’in 17, yüzyıldan itibaren, Halep gibi öteki ihraç merkezlerini geride bırakarak Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli ihraç limanlarından biri haline gelmesinde özellikle 1776 yılında Amerikan Bağımsızlık savaşı nedeniyle İngiltere’nin tekstil sanayi için acil ihtiyaç duydukları pamuğu temin edemeyişi nedeniyle Ege bölgesinde pamuk tarımının canlandırılması sonucu pamuk ihracatını artmıştır. Pamuğun yanında kuru meyve, tiftik. İran’dan kervanlarla getirilen ipek, İzmir limanının başlıca ihraç ürünleri arasında yer alıyordu. Fransızlar tarım ürünleri, İngilizler Pamuk ve Pamuklu dokuma, Hollandalılar ipek ve tiftik alımında ilk sıralarda yer alan ülkelerdi.
Alsancak limanı 1970'li yıllar
18. Yüzyıl boyunca İzmir’in dış ticaretinde Fransızlar üstün görünüyordu. Limana gelen gemilerin yarından fazlası Fransız bayrağını taşıyordu. Dünya ticaretindeki bu gelişim ve İzmir’in ticaret yolları üzerinde bir kavşak noktası haline gelmesi sanayi devrimine bağlı olarak artan ham madde ihtiyacından kaynaklanıyordu. Özellikle 17, yüzyılın başından itibaren İngilizlerin, Hollandalıların ve Fransızların elde ettiği kapitülasyonlar İzmir’de bu milletlerinden tüccarların etkinliğini artırmış ve İzmir’in dış ticaretinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Pasaport iskelesi
19, yüzyılın son dönemlerine doğru, İzmir’in Osmanlı İmparatorluğu dış ticaretindeki payı İhracatta %45 İthalatta ise %20 civarında idi. Ham madde ihtiyacının artışına bağlı olarak malların daha hızlı bir şekilde taşınması gündeme gelmiştir. Denizyolları ve karayolları ilişkisinde deve kervanları ile taşınan mallar 19, yüzyılın ikinci yarısından itibaren demiryolları ile nakil edilmeye başlanacaktır. İzmir ve çevresinde ilk demiryolu hatlarının yapımına İngilizler ve Fransızlar öncelik etmiştir.
Alsancak limanı 1982
İzmir- Aydın arasındaki hattın yapımına talip olan İngiliz firması hattın 45 kilometre çevresindeki madenlerin işletilmesi gibi önemli ayrıcalıklar elde ederek hat yapımına başlamıştır. Aydın’da bulunan kömür yatakları gerek lokomotiflerde yakıt olarak kullanılmasının yanında Avrupa sanayinin enerji ihtiyacının karşılanması açısından önemli rol oynamıştır.
İzmir-Aydın arasındaki 130 kilometrelik demiryolu1866 yılında işletmeye açılmış ve 19 yüzyılın sonlarına doğru ana hatları ile 609 kilometre uzunluğa ulaşmıştır. Bu hat 3 Mayıs 1935 yılında millileştirilmiştir. İmtiyazı önce İngiliz bir firmaya verilen daha sonra bir Fransız şirketine verilen İzmir-Turgutlu demiryolu hattı ise 1865 yılında işletmeye açılmış ve zaman içerisinde yapılan diğer hatlarla 702 kilometreye ulaşmıştır.
Bu hat 31 Mayıs 1934 yılında millileştirilmiştir. Demiryollarının açılmasından sonra 19.yüzyılın sonunda İzmir-Aydın hattında yılda ortalama 2,250 bin yolcu ve 300 bin ton civarı yük; İzmir-Turgutlu hattında ise 1,5 milyon yolcu ve 115 ton yük taşınmıştır. İzmir-Aydın demiryolunun hat sonu garı olan Basmane garı 1856 yılında; İzmir-Turgutlu demiryolunun hat sonu garı olan Alsancak garı ise 1876 yılında yapılmıştır.
1860’lı yıllara kadar İzmir’de düzenli liman ve rıhtım bulunmamaktaydı. Bu durum, gemilerin yükleme ve boşaltma işlemlerinde güçlük yarattığı gibi kaçakçılığa da büyük çapta olanak sağlıyordu. Bu durum gümrük gelirlerin de önemli kayıplara yol açmaktaydı.
1860’lı yılların ortalarında demiryolları hatlarının işletmeye açılması ve yöreden gelen malların akışının hızlanması ve artması nedeniyle, büyük tonajlı gemilerin rahatça yanaşıp yükleme ve boşaltma yapabilecekleri bir rıhtıma ihtiyaç duyulmuştur.
27 Kasım 1867 tarihinde J.Charnaud, ABaker ve G.Guerracino adlı İngiliz vatandaşlarının kurdukları Building the of İzmir (İzmir Rıhtım Şirketi ) şirketine 6 milyon Fransız frangı karşılığında 30 yıl süreli rıhtım inşaatının yapılması ve işletilmesi amacıyla imtiyaz verilmiş, rıhtımı inşa edecek olan Dussaud et Freres şirketi ile İngiliz şirketi arasındaki anlaşmazlık nedeniyle 30 yıl süreli rıhtım yapım ve işletme imtiyazı 6 Mayıs 1868 tarihinde Dussaud et Freres şirketine geçmiştir. Verilen imtiyaz ile toplanacak vergilerin % 12’sinin Devlet hazinesine % 8’inin İzmir Belediyesine % 80’inin ise rıhtımı işletecek şirkete verilmesi kararlaştırılmıştır.
1868 yılı İlkbaharında İnşaatına başlanan İzmir Limanı rıhtım inşaatı imtiyaz sözleşmesine uygun olarak rıhtımın önemli bir bölümü 1876 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. İmtiyaz sözleşmesine göre kıyı bazı yerlerde 50 metre bazı yerlerde ise 100 metre kadar doldurularak rıhtım yapılacak mendirek inşa edilecekti. Yine imtiyaz sözleşmesine göre de doldurulan alanların büyük bir kısmı da inşaatı yapan firmanın olacaktı. Mendirekle çevrili 14 hektarlık bir alan bir alan elde edilmiş su derinliği 6-8 metre arasındaydı.
Çalışmalar ve yeni gümrük binalarının inşası 1880 yılında bitirildi. 1897 yılında bitmesi gereken imtiyaz sözleşme önce 1912 yılına kadar daha sonra da 1952 yılına kadar uzatılmıştır. Bir başka İngiliz şirketi Ottoman Railmway Company-ORC (Osmanlı Demiryolu) bağlantısı ve dolgu ile oluşturulan alanda yapılan banka ve finans kuruluşları limanın işlerliği ile ticari hacmini artıran önemli faktör olmuştur.
İzmir-Aydın demiryolunun hat sonu olan Alsancak garının 1869 yılında açılmasının ardından Gümrük önünden Alsancak’a kadar Rıhtım yapılması ve rıhtıma tramvay hattının döşenmesi İngilizleri ticari ilişkilerde ön plana çıkarmıştır. Birinci Kordon’a döşenen tramvay hatları ile gündüzleri yolcular taşınırken geceleri tramvay hattında çalışan tren katarları Alsancak garına gelen malları birinci Kordon’dan geçirerek İzmir limanına taşıyarak yüklerin gemilere yüklenmesine yardımcı olmaktaydı.
Ancak büyük kar elde eden imtiyazlı liman şirketi Osmanlı İmparatorluğu zayıfladıkça keyfi olarak hareket etmeye başlamış, hiçbir izin almadan rıhtım vergisini iki katına çıkarmış ve İzmir’in bütün kıyılarından da vergi toplamaya kalkışmıştır. İmtiyazlı rıhtım şirketi Yunan ordularının 15 Mayıs 1919 ile 9 Eylül 1922 tarihleri arasındaki Hazine ve İzmir Belediyesi’ne ödemesi gereken vergileri de Yunanistan’a ödemiştir. Emperyalizme karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni Kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir yandan çağın gerisinde kalan ülkenin aydınlanmışı için çalışmalar yaparken bir yandan da devletin tam bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıkla elde edeceğini söyleyen Atatürk Lozan anlaşması ile kapitülasyonların sona ermesini sağlamıştır. 1929 dünya ekonomik krizine rağmen ülkede ekonomik kalkınma hamlelerini başlatmıştır. Bu dönemde bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’nun borçları ödenirken diğer yandan yabancıların elinde olan imtiyazlı şirketleri de birer birer millileştirilmiştir.
Bu bağlamda İzmir Limanı İzmir Rıhtım şirketinin alacakları karşılıklı olarak saptandıktan sonra 12 Haziran 1933 tarih ve 2399 sayılı İzmir Limanı Satın Alınması kanunu çıkarıldı. Yabancı şirketin 1952’ye kadar sürecek olan imtiyazı böylece ortadan kaldırıldı ve İzmir Limanı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ait oldu. 8 Ağustos 1934 yılında İzmir Liman İşletmeleri Umum Müdürlüğü adı altında yeni bir müdürlük kuruldu.
1936 yılının haziran ayında bu Umum Müdürlük İktisat Bakanlığına bağlı olarak İzmir Liman İşletmesi adını aldı. 1938 yılının ocak ayında Denizbank Umum Müdürlüğü’nün bir şubesi haline getirildi.
7 Haziran 1939 tarihinde Devlet Denizyolları Umum Müdürlüğü’ne 24 Ocak1944 tarihinde Devlet Deniz Yolları ve Limanları Umum Müdürlüğü’ne Mart 1952 yılında Denizcilik Bankası TAO’na 10 Ekim 1982 tarihinde Türkiye Denizcilik Kurumu’na 18 Haziran 1984 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne bağlandı. İzmir İşletmesi’ne bağlı Alsancak Limanı 16 Aralık 1988 tarihinde kılavuzluk Hizmetleri hariç Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğüne bağlandı.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri İzmir İşletme Müdürlüğüne bağlı Marmaris Liman Şefliği 26 Ocak 2001 tarihinde, Çeşme Liman Şefliği 06 Haziran 2003 tarihimde, Kuşadası Liman Şefliği 07 Temmuz 2003 tarihinde ve Dikili Liman Şefliği ise 04 Aralık 2003 tarihimde 30 yıl süreli olarak İşletme hakkı verilmesi ile Özelleştirilmiştir. İzmir Limanı 1959 yılına kadar 1876 yılında inşa edilen rıhtımlara kıçtan kara yanaşarak yolcu indirip bindirmenin yanında gemilere yükleme ve boşaltma işlemleri yapıyorlardı.
Bu işlemler gemilerin limanda kalma sürelerini uzattığı gibi yükleme ve başaltıma işlemlerinde de istenmeyen kayıplara sebebiyet veriyorlardı. 1954 yılında İzmir’de modern bir liman yapımı için harekete geçildi. Alsancak Limanı inşa edildi. İnşası 1959 yılında biten liman 1960 yılında Denizcilik Bankası T.A.O devredildi.
Alsancak Limanı açıldığı zamanda yolcu rıhtımı bulunmuyordu. Yolcu rıhtımı inşaatına 12 Eylül 1963 yılında başlandı. Alsancak yolcu rıhtımı inşaatı kapsamında her biri 17 ton ağırlığında ve 30 metre boyunda toplam 1717 adet betonarme kazık kullanılmıştır. Yolcu rıhtımı inşaatı 28 Ağustos 1968 yılında bitirilmiş olup, 1969 yılında hizmete açılmıştır.