İnsanlık tarihini aslında savaşların tarihinden oluşur. Her türlü teknolojinin sadece düşman olarak addedilen karşı tarafı yok etmek ya da baskılamak için geliştirildiği bir tarih. Lakin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Birleşmiş Milletler antlaşmalarla, savaşı devletlerin “hakkı” olmaktan çıkarıp, uluslararası ilişkilerde de kuvvet kullanımını yasaklamıştır. Dünyada paylaşılmayan toprağın kalmadığı, kaynakların kıt, ihtiyaçların sınırsız olduğu bir ortamda daha fazlasına sahip olmak isteyen ya da güç dengesini korumaya çalışan devletler, askeri seçeneklere (savaşlara), uluslararası politikada sıkça başvurarak, savaşın varlığını hala bir seçenek olarak kullanmaktadırlar. Küresel askeri harcamaların 2022 yılında 2 trilyon doların üzerine çıkmış olması da uluslararası arenada en önemli aktör olan devletlerin halen askeri güç vesilesiyle çıkarlarını koruyabileceklerine olan güçlü inançlarını göstermektedir.
24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekât, insanlık tarihinin seyri açısından olağan bir gelişme olmasına rağmen savaşın acımasızlığına tanık olan uluslararası toplum açısından kabul edilemez bir durumdur. Batı medyasının yakından takip ettiği ve sosyal medyanın çok aktif bir şekilde bilgi ve dezenformasyon için kullanıldığı modern zamanların en kapsamlı bu savaşında esasen Rusya’nın düşmanı ABD ve NATO olmasına karşın Slav ırkından olan Ukrayna’nın askeri harekâtın hedefi haline gelmesi, savaşın moral yönünü de sakatlamaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı, tekrardan göstermektedir ki; yalnızca sayısal üstünlük savaşta zaferi garanti etmemektedir. Moral ve entelektüel boyutu savaşın fiziksel boyutunun ötesinde bulunmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Moskova açısından hem moral hem de entelektüel boyutta sorunlar bulunmaktadır.
Ukrayna’ya yönelik askeri harekâtı kolaylıkla gerçekleştireceğini ve batının ekonomik yaptırımlarıyla başa çıkabileceğini düşünen Rusya, son gelinen noktada NATO ile Ukrayna’da vekâlet savaşı yürütmektedir. Hem ekonomik hem de askeri açıdan yıpranan Rusya, devam eden savaşta ne kaybeden ne de kazanan pozisyonundadır. Rusya, kazanan durumda değildir. Çünkü 2-3 gün içerisinde Ukrayna’nın tümünü işgal etmek isterken; yalnızca Kherson, Mariupol ve Berdyansk gibi büyük kentleri kontrol altına alabilmiştir. Askeri ve moral prestiji açısından büyük kayba uğrayan Rusya, Moskova isimli savaş gemisini kaybederek füze kruvazörü gibi önemli bir kuvvet çarpanından da mahrum olmuştur. Rusya, kaybeden durumda da değildir. Zira Azak Denizi bir Rus iç denizi haline gelmiş, Kırım ile Rusya arasında karadan bağlantı kurulmuş ve Karadeniz’deki Rus etkinliği artmıştır.
Savaşın neden bu noktaya geldiğini düşünürsek, NATO, Soğuk Savaş sonrası verilen sözlere ve anlaşmalara rağmen beş kez genişleyerek Rusya sınırlarına doğru hızlıca yaklaşmıştır. Turuncu Devrim’den (2004) bu yana Rusya ile Batı arasında bir jeopolitik mücadele alanı olan Ukrayna, Rusya ile NATO arasındaki son tampon bölge durumundadır. Rusya, hâlihazırda Ukrayna’nın NATO’ya yakın bir zamanda katılması yönünde herhangi bir fiziksel çabası olmamasına rağmen, bu sebeple Ukrayna’ya yönelik askeri bir harekât düzenlemiştir. Çünkü Moskova, mevcut durumdaki trendin sürmesi halinde, NATO’nun daha önceki genişlemelerini düşünmüş ve 2008 yılındaki NATO Bükreş Zirvesi kapsamında Ukrayna’nın NATO’ya dahil olacağına kesin gözüyle bakmıştır. Buna göre Rusya, kendi güvenliğine yönelik yakın bir tehdide karşı değil; gelecekte kendisine yönelik oluşturabilecek bir tehdit durumuna karşı önleyici müdahalede bulunmuştur.
Batı askeri güvenlik literatüründe tehdit; kapasite ve niyet unsurlarından oluşurken, Rus askeri düşüncesi buna yakınlık unsurunu ilave etmektedir. Soğuk savaştan kalma bir alışkanlık olsa da bu çerçevede Ukrayna’nın NATO’ya üye olması, Rus tehdit unsurlarından kapasite ve yakınlık unsurlarının vücut bulmasına neden olacaktı.
Diğer yandan NATO’nun günümüzde Rusya’ya saldırmak gibi bir niyeti olmasa da gelecekte değişme ihtimali olan konjonktür ile beraber Rus askeri düşüncesi, niyet unsurunun aniden değişebileceğinden ve ülkenin güvenliğinin hiçbir zaman NATO’nun insafına terk edilemeyeceğinden bahsetmektedir. Yani Moskova Ukrayna’da askeri harekât icra etmediği takdirde, ilerleyen dönemde kendi topraklarında bir savaş yaşanacağını kesin olarak düşünmekteydi. Aslında devletlerin uzun dönemli bekalarını sağlayacak uygun tedbirleri ve karşı önlemleri kısa ve orta vadede almaları gerekmektedir.
Örnek vermek gerekirse Ukrayna, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak edeceğini, 2015 senesinde Ukrayna doğusunda Rus yanlısı ayrılıkçılara destek vereceğini, 2022 yılında Ukrayna’ya yönelik büyük ölçekli bir işgal girişiminde bulunacağının öngörüsünü son zamanlara kadar göremese de Batı çizgisinde ilerleyen ve bir şekilde Batının desteğiyle başa gelen Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy daha önceki seleflerinin aksine ordunun hazırlanma sürecini hızlandırmıştı.
Rusya tarafının Ukrayna harekatının planlanması aşamasında yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. Rusya, son dönemde 2008 yılında Gürcistan Savaşı, 2014 senesinde Kırım’ın ilhakı ve 2015 yılında Doğu Ukrayna’da ayrılıkçılara verdiği destekte görece kolay zaferler kazanmıştır. Genelde ise devletler ve ordular zaferlerinden daha çok yenilgilerinden ders aldıklarından, Rusya, Ukrayna’da da yine aynı şekilde kolay bir zafer kazanacağını düşünmüş, kendi gücünü abartmış ve Ukrayna’nın gücünü ise küçümsemiştir. Değişen savaş taktikleri ve modern silahlar, soğuk savaş döneminden kalma askeri teçhizata sahip Rusya’ya önemli bir ders vermiştir. Rusya’nın konvansiyonel kuvvetler ile güvenliğini sağlaması imkânsızdır.
Rusya’nın dünyanın %11’ini oluşturan yüzölçümünü, yine dünyanın %1,8’ini oluşturan nüfusuyla koruması mümkün görünmemektedir. Öte yandan Rusya; doğuda Çin, Batı’da ise NATO’yla karşı karşıyadır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de Rusya’nın en büyük korkusu, iki cepheli bir savaşta hem NATO hem de Çin ile aynı zamanda savaşmaktır. Bu durum, Rusya’nın ülkenin güvenliğini dayandırdığı tek unsurun nükleer kuvvetler olmasına yol açmaktadır. Ancak nükleer kuvvetler sağladıkları caydırıcılıkla Rusya’ya saldırılmasını önlemektedir. Rusya’ya saldırıldığında nükleer silahların kullanımı ise hem Rusya hem Avrasya hem de tüm dünya için sonu öngörülemez derecede yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple Rusya, nükleer caydırıcılığı şantaj malzemesi olarak kullanmaya çalışsa da sahip olduğu doğal kaynakları da bir pazarlık malzemesi haline getirmiştir. Rusya gazının Avrupa’da kullanılamaması Avrupa ekonomisini ve vatandaşların refahını etkilese de emtiaların Avrupa ve Dünya pazarına aktarılamaması Rusya kadar diğer devletleri de etkilemektedir.
Akdeniz havzasındaki devletler tarihin başlangıcından beri iklim koşullarının ve doğa şartlarının etkisiyle her zaman gıda tarafında bir talep oluşturmuşlardır. Soğuk savaş döneminde gıda üretimi ve tedariğinde kendi kendine yetemeyen Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra şahsi işletmelerin kurulması ve bu işletmelerin kar marjını maksimize ederek üretim arayışı içinde bulunarak modern tarıma geçmesi neticesinde Rusya ve Ukrayna Dünya tahıl pazarında ilk sıraları paylaşır bir duruma gelmişlerdir.
Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 70’i tarım arazisi olup kabaca 104 milyon hektar gibi oldukça önemli bir tarımsal alana sahiptir. Bu tarımsal alanının 72 milyon hektarı da ekilmektedir. Her yıl artan bir ivmeyle tarımsal alanda yaptıkları yatırım ve tecrübe kazanan çiftçiler sayesinde, tarımsal üretim ile Ukrayna geçtiğimiz yılda rekor miktarda tarımsal ihracat gerçekleştirmiştir. 22,4 milyar dolarlık tarımsal ihracat gerçekleştiren Ukrayna’nın Tarım Bakanlığı verilerine göre bu ihracatın ilk üç ürününün 5,3 milyar dolar ile ayçiçeği yağı, 4,9 milyar dolar ile mısır ve 3,6 milyar dolar ile buğday olmuştur. Ukrayna’nın toprak varlığı dünyada en verimli toprak çeşidi olarak bilinen çernezyom dur ve çernezyomun dünya rezervinin yüzde 30’u Ukrayna’da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra özellikle Güney Ukrayna bölgesinde su kaynaklarına erişim oranı oldukça yüksek. Ayrıca büyük bir ılıman karasal iklim bölgesi olan Ukrayna iklim krizi nedeniyle de tarımda gün geçtikçe önemli bir konuma geldi. Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2021 yılında yayımladığı buğday üretimi raporunda iklimdeki ısınmanın Ukrayna’nın üretim potansiyelini yüzde 10 oranında artırdığı belgelendi.
Küresel ihracat oranlarına bakacak olursak buğday Ukrayna’nın ihracatının yüzde 10’unu, arpa ihracatının yüzde 13’ünü, mısır ihracatının yüzde 15’ini ve ayçiçeği yağının ise neredeyse yüzde 50’si gibi oldukça yüksek miktarını gerçekleştirmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya askerî müdahalesi sonrası küresel gıda fiyatlarının yüksek miktarda artışı ve belli yerlerdeki gıda yoksunluklarının sebebi Ukrayna’nın sahip olduğu bu hacimdir. Ukrayna’nın bu ekinlerdeki ihracatçı sıralaması ise şöyledir; buğdayda beşinci, arpada ikinci, mısırda üçüncü ve ayçiçeği yağında birinci sırada gelen ihracatçı konumundadır.
Uluslararası Hububat Konseyi, IGC; 21 Temmuz 2022 tarihli son raporunda, dünya buğday üretiminin 2021/22 sezonu sonunda 781 milyon ton miktarda gerçekleştiğini tahmin etmiştir. Ukrayna’da ortalama olarak yıllık hububat üretimi 90-100 milyon tona kadar çıkabiliyor. Bunun yaklaşık 40-50 milyon ton kadarı iç pazara ayrılırken, kalanı ise ihraç ediliyor. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya askerî müdahale sonrası uyguladığı abluka nedeniyle tarımsal emtia fiyatları oldukça yükseldi. Zira arz oldukça önemli bir şekilde azaldı. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Ukrayna Dünyanın en büyük beşinci buğday ihracatçısı konumundadır. Rusya ise Dünyanın en büyük buğday ithalatçısıdır. Dünya pazarında yüzde 18-19 luk bir yere sahip olan Rusya geçen yıl verilerine göre ihracatının en büyük kısmını (2,5 Milyar dolar) Mısıra gerçekleştirmiştir. Türkiye ise ithal ettiği buğdayın yüzde 65’ini Rusya’dan, yüzde 13’ünü Ukrayna’dan almaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, 2020'de Lübnan'da tüketilen tüm buğdayın yaklaşık yüzde 50'si, Yemen'de yüzde 22'si ve Libya'da yüzde 43'ü Ukrayna'dan ithal ediliyor. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre ise, Ukrayna'nın buğday ihracatının yüzde 95'i Karadeniz üzerinden gerçekleştiriliyor. Bu sebeple ki Ukrayna ve Rusya Dünya Buğday üretiminde ne kadar önemli bir yer tutuyorlarsa, Karadeniz’deki limanlarda bu devletler için o kadar önemli bir yer tutmaktadır.
Türkiye’nin girişimi ile tahıl koridoru anlaşması, Rusya ve Ukrayna arasında imzalanarak, Türkiye son yıllardaki en önemli diplomatik zaferini kazandı. Geçtiğimiz günlerde Rusya, Sivastopol Limanındaki Karadeniz Donanmasına Ukrayna’nın insansız hava araçlarıyla saldırı düzenlediğini iddia ederek halen yürürlükte olan tahıl koridoru anlaşmasını tek taraflı fes etmişti. Tekrardan Türkiye’nin başka bir diplomatik zaferi olarak adlandırılacak bir gelişmeyle Rusya kalktığı masaya tekrardan oturdu. Aslında ince bir ipe bağlı olarak devam eden tahıl koridoru anlaşması Türkiye’nin önderliğinde devam etmektedir. Taraflar en ufak bir gerilimde ellerindeki kozları kullanmak isteseler de işin aslı görüldüğü gibi pek de değildir.
Rusya tarafından uğradığı saldırı sonrasında Ukrayna önemli liman kentlerini kaybetmiştir. Aslında kırımın ilhakı sonrasında Sivastopol limanı ve orada bulunan depolar Rusların eline geçmişti. Avrupa ve ABD ambargosu sonrasında Sivastopol limanı etkinliğini kaybetse de Kerch geçidinin kontrolünü kaybetmek Ukrayna’yı Mariupol ve Berdyansk limanlarından yaptığı ihracatlar sırasında sıkıntıya sokmaya başlamıştı. Bu iki limana giden gemilere Rus Sahil Güvenliği tarafından yapılan kontroller sırasında zorluklar çıkartılarak Ukrayna’nın ithalatını baltalamaya çalışmışlardır. Lojistik olarak değerlendirildiğinde Mariupol ve Berdyansk limanları draft sınırları olsa da Coaster segmenti kullanılarak çok karlı sonuçlar veriyordu. Bulunduğu yer itibariyle verimli ekim yapılan alanlara yakınlığıyla stratejik öneme sahip olan bu limanlar, Rusya’nın Doğu Ukrayna’da ayrılıkçılara verdiği destek öncesinde ayrıca kömür ve demir çelik mamullerinin sevkiyatı açısından da önemliydi. Aslında Rusya’nın bu limanlara saldırı düzenleyeceği yadsınamaz bir gerçekti. Hernekadar Kerch köprüsü ile Kırım’ı ana karaya bağlasalar da Donetsk bölgesindeki zengin kömür yataklarından ve ağır sanayinin hakim olduğu bölgeden azami karlılığı elde etmek için Rusya’nın Azak denizini bir iç deniz haline getirerek kara bağlantılarıyla lojistik sorununu çözmesi gerekliliği herkes tarafından tahmin ediliyordu.
Rusya’nın askeri operasyonu sonrasında büyük tonaj gemilerin yüklendiği ve uluslararası ticarette söz sahibi olan rıhtım ve terminallerin bulunduğu Nikolaev ve Nikatera limanları kanala döşenen deniz mayınları ve Rusya saldırısı sonrası oluşan batıklar sonrasında şu anlık kullanılamamaktadır. Kherson şehrinin ele geçirilmesi sonrasında eğer mevcut bir ateşkes şu haliyle yapılsa bile, Kerchte oynadığı oyunu Rusya Kherson bölgesinden oynayarak Nikolaev bölgesindeki ticareti kesinkes baltalayacaktır. Halihazırda Ukrayna’nın en önemli başarı figürlerinden olan Nibulon Şirketinin kurucusu Oleksiy Vadatursky eşiyle beraber, normal bir hava saldırısı olarak adlandırılmayacak bir operasyonla suikaste uğramıştır. Rusya’nın Karadeniz Donanması Sivastopol limanında konuşlandırılmış olsa da, Ukrayna saldırısının ilk zamanları dışında aktif bir başarı gösterememiştir. Ukrayna tarafından aslında Odessa , Yuzhny ve İlichevsk limanlarına ve açıklarına deniz mayını döşenmişti. Aslında Rus Donanması desteğiyle olabilecek karaya çıkartma girişimlerini kesmek için uygulanan bu tedbirler, Ukrayna’nın da uluslararası ticaretini baltalamıştı. Limanların kısıtlanmasıyla Ukrayna tarafından önce kara yolu tercih edildi. Tırlar ve trenler kullanılarak Avrupa birliği ve Baltık ülkelerine tahıl sevkiyatları ilk başta denendi. Ukraynanın sahip olduğu vagonlar Avrupa’ya göre daha geniştir. İkinci dünya savaşı sırasında da Alman ordusu Sovyetlerin demiryolu hatlarını lojistik bakımdan ilk başlarda bu sebeple kullanamamışlardı.
Tren vagonlarındaki/raylarındaki bu ölçü farklığı sebebiyle Ukrayna tarafından ihraç edilen tahılın Avrupa tipi vagonlara aktarılması gerekti. Bu nedenle de tahılın sınırı geçerek Avrupa’ya ve Baltık limanlarına ulaşması üç haftalık süreyi buluyordu. Yetkililer tarafından o dönemde ayda yalnızca 1,5 milyon ton tahıl sevk edildiği açıklanmıştı. Savaştan önce ise ayda 7 milyon ton tahıl, Ukrayna tarafından dünya pazarlarına sunuluyordu. Daha sonrasında Tuna nehri boylarında bulunan küçük limanlardan mavnalarla Köstence limanına sevkiyatlar yapılsa da lojistik operasyonu çok pahalı olduğundan Coaster gemilerle bu limanlardan yüklerin taşınması daha mantıklı bir hal almıştı.
Arz talep dengesinin sebebi olarak Tuna Nehri girişi olan Sulina kanalında gemilerin birikmesi ile bir ayı bulan beklemeler tüm lojistik imkanları kullanan Tuna boylarındaki küçük limanların üstünden kalkamadığı bir sınav olmuştu. Buna bir de mevsimsel olarak Tuna nehrindeki sulardaki çekilmeler eklendiğinde ürün birim fiyatına nakliyenin etkisi çok yüksek miktarlardaydı. Zaten pandemi sonrasında yıpranmış bir küresel ekonomi ABD’nin kendi iç pazarını korumak için aldığı tedbirler sonrasında daha bir yara almış ve artan enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında artan gıda fiyatları etkisiyle üçüncü Dünya ülkelerinin vatandaşlarını açlıkla yüzleşme durumunda bırakmıştı.
Ukrayna’nın lojistik maliyetleri yüzünden artan tahıl fiyatları, Avrupa’dan ve ABD’den ambargo gören Rusya için aslında bir can simidi olmuş, Ukrayna tahıl fiyatlarını baz alarak uluslararası markette Ukrayna’nın savaş öncesinde sahip olduğu pazarları Rus tüccarlar ele geçirmeye çalışmışlardır. Bu sebeple ki tahıl koridoru anlaşması bazı kesimler için önemli bir anlaşma görülmese de şu an sıkıntıda olan küresel piyasalara ve yükselen enflasyon yüzünden açlıkla yüzleşebilecek insanların kurtarılması için bir mihenk taşı olmuştur. Türk diplomatik tarihinde her zaman hatırlanacak bu başarı ileriki günlerde Rusya’nın masada kalmak için öne süreceği ekstra taleplerin karşılanamayacak bir hal alması sonrasında son bulacaktır. O zamana kadar diğer bölgelerle paralellik göstermeyen Karadeniz Deniz Piyasası, zaman zaman yükselmelerinde görülebileceği unutulmadan yakından takip edilmeli ve günümüz seviyelerinde bile seyretse bölge denizlerinde ticaret yapan armatörlere kar sağlayacaktır.
KPT. FARUK EMRE YILDIRAN
KAYNAKÇA
ANKASAM – DR AHMET SAPMAZ
ANADOLU AJANSI
REUTERS
MILLERS MAGAZINES
BBC
SeaNews Dergisinin 87.(Eylül-Ekim 2022) Sayısında yayınlanmıştır.