Denizci Günlüğü 6
Aden Körfezi ve Korsanlar
Gemimiz Kızıldeniz’i aşmış Babülmendep Boğazına gelmişti. Gemi personeli de bende boğazı geçtikten sonra Aden körfezinde ne ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Elden geldiğince korsanlara karşı tedbir almaya çalışıyorduk.
Şimdilerde uygulanan dikenli tel gibi önlemler o tarihlerde pek uygulanmıyordu. Aslına bakarsanız bu dikenli tellerin çok fazla bir caydırıcılık sağladığını da düşünmüyordum. Fakat talimatlar gereği ne isteniyorsa yapmaya çalışıyor Aden körfezini kazasız belasız geçmek için çaba sarf ediyorduk. Bu nedenle hepimiz makinacı güverteci demeden bütün denizciler gözcülük yapıyor gece gündüz korsan teknesi görmeye çalışıyorduk.
Aden Körfezi'nde korsanlara karşı Koalisyon ülkelerine ait savaş gemilerinin koruduğunu iddia ettikleri bir koridor açılmıştı. Bu sayede bölgeden geçen bütün ticaret gemileri emniyetle Körfezden geçebileceği söyleniyordu. Fakat alınan tedbirler yeterli değildi ve korsan saldırıları hız kesmek bir yana daha da artmıştı.
Inmarsat uydu sisteminden aldığımız bilgilere göre 2009 yılında son üç ayda 184 korsan saldırısı rapor edilmiş ve saldırılar sonucu 54 gemi korsanlar tarafından ele geçirilmişti. Elbette rapor edilmeyen saldırılarda bulunmaktaydı ve belki de bunlardan bazıları yine korsanlar tarafından kaçırılmış olabilirdi. Yine de verilen bu sayılar dehşet vericiydi.
Ticaret gemilerinden bir konvoy oluşturması istenmişti. Bizde bu talebe uygun olarak aynı sürate sahip üç gemi bir araya geldik ve konvoyumuzu meydana getirdik. Birleşik Arap Emirlikleri'nde bulunan Korsan Önleme Kontrol Merkezi'nin tavsiyeleriyle üçlü bir konvoy oluşturduk ve bu şekilde yolumuza devam etmeye başladık.
Uzunluğu 400 mil genişliği 5 mil olan bir koridoru güya içlerinde bir Türk gemisinin de bulunduğu Koalisyon Savaş Gemileri koruyordu. Bu koridora girmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu. Nitekim çaresiz olarak Korsan Önleme Merkezi'nin tavsiyelerine uymak zorunda kalmıştık.
Bu koridor aslında bizden çok korsanların işine yarıyordu. Zira kaçırmak istedikleri gemileri koskoca körfezde değil de sınırları herkes tarafından bilinen belirli bir koridor içinde buluyorlardı. Nitekim girişimizden sonra daha ilk saatlerde korkulan oldu ve “Titan” isimli bir Yunan gemisi korsanlar tarafından kaçırıldı.
Bu olay gemiciler gibi benim üzerimde de çok moral bozucu oldu. Zira kaçırılan gemi kaptanı telsizden yardım istemiş, korsanların gemiye çıktıklarını söyledikten bir iki dakika sonra telsiz yayını susmuştu. Birkaç mil önümüzde cereyan eden korsan saldırısı başarılı olmuş bu olayı Horizon 1 adlı bir Türk gemisinden duyabilmiştik.
Korsan saldırılarının en çok yaşandığı bir zamanda Aden körfezinden geçiyorduk ve işler hiç de iyi gitmiyordu. Henüz “yaz musonları” başlamamıştı. Muson fırtınaları korsanlar için çok caydırıcıydı çünkü Aden körfezi bu fırtına mevsiminde sert “lodos” rüzgârları ile dolar küçük tekneler için çok tehlikeli olurdu.
Birkaç mil önümüzde olan bu olay çok can sıkıcıydı. Birkaç tane eli silahlı adam gemiye tırmanmış ve hiçbir karşı tedbiri olmayan zavallı denizcileri etkisiz hale getirmişti. Yıllarca askerlik yapmış ve hemen hemen her türlü silâhı atış yaparak kullanmış birisi olarak bu durumdan fena halde rahatsız olmuştum. Aynı şey her an benim de başıma gelebilirdi ve üç beş tane baldırı çıplak adam tarafından esir alınabilirdim.
Allah’a çok şükür saldırıya maruz kalmamıza rağmen kurtulmayı başardık. Lâkin Horizon 1 gemisi yaklaşık üç ay sonra tekrar saldırıya uğrayacak ve korsanlar tarafından ele geçirilecekti. Kısaca Aden Körfezi bütün denizciler için berbat bir hale gelmişti.
Seyrimize geri dönelim ve neler olduğunu anlatayım. Bölgedeki gemiler içinde en verimli olarak bizim telsizimiz çalışıyordu. Nitekim telsizimiz sayesinde Türk savaş gemisine ulaşma imkanı bulduk.
TCG Giresun son sürat ile konvoya eskort yapmak üzere bize yaklaşacağını bildirmişti. Nitekim birkaç saat sonra konvoyumuza katıldılar. O ana kadar konvoya rehberlik ediyordum. Askeri dilde kullanılan ifadesi ile “pivot” gemiydik. Gemilerin süratini ayarlıyor konvoyla beraber hareket etmeyi sağlıyorduk.
Diğer Türk Ticaret Gemisi (Horizon 1) ve Türk Firkateyni ile birlikte şimdi beş gemi olmuş ve koridorda ilerlemeye devam ediyorduk. Bu arada korsanlar tarafından ele geçirilmiş olan Yunan gemisi Titan’a yaklaşmıştık. Hemen yanı başımızdan geçerek Somali sahillerine doğru ilerlemeye devam ediyordu. Konvoydaki gemiler hatta savaş gemisi mürettebatı da dahil olmak üzere hepimiz çok üzgündük. Fakat kaçırılan gemi personeline zarar gelmemesi için kimse bir müdahalede bulunamıyordu.
30 Yıllık denizcilik hayatımda hiçbir zaman böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım. İskele baş omuzluğumuzdan geçen M/V Titan, korsanların elinde ağır yolla ilerliyor biz de öylece bakıyorduk.
Aynı akıbete uğramamak için makine personeli dâhil olmak üzere herkes gözcülük yapıyor bulabilirsek korsan teknesini görmeye çalışıyorduk. Bu şekilde koridor üzerindeki ilk gecemizi geçirmiş olduk. Ne de olsa konvoyumuzu savaş gemisi koruyordu. Tedirgin olsamda gece uyuma imkanı bulabilmiştim.
Sabah gün doğmadan biraz önce vardiya zabitinin telefonu ile uyandım. Önümüzdeki konvoy gemisi (Grand Glory) ani bir şekilde dönüş yapmıştı. Köprüüstüne çıktığımda korsan teknesi ile yüz yüze geldim. 7–8 metre boyunda ahşap bir tekne hızla üzerimize geliyordu.
Derhal dümeni le alıp iskele alabandaya bastım. Köprüüstünde herkes şaşkındı. Bu arada dümeni vardiya zabitine verip telsizle durumu Türk savaş gemisine bildirdim. TCG Giresun, hızla bize doğru yaklaşmaya başlamıştı. Telsizdeki zabit, endişe etmememizi zira bir helikopterin şu anda havalandığını söylemişti.
Gerçekten de kırlangıca çıktığımda ABD helikopterini gördüm. Üzerimizden geçti ve sancağa doğru yaklaşık 1000 gomina (yarım mil) mesafedeki korsan teknesinin üzerine yöneldi.
Bu esnada korsan teknesi bize yaklaşmaktan vazgeçmiş paralel bir rotaya dönmüştü. Sancak tarafımızdan aksi yönde ilerliyordu. Ahşap bir tekneydi ve üzerinde güçlü bir deniz motoru vardı. İçerisinde 6-7 kişiyi rahatlıkla görüyorduk.
Bütün bu olaylar birkaç saniye içinde cereyan etmiş heyecandan herkes gibi ben de kaskatı kesilmiştim. Bir müddet sonra korsan teknesi üzerine savaş gemisi gitti ve teknedekileri etkisiz hale getirdi. Bu olaylar olurken bir tekrar ana rotamıza dönmüş çil yavrusu gibi dağılan konvoy gemileri olarak tekrar bir araya gelmiştik.
Korsanları taşıyan ve saldırı esnasında boş olan ana korsan teknesi ise pruvamıza yakın bir istikamette stop etmiş bir vaziyette bekliyordu. ABD helikopteri gözlerimizin önünde makinalı tüfek atışı ile tekneye ateş etmeye başladı. Kısa zamanda tekne batmıştı. Bir müddet sonra battığı yerden geçerken korsan teknesinin yerinde yeller esiyordu.
Türk Savaş Gemisi ise korsanların küçük olan saldırı teknesi üzerine giderek korsanları savaş gemisine almıştı. Korsanlar bu sefer ava giderken av olmuşlardı. Fakat eğer beş on dakikalık bir süre fırsat bulsalar gemimizi veya konvoydaki diğer gemileri ele geçirebilirlerdi. Zira gemide yangın hortumlarımızla basınçlı su sıkmaktan başka ciddi bir silahımız yoktu. İşaret fişeklerimizle de belki karşı koyabilirdik lakin otomatik silahlı korsanlara karşı bunun bir etkisi olmazdı.
Biz yolumuza devam ederken bulunduğumuz bölgeye Amerikan savaş gemisi de gelmiş ve korsanların sorgulanmasına başlamışlardı. Türk Savaş Gemisine korsanlara ne olduğunu sordum. Telsizle öğrendiğim kadarıyla korsanların “kaçak insan ticareti” yaptıkları ifade edilmiş ve bu sebeple tutuklandıkları söylenmişti.
Birkaç saat sonra Türk Savaş gemisi TCG Giresun, yeniden konvoya katıldı ve konvoya eskortluğa devam etti. Bir müddet bu şekilde beraberce seyir yaptıktan sonra Türk Savaş Gemisi büyük bir bayrağı göndere çekti ve gemimizin fotoğraflarını çekti. Biz de onları çekiyorduk ve karşılıklı olarak bayrakla selâmlaştık.
Akşama doğru TCG Giresun, konvoydan ayrılacağını söyledi. Gemi komutanı ile telsiz görüşmesi yaparak “konvoyda iki Türk gemisi olduğunu ve en azından tehlikeli bölgeyi geçene kadar bize eşlik etmesini” rica ettim. Ayrıca 15 yıl bahriyede hizmet ettiğimi bunun 9 yılını muhriplerde geçirdiğimi söyledim.
Gemi Komutanı, beni tanıdığını söyledi. Benden üç yaş küçüktü. Bahriye Mektebi'nden 1989’da mezun olmuş. Fakat görevleri gereği konvoydan ayrılması gerekiyormuş. Bize bir ABD gemisinin eşlik edeceğini söyledi ve ne kadar ısrar etti isem de konvoydan ayrıldı.
Nedense eskort edeceği bildirilen Amerikan gemisi hiçbir zaman konvoya katılmamış yolumuza korumasız olarak devam etmek zorunda kalmıştık. Yine stres dolu seyir devam ediyordu. Ne geçmez bir zamandı. İki gün boyunca yaşadığımız olayları yıllar geçtiği halde hiç unutmadım.
O gece korsan saldırıları yine devam etti. Ulusoy 8 adlı bir Türk gemisi saldırıya uğradı. Saldırıya biri ana gemi olmak üzere 3 tekne katılmıştı. Gemi kaptanı bizzat başüstüne gidip korsanlara basınçlı su ile karşılık vermeye çalışmıştı. Teknenin fribordu yüksek yani güverte yüksekliği deniz seviyesinden çok yukarıda olduğu için korsanlar saldırıdan vazgeçmek zorunda kalmışlar.
Gemi kaptanı ile telsizden görüştüğümde nefes nefese konuşuyor tedirgin olduğu her halinden belli oluyordu. Şimdi aksi rotada ve aynı koridorda bize doğru yaklaşıyorlardı. Bir müddet sonra Ulusoy 8 ile karşılaştık ve saldırıya uğradıkları noktaya doğru hem de konvoyumuzda savaş gemisi olmadan ilerlemeye devam ettik.
Uydu telefonu ile koordinasyon merkezini arayarak yardım istedim. Bölgeye bir Polonya gemisi gönderildiğini söylediler. Fakat bu gemi de hiçbir zaman gelmedi.
O gece bizim için çok endişeli şekilde geçti. Bölgede saldırılar olduğu ve onlarca savaş gemisi olduğu halde hiçbir savaş gemisi bize eskortluk yapmıyordu. Hâlâ tehlikeli sulardaydık.
Bir ara koridor üzerinde iki tane balıkçı teknesi görünümünde radar temasımız oldu. Dürbünle bakınca bunları iyice gördük. Balıkçı gemisine benziyorlar ve Kuzey Güney istikametinde ilerliyorlardı. Bizim geminin telsiz ve radarları iyi olduğu için bütün konvoy gemileri ile temas kurup tekneleri rapor ettim.
Gemilere o iki tekneden uzaklaşmak için 90 derecelik dönüş yapmamız gerektiği bu sayede yakın düşmekten kurtulabileceğimizi söyledim. Benim düşünceme olumlu cevap vermişlerdi ve aynı bahriyede olduğumuz günlerde olduğu gibi “bir anda dönüş” yaparak her iki tekneden uzaklaşacak bir rotaya girdik.
NATO ve millî tatbikatlarda 4–5 gemi aynı nizam taktiklerini dener, dönüş ve çark manevralarını uygulardık. Aradan 20 yıl geçtikten sonra bu sefer ticaret gemileri ile korsanlardan kaçış manevralarını yapıyorduk. Benim kaptanı olduğum gemi rehber gemi olmuştu ve diğer gemilere kumanda ediyordum.
Bahriyedeyken böyle durumlar ancak Filotilla Komodorları için geçerliydi. Kaderde böylesine ilginç anları yaşamak da varmış. Her ne ise, sonunda sıkıntılı ve stresi bir seyirden sonra sabahı ettik ve koridordan çıkarak Umman denizine girdik. Tehlike nispeten geçmişti ama yine de bitmiş sayılmazdı. Zira Umman sahillerinde de korsan saldırıları oluyordu. Bu nedenle Pakistan’a kadar pür dikkat seyir yapmalıydık.
Ayrıca bunun bir de dönüş yolu vardı. Nitekim dönüşte Aden Körfezi'nden değil de bu sefer Somali sahillerinden geçecektik. Yeni seferimiz Arjantin olmuştu ve Aden Körfezi'nden değil ama bu tehlikeli sahillerden geçecektik. Bize Doğu Afrika yani Somali sahillerinden en az 600 mil açıktan geçmemiz tavsiye edilmişti. Ben de rotamı, yolu uzatmak pahasına da olsa tavsiyeler doğrultusunda çizmiştim.
Bu sayede korsanlarla karşılaşmadan Madagaskar geçidine girmeden Afrika’nın güneyine kadar inebildik. Fakat aynı hafta içinde iki konteyner gemisi bir yat ve 29 kişilik bir açık deniz balıkçı gemisi, korsan saldırısına uğrayarak ele geçirilmişti. Biz kurtulmuştuk ama onlar fidyecilerin eline düşmüşlerdi. Allah yardımcıları olsun.
Şimdi biraz da korsanlığın en büyük sebebinden bahsedelim. Zira Somali'deki otorite boşluğu buna neden oluyordu. Şimdi saldırılar sona erdi ve 8 yıl önce yaşadığımız bu saldırılardan eser kalmadı.
Türkiye devlet olarak Somali’ye büyük yardımlarda bulunmuştu. Yıkılan devlet otoritesi yeniden kurulmuş fidyecilikle geçineceğini zanneden haydutlar çaresiz kalmışlardı. Şimdi tekrar bu korsanlık adı verilen deniz haydutluğu olması istenmiyor ise şu tedbirlerin alınmasında yarar görüyorum:
-
Her şeyden önce Aden Körfezinde açılmış olan koridor üzerinde dikey geçişler hariç emniyetli bir bölge kurulması gereklidir. Buraya balıkçı gemileri de dâhil olmak üzere hiçbir geminin girmesine müsaade edilmemelidir. Bu sayede balıkçı kılığına giren korsanları etkisiz hale getirmek mümkün olacaktır.
-
Ayrıca Birleşik Arap Emirliklerinde bulunan korsan önleme merkezinin Yemen Devleti hakimiyetinde bulunan Sokotra Adasına alınması gereklidir. Buradan korsanlara çok daha çabuk ve kolay bir şekilde müdahale etmek mümkündür. Sokotra Adası başta olmak üzere Aden Körfezi'ne en geniş sahili olan Yemen Devleti'ne aittir.
-
Gerçi şu anda Yemen’de kan gövdeyi götürmektedir lakin savaş bittiğinde bölgedeki devletlerin otoritesi zayıflatılmayıp bilakis güçlendirilerek korsan saldırıları önlenebilecektir.
-
Hiçbir devlet otoritesini tanımayan ve hukukî olarak yargılanmaları çok zor olan Aden Korsanları'nın bu bölge ülke kanunlarına göre yargılanması ve cezalandırılması gereklidir.
Evet, Somali Korsanları'nın bu eylemlerini yapmasındaki en büyük etken bölgede otorite boşluğunun olmasıdır. Bundan 15 yıl önce Somali’de iyi kötü bir hükümet vardı. (Adı Müslüman Mahkemeleri Hükümeti gibi bir şeydi.) ABD ve Avrupa ne maksatla olduğunu tam olarak anlayamadığım bir şekilde Etiyopya askerlerini ülkeye sokarak bu hükümeti devirdiler. Somali’de yeniden otorite boşluğu meydana çıktı.
Bu arada Malakka Boğazı'ndaki korsanlara özenen Somalili işsiz güçsüz ve aç insanlar, gemilere saldırmaya başladılar. Nereden öğrendilerse gemilerde silâh olmadığını ve denizcilerin bu konuda çaresiz olduklarını biliyorlardı.
Kısa zamanda gemicileri soymak yerine rehin almanın daha kârlı olduğunu anladılar. İşte Aden Körfezi bundan sonra tam bir kâbus denizi haline geldi. Yüzden fazla gemi kaçırılarak ağır fidyeler alındı. İşin kötüsü buradaki insanlar korsanları suçlu olarak değil de birer kahraman olarak görüyorlar. Kaçırdıkları gemilerden aldıkları fidye parası sayesinde günü kurtarmayı akıllarına koymuşlar. Ne feci bir durum…
Somalili korsanlar Müslüman olarak bilindiği için yaptıkları “haramilik” ne yazık ki bir buçuk milyarlık İslâm dünyasının üzerine kara bir leke olarak düşüyor. Herkesten önce bölgenin Müslüman ülkeleri bu çirkin olayları önlemek için bir araya gelmeli ve korsanlık olayına bir çözüm bulmak zorundadır.
11 Eylül Saldırısı başta olmak üzere DAEŞ, El-Kaide ve benzeri terör örgütleri sayesinde Müslümanlar aleyhinde zaten yeterince kara propaganda yapılmaktadır. Somali Korsanları da işin tuzu biberi olmuştur. Yakın bir zamanda Aden Denizinde korsanlara karşı bazı tedbirler alınarak yönetmelikler çıkarıldı.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) Londra’daki genel merkezinde önceki gün düzenlenen toplantıda Somali korsanlarına karşı gemilerde özel silahlı muhafızlar bulundurulmasını onayladı.
Toplantıdan sonra yayınlanan IMO açıklamasında “Gemilerde silahlı muhafızlar görevlendirilmeden önce bir risk değerlendirmesi mutlaka yapılmalıdır. Gemi kaptanının da bu kararı alırken fikri mutlaka alınmalıdır.” denildi.
Bu arada, SAMI kısaltmasıyla Denizcilik Endüstrisi Güvenlik Birliği kuruldu. SAMI, halen bölgeden geçen gemilerin %10-12 sinin kullanmakta olduğu silahlı muhafızlar için hizmet standartları oluşturmayı amaçlıyor.
Bölgede korsanlara karşı devriye görevi yapan EU NAVFOR’a göre 2009 yılında korsanların elinde 23 gemi ve 518 mürettebat bulunmaktaydı.