Bilindiği üzere 6770 Sayılı Kanun 27.01.2017 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Denizciler açısından bu ne anlama gelmektedir?
Kanunun içinde yer alan TUGS Uluslararası İkinci Sicil uygulamasında Maliye Bakanlığı'nın uygulaması TUGS Kanunun'da yer alan "geminin işletilmesi ve devri" ifadesinde "devir" kelimesini İkinci Sicil'den yine aynı sicile yapılan devir olarak mütalaa etmekte idiyse de UDHB'nın yorumu "bir başka sicil" şeklindeydi.
Bu yorumdan hareketle İkinci Sicil'den başka sicile yapılan satışları kurumlar vergisi kapsamı dışında tutarak vergi beyan edilmemiş ise Maliye vergi ziya tarhiyatlarını yaygın olarak yapmaktaydı!
Denizcilik sektörünün dünya genelinde içinde bulunduğu durum ve 2008 finansal krizinden bu yana ülkemizde ayakta kalmaya çalışan armatörler ve tersanelerin başka ülkelerde olduğunun aksine devletten maddi bir destek alamaması tahtında bu Kanun değişikliği özellikle gemi ihracatında bir kazanç doğması halinde diğer benzer sicil uygulaması olan denizcilikte üst sırada olan ülkelerde olduğu gibi vergi bağışıklığı getirerek en azından bir miktar daha rekabet ortamında ülkemiz ihracatçı ve armatörünün elini güçlendirmiştir.
Bu bakımdan ve hali hazırda sektöre destekleri için Başbakan Sn.Binali YILDIRIM'ı UDHB'nı Sn.Ahmet ARSLAN'ı, Maliye Bakanı Sn.Naci AĞBAL'ı ve tabi bu Kanunu imzalayarak yürürlüğe sokan Cumhurbaşkanımız Sn.R.Tayyip ERDOĞAN'ı kutlamak gerekir.
Ancak, bu destekler mevcut
finansal ve ekonomik ortamda denizcilik sektörünü ayakta tutmak için yeterlimidir?
Günlük iş hayatımızda daha önce görülmediği şekilde özellikle Türkiye'ye kredi verilmemesi yönünde bazı batılı merkez bankalarının kendi ülkelerindeki bankaları talimatlandırdığını duyuyoruz ki bu 2001 finansal krizinden de öte bir durum gibi duruyor!
Olağan üstü koşullar olağan üstü tedbirleri gerektirir bunun için de yıllardır konuşulan ancak henüz harekete geçilmeyen batımızda ve doğumuzda mevcut teşvikleri de dikkate alarak ülkemizde de belirli bir süre destek uygulamasının tersane ve armatörlere yapılması uygun olur diye düşünüyorum.
Uzakdoğu'da bazı ülkeler tersanelerde iptal edilen gemi inşa kontratlarını üzerlerine almaya varan radikal tedbirler aldı.
Ülkemizde bu kadar radikal tedbirler alınması gerekmeyebilir ancak tersane ve armatörlerin maliyetlerini azaltacak, nakit pozisyonlarını ve kredibilitelerini arttıracak tedbirlerin belirli bir süre ile uygulanması faydalı olacaktır.
Bunlar ne olabilir denilirse öncelikle tersaneciliğin sermaye ve emek yoğun armatörlüğün de sermaye yoğun işler olduğunu unutmayalım.
Tersaneler açısından inşa edilen gemi maliyetinin belirli bir yüzdesi kadar (10-15%) destek primi gayri-nakit olarak vergi, muhtasar, gümrük vergisi, stopaj vb ödemeler ile elektrik/su gibi tüm tersane/gemi inşa gider kalemlerinden mahsup edilebileceği bir sistem kurulabilir.İspanya'da 20% nin üzerinde tax lease sistemi uygulanmakta ve gayet rekabetçi olabilmektedirler.
Ülkemiz Armatörlerine de Türkiye'de inşa ettirecekleri gemiler için hali hazırda çalışmayan Hurda Teşviği kapsamını genişleterek (10-15%) civarında inşa maliyetine Devlet desteği ve bu gemilerin TC bayrağında navlun gelirini Türkiye'ye beş yıl süre ile getirmesi şartı sektöre bir ivme kazandırabilir.
Yine hali hazırda Türk bayrağında çalışan/çalışacak gemilere navlun destek priminin belirli bir süre uygulanması uygun olacaktır.
Şimdi bunları neden yazıyorum.
Cumhurbaşkanımız Sn.R.Tayyip ERDOĞAN günü geldi öz kaynakların ortaya çıkarılıp krizin bertaraf edilmesi için kullanılması gerektiğini haklı olarak ifade etti.
Ancak, mevcut kriz dokuz yılını doldurarak rekor uzunlukta oldu ve artık Hükümetimizin ülkemizde taşınan yüklerin 85% nin yabancı bayraklı gemilerle yapıldığı bir ortamda denizcilik sektöründe bu krizin daha fazla hasar almadan atlatılması için ilave tedbirler alması gerektiği şahsi düşüncem.
Pek tabidir ki bu konuda tasarruf ve takdir Hükümetimize ve Devlet Başkanımıza aittir.