Uzun zamandır fırsat bulamadım ve değişik konulara kısaca değinmek istedim.
Öncelikle daha önce kıyısından köşesinden geçip bir türlü kalıp gezme fırsatı bulamadığım Eskişehir'e 19 mayıs tatilini fırsat bulup gidip kalma imkanım oldu.Kendisini tanımamakla birlikte Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in şehir için yaptıkları takdire şayan.
Gerçekten Türkiye'de görmeye pek alışık olmadığımız şekilde büyük parkları, müzeleri, ihya edilmiş tarihi alanları ve Porsuk Çayı üzerinde yapılan imarlarla gerçekten çocuğuyla ve yetişkinleri ile yaşanabilir bir şehir yaratmış.
Her ne kadar turist yokluğundan yakınılırken gittiğimde hiç bir otelde yer olmadığını, müze, restoran ve ne kadar çekim merkezi varsa hepsinin önünde kuyruklar olduğunu ve üniversitelerle beraber şehirde ciddi bir ekonomik düzen yaratıldığını ama bunun da doğayı tahrip etmeden aksine doğayı kucaklayarak yapıldığını gördüm. Bu arada şehirde trafik sorunu yaşanmadığını da belirtmeliyim. Ülkemizdeki belediye başkanlarının da parti ayırımı gözetmeksizin gidip görmesini öneririm!
Özellikle doğayı dışlamadan bir ekonomik düzen yaratılabiliyormuş insanların yaşam kalitesini de arttırarak. Son olarak meşhur köftelerini de yedik ancak İstanbul'da yediğimiz çi börekle (çiğ değil) Eskişehir'de yediğimiz elma ile armut gibi farklı.Yerinde yediğimiz yağda kızartılmasına rağmen hafif, lezzetli ve yedikten sonra ağırlık yapmıyor.
Biraz ekonomik meselelere değinirsek son bir yıllık dönemde üst üste yapılan ve yapılmaya devam edilen tedbirlerle derin yaşanabilecek ekonomik sorunları daha hafif bir şekilde yaşadık. KGF sistemi aracılığı ile yapılan son uygulama ekonomiye bir canlılık getirmekle beraber bu kredilerin geri dönüşlerinde asgari sorun yaşanması için de dikkat etmek lazım.Yine bankaların da ikinci kategorideki kredileri buraya atıp riski Hazineye yükleyelim gibi bir yaklaşımda da olmayacağını öngörüyorum kaldı ki BDDK'nın bunu yakından takip ettiğini düşünüyorum. Hükümetin yaptığı başarılı ekonomik uygulamaları siyasetten ayrı düşünmemek lazım ve siyasette yaşanan en ufak olumsuzluk anında ikili ekonomik ilişkilere de yansıdığından!
Örneğin,son dönemde AB ülkeleri sıklıkla Schengen vizesini bir-iki ay süreli vermeye başladılar!
İçinde yaşadığımız coğrafyanın zorluğu ve bölge dışı aktörlerin de kendi ajandaları da dikkate alındığında Ülkemiz çıkarlarını da koruyarak ancak dengeli bir politika yürütülmesi şart.Bu bağlamda yapılacak epey bir iş olduğuna inanıyorum ve Ülkemizle hasmane bir durumu olmadığı halde ekononik/siyasi ilişkilerin düzelmeye muhtaç olduğu ülkeler de olduğunu düşünüyorum.
ABD'nin bu bağlamda politikalarına baktığımızda bir ülkenin yönetim şeklinden ve yönetenin kim olduğundan ziyade ABD'ye açık hasmane bir tutum yok ise kendi çıkarları ekseninde ilişkiyi götürdükleri bilinen bir durum. Dolayısıyla ekonomik ilişkilerin önünü açmak için siyaset de eşgüdümlü gitmek durumunda.
Son dönemde ekonomide bir canlanma da görülüyor ki maalesef bu Türkiye'de ihracatın ithalatı karşılama oranının düşmesi yani aradaki makasın açılması şeklinde tezahür ediyor.
Buradan da görülüyor ki hala cari açık değil de cari fazlası olan Japonya, Çin, Kore, Almanya gibi ülkeler kategorisine girebilmiş değiliz. Ülkemizin böyle bir dönüşüm geçirmesi için gerekli stratejilerin ortaya konması gerekir.İnsan gücümüzle bunu başarabileceğimizi düşünüyorum. Ancak bunu başarmak için gerekli ekosistemin oluşması ancak doğru planlama ve strateji ile olur. Bir gemi veya uçak seferden önce nasıl rota belirliyor, rotasında öngörülmeyen bir tehlike çıktığında kaçınıyorsa bu konuda dinamik bir plan ve strateji şart. Bu bağlamda 2023 yılında 500milyar ihracat hedefini yakalamak zor gözüküyor. Bir başka deyişle yedi sene içinde ihracatı üçe katlamak gibi bir durum mevcut sistematik ile zor gözüküyor.
İktidar gerçekten çok olumlu adımlar atıyor ve her daim yazıyorum ama dış ticarette değişim yaratmak, orta gelir tuzağından kurtulmak ekstra efor gerektiriyor adeta rejimde on kilo verip son beş kiloda donup kalmak gibi mevcut diyet bir yerden sonra fayda etmiyor ve farklı şeyler yapmak gerektiriyor. Bu dönüşüm de eğitimden teknolojiye çok farklı unsurların mevcut sistemden daha farklı ele alınmasını zorunlu kılıyor.
Bu konuda Milli seferberlik ilan edilmesi ve insanlarımızın bu bilinçle hareket etmesinin öncülüğü de Hükümete düşen bir görev.
Biraz da denizcilikten bahis etmek gerekirse KGF uzun yıllardır görülmemiş bir fırsat ancak DTO'nun denizcilik sektörü özelinde kararnamede bir destek unsuru için çaba içinde olduğunu göremiyorum ve tam tersine Oda Başkanı'nın hiç bir şey istenmemesi gerektiği mealindeki söylemlerini de üzülerek izliyorum. 2008 krizinden en ağır yara alan sektör armatörüyle tersanesi ile denizcilik sektörü değil mi!..
Bu vesile ile herkese hayırlı Ramazanlar ve Ramazan Bayramı dilerim...
Sağlıcakla kalınız.