Saat 02:00 sularında kanal 16 da cızırtılarla dolu bir uğultu duyulmaya başladı.
İstanbul Boğazı güneyinde, Karadeniz’e çıkmak için driftte bekleyen 9 gemiden birinde bu fısıltılarla özel olarak ilgilenen bir zabit, telsizinde ses ayarı yapmaya çalışarak bu cızırtılara anlam vermeye çalışıyordu.
Sanki bir çağrı değil de gürültülü bir ortamda açık kalmış bir mikrofondan çıkan sesler gibiydi. Sesin bir sahibi yoktu?
Karanlık gecenin ortasında sadece kanal 16’dan yükselen cızırtılar ve onların köprüüstündeki yankıları duyuluyordu.
“Sorun nedir Necmi Kaptan?”
Telsiz ile uğraşan üçüncü kaptan doğrularak,
“Ses çok cızırtılı Süvari Bey, anlayamadım” dedi.
Bu sırada kanal 17’de bu cızırtıları işiten birkaç gemi de birbiriyle temasa geçmiş ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. O sıra cızırtıların ardından uğultuya boğulmuş ürkütücü bir feryat yükseldi. Ses bir gelip bir gidiyordu…
C bölgesinde demirde bekleyen bir kuruyük gemisi o sıra kanal 17 den Necmi Kaptan’a seslendi.
“Necmettin? Çağrıyı duydunuz mu?”
Necmi Kaptan şaşırmıştı, tuhaf bir şekilde kanal 17’de cızırtı yoktu ve birlikte mezun olduğu sınıf arkadaşının sesini sorunsuzca duyabiliyordu.
“Duyduk ama tam anlayamadık” diye cevap verdi Necmi Kaptan, “Siz net duyabildiniz mi?”
“Bizde tam bilgi alamadık” dedi karşı taraftaki ses. “Ama gemilerden biri, çağrının Adalar civarındaki bir tekneden gelen acil durum çağrısı olduğunu söyledi. Yangın diye bir rivayet duyduk. Aslı var mı?”
Necmi Kaptan eski Kadıköy’lüydü ve Moda’daki evinin penceresinden Marmara’nın gece görüşünü iyi bilirdi. “Bir yangın olsaydı mutlaka farkedilirdi” diye geçirdi içinden.
“Sanmıyorum” diye yanıtladı. “Kanal 16’yı dinlemeye devam edelim. Sektör Marmara’dan işin aslı açığa çıkacaktır.”
Bu sırada kanal 16’dan yeni bir cızırtı yükseldi. Aralarında fısıltılar bulunan bir uğultuydu bu. Necmi Kaptan, Süvari Bey ve tüm Marmara kanal 16’ya kilitlenmişti adeta… O sıra uğultuların içinden
“İzmit!” diye bir ses yükseldi.
“İzmit! İzmit!”
Sektör Marmara da tıpkı diğer gemiler gibi bu cızırtıları duyuyor ancak temas kurabileceği bir muhatap bulamıyordu. Bu yüzden gemi adını öğrenmeye çalışarak vakit kaybetmek yerine duyabildiği tek anlamlı cümleye sığınarak,
“İzmit! İzmit! Sektör Marmara!” diye seslendi.
Cevap yoktu… Bir kez daha yineledi;
“İzmit! İzmit! Sektör Marmara!”
Kanal 16’daki cızırtılar çığlıklarla dolu bir uğultuya dönüyordu.
“İzmit! İzmit! Sektör Marmara! Durumunuz nedir?”
Küçük çaplı bir arbededen sonra telsizde korku dolu bir çocuk sesi duyuldu.
“İzmit’e dönemiyoruz! Çok karanlık! Çok Karanlık”
Sektör Marmara da telsiz başında kanal 16’dan konuşmayı dinleyen tüm gemiler gibi heyecanlıydı. Yüksek sesle,
“Durumunuz nedir? Bilgi verin!” diye seslendi. Ancak muhatabı denizcilik ile en ufak ilgisi olmayan korku dolu bir çocuktu. Korku dolu bir sesle inleyerek,
“Ekrem” dedi. “Adım Ekrem! İzmit Lisesi’nde talebeyim”
Sektör Marmara, doğruluğundan şüphe duyarak tüm ciddiyetiyle bir şeyler söyleyeceği anda birden korkunç bir gıcırtıyla kırılan pencerelerin sesi duyuldu.
Sektör Marmara şüphelerini bir kenara bırakmış, çığlıklar arasında Ekrem’i bulmaya çalışıyordu şimdi.
“Ekrem! Ekrem! Bizimle kal ve sakin ol. Durumunuz nedir? Bize bilgi ver ki bir an önce sizi kurtaralım.”
Ancak Ekrem’den ses yoktu. Çığlık ve feryatların arasından anlamlı bir ses duymak mümkün değildi. Dalgaların sesi, kanal 16’dan tüm gemilere ulaşıyor ancak bölgedeki gemiler, üzerinde durdukları çarşaf gibi Marmara Denizi’nde bu seslere inanmakta güçlük çekiyorlardı?
Belki de bu durum Sektör Marmara’nın şüphelerini bir kenara bırakarak Kanal 16’da duyduklarına müthiş bir ciddiyetle karşılık vermesini sağlamıştı? Çünkü verdiği bilgiler gerçekdışı gibi görünse de Sektör Marmara henüz vazgeçmemişti Ekrem’den…
“Ekrem! Ekrem cevap ver!”
Ekrem’in gıcırtıların arasında duyulan incecik sesi buz gibiydi.
“Batıyoruz! Batıyoruz!”
Fondaki arbededen durumun pek de iç açıcı olmadığını anlayan Sektör Marmara, Ekrem’i sakinleştirmeye ve bilgi almaya çalışıyordu.
“Ekrem! Geminin adı nedir? Hangi gemidesin?”
Telsizin diğer ucundan gıcırtılar eşliğinde,
“Üsküdar!” diye cevap verdi Ekrem. “72 Numaralı Üsküdar Vapurundayım!”
Marmara Bölgesindeki tüm VTS istasyonları, demirde ve driftte bekleyen gemiler, turuncu botlarında boğazı geçmek için gemilere rehberlik etmeyi bekleyen kılavuz kaptanlar adeta buz kesmişti o an. Ancak Ekrem’in biraz sonra karanlık sulara gömülecek olan sesi kuşkuya mahal verecek türden değildi.
Sektör Marmara küçük çocuğa bir soru daha sordu emin olabilmek için,
“Bugün ayın kaçı? Üsküdar vapuru nereye gidiyor Ekrem?” diye sordu
Telsizin diğer ucunda çığlıklar arasında burnunu çeken çocuk,
“1 Mart” diye hıçkırdı. “1 Mart 1958. Okuldan çıktık ve İzmit’ten vapura bindik, Gölcük’e eve gidiyoruz!”
Sektör Marmara bir an ne söyleyeceğini bilemedi?
59 yıl önce batmış bir gemiden gelen yardım çağrısına nasıl cevap verebilirdi? Artık yaşamayan bir çocuğa o karanlık sulardan korkmamasını nasıl söyleyebilirdi?...
Bunların hiçbirini yapamadı, zira Kanal 16’dan son bir kez seslenmeye yeltenmiş ti ki Ekrem’in sesi korkunç bir gıcırtıyla kayboldu,
“Köprüüstü koptu!” diye bir çığlık yükseldi uğultunun içinden ve Üsküdar’a dair duydukları son ses bu oldu…
Marmara Denizi’ni büyük bir sessizlik kapladı o an.
İzmit doğumlu Necmettin Kaptan telsizini hüzünle harita masasının üzerine bıraktı ve bu sırada Boğaz girişi için sıra bekleyen genç bir zabit Sektör Marmara’nın sesiyle daldığı küçük uykudan uyandı.
02.00 Boğaz Girişi denmişti ve neyse ki bir an için içinin geçtiğini kimseler fark etmemişti. Kılavuz botu bordasına yaklaşırken sahil boyunca parlayan şehir ışıklarına, artık bu suları çok daha güvenli kılan tüm seyir yardımcılarına, iskelelerinde hali hazırda bekleyen römorkör ve kıyı emniyeti botlarına baktı. Ve boğaz ışıkları arasında Karadeniz’e yükselirken “bana bu mesleği öğreten” Necmettin kaptan o gün Üsküdar vapurunu kaçırmış olmasaydı diye düşündü…
(29.06.2012’de vefat eden değerli hocam Necmettin AKTEN anısına...)