DENİZCİLİK BAKANLIĞINA DOĞRU 1.11.2015 tarihinde yapılan genel seçimlerden sonra AK Parti’nin tek başına iktidarı yakalamasıyla birlikte bazı bakanlıkların bölünerek bakanlık sayılarının artırılmasına dair yazılı ve görsel basındaki haberler dikkati çe
DENİZCİLİK BAKANLIĞINA DOĞRU
1.11.2015 tarihinde yapılan genel seçimlerden sonra AK Parti’nin tek başına iktidarı yakalamasıyla birlikte bazı bakanlıkların bölünerek bakanlık sayılarının artırılmasına dair yazılı ve görsel basındaki haberler dikkati çekmektedir. Bu bağlamda denizcilik çevrelerinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın da bölünerek müstakil bir Denizcilik Bakanlığı kurulacağı yönündeki haberler, heyecan yaratmaktadır.
Türkiye, denizcilik idaresinin teşkilatlanması hususundaki tereddütlerine son vererek bir an evvel Denizcilik Bakanlığı’na kavuşmalıdır. 1993 ilâ 2011 yılları arasında Türk denizciliği adına önemli başarılara imza atan Denizcilik Müsteşarlığı, müstakil bir Denizcilik Bakanlığı’na giden süreçte önemli bir tecrübe ve birikim yaratmıştır. Denizcilik Müsteşarlığı’nın ilga edilmesinden sonra geçen süreçte denizcilik işlerinin, yatırımcı özelliği ağır basan devasa bir bakanlık içinde yürütülmesinin zorluk ve dezavantajlarının anlaşılmaya başlandığı görülmektedir.
Müstakil Denizcilik Bakanlığı teşkilatı, sağlam ve uzun dönem denizcilik politikalarının oluşturulması ve bunların hayata geçirilmesine daha elverişlidir. Bakanlık teşkilatı, denizcilik meselelerinin ele alınması, çözüm önerilerinin belirlenerek hızlı kararlar alınması ve kararların icra edilmesinde daha fonksiyonel ve etkin olacaktır.
Denizcilik doğası gereği milletlerarası niteliğe sahip olduğu gibi ekonomi, kültür, politika, strateji ve güvenlik gibi birçok disiplinle de yakın ve yoğun bir ilişki içindedir. Denizcilik meseleleri, bir ülkenin hayati menfaatleriyle doğrudan bağlantılıdır. Denizcilik, oldukça özel bir alandır; denizciliğin her sahasında görev yapan insanların çok ciddi bir alt yapıya sahip olmaları kaçınılmazdır.
Şüphesiz AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002 yılından itibaren geçen süreçte Türk denizciliği adına büyük işler gerçekleştirilmiştir. Ancak, yapılanların yeterli olduğu asla söylenemez. Denizciliğimizin arzulanan seviyeye çıkartılamamasındaki en büyük sebep, maalesef denizciliğe bakış açımızda, denizcilik anlayışımızda yatmaktadır. Hala, denizciliğin önemini tam olarak kavradığımızı söyleyemeyiz. Türkiye’nin denizciliğin her sahasında yetişmiş insana şiddetle ihtiyacı vardır. Yetişmiş, nitelikli insanlarımız olduğu sürece başarıyı yakalayabiliriz. Bunu yolu ise insana yatırım yapan güçlü bir denizcilik teşkilatından geçmektedir.
Şu anda bir dönüm noktasında bulunmaktayız. Mevcut konjonktür içinde müstakil bir Denizcilik Bakanlığı kurulması için gerekli şartların oluştuğu söylenebilir. Yeni kurulacak hükümetin ilk icraatlarından biri de Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması olmalıdır. Zaman zaman denizcilik işlerinin kapsam itibarıyla yoğun olmadığı gerekçesiyle müstakil bir denizcilik teşkilatına gerek olmadığı gibi talihsiz görüşlerle karşılaşılmaktadır. Bu görüşlerde isabet bulunmamaktadır.
Öncelikle denizciliğe dair işlerin kapsam itibarıyla yoğun olmadığını ileri sürmek, ülkemizin gerçekleriyle örtüşmemektedir. Denizcilik adına yapılacak çok fazla iş olduğunda hiçbir kuşku yoktur. Yapılacak işleri ana başlıklarıyla belirlemek, bu makalenin kapsam ve gayesini bir hayli aşmaktadır. Hali hazırda bir akademisyen, Denizcilik Müsteşarlığı’nda ise yedi yılı hukuk müşaviri, sekiz yılı da birinci hukuk müşaviri olmak üzere on beş yıl görev yapan bir bürokrat olarak edinmiş olduğum tecrübe ve birikim, Türk Denizciliği adına yapılması gereken çok fazla iş ve yürütülmesi gereken projelerin denizcileri beklediğine işaret etmektedir. Hala Türk deniz ticaret filosu, istenilen büyüklüğe ulaşamamıştır ve Dünya ile rekabet edecek güce sahip değildir. Denizciliğe dair teşvikler yetersiz ve bir sistemden uzaktır.
Hükümetin Denizcilik Bakanlığı kurmaya karar vermesi durumunda kuvvetle muhtemel biçimde bir KHK çıkarılacaktır. Bir KHK’nin yürürlüğe konulmasının pek çok avantajları olabileceği gibi dezavantajları da olabilir. En büyük dezavantaj, mevcut tecrübe ve kazanımlar ile önceki mevzuat hükümleri dikkate alınmadan acele şekilde hazırlanan ve kabul edilen bir metnin doğuracağı sorunlardır. Bu sebeple, mevcut ihtiyaçlar doğrultusunda yürürlükten kaldırılan 491 sayılı KHK ile birlikte 655 sayılı KHK hükümleri dikkatli biçimde elden geçirilmelidir.
Hazırlanacak KHK veya kanunda Denizcilik Bakanlığının görevleri, deniz emniyeti (maritime safety) ve deniz kirliliği kavramları ekseninde, deniz turizmi, balıkçılık, kıyı yapıları, deniz sigortaları, amatör denizcilik, idari para cezaları gibi diğer konulara dair hükümlere de yer vermek suretiyle belirlenmelidir. Ancak, metin hazırlanırken gerçekçi ve rasyonel davranılmalı, en geniş anlamıyla denizciliğe dair bütün yetki ve görevlerin Denizcilik Bakanlığı’nda toplanması gibi hatalı bir yaklaşım içinde olunmamalıdır.
491 sayılı KHK’da olduğu gibi mutlaka Döner Sermaye İşletmesi kurulmalı, nitelikli ve uzman personel çalıştırılmasını teşvik amacıyla personelin mali hakları güçlendirilmelidir. Şimdiden hayırlı olması dileğiyle.
Doç. Dr. İsmail DEMİR
AÜ Hukuk Fakültesi
Dekan Yardımcısı
Deniz Hukuku ABD Öğretim Üyesi