Küresel ekonomik kriz senaryolarının 2010 yılında nasıl bir seyir izleyeceği halen belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Adresi belli olan güç odaklarınca yaratılan bu puslu hava içinde oluşan güvensizlik ortamında, denizcilik sektörümüz aldığı derin

Küresel ekonomik kriz senaryolarının 2010 yılında nasıl bir seyir izleyeceği halen belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Adresi belli olan güç odaklarınca yaratılan bu puslu hava içinde oluşan güvensizlik ortamında, denizcilik sektörümüz aldığı derin yaraların izlerini silmeye uğraşırken, kriz çığırtkanlarının ağızlarından sömürünün iştah kabartan salyaları akmaktadır.

Sektördeki kapasite kullanım göstergelerindeki oranlarda beklenen iyileşmeler henüz gerçekleşememiştir. Bu nedenle geleceğe yönelik üretim ve ihracat rakamlarına ulaşmak, kaos ortamında zor gibi görünüyor. İç ve dış talepler çok iyi değerlendirilmeli, düşük kapasite ile çalışan denizcilik sektörümüzün bütün iş kollarındaki kuruluşlarında, bu taleplerin karşılanması konusunda hazırlıklı olmaları gerekir.

Üretim-talep-kapasite-emek ve yatırım arasındaki hassas birlikteliğin bu kriz ortamında korunabilmesi, sosyal güvenlik anlayışının geleceğine yönelik yapılacak olan planlamalar açısından büyük önem taşımaktadır. Ulusal denizcilik vizyonumuzu oluşturacak yapılanma doğrultusunda kurulacak olan kamu ve özel sektör ortaklığı,  karşılıklı bilgi akışını arttıracak, oluşan ulusal birliğin gücü ile güven ortamı gelecek, istikrar yeniden kazanılacak ve sosyopsikolojik dengeler sağlanarak ekonomi canlanacaktır. Ayrıca bu birlikteliğin ekonomik dönüşümündeki katma değer oranı da yükselecektir. 

Dünya denizcilik sektöründeki rekabet şansımızın artabilmesi için, sürdürülebilir üretim ve ihracat misyonunu benimsemeliyiz. Maliyeti düşük olan çevreci ve insancıl temiz enerji kaynaklarının sektöre kazandırılması, üretim aşamasında önemli ekonomik avantajlar sağlayacaktır.

Dünya ekonomisinde canlılık yeniden başlayıp büyüme gerçekleştiğinde, emtiaya duyulan taleplerde yoğun artış gözlenecektir. Özlemle beklenen bu tablo içinde üretim artacak ve buna bağlı olarak yeni istihdam alanları doğarak işsizliğin önü kesilecektir.

Türk denizcilik sektörü kendisine özgü rotasını çizerek toparlanma sürecine hız kazandırmalı ve mali disiplini kontrol altına almalıdır. Hazırlayacağı tutarlı politikalar ile, iç ve dış ekonomik dengelerdeki istikrarı korumalıdır. Bunun için öncelikli olarak sektör kuruluşları “Ortak Akıl Birliği”ni gerçekleştirerek, birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri gerektiğini anlamalıdırlar.

KAPİTAL ELÇİLERİ

Çok uluslu reel sektördeki hareketliliği kontrol altına alan başrol sermaye aktörleri çöktükleri geri kalmış veya az gelişmiş ülkelerin deniz yatırımlarını ve kaynaklarını, acımasızca izledikleri politikalarla büyük bir iştahla sömürmektedirler.

Ekonomileri dışa bağımlı olan bu ülkeler denizcilik sektöründe asla kalkınamazlar ve ulusal denizcilik birliğini oluşturamazlar. Denizcilik sektörümüzün gelişimindeki canlılık konjonktüründe, sınır tanımayan uluslar arası vahşi sermayenin silahşörleri ve onların işbirlikçileri, ülkemizin ulusal limanlarını özelleştirme kandırmacası adı altında değerlerinin çok altındaki rakamlarla birer birer ele geçirmeye başlamışlardır. Bu nedenle denizcilik sektörümüzün zaten verimsiz ve dengesiz olan kırılgan yapısındaki sosyal ve ekonomik dengelerin yeniden kurulması, dış kaynaklı bu baskılar ve müdahaleler yüzünden olanaksız duruma gelmiştir.

Dünya denizlerinde hiçbir engelleme ile karşılaşmayan küresel krizin kapital elçileri, gizli odalarda hazırladıkları kabus planları ile o ülkenin denizcilik sektörünün bütün değerlerini çelik ağlarla örerek büyük bir iştahla sömürmeye başlarlar.

Türkiye’de karayolu ile yapılan yük ve yolcu taşımacılığı AB tarafından teşvik edilmekte ve sürekli desteklenmektedir. Buna karşılık kara yoluna göre çok daha ekonomik ve daha az riskli olan deniz yolu taşımacılığına yönelik yatırımlar, sözde hak ve adaletin temsilcisi olan batılılar tarafından yıllardır engellenmektedir. Bugüne kadar çok büyük gereksinim duyduğumuz halde, Çanakkale’den İskenderun’a kadar olan kıyı şeridimizde henüz tek bir tersanenin bile inşa edilmemiş olması, bu acı gerçeğin en güzel örneğidir. Çünkü Avrupa, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’de güçlü olmasını kesinlikle kabullenemez ve asla istemez, bunun içinde her türlü engeli kullanmaktan kaçınmaz.

Türk ulusu bütün bu sömürücü dayatmalar ve baskılar karşısında” Ulusal Onurunun” vereceği güç ile bilgi toplumu olma yolunda seferberlik ilan ederek hızla ilerlemelidir. Çünkü Türk halkı bunu gerçekleştirdiğinde boyun eğen değil, araştırıp sorgulayan ve karşı koyan olacaktır.