Üç büyük kıtayı birbirinden ayırıp, okyanusları birleştiren Akdeniz’e, sahip olduğu coğrafik özelliklerinden dolayı “ Ortadaki Deniz “ adı verilmiştir.Uluslar arası deniz ticareti ve turizm sektöründeki hareketliliği çok yoğundur.Stratejik önemi bütün ül
Üç büyük kıtayı birbirinden ayırıp, okyanusları birleştiren Akdeniz’e, sahip olduğu coğrafik özelliklerinden dolayı “ Ortadaki Deniz “ adı verilmiştir.Uluslar arası deniz ticareti ve turizm sektöründeki hareketliliği çok yoğundur.Stratejik önemi bütün ülkelerce kabul edilen bu önemli denizde, Türkiye’nin bin 600 km. kıyı şeridi bulunmaktadır. Bizim dışımızda Akdeniz’de yirmi iki ülkenin daha sahili vardır.
Dünya’nın en bereketli ve hareketli denizlerinden birisi olan Akdeniz, üzerindeki yoğun baskılar nedeniyle artık isyan bayrağını çekmektedir. Sularında barındırdığı yüzlerce çeşit deniz canlısı, günümüzde ciddi anlamda tehlike ve tehdit altındadır. Kendine özgü sahip olduğu zengin biyolojik canlılık,yoğun kirlilik, aşırı ve yasak avcılık nedeniyle her geçen gün daha da azalmaktadır.
Akdeniz’in üstünde bu kadar çok olumsuz etken olunca, sonuçları da elbette ürkütücü ve acı olacaktır. Besin zincirindeki önemli kopmalar sonucunda azalan çeşitlilik, onlarca türün yok olmasına neden olduğu gibi, ekosisteme de geri dönüşümü olmayan büyük zararlar verecektir.
Kıyılarımızın doğru kullanımı ve Ulusal çıkarlarımızın gözetilerek ileriye dönük yapılanmasını sağlayacak “ Kıyılar Master Planı “nın halen yapılıp uygulamaya konulmaması, kafalarda soru işaretleri yaratmakta ve kamu vicdanını derinden etkilemektedir.Bugüne kadar gelinen süreç içinde kıyılarımızın kişisel çıkarlar uğruna nasıl yağmalanıp,talan edildiği görmek, inanınki yüreklerimizi sızlatmaktadır. En tehlikeli dış güçler bile kıyılarımıza bu kadar zarar veremezlerdi.
Kara kökenli kirlilikten yeterince etkilenen Akdeniz, birde denizden darbe almaktadır.
Ülkemizde, su ürünlerimize yönelik, güçlü ve bilinçli yönetim anlayışının hakim olduğu sağlam bir yapılanma olmadığı için, gelişen kaygılar daha tehlikeli ve korkutucu boyutlara ulaşmaktadır.
Su ürünleri genel müdürlüğü’nü bile henüz kuramamış olan Türkiye’nin bu sektörde ulusal su ürünleri politikalarını üretip,uygulaması elbetteki olanaksızdır.Eğer konum istenildiği gibi olsaydı balık çiftlikleri sahipleri çiftliklerini Yunanlı iş adamlarına hiç satarlar mıydı?
Akdeniz’i kaybetmek istemiyorsak, üzerindeki bunca ağır baskıyı kaldırmak zorundayız.Burada kıyısı olan bütün ülkeler bir araya gelerek alacakları ortak kararlarla “Akdeniz’i acil kurtarma bildirgesi”ni hazırlayıp altına da imzayı atmalıdırlar.
Bütün bu denizler hepimizin,aç gözlülüğün ve hainliğin hiçbir mantıklı açıklaması olamaz..İnsanoğlu artık egolarından kurtulup doğayı gerçek anlamda sevmeye başlamalıdır.
Sahip olduğu o canlı ışıl ışıl parıldayan renk armonisiyle gözleri kamaştıran,denizlerin en gösterişli ve alımlı balıklarından birisi olan, hayran hayran seyretmeye doyamadığımız esrarengiz Lambuka balığının artık yaşamını sürdüremiyeceğinin haberi karşısında, kaldığımız çaresizlik ve utancın ne anlamı olabilir ki !!!!