Yüksek Denizcilik Okulu (YDO) Güverte 1967 mezunu, Uzak Yol Kaptanı ve Kılavuz Kaptan ağabeyimiz Erol Çeçen bizi ziyaret etti.
Sohbet sırasında, 1978 yılında yanan Turgut Güneri gemisiyle ilgili anılarını anlatınca, o anları tarihe not düşmek adına kaleme almasını rica ettim. Erol Ağabey dergimiz için Turgut Güneri gemisinde yaşadıklarını ve anılarını kaleme aldı. Dergimizin gelecek sayısında ise, geminin Süvarisi Vehbi Aydın Ağabey’imizden o gün yaşadıklarını ve İlkfer Denizcilik Müzesi’ne bağışladığı geminin yanık anahtarını dinleyeceğiz. Sevgi ve saygılarımı sunarak sizleri Erol Ağabey’in kalemiyle baş başa bırakıyorum.
İnsana huzur veren gemi
1978 senesi Haziran ayının son günleriydi. Yaşam mahalli (bina) kıçta olan, İskandinav zevkine göre döşenmiş, insana huzur veren gemimizle Mersin Limanı’ndan yüklediğimiz arpayı Irak’taki Basra Limanı’na boşaltmak üzere yola çıkmıştık. Süvarimiz Vehbi Aydın ağabeyimiz, ben ise ikinci kaptanım. Gemi başmühendisi Haluk Özgün ağabeyimiz. Çok güzel bir kadromuz var.
Muskat ile Hürmüz Geçiti(İran Körfezi) arasında seyir ediyorduk. Kimsenin uyuyamadığı çok yakıcı günün akşamı çıkan hafif rüzgarda hepimiz dış güvertelerde oturuyorduk. Gündüz o kadar harlı ve yakıcıydı ki terlikle bile demir güvertede gezinirken ayaklarımızın piştiğini hatırlıyorum.
Her gittiğim gemide 2 filikayı yüzde 100 kullanır hale getirir, yangın role malzemelerini tamamlar, role planını hazırlar, kartlarını personele dağıtır, role talimlerini muntazaman yaptırırdım. Bu bana daha zabitken D.B. Deniz Nakliyatı gemilerinden ve yabancı gemilerdeki mevcut disiplinden kalan meziyettir. Bu konuyu çok ciddiye alır ve uygulardım.
Yola çıktığımızdan beri, eğitimlerime başlamış ve role talimi yaptırma aşamasına gelmiştim. olay meydana geldiğinde bu eğitimlerden çokça faydalandım. Çünkü nerede ne var ezberimde idi.
10 dakikada alevler göğe çıktı
Anlatırken hiç biriniz belki inanmayacaksınız ama tüm yangının yaşam alanını istila edip alevlerin göğe yükselmesi 10 dakika veya en fazla 14 dakika sürmüş, yangın ise sabaha kadar devam edip tütmesi 3 günü bulmuştu. Jenaratör ise sabah kendiliğinden durdu. Aşağıda adım adım anlatacağım yangın felaketi için bize yardım eden İngiliz gemisi kaptanı ve personeli “Eğer bu olay bizim gemide olsa çok kişi ölürdü” demişlerdi.
Yangın var
Yangından hemen önce biz birinci kat kıç güvertede, personel ise bir alt katta kıç üstünde dışarıda oturuyorduk. Sıcak havaya rağmen açık havada nefes almaya çalışıyorduk. Birden alt kat kaportasından fırlayan personel kamarotu “YANGIN VAR” diye bağırdı. Mini maks alıp önde Vehbi Kaptan arkada bizler daldık. İkinci aşçının kamarasından çıkan dumanlara minimaksla dalan Vehbi Kaptan gerek alevler gerekse duman yüzünden ve de bizim bağırmalarımızla dışarı çıkmak zorunda kaldı.
Başmühendisimiz Haluk Özgün (Pepe) ağabeyimiz ile bazı yağcılar makine dairesine koştular ve anında yangın pompasını çalıştırdılar. Ben de koşup gemicimle birlikte en yakın hortumu donattım. Koridora girdik. Vehbi Kaptan ve bizler kamaranın kapısından içeri su sıkmaya başladık. Birden kamara duvarlarından ve kapısından alevler dışarı patladı. Rüzgarın etkisi ile etrafımızı alev ve duman sardı. Biz geriye güverteye çıktık. İsmini çok iyi hatırladığım Yağcı Fuat’la bir daha su sıkarak koridora daldım. İlerliyorduk. Gördüğüm şuydu. İskele tarafındaki kamaradan çıkan alevler kemere koridorunu sarmaya başlamış, alevlerin dili sancak taraftaki kaportadan dışarı fırlıyordu.
Söndüreceğiz değil mi abi?
Nozulu tutan Fuat “söndüreceğiz değil mi abi” diyerek alevlere dalmak istedi. Önümüzdeki hareketli cehennem alevlerini söndürmek için artık çok geçti. Ben hortumu tuttum. Fuat ilerleyemedi. Geri çektim. Çılgına dönmüş Fuat’a “Çıkalım” dedim. İtiraz edecekti ki koridorları dolaşan duman bizi boğdu. Ezbere bildiğimiz koridordan dumanlar arasından geri döndük, kıç üstüne çıktık.
Beyler denize atlamayın
Vehbi Kaptan’a “Ağabey yapılacak bir şey yok, durum felaket” dedim. Faal hortumu geri çektik. Gemicilerle bir üst güverteden koridorlara, kamaralara su sıkmaya başladık. Bu arada Kaptan sayım yaptı. 25 kişi kıç üstündeydik. Gemimiz 3 aile ile 37 veya 38 kişiydi. Yani 12 kaybımız vardı. Öyle düşünüyorduk. Bu arada gecenin köründe deniz kapkaranlık gözüküyordu. Personel paniklemeye başladı. Bu arada Vehbi Ağabey’in sesi duyuldu: “Beyler sakın denize atlamayın. Kurtulursak gemide kalarak kurtuluruz. Panik yapmayın. Denize atlarsanız ya kaybolur veya köpekbalıkları yer” dedi. O an ‘bizler bedavaya kaptan olmuyoruz’ diye düşünmeden edemedim.
Önce kadınlar, sonra biz
Vehbi Ağabey’in sözleriyle gemide panik sona ermişti ama çalışmamız lazımdı. Ben nerede ne var bildiğimden “Sıraya geçin dedim.” Hemen dizildiler. Yakınlardaki maskeleri getirttim. Hortumları taşıttım. Üst kattan su sıkmaya başladık. Filikalar yanıyordu. Vasıta botunu hazırlamaya başladık. Baş tarafa geçmek için varagele kurmaya niyetimiz vardı. Önce kadınlar sonra bizler. Dörder kişi geçecektik.
Mucize gibi kurtuluş
Bakın bunları anlatırken sakın saatler sürdü zannetmeyin. Makine gibi. Bir şeyler akıl edişimiz en fazla 20 dakika sürdü. Çünkü 25 – 35 dakika sonra sanki mucize gibi baş tarafa geçecektik. Alevler katlara yıldırım hızıyla çıkıyordu. Elektrik kabloları şerareler halinde patlayarak bütün koridor ve kamaraları dolaşıyor alevlerle birlikte üst katları sarıyordu. Alevler dillerini güverteye çıkarıyor önce iskele filikayı sonra sancak filikayı da yakıyordu. Sancak filika motorlu idi ve filika yanarken motoru ateş topu gibi güverteye düştü.
Üçüncü kaptanın eşini bağırıp susturdum
Bu arada 3.kaptan köprü üstünden “İmdat bizi kurtarın” diye bağırdı ve 3-4 saniye sonra köprü üstü bombalanmış gibi patladı. Alevler göğe yükseliyordu. Kaptanın eşi bizimle birlikte kıç taraftaydı. Kadıncağız “kocamı kurtarın”diye ağlıyor, feryat ediyordu. Aklını kaybetmek üzere olan kadına bağırmak zorunda kaldım. “Dur bir de seninle mi uğrayacağız” diye çıkışınca kadıncağız süt dökmüş kediye döndü. “Buyurun tamam Erol Kaptan” dedi ve sustu. Bir daha da hiç ağlamadı ve konuşmadı. Bu arada arkadaşlardan bana göz kırpanlar oldu aferin der gibi. Çünkü çok ciddi bir paniği önlemiştim.
Çalışmalarımı yutan alevler
Sancaktaki kamaramın yanındaki hortumu alırken camdan içeri baktım. Alevler merdivenden fırlayıp kamaramın kapısından içeri giriyordu. Bu yangında, 1 sene okyanuslarda devamlı seyrederken yaptığım bir çalışmam da yandı. Tek üzüldüğüm, ne olduğunu en son söyleyeceğim bu çalışmamın yanmasıydı.
Oğluma bakarlar diye düşündüm
Bizler hortumla vasıta motorunu ve kıç tarafı soğutma çalışmaları yaparken, 25 kişi beraberce ölümü geçici de olsa tattık. Artık alevlerden korkmuyorduk. Fakat duman duvarı her yeri kaplamış, arkasında ne var bize göstermiyordu. O dumanlar üzerimize gelmeye başlamıştı. Nefes alamıyorduk. Çok iyi hatırlıyorum herkes gibi küpeşteden ileriye sarkmış sanki 50-70 cm. ötede oksijen varmış gibi çaresiz nefes almaya uğraşıyorduk. Aklıma oğlum geldi. Nasılsa annem, babam vardı(o zaman ikisi de sağdı). Oğluma bakarlar. Tek düşündüğüm buydu. Derken nefes almaya başladık. Meğer gemi salıyormuş. Dumanlar sancak taraftan denize doğru uçuşa uçuşa uzaklaşıyordu.
Buradan gelin
Bu esnada bir ses. Marangoz Mehmet bağırıyor. “İskele taraf serbest. Buradan gelin.” Önce kadınları ve personeli yolladık. Dumanların içine dalan geri dönmüyordu. Mehmet hala bağırıyor “ İskele taraf serbest.” En son ben ve Kaptan kaldık. Ne olduysa ben “Abi bi bağıralım, belki kalan vardır” dedim. İkimiz bağırdık. Gemici (galiba adı Eyüp) geldi. Üst katta hala su sıkıyormuş. Önümüze aldık. Dumanı geçtik. Her şey ayna gibi berraklaştı. Alevler, lumbozlardan ve kaportadan fırlamak istiyor fakat rüzgar müsaade etmiyor, küre biçiminde hapsoluyordu.
Koridordaki hamağa takıldık
Birisi hava sıcak diye incelerden(halat) koridora hamak yapmış önümdeki millet iplere takılmış, kimisi hamağın altından, kimisi üstünden ayaklarını kurtardıkça geçiyordu. Ben takılmamak için alttan geçtim. Başa geçtik ve kurtulduk. Tüm personel ana güvertede ambarlar arasında idik. Biz hemen boya salını denize attırdık. Baş üstünde toplandık. Vehbi Kaptan sayım yaptı. Bir kişi eksik. Fakat hepimiz onun atlayarak sayım yaptığını fark ettik. Tekrar aralandık. “Abi bir daha say” dedik. Saydı tam çıktık. Geçmiş olsun dedik birbirimize. Yangında baş tarafa çıkan 12 personel de bizi öldü zannedermiş.
Kargo lambasıyla SOS çağrısı
Hiç unutmam, sıra yardım istemeye geldi. Ben “Abi SOS vereyim mi ?” diye Kaptan Vehbi ağabeye sordum. “Nasıl olur saçmalama” dedi. “Abi sen ver dersen veririm” deyince “Ver o zaman” dedi.
Jeneratör çalıştığı için yaktığımız bir kargo lambası vardı. Kargo lambasını küpeştenin arkasından 3 kere hızlı, 3 kere yavaş, 3 kere hızlı indirip çıkardım. Sonra bir kere daha tekrarladım. Bize yardıma gelen İngiliz gemisi önce tereddüt etmişler bu ne diyor diye. İkinci seferinde iyice anlamışlar. “SOS veriyor ya hu” deyip harekete geçmişler. Benimle birlikte 7 kişi gemide kaldık. Sıcak sacın üstünde uyumuşuz. Sırt üstü gözümü açtığımda mavi gökyüzü ve serpişmiş tüyümsü bulutları gördüm. İçimden” Çok şükür ya Rabbim” diye mırıldandım.
Mucize gibi kurtuluş
Daha sonra kurtulanlarla konuşunca, makinecilerin ana güverteye açılan göğüsteki kaportadan çıkıp baş taraf geçtiklerini öğrendik. Köprü üstündeki 3.Kaptan, telsiz zabiti ve vardiyacı gemicinin ise nasıl kurtulduğunu öğrendiğimizde çok şaşırdık. Gemici yangının geldiğini görünce Miyar Güverteye çıkıp bayrak savlosu alıyor. Kırlangıca bağlayıp göğüsten aşağı iniyor. 3.Kaptan ve Telsiz zabiti de aynı şekilde iniyor. Tek yaralımız telsiz zabiti Fevzi Bey’di. Zira inerken elini gevşetiyor ve savlo elini yakıyor, düşünce de dizini zedeliyor. Ben güvertede emeklerken gördüğümü hatırlıyorum.
Makine hasar almadı
Ateş, ısı, alevler o kadar güçlü idi ki güvertedeki 2 adet filika yandı. Makine kaportalarını ve sky light’ı kapatmıştık. Böylece duman dolan makine hiç hasar almadan kurtuldu. Biz makineye sevinirken, keşke makineyi kurtarmasaydınız dediklerini hatırlıyorum. Makine sağlam olunca gemi Total Lost’a giremedi. Gemi iki kere yedekte çekildi. Önce Bahreyn’e acil, sonra da Basra açıklarına. Ben açıkta demirli gemiye tekrar katılınca(evraklar için Bahreyn’den İstanbul’a gitmiştim) arpa yükümüzü boşalttık. Süveyş’e tekrar çekildik. TC. ALEMDAR römorkörü Süveyş’e geldi. Bizi ve gemiyi İstanbul’a getirdi. Camialtı Tersanesi’nde tamir alındık. Basra Körfezi, Arabistan, Kızıl Deniz, Süveyş Kanalı, Akdeniz, Ege ve Marmara’da yanmış gemide geçen bütün yaz günleri ayrıca bir uzun hikayedir.
Yangının bana öğrettikleri
Bu yangın sonucunda edindiğim sonuç ve tecrübeleri de sizinle paylaşmak istiyorum.
1-Panik yaptırmayacaksınız. 2-Yangında ilk önce oksijeni önleyeceksiniz. 3-Koridorlarda hiçbir malzeme olmayacak. Koridorlar serbest geçiş olacak. 4-Su sıkılan hortumları yaşam mahalli içinde bırakmayacaksınız. Yaşam mahallinin içinde bırakılan hortumdan sabaha kadar akan su, gemiyi overload etmişti. 5-Yangın Role Çizelgesi ve talimlerine öncelik veriniz. 6-Yedek çekilirken en önemli nokta torna çarkı kilitlemektir. Aksi tekdirde suyun akıntısı pervaneyi döndürüyor, yağlama devresi çalışmadığı için yataklar, laynerler, silindirler sarıyor yanıyor. Biz de kazadan Bahreyn’e kadar kısa yedeklemede az daha bunu yaşayacaktık. 7-Bir yangında yok olmayan sadece sac metaryel. Geriye kalan sac bina ve radarın saç gövdesi gözüküyordu. Soğuduktan sonra köprü üstüne çıktığımızda ayakta kalan tek şey radarın sac gövdesiydi. Ne kadar döküm cihaz ve başka alet, edavat varsa erimiş yok olmuştu. Camlardaki döküm aksam, civata ve somunları dahi erimiş, geriye sadece sacdaki delikleri kalmıştı. Ben hatıra olarak dış güverte aydınlatma lambasını aldım ki dışarda olduğu halde kalın camı hararetten yamuk yumuk şekil almıştı. 8-Gemi yaşam mahalli imalatı sırasında, koridor ve kamara duvarları için Asbest gibi zararlı olmayan yanmaz (hatta demir sac da olabilir) maddeler kullanılmalıdır.
Çok üzüldüğüm yanan çalışmamam
1975’te Chief Officer ve tek Türk zabit olarak ilk gittiğim Ofer Brothers’ın M/V Friendly Islands gemisi ile Japonya’dan Amerika’ya, oradan Arap ülkelerine araba yüklü ve Japonya’ya balast 3 tam tur attım. Avustralya’ya gittim döndüm. 369 gün sonra Yeşilköy’e inebildim. İnciğinden cıncığına kadar iki adet kalın Fihrist (Lügat) hazırladım, yazdım. Biri Gemide Malzeme Listesi, öteki Gemi Aksamı. İngilizce Türkçe / Türkçe İngilizce (Fonetiği dâhil)
Her malzemenin tüm çeşitleri, tipleri, özellikleri ile geminin başından kıçına, direk tepesinden karinaya, adeta en mikrobik parçalarına kadar her şeyi ama her şeyi yazdım, not aldım. Eğer kitap olsaydı Red House gibi 300 – 400 sayfalık 2 cilt halinde basılırdı.
Açık camdan içeri girip alayım dedim ama nerde? Alevler kapımdan içeri ejderha ağzından çıkan alevler gibiydi. Boynum bükük yanımdaki gemicimle hortumu ve malzemesini kıç üstüne taşıdık. Bir an arkama baktığımda alevler kamaramın penceresinden dışarı fırlamıştı bile.
Yangın nasıl çıktı?
Alınan ifadelerden sonra, olayın gelişimi şöyle özetleyebiliriz: 2. Aşçı kamarasında sigara içerken aklına unuttuğu bir iş geliyor. Kuzineye gidiyor. Biraz oyalanıyor. Bu arada yanık bıraktığı sigaranın üstüne hafifçe uçuşan perde gelip tutuşuyor. Çıkarken kapısını kapattığı için tutuşma fazla ilerleyemiyor. Dönüp kapıyı açınca alevler birden patlıyor. Telaştan kapıyı açık bırakarak personel salonuna gidiyor. Suratının endişeli ve telaşlı oluşunu oradakiler fark ediyor. Bu arada oralarda bulunan mürettebat kamarotu yangını görüyor ve kaportadan dışarı “Yangın var” diye bağırarak fırlıyor. Gerek 2.aşçı o anda ve gerekse mürettebat kamarotu dahi kapıyı kapatsa, açık lümbuzdan müdahale edebilirdik düşüncesi hala anılarımızı meşgul etmektedir.
Alevler nasıl bu kadar çabuk yayıldı?
Bu girişten kastım 21:00 sularında çıkacak yangının felakete dönüşümünü kolaylaştıracak 3 etkenden 2 sini belirlemek içindir. Geminin, teknesinin ve demirden yapısının çok sıcak tavlı olması birinci etken, ikinci etken ise tuvaletler dahil açık tüm lumbuz, cam ve kaportaların bol oksijen geçişini sağlamasıdır. Üçüncü etken ise yangın pompasını kullanmak için mecburen jeneratörün devamlı çalışması (ki ancak sabah saatlerinde durdu) dolayısıyla elektrik akımının gemideki bütün kablolarda şerareler çıkararak avına atlayan kobra yılanı gibi süratle tüm binayı dolaşmasıdır.
Bundan sonraki yazımızda geminin süvarisi Vehbi Aydın Ağabeyimiz’in Turgut Güneri gemisi ile ilgili anılarını paylaşacağız.
Allah Selamet versin.