Değerli okuyucular,
İstikrar içinde kalkınması gereken ülkemizin, içinde bulunduğumuz küresel ve bölgesel konjonktür düşünüldüğünde, her zamankinden çok daha fazla “Yerli ve Milli” projeler üretmesi ve süratle hayata geçirmesi gerekiyor.
Fakat tabi bu öyle söylenildiği kadar kolay olmuyor. Hepimizin az çok tahmin edebildiği dış güçler bunu istemiyor ve engellemek için her şeyi yapıyorlar. Üstelik engelleyemeyince daha da saldırganlaşıyorlar!
***
Daha birkaç gün önce, Türk Motor Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (TÜMOSAN) ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) tarafından YERLİ “ALTAY tankı güç grubu sözleşmesinin” iptal edildiği açıklandı.
Görsel: http://www.webtekno.com (ZT: 02.03.2017)
Basına yansıdığına göre; yerli olması düşünülen ALTAY tankı güç grubunun üretimi için Almanya, İngiltere, Güney Kore, İspanya, ABD, Ukrayna, Rusya, Japonya ve Kanada menşeli firmalarla defalarca karşılıklı görüşmeler gerçekleştirmiş ama teknik nedenlerle batılı firmalardan destek alınamamış!
Tümosan’ın bu projedeki teknik ortağı Avusturyalı AVL firması da, son zamanlarda Avrupa Birliği’nin ülkemize yönelik “dostane olmayan” tavrının da etkisiyle olsa gerek Avusturya Hükümeti’nin baskısıyla yan çizdi, tabiri caizse..
Şahsen ben, 2008 yılından beri yaklaşık 10 yıldır “milli denizcilik endüstrisini geliştirmeli; yüksek katma değerli üretim ile yerli katkı oranını arttırmalı, yerli gemi motoru üretmeliyiz” diye yazıp çizen çalışıp çabalayan, Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nün gemiler için zorunlu kıldığı NOx limitlerinin Avrupalı gemi makine üreticilerinin menfaatini gözettiğini yazıp çizen ve bu konulara dair 200 sayfalık mesleki kitap yazmış bir gemi mühendisi olarak hiç şaşırmadım!
2013 yılında “Denizcilik ve Gemi İnşa Sektörü” isimli kitabım yayımlandığında, dönemin Savunma Sanayi Müsteşarı Sayın Murad BAYAR bey ile kısa ama etkili bir sohbet fırsatı bulmuştum. Kitabımda anlattığım konuları ve özellikle savunma sanayiini ilgilendirebilecek önerileri bizzat benden duymak istemiş ve gemi inşa ile ilgili bölüm yetkililerini de sohbete dâhil ederek not alınmasını sağlamıştı.
Pendik Tersanesi Motor Fabrikası’nın mutlaka yeniden aktif hale getirilmesi gerektiğini;
- Söz konusu motor fabrikasının 1980’li yıllarda atılan temellerinin (test odaları, büyük bor tezgâhı vb.) üzerlerindeki büyük dinamik yükler karşısında deformasyona uğramayacak ve titreşimi iletmeyecek sağlamlıkta, adeta apartman büyüklüğünde, binlerce fore kazık çakılarak ve çok sağlam bir zemine oturtularak, devlet bütçesinden çok ciddi paralar harcanarak yapıldığını,
- Yeni bir motor fabrikası kurulması düşünüldüğünde, bu büyüklükte ve sağlamlıkta temellerin yapılması için büyük miktarlarda yatırım yapılması ve amortisman payı olarak ürün maliyetine yansıtılması gerekeceğini,
- Fabrika bünyesinde yer alan 7.500 ve 35.000 BHP kapasiteli iki adet test odası ve bor tezgâhının mutlaka değerlendirilmesi gereken muazzam bir "milli servet" olduğunu,
- Dolayısıyla, sadece sivil gemi inşa sektörü açısından değil savunma sanayiinin “yerli motor” ihtiyacının karşılanması açısından da Pendik Tersanesi Motor Fabrikası’nda gerekli rehabilitasyon ve modernizasyon çalışmaları yapılarak sivil işletim modeli uygulanabileceğini,
- Askeri projelerin sivil tersanelere kaydırılması politikasının sağladığı faydaları ve Pendik Motor fabrikasını çok iyi işletebilecek tecrübeli dev holdingler, sanayiciler ve tersaneciler var olduğunu şahsi görüşlerim olarak arz etmiştim.
Eskişehir’de bulunan Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (Tülomsaş)’nin özellikle MTU marka motorların (Türkiye’de askeri amaçlı kullanımı yaygın) tamir-bakım-onarımındaki 40 yılı aşkın tecrübesi ve iş gücü kaynağından askeri amaçlı “yerli motor üretme” çalışmalarında da yararlanılabileceği hususlardaki şahsi görüşlerimi de paylaşmıştım.
O sırada teknik bölüm yetkilileri de notlar almışlardı.
Bu notlar daha sonra hangi aşamalarda işlem gördü bilemiyorum.
Fakat yerli ALTAY tankı güç grubunun üretimi konusunda yaşanan son olayların, ülkemizin “yerli motor” konusunda kendi göbeğini kendi kesmesi ve milli kaynakları acilen harekete geçirmesi gerektiğini bir kez daha açıkça gösterdiği kanaatindeyim.
Bu arada, 01.08.2016 tarihli “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” ile Milli Savunma Bakanlığına askeri tersaneler ve fabrikalarla ilgili görevler verildiğini belirtmekte fayda var.
***
Değerli okuyucular,
Ülkemizin “Yerli ve Milli” projelerinden sadece dış güçler değil, içerideki dâhili iş birlikçileri de rahatsız oluyor; bu uğurda her türlü yalan ve iftiraya da başvurabiliyor ve saldırganlaşabiliyorlar. Bir örnek vermek gerekirse;
Bundan yaklaşık on yıl kadar önce ülkemizin kalkınmasına da katkı sağlayacak önemli bir planlama çalışmasında görev yaparken, adeta çalışıp didinirken, planın tamamlanmasını müteakip tam uygulama aşamasına geçecekken sanki üst düzey bir büyüğümüzün talimatlarıymış gibi bir algı yaratılarak (sonradan yalan, iftira, manipülasyon olduğu ortaya çıkmıştır) “sümen altı edilmesi, uygulanmaması” yönünde bir baskı kurulmaya çalışılması üzerine “tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan hazine bütçesinden para harcanarak yatırımcılara rehber olması amacıyla hazırlatıldığını” hatırlatmış, itirazımızı ve akabinde deşifre eden tavrımızı göstermiştik! Bunu hazmedemeyip “çamur at, yapışmazsa izi kalsın” zihniyeti ile çeşitli mekanizmaları ve marjinal meşrep ve ideolojilerden tetikçiler de devreye sokularak yıldırma amaçlı saldırılara maruz kaldığımız zamanlar da oldu. Tabi biz o zamanlar yerli ve milli boyutu olan bir konuyu baltalayanların kişilik/karakter bozuklukları ve aşağılık kompleksleri olarak yorumlamıştık.
Fakat geçenlerde Resmi Gazeteye bir bakınca gördük ki; Tetikçilik yapanların bazıları 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile haklarında işlem yapılan FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması (PDY) Terör Örgütü üyesiymiş (!).. Yani; terör örgütleri ve devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisak veya irtibatı oldukları Bakanlar Kurulu Kararı ile tescillenmiş (!).. Yalancıların, iftiracıların, zalimlerin, irtikâpçıların tetikçiliğini yapanların ve akıbetlerinin ne olması beklenir ki zaten..
Ama şurası kesin ki; dış güçlere rağmen istikrar içinde kalkınması gereken ülkemizin “Yerli ve Milli” projelerinden rahatsız olan ve engellemek, baltalamak için çalışan bütün dâhili işbirlikçiler, kadim devletimizin hafızasında ve milletimizin vicdanında zillete mahkûm olduğu gibi, hem bu dünyada hem de Allah’ın huzurunda bunun hesabını vereceklerine inanıyoruz.
***
Değerli okuyucular,
Fikir ve proje üretmenin bedelini şüpheli bir biçimde hayatlarıyla ödeyen ASELSAN mühendislerinin başına gelenlerin yanında bizim yaşadıklarımızın lafı bile olamaz tabi ki.
Makine Kimya Enstitüsü (MKE) tarafından geliştirilen Milli Piyade Tüfeği projesinin sabote edilmesi veya en son SSM ve Tümosan’ın yerli ALTAY tankı güç grubunun yerli üretilmesi projesinin engellenmesi gibi pek çok olayın, dış güçlerin ve dâhili işbirlikçilerinin müdahalesi ile “Türkiye’nin kendi yerli sanayisini kurmasını engellemek” için gerçekleştiği artık açıkça görülüyor.
Bugün yerli OBÜS’lerimiz, İHA’larımız veya yerli ATAK helikopterimiz Suriye sınırında ABD’ye rağmen PKK/PYD’yi dövebiliyor ve operasyon yapabiliyorsa, savunma sanayiimizde son yıllarda “yerli üretim” çalışmaları olduğu için bunu yapabiliyoruz. Bu bağlamda “Yerli ve Milli” demek aslında siyasi bir yaklaşımdan öte “tam bağımsızlık” anlamı taşıyor.
***
Değerli okuyucular,
Türkiye’nin ağır sanayi hamlesi ve yerli motor üretme çabasının tarihini incelerken “Prof. Dr. Necmettin Erbakan” ismiyle karşılaşmamak mümkün olmuyor.. Zaten, yazımızın başlangıcında adı geçen Tümosan fabrikası da zatıâlilerinin döneminde kurulmuştur.
Geçtiğimiz hafta değerli bilim insanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının 6. yıl dönümüydü. Milli, yerli, aksiyoner duruşunu ve bilim insanı kişiliğini sevgi, saygı ve hürmetle anıyoruz.
***
Görsel: http://www.tumosan.com.tr (ZT: 02.03.2017)
***
Son söz bağlamında;
Galibiyet, “bir dizi savaş sonucunda düşmanın savaşma iradesini yok etmektir” denir.
Ülkemizin takip ettiği “yerli-milli sanayii” iradesi ile bağımsızlığı ve bekası arasında direkt bağlantı olduğunu unutmamalıyız.
Şahsen, ülkemizdeki tüm kesimlerin konu “yerli ve milli üretim” olunca farklı düşünmediğine kaniyim.
“Yerli ve milli” projeleri baltalama ve yerli sanayii kurma irademizi yok etme çabalarına inat, daha akılcı ve yenilikçi çalışarak daha değerli sonuçlar üretmeliyiz.
Bunu, her şeye rağmen, denizcilik endüstrisi için de başarabileceğimize inanıyorum.
Fatih Yılmaz
Gemi İnşa & Gemi Mak Müh.