ABD Doğu Akdeniz’de ne yaptığını biliyor mu?
Geçen hafta içinde ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi Judith Garber, Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) Komutanı Korgeneral Demokritos Zervakis'i ziyaret etti. Ayrılışta ikili, ofiste bulunan Girne tablosu önünde poz verdi. İlginç bir görüntüydü. KKTC’den BAU Kıbrıs Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Eral Osmanlar’ın tweeti Zervakis’in bu fotoğraftaki psikolojisini net açıklamış: “Odasının duvarına hayatı boyunca asla sahip olamayacağı spor otomobil posteri asmış küçük çocuk gibi.” Bayan Garber’ın durumu ise daha sempatik. Lunaparkta küçük kardeşini mutlu etmeye çalışan müşfik bir abla gibiydi.
Bu fotoğraf, 2016 sonbaharından bu yana birbirinden hızla uzaklaşan Türkiye ve ABD’nin eriştiği son durumun tablosuydu. Soğuk savaş sonrası ortaya çıkan yeni jeopolitik gerçekliği tamamlayan bu tablo, Avrasya havzasında 21. yüzyılda yükselen güç olarak ortaya çıkan Türkiye’ye Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’tan uzak dur mesajı veriyordu. Bu ziyaret ve kameralara verilen poz, ABD’nin Kıbrıs’a yönelik sözde çözüm süreci ile Doğu Akdeniz ve Ege sorunlarında artık Türkiye için güvenilir bir arabulucu veya oyun kurucu olamayacağının; karşı tarafla birlikteliğinin sembolik son işaretini veriyor. Ne tesadüf, 15 Temmuz 1974 darbecisi Nikos Sampson da Paris’te yazdığı hatıratında Girne hayali kuruyordu. Anılarında şöyle yazıyordu: “Türkler, Kıbrıs’tan kanlı veya kansız şekilde mutlaka atılacak. Türk askeri bir gün denize dökülecek. Türkleri, Kıbrıs’tan süpürüp atacağız. İşte o gün, bizler de kahvemizi Girne’de içeceğiz.”
Evet jeopolitik fay hatları hızla kırılıyor. Emperyalist cephe her geçen gün “tek dişi kalmış canavar” benzetmesini haklı çıkaracak eylem ve söylem içinde Türkiye’ye baskıyı artırıyor. Türkiye karşıtı ittifak, Müslüman, Katolik, Ortodoks ve İbrani tüm inanç gruplarını temsil eden bir baskı armonisi içinde Doğu Akdeniz ve Ege'de namlularını Türkiye'ye çevirmeye devam ediyor. Büyükelçi Garber’in ziyaretinden 2 gün önce GKRY, Yunanistan, Mısır, Fransa ve BAE Dışişleri Bakanları ortak bir bildiriyle Türkiye’yi KKTC, Doğu Akdeniz, Libya ve Ege Denizindeki hamleleri nedeniyle sadece eleştirmekle kalmıyor aynı zamanda tehdit ediyordu. Çok değil, 3 ay önce 27 Ocak- 7 Şubat 2020 arasında ABD, Yunanistan ve Fransa, “İskender 2020” tatbikatı ile Doğu Akdeniz'de olduğu gibi Ege Denizi'nde de Türkiye'yi hedefe oturtmuş, tatbikat senaryosunda, düşman (Türkiye) tarafından kontrol altında tutulan Skyros Adası, askerî harekât ile geri alınmıştı. Atina'daki Amerikan Büyükelçiliği de tatbikat sırasında Amerikan Deniz Kuvvetleri unsurlarının yer aldığı fotoğrafları twitter hesabından paylaşmıştı. Tatbikatın bittiği gün, ABD, Yunanistan ve İsrail'e ait büyük mali fonlar, Yunanistan'da gemi inşasına başlamak için işbirliği mesajı vermişti. Tatbikat devam ederken 31 Ocak 2020 tarihinde “ABD-Yunanistan Karşılıklı Savunma İşbirliği” Anlaşması da Yunan parlamentosundan geçirilmişti. Anlaşma 33'e karşı 175 milletvekilinin oylarıyla kabul edilmiş, böylece Yunanistan'ın Larissa, Stefanovikio ve Dedeağaç askeri üs ve tesisleri sınırsız bir şekilde ABD kullanımına açılmıştı. Ayrıca Girit/Suda da bulunan Amerikan deniz üssünün de geliştirilme kararı alındı.
2020 yılı Yunanistan- ABD evliliği için bereketli başlamıştı. Ocak ayı sonunda ABD’nin önde gelen Neocon düşünce kuruluşlarından JINSA (Jewish Institute for National Security of America-ABD Milli Güvenliği için Yahudi Enstitüsü), Yunanistan ile ABD arasında askeri işbirliğini önemli ölçüde genişletmeyi öneren “ABD ve Yunanistan; Daha Yakın Bir Stratejik İşbirliğinin Geliştirilmesi-US & Greece: Cementing A Closer Strategic Partnership” başlıklı belgeyi yayınlıyordu. ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi E. Edelman başkanlığında oluşturulan proje grubunda eski SACEUR (NATO Avrupa Yüksek Müttefik Kuvvetler Komutanı) Orgeneral P. Breedlove ile yedi emekli orgeneral, oramiral ve koramiral, ABD yönetiminden dört eski yüksek bürokrat ve Türkiye’de yakından tanınan Alan Makovsky yer alıyordu. Meraklılarına söz konusu belgenin yine JINSA tarafından 2019 Ağustos ayında yayınlanan “Denizde Değişimler: Doğu Akdeniz’de ABD için tehditler ve Fırsatlar-Sea Changes: US Challenges and Opportunities in the Eastern Mediterranean” isimli belgelerin her ikisinin de, 22 Mayıs 2018 tarihinde bir diğer ABD düşünce kuruluşu CSIS tarafından yayınlanan “Doğu Akdeniz’i ABD’nin Stratejik Çıpası olarak Onarma-Restoring the Eastern Mediterranean as a U.S. Strategic Anchor” isimli belgenin bir devamı niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz.
2018 CSIS belgesi ABD-İsrail-Yunanistan ve GKRY arasında dörtlü ittifak öneriyordu. ABD’de düşünce kuruluşlarının yayınladığı belgelerin daha sonra devlet politikasına ve eylem planına dönüştüğünün en güzel ispatı CSIS belgesinde 2 yıl önce önerilen konu başlıklarının bugün gerçekleşmiş olmasıdır. Her üç belge ABD önderliğinde Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin başta Mavi Vatan olmak üzere Kıbrıs, Libya ve Suriye’de jeopolitik çıkar kayıplarını hedefliyor. En son yayınlanan “ABD ve Yunanistan; Daha Yakın Bir Stratejik İşbirliğinin Geliştirilmesi” isimli JINSA belgesinde Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs’a verilecek desteğin sözde değil eylemde gerçekleşmesine vurgu yapılıyor. ABD’nin bölgesel güç intikali (power projection) ve Doğu Akdeniz’de bölgesel istikrarı korumasına hizmet etmesi için Yunanistan ile daha derin askeri işbirliği ilişkileri içine girmesi teklif ediliyor. (ABD, güç intikali ve bölgesel istikrar kavramalarının oksimoron karakteri dikkate alınırsa yazarların ruh hali de ortaya çıkıyor.) Bu kapsamda Yunanistan ve GKRY, bir bütün olarak görülüyor. İsrail ve Mısır’la oluşturulan dörtlü ittifak sistemine her türlü desteğin verilmesi; GKRY’nin sözde doğalgaz lisans sahalarında yatırım yapan Amerikan firmalarına doğrudan siyasi, hukuki ve askeri katkının sağlanması öneriliyor. ABD-Yunanistan ilişkilerinin tarihinin en güçlü döneminden geçtiği ve Yunanistan ile ABD arasında askerden askere ilişkilerin geliştirilerek ABD silah ve sistemlerini alması için ülkeye geniş FMF (Dış Askeri Finans) kredisi verilmesi; benzer uygulamanın silah ambargosu geçen sene kaldırılan Güney Kıbrıs için başlatılması öne çıkarılıyor. Belge ayrıca Yunanistan’da mevcut ABD askeri varlığının, başta sınırımızda bulunan Dedeağaç deniz ve hava üssü ve diğer ileri üsler ile geliştirilmesinin önemine sıkça vurgu yapıyor. Son tahlilde, son zamanlarda Yunanistan’ın ve GKRY’nin istekliliği göz önüne alınarak İncirlik’te bulunan nükleer B61 bombaları ile Kürecik TPY/2 Balistik Füze Savunma Radar Siteminin; tanker uçaklarıyla Hava Erken İhbar Uçaklarının Yunanistan’a; Güney Kıbrıs veya İngiliz Egemen Üslerine aktarılmasının düşünülmesini öneriyor. Bu kapsamda Almanya’nın İncirlik’ten çekilerek unsurlarını Ürdün’e yerleştirdiği örneği veriliyor.
ABD-YUNANİSTAN İŞBİRLİĞİ İSTİKRARSIZLIĞI KÖRÜKLÜYOR
Yunanistan, İkinci Dünya Savaşından her ne kadar Churchill ve Stalin arasında varılan yüzdeler anlaşması gereği kenar kuşağın önemli bir ülkesi olarak Atlantik cephe tarafında bırakılsa da genelde sol tandanslı anti-Amerikan bir siyasi iklime sahip olmuştu. AB üyeliği sonrası bu değişti. Bugün Yunanistan, Türk tehdidini bahane ederek kapılarını ve gönlünü tamamen ABD’ye açmıştır. Aslında yeni iyi huylu görünen bir işgal altına olduğu söylenebilir. Tarih tekrar eder mi bilinmez. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonunda Britanya Başbakanı Lloyd George’un teşviki ve yönlendirmesi ile Yunan askerleri İzmir’e çıktıklarında eski Bahriye Bakanı Churchill “Biz ne yaptık? Türkler asıl şimdi savaşacak” mealinde yorum yapmıştı. Yunanistan, Türkiye ile sorunlarını, arkasına emperyalizm desteğini alarak çözmeye kalkıştığında kazançlı çıkmıyor. İtalyan faşizmi 30’lu yıllarda kapısına dayandığında Venizelos - Atatürk dostluğunun yarattığı, karşılıklı kazanç sağlayan siyasi iklimi hatırlatmak isterim. Yunanistan Ege ve Doğu Akdeniz sorunlarını arkasına Amerikan namlularını alarak çözemez. Bu, karşılıklı tırmanma ve sonunda yıkım getirir. Türkiye’de hangi iktidar olursa olsun değişmeyecek tek şey Türk jeopolitiğidir. Ege ve Doğu Akdeniz’de mavi vatan sınırlarını hiçbir iktidar tartışmaz. Türkiye, Doğu Akdeniz’in açık deniz alanlarındaki yetki alanlarını emperyalizme teslim etmez. Zira bu sınırlar yaşayan nesiller için değil gelecek için korunmaktadır. Her yazımızda hatırlatıyoruz. Türkiye denizcileşiyor. Türk devlet aygıtı özellikle soğuk savaş sonrası deniz jeopolitiğini en üst önceliğe taşıdı. Bundan geri dönüş beklemek aymazlık olur. Yunanistan ve GKRY zor da olsa bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. Görünen o ki halen karmaşık bir süreci yönettiklerini zannediyorlar. Ancak karmaşadan, kriz boyutuna dahi geçemiyorlar. Krizi de ittifak sistemleri ile yönetmeleri mümkün değildir. Kriz ancak Türkiye ile masaya oturarak çözülür.
21. yüzyılın en ciddi güç mücadelesinin yaşanacağı Pasifik ve Arktik havzalarına odaklanması yerine, ABD, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de komşuları birbirine düşürüp, istikrarsızlıklara katkı sağlayarak enerjisini harcayabilir. Nasıl olsa dolar basabiliyor. Vergi mükellefleri sorgulama yapmıyor. Ama unutulmamalıdır ki Doğu Akdeniz’de istikrar, CSIS ve JINSA belgesinde bol bol kullanılan ateş gücü, yeni üsler, güç intikali, silahlı İHA’lar, askeri güç rotasyonları, silah satışları ve benzeri salt askeri güce yönelik kavram, algı ve olguların süslediği modern kabadayılık gösterileri ile sağlanamaz. Eğer ABD, GKRY ve Yunanistan’a katkı sağlamak istiyorsa, onlara ve akıl verenlerine zamanın ruhu içinde reel politik ile hareket etmeyi öğretsinler. Yunanlılara, Türklerle dost olmayı öğretsinler. Diğer taraftan Dışişleri Bakanlığımız da başta Mısır olmak üzere Lübnan, İsrail ve Suriye ile yeni diplomasi girişimlerini başlatmalı, son zamanlarda yaşanan edilginliği kırmalıdır.
16 Mayıs sabahı Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın Genelkurmay Başkanlığı emrine atandırıldığı haberi ile uyandık. 2009-2010 yılları arasında Deniz Kurmay Albay olarak emrimde çalışan Amiral Yaycı, Türk deniz tarihinin kaydettiği en önemli akademisyen amirallerden birisi olarak 27 Kasım 2019 Türkiye-Libya deniz sınırlandırması anlaşmasının mimarıdır. Muharip subaylığının yanısıra hem mühendislik hem de sosyal bilimler disiplinlerinde doçentlik seviyesine varan akademik unvanlara sahiptir. Yaycı, aynı zamanda Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşları içinde FETÖ ile mücadelede önemli yere sahip FETÖMETRE’yi geliştirmiştir. Kısacası deniz hukuku cephesindeki fikirleri, eylemleri ve kitapları ile başta Yunanistan ve GKRY olmak üzere Atlantik cepheyi; FETÖMETRE’nin geliştirilmesi ve Deniz Kuvvetlerindeki ciddi çalışmaları sayesinde FETÖ ve kripto FETÖ unsurlarını son derece tedirgin etmiş, devletin çıkarlarını korumuştur. Yunan medyası ve FETÖ’cü sosyal medya hesaplarında bu tedirginlik Amiral Yaycı’yı ölümle tehdit edecek boyutlara kadar gelmiştir. 2020 Yaz Şurasına iki ay kalan bir dönemde, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de son derece önemli gelişmelerin yaşandığı bir konjonktürde Doğu Akdeniz’deki öncü ve en önemli dış politika unsuru olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığının en üst seviye icra makamı Kurmay Başkanının bir hafta sonu oldubittisi ile görevden alınması son derece yanlıştır. Kaldı ki bu gelişmenin kısa bir süre önce firari FETÖ elemanlarının sosyal medya hesaplarından “Önemli bir amiral görevden alınacak” mesajı ile duyurulması daha da vahimdir. Bu karar, ayrıca onaylanmadan önce Deniz Kuvvetleri Komutanına danışılmadan alındı ise daha da ciddi bir yanlıştır. Yaycı’nın görevden alınması sonrası FETÖ kaçaklarının attığı zafer çığlıkları göz önüne alındığında, bu atama kararının yarattığı tesir ile Deniz Kuvvetlerinin, Doğu Akdeniz’deki etkinliğine, personelinin moraline veya FETÖ ile devlet içindeki mücadeleye zarar vermemesini beklemek ve takip etmek her vatandaşın görevi ve hakkıdır. Umarım devlet, Amiral Yaycı’nın gelişmiş bilgi ve tecrübe birikimini en iyi şekilde değerlendirmeye devam eder. Unutmayalım, Türkiye’nin 21. yüzyılda en büyük jeopolitik cephesi olan Mavi Vatan Cephesinde değil bir gerileme, duraksamaya dahi tahammülü olamaz.