Mitoloji sever misiniz bilmem. Kimi hikayeleri şaka gibidir, ilginçtir, okuduğunuzda sizi şaşkınlıklara düşürür. Bazıları elde olmadan tanıdık gelir hatta ilk kez okumuş olsanız dahi ‘Ben bunu bir yerlerde evvelce duymuştum.’ Diye düşündürtür. En önemli ö
Mitoloji sever misiniz bilmem. Kimi hikayeleri şaka gibidir, ilginçtir, okuduğunuzda sizi şaşkınlıklara düşürür. Bazıları elde olmadan tanıdık gelir hatta ilk kez okumuş olsanız dahi ‘Ben bunu bir yerlerde evvelce duymuştum.’ Diye düşündürtür.
En önemli özelliklerinden birisi de anılan isimlerin neredeyse tamamının da içinde geçtiği hikaye ile büyük bir uyum arz etmesidir. Az sonra sizlerle paylaşacağım ‘Altın Koç’ da türünün en güzel örneklerinden birisidir.
Bu mit, gerek içinde barındırdığı dersler ve gerekse üç semavi dinde de benzer kimi anlatıların yer alması nedeni ile farklı bir öneme sahiptir.
Bizler dünya yaratıldığından bu yana evrimleşir ve hiç bıkıp usanmadan gelişiriz. Bilim adamları yaptıkları icatlar ile dünyayı ne kadar ileri taşısalar da insana mahsus öyle davranış kalıpları vardır ki bunlar yüzyıllar evvelinde ne ise bin yıllar sonrasında da hep aynıdır. Hangileri mi? Buyurun hep beraber milattan evvelki yıllara geri dönerek hangi davranışlar olduğuna birlikte bakalım.
Yunan Kralı Athamas bir türlü susmayan, konuşarak kafasını şişiren karısından bıkar ve onu başından atmaya karar verir. Demek yüzyıllar evvel de erkekler karılarından hemen aynı nedenlerle usanarak onlardan kurtulmanın yollarını arıyorlardı. Sebep TV, modernleşen hayat, bozulan terbiyeler olmayıp konu her iki tarafın da tipik ve tescillenmiş davranışlarından kaynaklanmaktadır.
Sonunda emeline ulaşıp Prenses Ino ile evlendiği zaman da arkada bırakılan eski eş Nephele’nin aklını sürekli kemiren bir tek şey vardır. Bir anne olarak kızı Helle ve özellikle de oğlu Phrixus için çok korkmaktadır. Doğrusu da bu ya Zavallı Nephele endişesinde haklıdır. Çünkü yeni kraliçe çocukcağızları saraydan uzaklaştırmak ve kendi doğurduğu çocukları tahta varis olarak yetiştirmek üzere elinden geleni ardına koymayacak, bu uğurda kanlı bir cellat olmaya bile aldırmayacaktır.
Osmanlı sarayında, herhangi bir Avrupa hanedanında veya Mitolojide bile olsa durum değişmiyor. Herkes kendi çocuğu ön plana çıksın istediğinden buna göre önlem alarak bir diğerinin kaderine hükmetmeye çalışıyor. Aslında şimdilerde de çocuklarımızın neredeyse birer yarış atına benzetildiği sınavları düşündükçe dünyayı kendimize eziyet etmek için kasten daha da zorlaştırdığımızı düşünüyorum ya neyse biz yine konumuza dönelim.
Hain Kraliçe Ino amacına ulaşmak için uğraşmaya başladığında şans da onun yanındadır. O yıl ülkede hasat berbat olduğundan açlık tehlikesi baş gösterir. Ino bu fırsattan yararlanarak her zaman akıl danışılan kahinler ile anlaşır. Kral Athamas ülkesini bu illetten nasıl kurtarması gerektiğini kahinlere sorduğunda işbirlikçi adamların gösterdikleri çare korkunçtur.
Ülkenin üzerinden bu lanetin kalkması ve bereketin yeniden geri gelmesi için maalesef genç prens Phirxus’un Tanrılara adak olarak sunulması gerekmektedir. Arada kalan Athamas sevgili oğlundan vazgeçmek istemese de bir kral olarak halkını aç bırakmamak ve onlara da sahip çıkmak durumunda olduğundan ne yapacağını kestirememektedir.
Nephele ise duyduklarından dehşete düşmüş üzgün ve çaresizce dua etmektedir. Sonunda Athamas kararını verir ve oğlunun Tanrılara adanmasını kabul ettiğini tüm halkına duyurur. İşte bundan sonradır ki küçük prens kurban edilmek üzere sunağa doğru götürülürken gökten muhteşem bir altın koç iner, Phrixus ve kız kardeşi Helle’yi de alarak yeniden göklere çıkar.
Bu muhteşem Altın Koç anne Nephele’nin dualarına cevap olarak Tanrı Hermes tarafından gönderilmiştir. Düşünüyorum da acaba annelerin kaderi hep aynı mı olacaktır? Her ne olursa olsun daima çocuklarının arkasında ve onları koruyacak bir güç olarak kalacaklar mıdır? İşte bu da yüzyıllardır değişmeyen gerçeklerden birisi diyor ve mitimize devam ediyoruz.
Altın Koça binen iki çocuk için göklerde artık amansız bir macera başlamıştır. Posta yapışmış bir halde Asya ve Avrupa’yı birbirinden ayıran boğaza girerler. Tam bu sırada Helle belki de sıkı tutunamadığından koçun üzerinden kayar, düşer ve karanlık sulara karışır. Bu hazin olayın sonrasında da üzerinden geçtikleri deniz Helle’s Pont yani Helle’nin Denizi olarak anılmaya başlanır.
Kızcağız düşer ama uğruna koç gönderilen Phirxus seyahatini salimen tamamlayarak Colchis ülkesine varır, kendisini karşılayan Kral Aietes’e koçu armağan ederek onun kızlarından birisi ile evlenir.
Mit burada bitmez elbette… Altın Koç’un gelişinden sonra herkesin gözü artık Aietes’in ülkesi Colchis’e, bu değerli postu barındıran ülkeye çevrilir. Onu alabilmek için kimi kahramanlar kendilerini tehlikeye atmaktan çekinmezler ve onun uğruna maceradan maceraya koşarlar. Lakin bu kişilerin kim olduklarını ve neler yaşadıklarını da başka bir sefere bakalım derim. Sonraki görüşmemize dek, sevgiyle kalın.