Çeşme'deki ilk deniz batıklarının varlığı, M.Ö. 190 yıllarına kadar gitmektedir. Günümüzden 928 yıl önce Türklerin egemenliği altına giren Çeşme, tarihi boyunca bir çok deniz savaşlarına sahne olmuştur. Bunlardan en önemlisi de Rus-Osmanlı donanması arası
Çeşme'deki ilk deniz batıklarının varlığı, M.Ö. 190 yıllarına kadar gitmektedir. Günümüzden 928 yıl önce Türklerin egemenliği altına giren Çeşme, tarihi boyunca bir çok deniz savaşlarına sahne olmuştur. Bunlardan en önemlisi de Rus-Osmanlı donanması arasında gerçekleşmiş olanıdır. İki donanma arasında 7 Temmuz 1770 tarihinde meydana gelen bu büyük ve ibret verici deniz savaşında Osmanlı donanması bir gecede yakılmış ve 4 bin denizcisi ile birlikte sulara gömülmüştür.
Yenilginin iki önemli nedeni vardı. Birincisi, donanmanın komutanlarının denizci olmaması, ikincisi ise Osmanlı'nın denize yeterince önem vermemesi. Bu yenilgi, tarihimize "Çeşme faciası" olarak geçecektir. 31 parça savaş gemisi ile en az 30 kadar ticari Osmanlı gemisi, komutanların hatası yüzünden binlerce denizcisi ile beraber yok olmuştur. Bu deniz savaşından iki gün önce Cezayirli Hasan Bey'in savaş gemisi ile Rus amiral gemisinde 500 bin altının olduğu söylenmiştir. Ayrıca batan gemilerde çok sayıda Macar, Venedik ve Karamis altınları ile bunların yanında çeşitli boylarda yine altından yapılmış küpeler, istavrozlar ve madalyalar da bulunmaktaydı. Bunların maddi değerleri bugün bile büyük rakamlar tutmaktadır. Arkeolojik değerlerine ise paha biçilememektedir.
Batıklar içinde en önemli olanı ve su altı ekiplerinin en çok ilgisini çekeni ise Rusların amiral gemisidir. Çünkü gemi, servet değerinde çok miktarda altın para taşımaktaydı. Özellikle İtalyanlar ve Ruslar bu batığı ele geçirmek için çok girişimde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti ise o dönemde bu tarihi eserleri gün ışığına çıkarmak için ciddi hiç bir çalışma yapmamıştır. Kaçak veya kontrolsuz yapılan su altı dalışlarıyla önemli bir çok tarihi eserimiz adeta yağmalanmış ve gizlice yurt dışına kaçırılarak büyük paralar karşılığında başka ülkelere satılmıştır.
Su üstüne sahip çıkamayan bir devletin, su altındaki denizcilik tarihimine sahip çıkmasını beklemek sanırım hayalcilikten öteye geçemez. Denizlerimizin derinliklerinde yatan bu çok değerli tarihi miras, şartlar ne olursa olsun bizim malımızdır, Türk ulusunundur ve yabancılara asla teslim edilemez.
Osmanlı Devleti, bu kadar değerli ve zengin arkeolojik mirasa sahip batıklara dalış yapılması için Rum dalgıçlarla anlaşma yapmıştır. Buna göre, çıkarılan her eser Osmanlı devleti ile Rum dalgıçlar arasında yarı yarıya paylaşılacak ve bu süre içinde de başka hiç kimsenin dalış yapmasına izin verilmeyecekti. Osmanlı, denizlere yeterince sahip çıkamayarak, su altındaki tarihi mirasımızın çalınmasına da adeta fırsat vermiştir. Yine Mihal adındaki başka bir Rum dalgıç, 1838-1839 yıllarında, Çeşme- Sakız arasındaki batıklara dalarak, çeşitli bakır eşyalar, toplar ve bir çok tarihi eser çıkarmıştır. Bunların akıbetlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Bundan başka Anderya isimli diğer bir dalgıç ise, 1899 yılında ayrı bir sözleşme yaparak batıklara defalarca dalmıştır. Çıkarılan eserlerin hepsinin nerede olduğunu söylemek sanırım zor olacaktır.
Osmanlı döneminde yabancı uyruklu dalgıçlara verilen dalış ve arama izni, her nedense Çeşmeli Testerecizade Tevfik Bey'e verilmemiştir. Türk dalgıcımız 1900 yılında gerekli makamlara yapmış olduğu bütün başvurulara karşın dalış iznini alamamıştır. Aydın Valisi tarafından kendisine her keresinde olumsuz yanıt verilmiştir. Ama aynı yıllarda Rum dalgıçlar batıklara dalışlar yaparak yağma ve kaçırma olayına devam etmekteydi. Tevfik Bey'in ifadesine göre, o günün değeriyle 50 bin lira gibi bir rakam çalınmıştır. Gelişen bunca olumsuzluklara karşın ilerideki yıllarda yapılacak olan su altı çalışmalarında yine aynı Rum dalgıçlara izin verilecektir. Çeşme açıklarında denizin mavi derinliklerinde uyuyan ve denizcilik tarihimizde çok önemli bir yeri olan bu eserlerin geri kalan kısmına sahip çıkmak zorundayız. Yapılacak olan programlı dalış projeleri ile bu eserler çıkarılıp, deniz müzelerimizde insanlığın hizmetine sunulmalıdır. Bu nedenle de Çeşme'nin çok ciddi anlamda bir deniz müzesine gereksinimi vardır. Işıl ışıl parıdayan yaz Güneşi, doğal güzellikte ki kumsalları, yaz aylarında serin serin esen kuzey rüzgarları, tarihi zenginlikleri ve kültürel mirası ile Dünya'ca tanınan Çeşme, deniz müzesiyle de ayrıca gurur duyacaktır.
Türk dalgıç arkeologların, bu çalışmaların yapabilmesi için gereken teknolojik ve diğer maddi olanaklar sağlandığında, yapacakları programlı bilimsel nitelikli dalışlarla bu tarihi batıklarımızı güvence altına alacaklar ve Türk denizcilik tarihine kazandıracaklardır. Yeter ki onlara bu olanaklar sağlansın.