Dört yılı geçen gemi ve denizcilik hayatımda öğrendiğim, hatta hayatımdaki hemen herkesin benimle tecrübe ettiği bu durum, özellikle son bir aydır bir ayağı ve bavulu kapıda halimin kuramsal karşılığı oldu. Gemide yaşamak üzre ev’imden ayrıldığım ilk gün
Dört yılı geçen gemi ve denizcilik hayatımda öğrendiğim, hatta hayatımdaki hemen herkesin benimle tecrübe ettiği bu durum, özellikle son bir aydır bir ayağı ve bavulu kapıda halimin kuramsal karşılığı oldu. Gemide yaşamak üzre ev’imden ayrıldığım ilk gün ve gemideyken de zamanla farklı anlamlar yüklediğim bavulum( Orhan Pamuk’un babasının bavulundan farklı elbette), dört yıldır aslında içinden hiç çıkmadan, sadece mevsimsel ve bölgesel değişikliklerle ve taşıdığım kitaplarla yüklü anlamlarıyla değişen yükleriyle neredeyse içinde yaşadığım bir gerçek oldu. Zira Türkiye’ ye döndüğümde de, başka bir şehirde yaşayan aileme, ya da tatil ve çeşitli programlar gereği gittiğim başka şehirleri de düşününce, o bavulun içinden neredeyse hiç çıkmadım, çıkamadım. Geçen seferimin İskandinav Ülkelerinin -20 dereceleri bulan soğuğuna dayanıklı halini şimdi geride bırakmış, Akabe Körfezi- Ürdün ile, Arap Yarımadası’nın, iklimin ortalama 35-40 derecelerde seyreden sıcaklığına uyum sağlayacak hafiflikte eşya ile dolu oluşuyla, şimdi yine kapıda ve bir yığın duygu, gemide yeterli olacak birkaç parça kıyafet, taşınabilir ölçüde kitap ve başka birkaç ıvır zıvırla yolculuk için başlangıç işaretini bekliyor. Neredeyse her gemiye katılışımda yaşadığım bu belirsiz bekleyişi son bir aydır da ha bugün, ha yarın başlayacak yolculuğun ilk rotası Akabe Körfezi- Ürdün uçuşu için yaşıyorum. Uçakla Ürdün’ e gittikten sonra yetkili acente aracılığıyla gemiye götürülecek ve M.V Atlantik Pride Gemisi’nin tek kadın personeli ve yolcusu olarak gemiye katılacağım. Burası yükleme limanı, yaklaşık 45.000 detveyt tonluk gemiye önce Basra Körfezi’ nden yüklenmiş ve burada tahliye edilecek, sonra tekrar yüklenip Uzakdoğuya götürülecek yük için, beklemedeyim. Resmi ve geminin yük durumuyla ilgili birtakım belirsizlikler, benim de durumumu belirsizliğe düşüren etkenler. Bu bazen “hava müsadesi”, bazen liman yoğunluğu, bazen yükleyen ve yükü alan firmalar arası belirsizlikler, bazen de kiracı firmanın son dakika liman değişikliği gibi(BAE-Dubai ya da Fujairah limanlarından katılacaktım gemiye fakat son dakikada S.Arabistan olarak değişen sefere Arabistan kuralları dolayısıyla gidemiyorum zira) teknik bazı durumların yol açtığı ertelemeler yaratabiliyor. Sonuç olarak gemi kendisine bilgi verenin verdiği bilginin her an değişebileceği bilgisine, bizler de geminin durumunun sahip olduğu belirsizliklerin bilgisine sahip olmamız, kendi içimizde de denizcinin sözüne güven olmaz gerçeğini haklı kılıyor. Bu sebeplerden gemide tarihlerle ilgili hiçbir zaman çok net bilgi verilmez, “estimated time of arrivel” yani kısaca ETA olarak (tahmini varış zamanı) zamanlama bilgisi verilir. Şimdilik eta’m 1 Mayıs olarak görünüyor, bakalım bu sürede neler değişecek, ya da aynı kalacak?
Aslında tabi denizcinin sözünün güvenilir olup olmamasının işaret ettiği tek durum tarihler değil. İşin daha magazinel farklı boyutları da var. Bazen varış limanı ile ilgili bilgi eşleri rahatsız etmemek için(denizci eşlerinin rahatsız oldukları limanlar vardır, Ukrayna, Tayland, Brezilya gibi) söylenmez, bazen maaşlar tam olarak söylenmez ve şirketlerle bu yönlü anlaşmalar yapılır, bazen de duruma ve yerine göre başka konularda başka sözler, söylenmeyenler… Sırası geldiğinde kimseyi incitmeden ve hiçbir hassasiyete de dokunmadan paylaşacağım bu durumları, sanırım burada yazmaya devam ettikçe beraber yaşayacak, göreceğiz.
Yaklaşık dört yıldır bilfiil yaşadığım denizcilik hayatım, erkek bir dünyada ve onlarca erkeğin dünyasında yaşadığım gerçeği, zamanla yaşadığımız koşulların tüm detaylarını birlikte yaşıyor olmamız gerçeği beni de onlardan biri kıldı. Gündelik basit detaylarla ortaya çıkan hallerimden en çok güldüreni, gemideyken zamanımı doğru kullanabilmek ve sınırlı alanın sınırlarından özellikle de hareket alanının daralmasıyla ortaya çıkan hareketsizlikten korunmak için köprüüstünde kaptan, güvertede ise bir gemici gibi yaşayıp çalışmamla ortaya çıkıyor. Güvertede üzerimde tulum ve elimde iş eldiveniyle ya boya, ya da raspa yaparken bakımsızlıktan dökülürken, köprüüstünde kaptan köşkü adabına uygun, daha hallice dolaşıp, limanlarda iki dirhem bir çekirdek giyinip, makyaj yaparak dışarı çıkmam en çok Ümit’ i( süvari beyimiz, beyimiz☺)güldürüyor. Tam denizci oldun sen, diyor. Gemideyken bakımsızlıktan dökülüyor, dışarı çıkarken de tanınmıyorsun, diyor. Hakikaten gemideki diğer insanları da ben dışarı çıktıklarında tanıyamıyorum. Gemideki hallerinden çok farklı, bakımlı ve şık oluyorlar. Gemi hayatı, iş koşulları ve çoğunlukla uzun süren seferlerde insan kendini ve ne halde olduğunu çok göremiyor, hatta kendiyle ve iç dünyasıyla o kadar iç içe olduğundan sanırım, aynalarla da çok barışık olmuyor. Ya da benim için böyle, bunu henüz diğer insanlar nezdinde tecrübe etmedim. Kamarada döndüğüm kendi dünyamsa, dışarıdakinden farklı elbet. Çoğunlukla kitaplar arasında, yazarak ya da film seyrederek geçirdiğim zamanımın kamara dışına yansıyan tek tarafı, bazen köprüüstünde bazen de sadece deniz sesi duyabileceğim, geminin diğer tüm alanlarını işgal eden makine gürültüsünden kaçabilmek için gittiğim baş üstünde kitap okumak(ünlü Titanik sahnesiyle bilinen geminin en baş kısmı(tabi titanik yapmadan, uygun bir alana oturarak☺) oluyor, ya da herkesten gizli bira içmek(bu da aramızda kalsın, çünkü gemide içki içmek yasak). Birayı alkollü içkiden saymazsak bazı akşamlar kamaraya çekildikten sonra içtiğim bir kadeh romun, ya da bir kadeh votkanın, aynı kamarayı paylaştığım kaptana, süvari bey’e batması halinde de, gayet doğal olarak girdiğim sorgulama durumum, çoğunlukla geyik muhabbetine dönüyor:
-Süvari bey: Bu ritüeli bu akşam yapmasan Sitemcim, bu akşam da kola mı içsek acaba, ya da çay?
-Sitem: Bunu bana kim olarak söylüyorsun Ümitciğim, gemi kaptanı olarak mı, kocam olarak mı?
-S.B: Hem gemi kaptanı, hem de kocan olarak.
-S: Ciddi misin?
-S.B: Evet, ciddiyim.
-S: Gemi kaptanı olarak söylüyorsan isyan çıkarır, yüzyılların geleneğini, basit bir denizci içkisi olan bir kadeh romu çok görmeni yadırgar, iş bırakırım. Kocam olarak söylüyorsan da gayet tabi ne zaman ne içeceğime ben karar veriririm.
-S.B: Peki, sen bilirsin Sitemcim.
-S: Bir kadeh de sana vereyim mi?
-S.B: Yok, ben gemide içmem. Limanda artık.
-S: Viva liman…
Elbette gemi ve personel güvenliği her şeyden önemli olduğu için, yerinde hareket etmek çok önemli gemide. Ancak, uzakyol 5. Kaptan olarak sınırlı sorumlu olmamım rahatlığıyla, denizde gemiye, gemide Ümit’in(süvari beyin) güvenine yaslanıp, gemide geçirdiğim ve geçireceğim günlerin özlemiyle, paçama bulaşmış deniz suyunun rahatsız eden, kendine çeken derinliğine dalmış, bavulumu ve gereksinim duyabileceğim şeyleri yeniden gözden geçiriyor, “vira bismillah” diyerek, karadan demirimi alacağım günü bekliyorum. Yine de denizcinin sözüne güven olmaz gerçeğini unutmuyor, gelecek yazımı da belki ev’ den yazabileceğim ihtimaliyle ev’ime haksızlık etmeden, ev’in güvenine, yatağımın rahatlığına yaslanıyor, gemiyi ve denizi düşlüyorum…
*Bu yazı daha önce 7DENİZ dergisinde yayınlanmıştır.
Sitem Ateş
Uzakyol 5.Kaptanı
[email protected]