Denizde Görgü ve Usturmaça Kültürü
Bu yaz İtalya’nın Liguria Sahillerinde değişik liman, marina ve koylarda bulundum. Gerek Golfo Dei Poeti, gerekse Golfo di Paradiso limanlarında usturmaçası dışarıda seyreden tek bir amatör denizci teknesi ya da yolcu motoru/vasıtası görmedim. Portevenere’den Cinque Terre’ye ya da Portofino’dan Santa Fruttoso’ya her yarım satte bir turist taşıyan yolcu motorları iskeleden avara ettikten en geç bir dakika içinde tüm usturmaçaları güverteye ya da özel usturmaça loçalarına alıyordu. Bazıları bu işlemi insan gücü ile yaparken, yeni yapılan teknelerde otomatik sarma sistemi kullanılıyordu. Özetle, usturmaçası dışarıda seyreden ya da alargada demirli/şamandıraya bağlı İtalyan bandıralı tek bir tekne yoktu. İster 50 metrelik süper yat, ister 10 metrelik yelkenli sloop, ister 5 metrelik sandal olsun hepsinde usturmaça disiplini tamdı.
Çok özendim. İtalyanları kıskandım. Evrensel denizcilik gelenek ve görgü biirkimlerini takdir ettim. Yıllar öncesine geri döndüm.
Rahmetli babam Halit Gürdeniz, 1949 Yüksek Denizcilik Okulu mezunu bir denizciydi. 1968 yılında bize beş metrelik kürekli bir sandal almıştı. 10 yaşındaydım. Bana ilk öğrettiği, kıçtan kara olduğumuz Büyükdere’deki evimizin önündeki rıhtımdan avara eder etmez, usturmaçaları içeri almam ve bağlama halatlarını derhal güverte üzerinde tüce etmemdi. Bu rutin asla bozulmazdı. 1972 yılında Deniz Lisesine girdim ve bahriyeli oldum. Heybeliada’daki okulumun filikalarında temel gemicilik eğitimi uygulamalarında da biz yeni denizcilere ilk öğretilen, seyir halinde usturmaçaların güverteye alınması ve tekneden sarkan halatlara izin verilmemesiydi. Usturmaça ve halat disiplini bayrak disiplini kadar önemliydi. Buradan çıkardığım sonuç, babamın temsil ettiği deniz ticaret filosu ile benim aralarına katıldığım bahriye camiasının usturmaça disiplini konusunda aynı bilinçlenmeye ve pratiğe sahip olmasıydı. 40 yıllık meslek hayatım boyunca bahriyede usturmaçasını borda ya da kıç aynalıkta unutup seyir yapan savaş gemisini çok nadir gördüm. Gördüklerimin de ikaz edildiklerinde küçük düştüklerini ve bu durumun söz konusu gemide ciddi bir disiplin eksiği olarak değerlendirildiğini belirteyim. Bu uygulamada ve gelenekte günümüzde de en ufak bir değişim olmamıştır.
Deniz ticaret filomuzda da usturmaça disiplininin büyük çapta değişime uğramadan devam ettiğini söylemeliyim. Ancak aynı konuyu Türk amatör denizciliği için söyleyemem. Maalesef ülkemiz amatör teknelerinde usturmaça disiplinine uyarak seyir yapan tekne sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bir gün büyük bir marinanın çıkışını gören bir yerde, ya da İstanbul Boğazında kıyıda oturun ve gelen geçen teknelere bir bakın. Salkım saçak sarkan usturmaçalar, çıması dışarda kalan neredeyse denize sarkan halatlara sahip, bazısı ultra modern ve gösterişli ancak gayri neta amatör denizci tekneler, göz kirliliği yaratarak geçit resmi yaparlar.
Neoliberal ekonomik düzenin, maddi gücü, görgü ve kültür birikiminin önüne geçirdiği bir ortamda karada yaşanan ve neredeyse Recep İvedik tiplemesi ile kutsanan kabalık ve görgüsüzlük kendine denizde de yer buluyor. Usturmaça disiplinsizliği seyir, sürat, telsiz muhaberesi, demirleme, kıçtan kara/aborda olma, çevreyi koruma, gürültü, marina disiplini gibi pek çok alanda yaşanan görgü ve nezaket eksikliklerinin yanında kendine yer buluyor. Fransızca görgü (adab-ı muaşeret) anlamına gelen Savoir Vivre teriminin kelime karşılığı ‘’Yaşamayı Bilmek’’ tir. Denizin ve denizciliğin de kendine göre bir görgü geçmişi vardır. Uygar dünyada, toplumların yüzyıllar önce yerleşik toplum düzenine geçtiği ve güçlü burjuvazinin aristokrasiyi kendine örnek alarak değerlerini yarattığı göz önüne alınırsa, adab-ı muaşeretin uygarlığın en önemli sıçrama alanı olan deniz ve denizcilikte de gelişmesi sürpriz değildir. Uygar dünyada protokol ve görgü kurallarını en iyi uygulayan kurum donanmalardır. Yüzyılların birikimi denizcilerin geleneklerine yönelik tutuculuğu ile birleşerek kalıcı bir çerçeve oluşturur. Gelişmiş pek çok denizci devlette amatör denizcilik de yüzyıllar önce donanma öncülüğünde geliştirildiğinden bu gelenekler amatör denizcilik/Yat/Kürek kulüplerine de geçmiştir. Gelişmiş ülkelerde bu nedenle amatör denizcilik gelenek ve alışkanlıkları bahriye gelenekleri ile bütünleşik yürür. Bu ülkelerde deniz subayları ve ticaret filosu mensuplarının maddi güçleri el verdiği ölçüde çoğunluk yelkenli olmak üzere amatör denizci teknelere sahip olduğunu da ekleyelim. Bu durum da deniz görgüsüne somut katkı sağlamaktadır.
Türkiye’mizde yerleşik toplum kültürüne geçiş tamamlanamadığından, denizde kendine has bir nevi deniz kültürsüzlüğü oluştu. Bunun dışa vurumlarından birisi de usturmaça kültürü. Maalesef usturmaça ile seyretmenin bir nevi görgüsüzlük olduğunu söylediğinizde aldığınız cevap: ‘’Tekne benim. İstediğimi yaparım.‘’ Paranın gücüne saygı, görgünün ve entellektüel birikimin önüne geçtiği sürece bu durum denizde devam edecektir. İşin bir diğer yönü yat kaptanlarının da bu duruma ya bilmediklerinden ya da işlerine gelmediğinden (tembellik) sessiz kalmaları ve usturmaça ile seyri umursamamalarıdır.
Bunu aşmalıyız. Deniz adab-ı muaşeretini, başta usturmaça disiplini olmak üzere her yönü ile amatör denizcilerimiz öğrenmelidir. Bunu bilip de tembellik nedeni ile uygulamayanlara da, doğrusunu yaparak çevreye örnek olmalarını teşvik etmeliyiz. Bu konuda marina yönetimleri de usturmaçaları dışarda seyreden tekneleri çıkış esnasında ikaz etmeli ve ilk hareketi başlatmaya katkı sağlamalıdır.