Ekonomik güçlüklere mi, teknolojiye mi, doğaya mı, yoksa yitip giden zamana mı direnemediler, gerçekler bilinmiyor. Ama sessiz sedasız, birer birer ayrıldılar Pasaport'un masmavi, buram buram deniz kokan masmavi sularından. Ne karabataklar, ne martılar ne
Ekonomik güçlüklere mi, teknolojiye mi, doğaya mı, yoksa yitip giden zamana mı direnemediler, gerçekler bilinmiyor.
Ama sessiz sedasız, birer birer ayrıldılar Pasaport'un masmavi, buram buram deniz kokan masmavi sularından.
Ne karabataklar, ne martılar ne de körfezin sevgilisi imbat rüzgarı hiç mutlu olamadılar bir daha bu hüzünlü kayboluş öyküsünün ardından.
Çiçekleri soluverdi, kanatları kırıldı Kordelya'nın, öksüz kaldı rüzgarların efendisi dalgaların dansından.
Ege denizinin efsanevi suları ve bembeyaz havalarda uçuşan köpükleri ile hayat bulan Afrodit'in ruhu birden hüzünle doldu.
"Işıkların senfonisi" bir anda kararıverdi yıldızlı gecelerin ışıl ışıl parıldayan derinliklerinde.
Belki de tekrar döneceklerini biliyorlardı kordonboyuna, boynu bükük yetim ayrılırlarken unutulmayan o hatıralardan.
Kordonboyu'nun, Pasaport'un, körfezin değişmeyen, simgesiydiler ince, uzun kuğu gibi görüntüleriyle.
Ayrı bir deniz kültürü yaratmışlardı İzmir Körfezi'nin mavi tenli mitolojik sularında.
Kürekleriyle, yelkenleriyle can verdiler yıllarca kordonboyuna.
Kimi zaman insanları taşıdılar; nice aşklara, umutlara ve hüzünlere, bitmeyen sevdaların yürekten şahidi oldular dümen suyundaki izlerde. Kimi zaman da yükleri sırtladılar usanmadan anılarla yüklü güvertelerine.
Hatıralarla doldu yelkenleri, uzandılar gelincikler gibi karşı kıyılara yorgunluk nedir bilmeden.
Kürekleri suları değil, sabrı ve umudu kucakladı her denize dalışında. Gündüzleri imbat, geceleri meltem rüzgarları ile yalnızlıklarından arındılar.
Hep yan yana, burun buruna sıralanırlardı, halatları birbirlerine hiç dolanmadan.
Onlar denizcilik tarihimizde önemli bir kültür yarattılar.
Ne savaşlar, ne yangınlar nede depremler gördüler aramızdan ayrılıp kaybolmadan.
Önemli bir tarihin en yakın tanıkları ve varlıklarıydılar.
Ama, şimdi sadece siyah beyaz fotoğraflarda, anılarda kaldılar.
Deniz ise şimdi onlara çok uzak ve özlem içinde. Ne sahiplerinden bir haber var ne de kendilerinden. Yüreklerimizde bir an nostalji oluverdiler, düşlerimizde sevgi, umutlarımızda ışık, gözlerimizde ise hasret.
***
Bu hasret, "360 derece araştırma grubunun" özverili ve titiz çalışmaları ile son buldu.
Tarihi İzmir kayıklarından ilki, Urla'daki bir tersanede orijinaline sadık kalınarak inşa edildi.
Çok kısa bir süre sonrada törenle denize indirildi.
Burada şunu önemle vurgulamak istiyorum.
Bu kayıklar bir devrin simgesiydiler. Yapılan bu kayıklar göstermelik kalmamalı. Aksi taktirde proje amacına ulaşmış sayılmayacaktır.
İzmir Büyükşehir ve Konak Belediyeleri bu projeye destek vermişlerdir.
Ama daha geniş bir katılıma gereksinim vardır. Eğer insanlarımız bu kayıklardan yararlanamayacaklarsa tarihi tekrar yaşayamayız.
Bunlardan en az 30 tane yapılmalıdır.
Bu nedenle projenin alt yapısının ve ekonomik boyutlarının çok planlı olması gerekir.
Maddi destek konusunda İzmirli işadamlarına, sivil toplum örgütlerine, resmi kurum ve kuruluşlara, odalara önemli görevler düşmektedir. Tarihi İzmir kayıklarının yeniden yapılıp gelecek kuşaklara kazandırılması için 360 derece araştırma grubuna herkes destek olmalıdır. Bu önemli ve tarihsel bir sorumluluktur.
Kayıklar tekrar pasaport'a bağlanmalı, hava şartlarına göre kiralanarak denizde gezinti yapılabilmelidir.
Bunun işletmesini İzmir Büyükşehir Belediyesi üstlenebilir. Bu, İzmir insanının denizle tanışıp sevmesi için başlatılan yeni bir uygulama olabilir.
Aynı zamanda turizme de hizmet edebilir. Kayıklar yapıldıktan sonra işletme konusunda bürokrasinin çıkmazları yüzünden denizin bir köşesinde veya karadaki bir hurdalıkta çürümeye terk edilirse, denizcilik tarihimiz çok büyük yara alacaktır.
Ben, yapılan bir ilk kayığın nasıl inşa edildiğine tanık oldum.
Elde, kayıklarla ilgili hiçbir plan, proje ve forma olmadığı halde, sadece fotoğraflara bakılarak, çok zorluklarla ve hesaplarla çıkarılan planların, ustaların ellerinde nasıl hayat bulduğunu, nasıl emeğe dönüştüğünü gördüm.
Urla'daki tersane ustaları ve mühendislerimiz bunu başardılar. 100, belki de 120 yıl önce imal edilen bu kayıklardan elimize ulaşan hiçbir belge kayıt bulunmamaktadır.
Bu nedenle teknenin formasının çıkarılması için çok yoğun bir emek harcanmıştır. Teknenin iskeletinde eskisine uygun olarak bakır perçinler kullanılmıştır.
Oturma yerlerindeki ağaçlara eğimleri verilirken, yine ağaç olan dış kaplamaları yapılırken verilen kıvrımlar tam bir el emeği, göz nurudur.
Ortaya bir sanat harikası çıkmıştır.
Artık onlarla tanışmak ve kucaklaşmak zamanı geldi.
Pasaport, Kordon ve İzmirli onları çok özledi. Hep beraber onlara sahip çıkarak bu insani ve toplumsal görevimizi yerine getirmeliyiz.
İnce, uzun, başı ve kıç terası kalkık bu zarif görünümlü kayıklarla gezmek istemek herkesin en doğal hakkıdır. Çünkü onlar, pasaporttaki nostaljiyi bize sunacak olan deniz kültür mirasımızın en güzel örnekleridir.