Mavi Vatan: 21. yüzyılda bağımsız Türkiye için çıkış yolu
Bağımsız bir devlet olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu özelliğini İkinci Dünya Savaşı başında kaybetti. 1939 yılından itibaren, 21 yıl önce İstanbul’u işgale gelen donanmaların temsil edildiği sistemle- İngiltere ve Fransa- ittifak kurdu. Kapı aralanmıştı. Savaş bittikten sonra ABD boşluğu doldurdu. Sonunda 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbesi ile kökünden sarsılacak 77 yıllık Atlantik maceramız başlamıştı. Öyle bir macera ki devletin yatak odası sayılan Milli İstihbaratı Amerikan istihbaratına teslim edecek aymazlık; ulusal onurumuz sayılacak savunma doktrinimizi Türk milli menfaatlerinin yerine NATO menfaatleri ile ikame edecek ahmaklık içindeydik.
NE DEMEK BAĞIMSIZLIK!
Atalarımız, Atlantikçilerin körüklediği komünizm ve Sovyet düşmanlığı ile beslenen Interdependent yani karşılıklı bağımlılık mantrası adı altında milli olan her şeyden uzaklaştırıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ten uzaklaştırıldı. Cumhuriyetin temel kurucu değerlerinin içi boşaltıldı. 1946’dan sonra enerjisini din temelli politikalardan alan sağ iktidarlara teslim oldular. Bu sürece gelişte kurucu parti CHP’nin Atatürk’le ve değerleri ile çatışma halinde inanılmaz hataları olmuş, Atlantik sisteme teslimiyetin ilk bayrağını DP değil, maalesef kurucu parti çekmişti. DP, kaderin cilvesi CHP’nin içinden doğmuştu Sonuçta hegemonya başarmıştı.
HATA ÜSTÜNE HATA
Batının gözüne girmek ve NATO’ya kabul edilmek için Meclis kararı olmadan 1950‘de Kore’ye Mehmetçik gönderdiler. Cezayir’in bağımsızlığı karşısında Fransa’nın yanında yer aldılar. 1964 yazında Kıbrıs/Erenköy’de soydaşlarımız katledilirken Amerikan Başkanının bir mektubu ile Mersin açıklarındaki donanmamızı geri çevirdiler. 1980’de safça bir NATO aldatmasına kanarak Yunanistan’ın askeri kanata dönmesine hiçbir taviz almadan izin verdiler. Aynı yıllarda yurt dışındaki diyanete bağlı imamlarımızın maaşlarının Suud’lar tarafından ödenmesine (Rabıta) onursuzca evet dediler. Ege’de hayati çıkarlarımızı ne zaman lehimize sonuçlandırmaya kalksak ABD baskısı ile sorunları dondurdular. Yıllarca gayri askeri statüdeki Yunan adalarının bu statüyü bozmalarına hayır diyemediler. 1984 yılından itibaren dirlik ve düzenimize musallat olan PKK’ya destek olan Atlantik müttefiklerimize dur diyemediler. Soğuk savaş sırasında çok başarılı Kıbrıs Barış Harekâtı ile Ege’de statükoyu korumaya yönelik milli jeopolitik hamlelerimiz olsa da bu hamleleri kesin jeopolitik sonuçlara dönüştüremediler. KKTC’nin tam bağımsız varlığını savunamadılar; Ege’de her krizde haklı olduğumuz halde ABD baskılarını aşamadılar. Hiçbir sorunu kendi lehimizde sonuçlandıramadılar. Soğuk savaş boyunca savunma sanayiini kuramadılar. 24 Ocak 1980 sonrası üretim ekonomisini terk ettiler. Milli eğitim sistemini sürekli değişime uğratarak gençleri akıl ve bilimden uzaklaştırdılar. Osmanlının vicdanları okşayan imparatorluk nitelemesinin parıltısı altında yoz ve yobaz tarihçiler marifeti ile halka ve gençliğe gerçekler yerine din sosu ile yıkanmış hurafeler ve Atatürk ile silah arkadaşlarından uzaklaşmayı öğrettiler. Orta Asya köklerimizdeki şanlı Türk tarihini ABD yönlendirmesi ile Türk İslam sentezi üzerinden başkalaştırdılar. Millet yerine ümmet ikamesine izin verdiler. Yine, AB ve ABD tavsiyelerine uyarak etnik ve dinsel bölünmeye fırsat sağlayacak siyaset iklimini yarattılar. Kendine olan güvenimizi içi boş batı hayranlığı ile doldurdular. Güzel Türkçemizin ingilizceleştirilmesine izin verdiler.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI ARTAN HATALAR
90’larla birlikte Atlantik sistem zafer sarhoşluğu ile daha da saldırganlaştı. Dönem hükümetleri biat ettiler. 1990 yılından itibaren güneydoğumuzda kukla bir Kürt devletinin kurulmasını kolaylaştıracak Çekiç Güç’e mevcut hükümetler üzerinden yüksek askeri komutanlık onayı ile izin verdiler. Muavenet muhribimizin vurulmasına bile komplo diyemediler. 1996 sonrası Kardak benzeri 153 ada adacık ve kayalık ismini göğsümüzü gererek deklare edemediler. FETÖ denen uğursuz alçak bir tarikatın kılcal damarlarımıza kadar girmesine ABD korkusu ile mâni olamadılar. KKTC’nin sonunu getirecek Annan Planına Yes be annem dediler ve de dedirttiler. KKTC için vizyon çizemediler, NATO genişlemesinde KKTC’nin tanınması kozunu kullanamadılar. Bursa’da 2009 Ekim’inde oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçında Azerbaycan bayraklarını toplatacak kadar alçaldılar. 2004 yılından itibaren ortaya tam anlamıyla çıkan, Anadolu’yu Ege ve Doğu Akdeniz’den koparan Seville Haritasına hayır demeyi, AB’ye tam üyelik hayalleri içinde bu konuda her türlü ikazı yapan Deniz Kuvvetlerine rağmen başaramadılar. 2009 AB ilerleme raporunda ismen şikâyet edilen Deniz Kuvvetlerini koruyacak tek bir açıklama yapmadılar. Aynı süreçte Kıbrıs, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de milli çıkarlarımızı koruyan Atatürk’ün Amirallerine ve deniz subaylarına kumpas kurulmasına izin vererek Deniz Kuvvetlerimizin geleceğinin çalınmasına onay verdiler. 11 Şubat 2011 gecesi Balyoz davasında, Donanmanın 53 Amiralinin 15’i ve en seçkin 80 denizci komutanı sahte delillerle tutuklandıktan iki saat sonra başlarını yastığa koyup huzur içinde uyudular. Çözüm süreci denilen jeopolitik yıkım sürecinin akil insanlarına alkış tuttular, Ergenekon ve Balyoz süreçleri devam ederken Habur kapısında kurulan çadır mahkemelerine aldırış etmediler. Montreux Sözleşmesini tartışmalı hale getirecek; çevreye emsalsiz zarar verecek İstanbul Kanalı projesine onay verdiler. Kısacası 1939 sonrası iktidara gelen tüm hükümetler batı (Washington DC, Londra, Paris) ne der? Korkusunu kıramadı ve Atlantik karşısında bağımsızlığımızı, benliğimizi yitirmenin eşiğine geldik. Ve 15 Temmuz 2016 darbesi geldi.
FETÖ DARBESİNDEN YETERİNCE DERS ÇIKARAMADIK
15 Temmuz 2016 gecesi 16. Türk devletini kaybetmenin eşiğine geldik. FETÖ neden tetiği çekti? Zira heryerdeydiler. Atlantik sistemin gücü tam arkalarındaydı. Kazanacaklarını değerlendirmişlerdi. Başaramadılar. 16 Temmuz 2016 sonrası yeni bir sabaha uyandık. Türkiye gemisi Atlantik limanından ayrılmalıydı. Zira bu liman, gemiyi batırmayı hedeflemişti. Etki tepkiyi yaratır. Rusya’dan S-400 alım kararı; Çin ile KvY (Kuşak ve Yol) girişiminde yakınlaşma, Suriye kuzeyi ve Irak’ta kukla Kürt devletinin kurulmasını önleyici askeri güç kullanımı; üst üste Asya çağına yönelik açıklamalar, Astana ve Soçi süreçlerinde Asya güçleri ile iş birliği; Türk akımı projesinin sonuçlanması gibi ardı ardına yapılan hamleler en azından Atlantik bağımlılığındaki bir devletin kendini bulma, yok olma eşiğinden kurtulma gayretleri oldu. Ancak 15 Temmuz 2016’da yaşananlara rağmen ABD ve NATO devletlerinden destek alan Atlantikçi FETÖ ihanetinden tam olarak ders çıkaramadık. İktidar, üst seviye siyasileri yargılatmadı; Muhalefet FETÖ ihanetinden mağduriyet ve muhalefet yaratma derdine düştü. Her ikisinde de baskın hâkim güçler tam bağımsız reflekslerin dışında Türkiye’nin gerçek gücü dışında arayışlara girdiler. Maalesef bu güzel ülkede hala iktidara gitmenin veya korumanın yolunun Washington DC’den onay alınmasına bağlayan kesimler; Washington Consensus ’unun çökmesine rağmen bu gerçeği hala kavrayamayanlar var.
MAVİ VATAN YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Başlangıçta deniz yetki alanlarımızı sembolleştiren bir kavram olarak ortaya atılan Mavi Vatan, işte böyle bir konjonktürde kamuoyunun gündemine oturdu. Batı basınında algı operasyonları kapsamında emperyalist, yeni Osmanlıcı, genişlemeci bir tez olarak sunulan Mavi Vatan aslında Kemalist, bağımsız olması gereken bir devletin halkı ile birlikte denizleri yeniden keşfetmesi, kıyının ötesindeki vatanını keşfetmesinin sembolüne dönüştü. Son 400 yıldır önce Osmanlı son 100 yıldır da (15 yıllık Atatürk dönemi hariç) Atlantikçi cephe ile karacı müesses nizam tarafından denizlerden uzaklaştırılmış, bir türlü denizcileşme hamlesini başlatamamış devlet ve millete deniz ile denizciliği tanıtmak, sevdirmek ve yaygınlaştırmak için bir nevi fırsat kapısı açtı.
BİRLEŞTİREN MAVİ VATAN
İktidar ve muhalefet Mavi Vatan ortak zemininde buluşmayı öğrendi. Özünde Kemalist olan bu doktrin, İslamcı bir hükümet tarafından uygulanmasına ve geçen hafta İletişim Başkanlığının yayınladığı her yönü ile kötü hazırlanmış ve dışarıya ve içeriye son derece yanlış mesajlar veren Mavi Vatan Marşı ve benzeri ayağımıza kurşun sıkan uygulamalara rağmen devlet ve milletin tavan ve tabanında ortak payda bulabildi.
DENİZİ KEŞFEDEN TÜRK MİLLETİ
16. yüzyıl hariç tarihinde deniz gücü olmayan ve bu nedenle 20. yüzyılda Anadolu’nun deniz tarafından işgalini önleyemeyen Osmanlıya inat, 100. yaşına yaklaşan Cumhuriyet, yeni başlayacağı yüzyılın başında Mavi Vatanını fark etmiştir. Onu yeni Misak ı Millîsi yapmayı öğrenmiştir. Kara egemenliği içinde son 100 yılda Anadolu’yu merkeze koyan milli strateji ile SSCB, sonradan Rusya’nın güneye inmesini önlemek için onu Türk Boğazlarında sıkıştırmayı amaçlayan NATO stratejisinin dışında yeni bir jeopolitik çekim alanı oluşturmuştur.
MAVİ VATAN VE BAĞIMSIZLIK
Mavi Vatan, küresel hegemonyaya karşı 100 yıl sonra ortaya çıkan yeni bir bağımsızlaşma hareketinin de itici gücü, belki de temel taşı olacaktır. Bu yönü ile Mavi vatan Atatürk jeopolitiğinin bir devamıdır. Türkiye’ye artık Mavi Vatan ilhamı gelmiştir. İlham, içe doğan hak etme arzusudur. Bu arzu özellikle Türk gençliğinde vardır. Bu arzuyu ve gençliği kazanabilecek siyasi partiler 21. yüzyıl iktidar mücadelesinde öne çıkacaktır. Gençliğin bu ivmesini kimse önleyemez.
RAHATSIZ ATLANTİK CEPHESİ
Bu nedenle Mavi Vatan, Atlantik hegemonyasını son derece rahatsız etti. Tekrar hatırlatalım hegemonya Türklerin ne denizcileşmesini ne de Atatürk’e yaklaşmasını ister. AB ve ABD, Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden başarısız 2016 FETÖ darbesi sonrası Türkiye’yi çevreleme politikasına geri dönmemek üzere yönelmiştir. Aslında Suriye, Irak, Libya ve Dağlık Karabağ’da askeri alanda yaşananları bu çevreleme politikası dışında düşünemeyiz. Benzer şekilde ABD ve Fransa başta olmak üzere hegemonik güçlerin Yunanistan ve GKRY üzerindeki yeni stratejik, ekonomik ve siyasi hamleleri de (Girit/Suda, Dedeağaç, Barzanistan, PYD ve YPG birleştirme gayretleri, GKRY de üs arayışları vb.) bu düşmanca çevrelemenin somut uygulamalarıdır. BU sürece İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords) adı altında Arap-İsrail barışı ve Körfez gazının İsrail’e dolayısıyla Akdeniz’e çıkarılmasını da ekleyelim. Bu süreç, Türkiye, Seville Haritasına ve hegemonya kurgularına rıza göstermediği sürece devam edecektir. Amaç Kurtuluş Savaşsız yeni bir Sevr sürecini ülkemize kabul ettirmektir. Bakın bunun son örneğine; Türkiye’deki Atlantikçilerin pek sevindiği Dış ilişkilerle ilgili Avrupa Birliği Konseyi’nin 1 Ekim 2020 tarihli Zirve sonuç bildirgesinin Akdeniz ile ilgili bölümünde 20. Maddede ne yazıyor?
‘’Uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemlerin veya provokasyonların yenilenmesi durumunda, Ekim 2019 tarihli Türkiye ile ilgili önceki sonuçlarını hatırlatarak ve yeniden teyit ederek; AB, Avrupa Birliği Antlaşması Madde 29 uyarınca, elindeki tüm araçları ve seçenekleri kullanacaktır. Ayrıca Birlik; AB’yi Kuran Anlaşma Madde 215’e göre kendi çıkarlarını ve üye devletlerinin çıkarlarını savunmayı kabul eder.’’ Özetle, Türkiye’ye, ’’kendinin ve KKTC’nin kıta sahanlığı içindeki çıkarlarını korumak için eylemde bulunma. GKRY veya Yunanistan dilediğini yapabilir. Ama sen yaparsan en ağır ambargolar dahil sonuçlarına katlanırsın…’’
DENİZDEN UZAKLAŞAMAYIZ
21. yüzyılda denizden kuşatılmaya izin veremeyiz. Atalarımızın hatasını tekrar edemeyiz. Dünya okyanus ve denizlerinin % 0,8 kadarı olan Doğu Akdeniz’den dışlanmayı kabul edemeyiz. Bunu kabul ettiğimiz anda kuşatmaya razı oluruz. Sonuç olarak Atatürk’ten 82 yıl sonra Asya yüzyılının başladığı bir konjonktürde Türkiye, 1939-2016 arasında Atlantik sistemden üst üste yediği karşı hamlelerden ders çıkararak yeniden bağımsızlık rotasına girme kararlılığını gösterebilmelidir. Bunu başarmak için koşullar olgunlaşmıştır. En önemlisi Türk gençliği ezici kararlılık ve çoğunluğu ile Mavi Vatanın yani bağımsızlığın arkasındadır. Mavi Vatan’dan taviz verecek hiçbir iktidar Türkiye’de varlığını koruyamaz. Artık Mavi Vatan Misak ı Millidir.
MAVİ VATAN ATATÜRK'ÜN ESERİDİR
İletişim Başkanlığının Türkiye’ye büyük zarar verebilecek özelliklere sahip, çıktığı andan itibaren Türkiye’yi yayılmacı, yeni Osmanlıcı gösteren batı medyasına malzeme veren Mavi Vatan Marşına ve bu tip kışkırtmalara rağmen yurtdışındaki yeminli Türk düşmanı Atlantikçilere hatırlatalım. Mavi Vatan tepesinden tırnağına kadar Atatürk’ün yansımasıdır. 1 Eylül 1922 sabahı ordularına verdiği Akdeniz emrinin 98 yıl sonraki devamıdır. Bu enerji büyümektedir. İçimizdeki etki ajanlarınızın bu etkiyi kırmaları için çok ama çok çalışmaları gerekir. İktidar ve muhalefete de Romalı siyasetçi Cato’nun ‘’Carthago Delanda Est (Kartaca Yıkılmalıdır) ’’, ısrarı içinde hatırlatalım.
"Huntington isimli kışkırtıcı stratejistin Medeniyetler Çatışması tuzağına düşmeden, 21. Yüzyılda Türkiye gemimizi dar ve tehlikeli sulardan açık denizlere çıkarabiliriz. Zaman tarihten, jeopolitik ve strateji biliminden ders çıkarma zamanıdır. Zaman Atatürk’ün ipine sarılma zamanıdır. Zaman Türklüğün yüce değerlerini hatırlamak zamanıdır. Zaman geldikleri gibi giderler deme zamanıdır. Zaman birlik olma zamanıdır."
(Türk Deniz Kuvvetlerine ve Denizaltı Filomuza uzun yıllar değerli hizmetlerde bulunan Emekli Tuğamiral Çetinkaya Apatay, 25 Eylül 2020 tarihinde vefat etmiştir. Karadeniz Bölge Komutanlığı sırasında Karadeniz Ereğli halkının gönlünde taht kuran, yazdığı beş ayrı eser ile Deniz Kuvvetlerinin eser sahibi Amiralleri arasında seçkin bir yere sahip olan değerli Amiralimize rahmet diliyor; ailesi ve dostlarına taziyelerimi sunuyorum.)