Başladığım günden bu yana ilginizi üzerimden hiç eksik etmediniz. Benim gibi bir ilgi canavarına bile şikâyet edilecek ortam yaratmadınız. Yorumlar gönderdiniz, tepki gösterdiniz, talepte bulundunuz. Kısaca beni üstünkörü okumadığınızı bana gösterdiniz. B
Başladığım günden bu yana ilginizi üzerimden hiç eksik etmediniz. Benim gibi bir ilgi canavarına bile şikâyet edilecek ortam yaratmadınız. Yorumlar gönderdiniz, tepki gösterdiniz, talepte bulundunuz.
Kısaca beni üstünkörü okumadığınızı bana gösterdiniz. Bunun için de yazıma başlamadan evvel hepinizi sevgiyle kucaklamak istiyorum.
Bu kadar iltifattan sonra şimdi asıl konumuza dönelim.
Kılavuz kaptanlarımız için yazmak, onların yaşadıkları zorlukların farkında olduğumuza dikkat çekmek zaten hatırımdaydı.
Ancak… Poseidon ile ilgili makalemden sonra gelen kimi tepkiler süreci çabuklaştırdı.
Mersin pilotlarının lideri Sevgili Ergun Nuroğlu, geçen yazımı okuyunca değerli yorumlarını esirgememişler. Bu arada gönül koymayı da ihmal etmemişler. Malumunuz işin başından beri her yazımda acentelerden dem vurup bizim mesleğin zorluklarını anlatıyorum.
Poseidon’un garezinde de yine aynı konuya değinmiş, fırtınalı havalarda mürettebat gemi içinde mağdur olurken, bir sonraki limanda bekleyen acentenin de krize girip tırnaklarını yediğinden bahsetmiştim.
Eh… Bütün bunları sayıp sevgili kılavuz kaptanlarımızdan hiç söz etmeyince Ergun bey dayanamayıp hafiften bir sitem kondurmuş.
Herhalde onları hem yazılarımızda hem de aklımızda fikrimizde es geçtiğimizi düşündüler.
Yanıldılar elbet… Onların yaptıkları görev aralara sıkıştırılarak sözü edilecek denli basit değil.
Kaldı ki haklarını yiyip onları unutmaya kalksak bile yönetmelik ve talimatnameler bizi onları hatırlamaya zorlayacaktır.
Hepimiz gayet iyi biliriz ki; kılavuz kaptanlarımız olmaksızın limanlarda belli bir tonajın üzerindeki gemilerin hareket etmek imkanları yoktur. Gemi hareket etmedikten sonra da bizim acente olarak iş yapma olanağımız neredeyse ortadan kalkar.
Bu arada Ergun kaptan kılavuzluk hizmeti veren değerli pilotlarımızı Poseidon’un melekleri olarak tanımlamış. Tabir bana oldukça şık geldi. Belirtmeden geçmek istemiyorum.
Kılavuz olmak kimi zaman bana, her daim aynı gemiye kaptanlık hizmeti vermekten daha zormuş gibi gelir.
Böyle bir şey düşündüğüm ve bundan sonra yazacaklarım için lütfen denizlerde, uzak ve yakın yollarda hizmet veren değerli kaptanlarımız bana gücenmesinler. Onların çektikleri zorluklar elbette daha farklı ve bu konuyu da ayrı bir makalede işlemek görevimizdir.
Gelelim kılavuz kaptanlarımızın yaşadıkları sorunlara.
Düşünsenize; hayatınızda ilk defa, tanımadığınız o güne dek ilk kez karşılaştığınız bir gemiye ayak basıyorsunuz. Ayak basmadan evvelde kellenizi koltuğunuza alarak çarmıktan tırmanıyorsunuz. Çarmık ya da diğer adı ile ‘Şeytan Merdiveni’ çocukluğumdan beri tüylerimi hep diken diken etmiştir.
Bilen bilir, çarmığa tırmanmak spor salonunda step yapmaya benzemez. Atletik olacaksın, enerjik olacaksın ve de dikkatini toplayacaksın. Ne de olsa denizdesin. Ne kadar sağlam olduğu şüpheli olan şeytanın merdiveninden sen tırmanırken gemi her türlü cilvesini yapıp bir genç kız edasıyla salınabilir.
Gemi ne yaparsa yapsın sen aklına sahip çıkıp düşmeyeceksin!
Deniz diyecek olursan dalgası var, çalkantısı var. Durduğu gibi durmaz.
O halde ne yapmalı?
Yapılacak tek şey var gibi görünüyor.
Dikkatini toplamak!
Buradan söylemesi kolay ama çarmığa çıkarken bunu yapabilmek ayrı bir derttir.
Neticede o da insan olduğuna göre kafası bin bir sorunla meşgul olabilir.
Çocuğu hasta, bir gece evvel eşiyle kapışmış, uykusuz, hatta başı çatlayacak derecede ağrıyor bile olabilir.
Ancaaak… Başı da ağrısa, çalkantıdan midesi de bulansa kılavuz kaptan nazlanmadan o gemiye çıkmak zorundadır.
Midem bulandı deyip gemiden inecek olsa önce biz acenteler itiraz eder gemiyi ortada bıraktı deyip arkasından teneke çalarız.
Çarmıktan ve kılavuz kaptanlardan bunca söz etmişken geçen yıl üzücü bir kazada kaybettiğimiz ‘Baba’ lakaplı ‘Lütfü Kaptan’ın ruhunu rahmetle anmadan geçemeyeceğim.
Aklına gelen tüm sorunları elinin tersi ile bir kenara iterek dikkatini topladın ve çarmıktan çıktın. Gemiye ilk adımını attın.
Bitti mi?
Hayır! Çünkü ‘Poseidon’un Melekleri’ için pandomim daha yeni başlıyor.
Tanımadığın bir dolu tayfa ve huyunu suyunu bilmediğin bir kaptanla burun buruna gelirsin.
Adam sana yardım ederek işini kolaylaştırabileceği gibi, abus suratlı biri olup canını sıkacak her hareketi de yapabilir.
Heyhat! İyi bir kılavuz kaptan manevranın sağlıklı tamamlanması için bu saçmalıkları görmezden gelmek zorundadır.
Daha da ötesi daima gemi kaptanının ruh halinden anlamalı, ona güven vermeli ve gerektiğinde empati yapabilmelidir.
Yabancı bayraklı bir geminin kaptanının, ayaklarını neredeyse burnuma doğru uzatıp oturduğu bir anımı hatırlarımda hala bu hareket aklıma geldikçe bütün cinlerim başıma toplanır.
Artık nasıl birine denk geleceğin tamamen şansına kalmış. Ama mühim değil.
Hizmet vermek üzere gemiye çıktığında ‘Ben senin suratını sevmedim’ deyip gemiden inmek gibi bir şansı yukarıda sayılan nedenlerden dolayı yoktur.
Ne yapılacak? Gemiye çıkılmışsa görev ifa edilecek, hizmet tamamlanacak ve aşağıya öyle inilecek.
Yaşanan zorluklar sadece kılavuz kaptanlara mı mahsus?
Elbette hayır!
Bunca yorgunluk ve stres ile eve giden bir insanın halinden evde onu bekleyen eşi de payına düşeni alacaktır kuşkusuz. Stresten hakkına düşeni almadan evvelde eşi özellikle fırtınalı havalarda eve hayırlısıyla dönsün diye dua edip o da evde sıkıntıya girecektir.
Kısaca şu veya bu şekilde onlarında eşleri ile beraber bu işin cefasını çektikleri açık.
Seçtikleri hayat kolay olmasa da bu güne dek muhatap olduğum kılavuz kaptanların hemen tamamının işlerini severek yaptıklarını görmek beni mutlu ediyor. Kanımca böyle zorlu bir iş hele de sevmeden asla yapılamaz.
Hal böyleyken bize de; tüm kılavuz kaptanlarımızı bize verdikleri değerli hizmetler, sevgili eşlerini de birer kaptan karısı olarak gösterdikleri sabır ve metanet için buradan tebrik etmek düşecek. Ne dersiniz?
Sevgiyle kalın.