2016 ABD seçim kampanyası döneminde tohumları ekilen Dünya Ticaret hacmindeki düşüşler özellikle 2018 başlarında kendini oldukça hissettirmeye başladı. 2018 Temmuz ayında yayınlanan ekonomik raporların nerede ise tümü 2017’de oldukça kuvvetli olan küresel ihracat rakamlarındaki düşüşlerin özellikle ihracatçı ülkelerde ciddi Pazar kayıplarına neden olduğuna değinmekteler.
ABD / ÇIN arasındaki ticaret savaşları bu küresel pazar kayıplarını körüklese dahi Dünya üzerindeki etkisi bu iki ülke arasındaki ilişkilerden cok öteye gidecek olup, birçok bölge ve ülkeyi de etkileyecektir. Dünya Bankası verilerine göre 2017 de Dünya Ticaretindeki büyüme 4,8% ile 2011’den sonra varılan en yüksek noktaya erişmişti. Bu $ 1.13 Trilyonluk bir değerin el değiştirmesi anlamına geliyor. Bu seviyenin 2018 de korunamayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Rakamsal açıdan hacim o kadar büyük ki büyüme yüzdesinde en ufak bir sapma hacimde olağanüstü rakamlara erişip ürkütücü olabiliyor. ABD’nin Cin’e ilk etapta uyguladığı kısıtlamalar $ 34 Milyarlık bir değeri temsil etmektedir.
Cin’de tabii anında karşılık vererek ayni miktardaki ABD ürünlerine kısıtlama getirip toplam miktarı $ 68 Milyara taşımıştır. Burada rakamlar büyük ve korkutucu olmasına rağmen bence asıl önemli olan bölgesel olarak başlayan bu ticaret savaşlarının tüm Dünya’ya yayılarak anti küreselleşmeye doğru bir hareketin başlanmış olmasıdır. Küresel Ticaret hacmindeki düşüşlerin korumacılığı kamçılayacak korkuları veya bu düşüşlerin zaten artmakta olan korumacılık görüşlerinin bir sonucu olup olmadığını bir kenara koyacak olursak, Ülkeler bazındaki ve Dünya genelindeki refah düzeyinin düşeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır. Ekonomistlere göre serbest ticaret ülke refahının artmasındaki en önemli etkenlerden biri olarak görülmektedir. Serbest Ticaret’ten uzaklaşıldığı bu günlerde de Dünya refahında ciddi düşüşlerin görülmesi bence kaçınılmaz olacaktır. Konunun üzerine derinlemesine eğildiğimizde anti küreselleşmeyi körükleyen korumacılık dürtüsünün göründüğü gibi sadece ekonomik nedenlere dayalı bir dürtü olmadığını kişisel, sosyolojik ve hatta psikolojik sebeplere dayandığını izlemekteyiz. Hatta bu korumacılık dürtüsü arkasında saklananlar, serbest ticaret sonucunda diş ülkelere bağımlılığın artması ile Ulus Devlet kavramının elden gideceğini dahi düşünebiliyorlar. Bu durumda ulusal egemenlik ile serbest ticaret birbirlerine aykırı mı düşüyorlar sorusu akla geliyor. Göreceğiniz gibi, konuyu irdeleyince korkunç gözlemler ile karşılaşabiliyoruz.
ABD Pennsylvania Üniversitesinde yapılan bir araştırma sonucu bu anti küreselleşmeyi körükleyen nedenlerin arkasında uç temel ve de korkunç dünya görüşü olduğu ortaya çıkıyor. AYIRIMCILIK (ISOLATIONISM), MİLLİYETÇİLİK ( NATIONALISM) ve IRKCILIK - İÇİNDE YAŞADIĞI TOPLUMUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANMAK (ETHNOCENTRISM).
AYIRIMCILIK: Araştırma sonuçlarına göre Amerikalılar Devlet’in küresel açlık, çevre kirliliği gibi Dünya sorunları ve ülkeler arası çatışmalar ile ilgilenmeyip kendi iç sorunları ile ilgilenmeleri gerektiğine inanıyorlar.
MİLLİYETÇİLİK: Bu şüpheci zihniyetler ABD vatandaşlarının diğer dünya vatandaşlarına oranla daha üstün olduklarını ve herkesin kendilerine uyum sağlaması gerektiğine inanmaktalar. ( Bir yanlış anlaşılmaya sebep olmaması açısından not etmenizi önemle rica ediyorum. Bu kesinlikle benim görüşüm değil Pennsylvania Üniversitesi Siyasal Bilimler Akademisi tarafından yapılan bir araştırma sonucu )
IRKCILIK: Aynı şüpheci zihniyetler Dünya vatandaşlarını ırk ve etnik özelliklerine göre gruplara ayrılmaktalar ve ustun niteliklere sahip olanın kendi grupları olduğuna inanmaktalar. Bu üç bağnaz dünya görüşünün tek bir ortak paydası var…..
Düşük Eğitim Düzeyi, bir başka deyişle yarı cehalet. Sonuç olarak eğitim düzeyi düşünce Milliyetçilik, Ayırımcılık ve Irkçılık görüşleri güç kazanmakta ve bu da anti küreselleşmeyi körüklemektedir. Eğitim düzeyinin yüksek olduğu toplumlarda ise serbest ticaret ve uluslararası ilişkiler güç kazanmakta toplumsal ve bölgesel refah artmaktadır. Kısa bir bağlantı kurarak ABD Nüfus Sayım Bürosunun 2014 verilerine göre yayınladığı bir raporda ABD’de 27 yas grubunda yapılan bir araştırmada toplumun 72%’nin yüksekokul mezunu olmadığı gerçeği dikkatimi çekti. Sanırım, ABD’de Trump ile su üstüne çıkan ama gizliden gizliye güçlenen anti küreselleşme ve aşırı tutucu ve milliyetçi görüşlerin ardında yatan nedeni aramak için fazla çaba sarf etmemize gerek kalmıyor. Bu düşük eğitim düzeyinin de düzelmesi bir kaç yılda gerçekleşecek bir olgu değil. Bu tur demografik değişimler ancak nesillerin değişmesi ile gerçekleşebiliyor.
Maalesef, müreffeh, barışçıl, milliyetçilik, ırkçılık ve ayırımcılık gibi hasta görüşlerden arınmış bir Dünya’ya erişebilmemiz için korkarım bir kaç nesil daha geçmesini beklememiz gerekecek. Bizler göremeyiz ama gelecek nesiller ona göre yetiştirsinler kendilerini.