GEMİYE NEDEN “SHE “DENİR?
Hazırlayan:Müh.A.İlker MEŞE
Dünya çapında gemilerden bahsedilirken, İngilizce’de kadınlar için kullanılan ‘she’ kelimesi kullanılır. Özellikle denizciler arasında bu çok yaygındır. Bu konunun uzun zamandır araştırılması gerektiğini düşünüyordum. Bu nedenle, Gemilere neden she denildiğini araştırmaya koyuldum. Bununla ilgili kulaktan dolma bilgiler ve birbirine benzer yayınlarla karşılaşınca, bu benzetmenin kökenini araştırmak için biraz gerilere gitmemiz gerektiğini düşündüm. Elimizdeki en eski kaynak, Kasım 1939 tarihli “Deniz Dergisi”’nin 53’ncü sayısında Mütekait(emekli)Kaptan Bisset’ten alınan bir makaleydi.
İDARE EDİLMESİ ZOR
Makalede konu şöyle özetleniyordu:
“Gemiye niçin (she) denir sualine henüz ikna edici bir cevap bulunamamıştır. Bu mevzu üzerinde gemicilik ve seyrisefain kitapları da meskuttur (hakkında konuşulmamıştır.) Hatta ona denizciler bile zihinlerini yormamışlar yahut da şöyle bir cevap vermişlerdir. ”Gemi müennestir(Arapça dişi diye ayrılan kelimeler için kullanılır). Çünkü onun bir beli vardır.
Baki mektebe mensup kıranta bir kaptana sefer esnasında bir kadın bu suali sormuş ve Kaptan şu cevabı vermişti: “Çünkü gemileri idare etmek müşküldür.” Ve abus bir çehre ile ilave etmişti: ”Bilhassa dar ve sıkıntılı yerlerde”
Kaptanın evdeki işlerine ait malumatı yoksa da bir denizci olmak sıfatı ile şu hakikat tasdik ve tekeffül ederim ki, bir dokta veya dar kanallarda ve müdücesirli (med cezirli) mahallerde gemiler ekseriyetle kontrol ve idare edilemezler ve römorkörlerin yardımı ile mahallerine çekilmek ve sevk edilmek gibi zavallı bir hale düşerler.
Yukarıdaki mevzuu bahis olan kaptana yine aynı kadın evine hasret çekip çekmediğini sormuştu. Kaptan da sözlerindeki manadan bihaber olarak şu cevabı vermişti: “Hayır madam. Evimden kâfi derecede uzak kalamadım.”
BİR EFENDİSİ VE HİZMETKARLARI VAR
Bu mevzu üzerinde malumat toplarken, bir arkadaşım yetmiş sene evvelki(1865 tarihli) bir gazeteden kesilmiş bir fıkrayı bana gönderdi. Bu fıkrada ezcümle şu satırlar vardı.
“Gemiye (She)müennesle(dişi) hitap olunur. Çünkü onun bir kocası, efendisi ve iyi teçhiz edilmiş ve donatılmış olmasına dikkat eden müteaddit hizmetkarları ve Mateleri (arkadaş, geminin ikinci zabiti), ince ve zarif beli, güzel bir başı ve güvertesinde müteaddit companionları (arkadaşları) ve Bouyları (genç erkek) vardır. Gemi ekseriyetle stay da bulunur.(orsa alabanda, kadın korsası). Bazen de aksi olur. Stay den dışarı çıkar.
Görüyorsunuz ki gemi ve kadın arasında böyle müşabetle(benzeşlik) arayıp durulmaktadır. Ben şimdi bu meselenin romantik halline çalışacağım. Yelkenin hüküm sürdüğü satvetli (hükmettiği) günlerde kar gibi beyaz dalgalanan bir bulut gibi yelken ile muhteşem direkler ile ve zarif itinalı hatları ile gemi bir güzellik numunesi idi.
Erkekler ve denizciler onu kadınları sevdikleri kadar severlerdi. Şair Byron, Corsair isminde böyle güzel bir gemiyi metih kastı ile şöyle demişti.
“0 yani gemi, Sularda hayatın bir parçası gibi yürüyor.(She walks the waters like a thinkg of life)”
KÜPE DE VAR OMUZ DA
Bundan başka gemiye aşağıdaki kelimelerle de daha ziyade müeneslik(dişilik) izafe etmek istemişlerdir.
Knees = Dirsek, gemide parçok
Shoulders = Omuz, gemide çıkma omuzluk
Heads = Baş, geminin başı
Eyes =Göz, gemide mapa
Cheeks = Yanak, gemide yan parçası
Ribs =Kaburga, gemide posta,
Jaws =Çene, gemide bumba direğinin çatallı kısmı
Throats =Boğaz
Ear ring =küpe, gemide demir küpeler
Buckle =toka
Aprons =peştamal, önlük, gemide geminin baş bodoslamasından omurgaya bitişik olan parçası
Stay =Kadın korsası, gemide orsa alabanda
Kannets =Kadın şapkası, gemide direk şapkası
Pins =toplu iğne
Bütün söylediklerimizi bir fındık kabuğuna sığdıralım: Bir gemici için gemisine she diye hitap etmesi gayet tabiidir. Bunun onun için geçirdiği fecaat (yürekler acısı durum) ve romantik hayatına tamamı ile tetabuk(uygun düşmek)eder. Siz hiç “bütün güzel kızlar gemiciyi severler(all the nice girls love a sailor),deniz şarkısını işittiniz mi? Bu şairler ve musikişinaslar gayet tabii olarak bu şarkıları yazarken esas fikri kavramışlardı.
Bundan başka şu eski darbımeseli(öz deyişi)de size hatırlatmaya müsaade ediniz. ”Bir gemicinin her limanda bir sevgilisi vardır.(The sailor has a girl friend in every port.)”
Ben bu dünyayı birkaç kez dolaşmış bir denizciyim ve bahsettiğim darbımeselinin manası anlayarak ve bilerek söylüyorum. Hakikat şudur ki, gemiciler gemiler ve kadınlar ayrılmayacak derecede birbirlerine karışmışlardır. Aralarında mütekabil bir anlaşma ve cazibe mevcuttur. Kadınlar neşeli, havai ve avare ruhu severler. Gemicilerde güzel, zarif ve akıp giden çizgi ve inhinaları(büklüm,bükülme) severler.
DÜNYAYI DEVRETMEK BİR AŞKTIR
Eski günlerde bir gemici için aylar ve hatta senelerce kadın sosyetesinden mahrum yaşamak tabii ahvaldendi. Ümit burnunu dolaşarak Avustralya’ya yelkenli gemilerle seyahat çok uzun sürer ve bazen çok üzücü, sıkıcı ve iftiraklı (perişan edici)olurdu. İşte bütün bu müddet esnasında bir gemi, gemicisine vatana ve yurduna eriştiği zaman kendisini beklemekte olan aşk, muhabbet ve füsun(büyü)dolu anları hatırlatırdı.
Evet! Bütün şüphe ve taaccüplerimize(şaşkınlık) rağmen bir gemicinin gemisine niçin she dediğini kalplerimizin derinliklerinde hissederiz. Dünyayı devretmek bir aşktır.
Yolun uğurlu olsun gemici’
Çeviren :Ferdı Safié
Deniz Dergisi’ndeki zamanına uygun bir şekilde yazılmış, bu güzel yazıdan sonra biraz daha araştırma yapmaya karar verdim. Yerli kaynakların hemen hepsi yabancılara dayanıyordu. Paylaşımlar genellikle “GLOSSOPHILİA “THE LOVE OF LANGUAGE” sitesinden alıntıydı. Günümüz düşüncelerini paylaşmak için, ben de bu siteden bir özet hazırladım.
“Why We Call a Ship a She?”
“Bir gemiye dişi denir? Çünkü çevresinde her zaman çok fazla koşuşturma vardır. Genellikle etrafta bir erkek çetesi vardır. Çok güzel duran bir beli vardır ve onun güzel görünmesini sağlamak için çok fazla boya gerekir. Sizi sıkıntıya sokan ilk harcama değil, bakımdır, Tamamen süslenebilir. Onu doğru şekilde idare etmek için deneyimli bir adam gerektirir ve dümende bir erkek olmadan kesinlikle kontrol edilemez. Üst taraflarını gösterir, altını saklar ve limana geldiğinde her zaman şamandıralara bağlanır.
Çoğu ABD donanma gemisinin gardıroplarında yayınlanan ve pek çok yapışkan havluya basılan bu düzyazıya dayanarak (biraz arsız veya affedilmez derecede saldırgan olarak kabul ediniz), çoğu insanın sunacağı açıklama budur.
Ama cidden: neden gemiler ve ülkeler (ve bazen arabalar ve diğer gemiler ve araçlar) sıklıkla dişil zamirle anılıyor? Şüphesiz feminizm ve PC gazetecilik tarzı kılavuzları sayesinde, uygulama bir süredir düşüşte olsa da, yine de bu dil yüzyıllardır, tarihsel olarak kök salmış durumda.
Basit bir açıklama, Latince "gemi" kelimesinin - Navis - cinsiyetinin dişil olmasından kaynaklanmasıdır. Ancak insanlar genellikle 'bir dişi olarak gemi' olgusunun daha romantik nosyonu üzerinde hemfikirdirler. Tipik ve tarihsel olarak sahipleri erkek olan ve gemilerine hayatlarındaki önemli kadınların - eşler, sevgililer, anneler - isimlerini verme geleneğinden kaynaklandığı bilinmelidir. Benzer şekilde ve daha geniş anlamlı olarak, gemiler bir zamanlar tanrıçalara ve daha sonra ulusal veya tarihi öneme sahip ölümlü kadınlara adandı, böylece denizcileri tehlikeli okyanuslarda taşıyacak gemilere yardımsever bir kadınsı ruh verildi. Gemilerin pruvalarındaki figür başları genellikle bu tür kadın isimlerin tasvirleriydi ve büyük ölçüde okuma yazma bilmeyen bir deniz nüfusu için geminin adını belirtirdi. 18. yüzyılın başlarına dayanan bu uygulama, daha önce yelkenli gemilerde kadınların varlığının - insan veya temsili biçimde - bir kötü şansın alameti olduğuna dair batıl inançlara sahipti. Teknelere ve gemilere kadınların adını verme uygulaması, yelkenli gemilerimizi kadınlaştırma alışkanlığında olduğu gibi, kesinlikle özel olmasa da günümüzde de devam etmektedir.
Gemiler gibi, ancak sıklığı giderek azalan ülkelerde, tarihsel ve edebi bağlamlarda, özellikle de yazar veya konuşmacılar, retorik veya şiirsel etki için o ülkeyi kişileştirmeye çalıştığında, tarihsel olarak kadın bir biçim almıştır.
By Rear Admiral Francis D. Foley, U.S. Navy (Retired), Naval History, December 1998
ROMANTİK Mİ, CİNSİYETÇİ Mİ?
Webtekno isimli internet sitesi yazan Umut Yakar da, “Romantik mi, cinsiyetçi mi” başlıklı yazısında gemilere neden kadın isimleri verildiğini şöyle anlatmış:
“Denizcilik tarihi kadar eski bir gelenek olan gemilere kadın ismi vermek, günümüzde bile devam eden bir adettir. Öyle ki gemilerden bahsederken İngilizce she zamiri kullanılır. Gemilere neden kadın ismi veriliyor, neden she zamiri kullanıyor sorularına yakından bakalım ve bu geleneğin tarihsel yolculuğunu görelim.
İnsanlık yüzlerce hatta binlerce yıldır denizcilik yapıyor. Tehlikelerle dolu uçsuz bucaksız deniz ve okyanuslarda seyahat eden denizcilerin kendi aralarında bilinen bazı gelenek ve ritüelleri vardır. Şüphesiz bu geleneklerden en yaygın ve eski olanı da gemilere kadın ismi vermektir. Günümüzde de devam eden gemilere kadın ismi verme geleneği o kadar yaygın ki gemiler, İngilizce’de kadınlar için kullanılan she zamiri ile anılıyorlar.
Neden gemilere kadın ismi verilir, neden she zamiri kullanılıyor gibi soruların kesin bir yanıtı yok. Çünkü bu geleneklerin başlangıcı en az denizcilik tarihi kadar eski. Ancak yine de elimizde bazı tarihi hikayeler ve teoriler var. Bu hikaye ve teoriler bu konuda bazı soru işaretlerini ortadan kaldırabilir. Neden gemilere kadın ismi verilir gelin yakından inceleyelim ve bu geleneğin tarihsel yolculuğunu görelim.
Gemi kelimesinin kökeni:Neden gemilere kadın ismi veriliyor sorusuna geçmeden önce neden gemiler için İngilizce’de kadınlar için kullanılan she zamiri kullanılıyor sorusuna bakalım. Bu sorunun yanıtı, gemi kelimesinin kökeninde yatıyor. Gemi kelimesinin kökeni, Latince Navis kelimesidir ve bu kelime dişidir.
Günümüzde yaygın olarak konuşulan pek çok dil gibi, bu pek çok dilin temelini oluşturan Latince’de de kelimelerin cinsiyeti vardır. Türkçemizde karşılığı olmayan bu durum nedeniyle yalnızca canlılar değil, eşyalar da dişi ve erkek gibi cinsiyetlere sahiptirler. Gemi de yani Navis kelimesi de dişi olanlardan bir tanesi.
Latince, özellikle bugün Batı dünyasında konuşulan pek çok dilin kökenini oluşturduğu için gemiler için she zamirinin kullanılmasının da nedeni budur. Yani ortada basit bir dil geleneği var. Neden gemilere kadın ismi veriliyor sorusunun ise bazıları romantik, bazıları cinsiyetçi olan birkaç yanıt var.
Denizcilerin aradığı kadın ve anne şefkati
Denizciler bir gemiye atlar, aylarca hatta yıllarca denizlerde ve okyanuslarda seyahat ederek yaşam mücadelesi verirler. Denizin zorlu şartları nedeniyle tarih boyunca neredeyse tüm denizciler erkek olmuştur. Günümüzde bu durum değişmiş olsa da hala hem denizci askerlerin hem de sivil denizcilerin çoğunu erkekler oluşturmaktadır.
Bu kadar adamı bir gemiye doldurup denize saldığınız zaman takdir ederseniz her şey beklenir. Bu nedenle çocukluktan kalma güdülerini tetikleyecek ve onları güvende hissettirecek bir şeye, anne şefkatine ihtiyaç duyulur. İşte bu anne şefkatini, onları tehlikelerden koruması beklenen gemi verir. Bu nedenle gemi adları tanrıça ya da azize isimlerinden seçilir.
Gemilere kadın ismi verilmesinin diğer bir nedeni de gemi sahibinin sevgilisini, eşini ya da aşık olduğu kadını onurlandırmak istemesidir. Sevdiği kadından sonra en değerli varlığı olan gemisine onun adını vermek büyük bir şeref olarak görülmektedir. Günümüzde de pek çok gemi, tekne, yat sahibi bu geleneği sürdürmektedir.
İnanç nedeniyle gemilere kadın ismi verilirdi;
Gemilere kadın ismi verilmesinin romantik bir yönü olduğu kadar inanç boyutu da vardır. Pek çok kültürde kadın, doğurganlığı ve sevgiyi temsil etmesi nedeniyle kutsal kabul edilmektedir. İsimsiz bir gemi kısır bir kadın gibi görülür ve uğursuzluk getireceğine inanılırdı.
Uzun yıllar gemiler ve kadınların birlikte anılmasının dahi uğursuzluk getireceğine inanılmasından sonra tahminen 14. yüzyılda ilk kez bir gemiye kadın ismi verildi. 18. yüzyıldan sonra ise gemilere kadın figürleri de işlenmeye başladı. Okuma yazma bilmeyen çoğu denizci, gemilerini bu kadın figürlerinden tanırdı.
Gemilere kadın ismi verilmesinin inanç boyutu, gemiye bir kadın ruhu yüklemekle temellendirilebilir. Kadının doğurganlığı, bereketi temsil etmesi, sevgiyi ve koruyuculuğu temsil etmesi böylece gemiye yüklenmiş bir nitelik haline gelirdi. Kadın ruhuna sahip olan geminin denizcileri felaketlerden koruyacağına inanılırdı.
Gemilere kadın ismi verilmesinin çirkin bir yönü de var
Gemilere kadın ismi verilmesinin romantik ve inanç yönü pek çok açıdan kabul edilebilir bir durum. Ancak işin bir de çirkin ve eleştirilen cinsiyetçi boyutu var. Maalesef bu boyut günümüzde bile pek çok kişi tarafından kabul edilerek kadınlar açık bir şekilde metalaştırılmaktadır.ABD’li Emekli Tuğamiral Francis D. Foley tarafından 1998 yılında kaleme alınan bir yazıda; gemiler erkekler tarafından sevildiği, boyanabildiği, masraflı olduğu, zarar verme potansiyeli olduğu, vücut hatları olduğu ve benzeri pek çok vasfa sahip olduğu için kadın gibi görüldüğü ve bu nedenle kadın ismi aldığı anlatılmaktadır.
Denizcilerin kendilerine özel, kapalı dünyaları pek bilinmediği için Tuğamiral Francis D. Foley tarafından kaleme alınan bu yazının ne kadar genel bir görüşü kapsadığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak böyle kıdemli bir denizcinin bu kadar uzun ve detaylı bir yazıyı yalnızca kendi düşüncelerine dayanarak yazmadığı kesin.
Kadın olarak kabul edilen tek eşya gemiler değil;
Nesnelere cinsiyet atfetmek bizim dilimizde ve kültürümüzde pek yaygın olmasa da Batı dillerinde bu durumla karşılaşıyoruz. Karşımıza çıkan durumlar arasında yalnızca dişi gemiler yok. Arabalar, uçaklar, motosikletler ve diğer kıymetli eşyaların da kadın adı aldığı ve she zamiri ile anıldığı biliniyor.Bu durumu yine iki açıdan değerlendirmek mümkün. Erkekler, değer verdikleri eşyalara değer verdikleri kadınların adları veriyorlar ya da erkekler, sahip oldukları eşyalara sahip oldukları kadınlar gibi davranıyor diyebiliriz. Yani olayın romantizm boyutu ile kadını bir meta olarak görerek sahiplenme boyutu kıl kadar ince bir çizgi ile ayrılıyor.
1917 yılının Şubat ayında New York Times’ta yayımlanan bir yazıda, Amerika Birleşik Devletleri için de she zamiri kullanılmıştır. Bunun nedeni, ülkenin savaş koşullarında korunması gereken bir kadın olarak ya da vatandaşlarına şefkat gösteren bir anne olarak görülmesi olabilir. Yani her zaman iki temel değerlendirme kriterimiz var.
Neden gemilere kadın ismiyle hitap ediliyor, neden she zamiri kullanılıyor gibi merak edilen soruları yanıtladık ve bu geleneğin tarihsel yolculuğundan bahsettik. Gelenekler, insanları mutlu etmek için vardır. Toplumun yarısı bu gelenekten memnun değilse sürdürmenin de pek bir anlamı olmaz.
TÜRKİYE’DEKİ EN ÖZGÜN YAZIKS
Bu konuda Türkiye’deki en özgün açıklamayı ise, Deniz Haber’in 8 Mart 2019’da yayınladığı Patricia Muradi’nin yazısında buldum. Biraz kabullenilmiş ama içindeki kadınsı isyanı göstermesi bakımından burada yer vermek istedim.
Gemiler Neden Kadına Benzetilir?
“Biliyorsunuz Güzel Türkçemizde konuşur veya yazarken kadın ve erkek ayırımı yapılmaz. Cümle içinde bahse konu kişi için isim belirtilerek kadın ya da erkek olduğunun vurgulanması gerekir ki ortaya çıkabilecek olası hatalar önlensin, kimse kimseye surat asmasın.
Oysa tıpkı birçok dilde olduğu gibi İngilizce de de bu durum tam tersi olup kadına ya da erkeğe has ekler, sıfatlar ve kişi zamirleri kullanılarak bu ayırım belirtilir.
Tasamız Dilbilgisi dersi vermek değil elbette. Neredeyse hayatım boyunca kaçtığım bu dersin detaylarına girerek ne sizi ne de kendimi bunalıma sokmak niyetinde de değilim. Hatta açıkça gerekmese bu konunun uzağından yakınından geçmeye de niyetim yoktu.
Ancak denizcilik mesleği ile şu ya da bu şekilde ilgili olanlar bilir. Yapılan tüm konuşmalarda gemilerden söz edilirken daima kadın olduğuna dair vurgulamalar yapılır. Bunu Türkçe de fark etmek mümkün olmasa da İngilizce veya Fransızca kullanılarak yapılan konuşmalarda bu durumun farkına varmak neredeyse kaçınılmazdır.
Kökeni tam bilinmemekle beraber söylenen odur ki; gemilerin birer kadın olarak görülmesi alışkanlığı yüzyıllar evveline, denizci ve savaşçı bir millet olan Vikinglere kadar dayanmaktadır. Elbet Vikingler de bu yakıştırmayı bir takım sebeplere dayanarak yaptılar. Denizcilik literatüründe kimi anonim bir dolu hikaye arasında yer alanlara şöyle bir bakacak olduğumuzda gemilere neden kadın gözüyle bakıldığının esprili bir özetini verebilmek mümkün. İşte size bunlardan birkaç tanesi…
Denizin üzerinde salınarak yüzen bu zarif yaratıklar kadınlara benzer çünkü:
Etraflarında daima büyük bir telaş yaşanır.
Çevreleri hep onlarla ilgilenen bir dolu erkek tarafından kuşatılmıştır.
Her kadın gibi onlarında zarif birer belleri vardır.
Onların da tıpkı bir kadın gibi girintileri ve çıkıntıları mevcuttur.
Gemileri güzelleştirmek istediğinizde bu size daima kutular dolusu boyaya mal olur.
Sizi yıkacak tek masrafın boya olduğunu düşünürseniz yanılırsınız. .Onların bir de düzenli olarak bakımları yapılmalıdır.
Bazı yerlerini açıkça teşhir etseler de kimi yerleri hep gizli kalacaktır.
Bir gemi onu idare etmesi için daima deneyimli bir erkeğe ihtiyaç duyar.
Yanında yakınında deneyimli bir erkek olmadıkça gemiler hep kontrolsüzdür.
Ne zaman limana girse mutlaka toslayacağı bir şamandıra bulacaktır.
Aslında bu maddelerin hepsine verilecek bir güzel cevabımız var! Hani boyasını, süsünü, girintilerini, çıkıntılarını bir kenara koyalım da… Şu son madde özellikle ilgimi çekti. Bildiğiniz üzere trafikte kadın sürücüler şu ya da bu şekilde eleştirilir ve her nedense erkeklerden daha berbat araba kullandıkları düşünülür. Oysa kazaların genel istatistiklerine bakılacak olduğunda büyük bir yüzdesinin erkeklere ait olduğu rahatlıkla görülecektir.
Bir kadın gözüyle baktığımda hoş bulduğum kısımları onaylasam da yazılan maddelerin tümüne katılmam kesinlikle mümkün değil. Ancak bir denizci olarak daima zarif ve gizemli bulduğum gemilerin dişi özellikleri olduğunun düşünülmesi elimde olmadan hoşuma gider.
Her ne kadar gemilerin kadın, onları idare edenlerin de erkekler oldukları düşünülse de günümüzde artık kadın kaptanlar da gemilerde hüküm sürmeye başladığına göre birçok kural gibi bu tabu da yıkılacağa benzer. Belki de yakında gemilerin ‘Erkek’ olarak adlandırılanları yeni sürümleri bile ortaya çıkabilir. Ne dersiniz? Sevgiyle kalın.
NEDEN GEMİDE KADIN İSTENMEZ
Patricia Muradi’nin cesur yazısının altında, aynı tarihte isimsiz olarak şu ilginç yorum yapılmış:
“Neden gemide kadın istenmez?
Uğursuzluk gemideki kadın dolayısıyla çıkmakla birlikte, asıl neden; kadın sebebiyle erkekler arasında oluşacak anlaşmazlık, kavga ve kıskançlıklardır. Burada önemli olan şey ise "kadın" kelimesinin içeriğidir. Çünkü soylu ailelerin kadınları taşıma amacıyla gemilere alınırdı. Gemilere alınmayanlar; fakir, bir soy bağı olmayan, serflerin kadınlarıydı.
Bu inancın bir istisnasına ise limanlarda rastlanırdı. Limana yaklaşıldığı zaman ister ticaret gemisi olsun, ister savaş gemisi olsun gemi, fahişelerin uğrak noktası haline gelirdi. Mevzu bahis olan seks olunca her türlü tabu, inanç unutulur, mürettebat eğlenmesine bakardı...
Gemide kadın taşımanın uğursuzluk getireceği bir yana, bazı durumlarda gemide kadın taşımak düzenlemeler ile de yasaklanmıştı. Örneğin, Cenova 'da 1251'de çıkarılan bir talimat: "...ve siz bana adı geçen gemide hiç bir şekilde kadınların olmayacağına dair söz veriyorsunuz" şeklindeydi.
Konuyla alakalı başka birkaç söz :
İngilizler: "Kadınların olduğu yerde mutlaka bir bela vardır”.
İngiliz Deniz kuvvetleri: "Onların majestelerinin donanmasına bir ay içinde verdiği zarar, Fransızların on ayda verebileceğinden fazladır” .
Flamanca bir söz: “Teknede avrat donu. Kavga ve cinayettir sonu”.
1801’de Lord Nelson şöyle demişti: “Pazar günü kadınlar, köpekler ve güvercinlerle vedalaşacağız; ve tavuklar uyandığında, umuyorum ki biz yelkenlerimizi açmış olacağız”.
Günümüzde dahi bazı yelken kulüplerine kadın üye alınmaz. Devrine göre değerlendirirsem de son derece yararlı bir tabu olduğunu söyleyebilirim. Bu düşüncemin seksizm ile herhangi bir alakası yok. Anlatayım, bayanlar kendileri karar versin. İlk başta, dönem gemilerinde günümüz anlamında bir tuvalet yoktu. Hatta tuvalet yoktu. Erkekler, eğer rüzgar pupadan (kıçtan) esiyorsa baştan, orsadan (baştan) esiyorsa ise kıçtan (arka taraf) işerlerdi. Apaz(yandan) seyirlerinde ise yerine göre iskele ya da sancaktan rüzgar altına doğru işerlerdi. Kakalarını ise kaplara yapıp denize dökerlerdi. Buraya kadar hijyenik olmayan pek bir şey yok. Fakat fırtına olduğu zaman mürettebatın büyük kısmı güverteye çıkamazdı. Atlantik te ya da pasifik te karşılaşılan bir fırtına hem uzun sürer hem de çok sert olur, gemiyi sallardı (bilindiği üzere okyanuslarda dalga boyu ve rüzgarın gücü fırtına esnasında inanılmaz boyutlara ulaşabilir). Tayfalar da kamaraya işemek, sıçmak ve kusmak zorunda kalırlardı. Geminin içerisinde dolaşan kusmuk, sidik ve kaka bulamacının kokusu, denizin nemi ile birleşince dayanılmaz bir hal alırdı. Fırtına olduğu zamanlarda kamaralar içeri deniz suyu girmesin diye aylarca havalandırılamazdı. Denizcilerin sürekli içki içmesinin nedenlerinden biri ise gemide temiz suyun dayanmaması idi. Denizciler lağım suyuvari iğrenç suya, rom'u ya da döneminde hangi içki içiliyorsa onu tercih ederlerdi. Hem bu şekilde tayfalar arasında çıkabilecek huzursuzluklar da önlenmiş olurdu. Yemekler de aynı şekilde berbat ve her zaman kurtluydu. Kısaca gemilerde kadınların barınması güç olan bir ortam vardı.
İkinci olarak gemide yapılan bütün işler son derece ağır işlerdi. Günümüzde 10 metrelik küçük bir yelkenlide dahi rüzgar 25-30 knot’ın üzerine çıktığında kadınların pes ettiğine bizzat şahit oldum. Libertad gemisini örnek vereyim: 103 metrelik bu 3 direkli yelkenli kabasorta armalıdır. 1 randa, 15 kare yelken, 5 flok, 6 valena olmak üzere toplam 27 parça yelkeni vardır. Her kare yelkeni kumanda eden halat adedi ise 8’dir. O halde vardiyada her an en az 25-30 kişi hazır bulunmalıdır. (saim çağatay, a.r.a. libertad, yelken dünyası / aralık 1997’den alıntılanmıştır)
17 ve 18. yüzyıllarda kullanılan gemilerde aşağı yukarı Libertad ayarındaydı. Bu koca gemilerde yelkenleri trim etmek için günümüzde olduğu gibi gelişmiş vinçler, makaralar yoktu; her şey kol kuvvetine bağlıydı. Özellikle hava sertleyince ciddi anlamda bir ekip çalışması ve kol kuvveti gerekliydi ki aylarca süren bu ağır çalışma da kadınlar için pek uygun değildi.
Üçüncü olarak, dönemin ataerkil toplumlarının yapısı gemi düzenine de yansımıştı. Üstüne bir de denizciler ki hurafelere, batıl inançlara en çok inanan topluluklardandır. Kadınların şanssızlık getireceğine gönülden inanıyorlardı. Son olarak efendim saydıklarım arasında en önemlisi; serde erkeklik vardı. Hangi erkek yanında rahat edemeyeceği bir kadını gemide ister, hangi erkek her limanda farklı kadınla sosyalleşmesini engelleyebilecek bir kadının gemideki varlığından hoşnut olur? Asyalısı olsun, Güney Amerikalısı olsun... Değil mi ama?”
BİZLER İÇİN FARK ETMEZ
O günün şartlarına göre, yazının bu kadar tek taraflı olmasına şaşırmamak gerekiyor. Elbette, biz erkekler bu yazıdaki yazılanlardan çok daha ilerdeyiz.
Bizlere gelecek olursak, Türk dilinde dişi veya erkek diye bir ayrım olmadığı için İngilizce yazışmalarımızda gemiye she” denmesini pek sorguladığımız söylenemez. Bunu araştırmaktan ziyade, kabul etmeyi daha uygun buluruz. Çünkü bizler için geminin dişi veya erkek olması pek bir anlam ifade etmez. Savaşta güçlü olan paşanın adı veya Osmanlı’da olduğu gibi padişah adı konulabilir. Bu nedenle, Osmanlı’da gemi isimlerinde kadın ismine pek raslanmamaktadır. Daha sonraları, Cumhuriyet sonrası Türk Ticaret Filosu ilerledikçe armatörlerin gemilerine annelerinin ve eşlerinin adlarını verdikleri görünmektedir.
1838 den günümüze Yolcu gemileri kitabını yazan Sevgili dostum Erdem CEVER’in kitabındaki isimlere baktığımızda;
Osmanlı dönemi vapurları;
Peyk-i Şevket, Marmara, Mecidiye, Taif, Aziz, Amasya, Firaz-i Osmaniye, Söğütlü, Ali Saib Paşa, Nimet, Aslan, Selamet, Bingazi, Girit, Adana, Nimet-i Hüda, Sakız, Hudeyde, Gelibolu, Medine, Mekke, Taif ,Bandırma, Beşiktaş, Ordu,Konstantinos, Garp, Bezm-i Alem, Halep, Şam
1894’de Hacı Davut Farkuni’nin gemisi Aphroditi , 1897 de Hacı Davut Farkunin’in gemisi Maria, 1906 yılında İdareyi Mahsusa’ya alınan Tir-i Müjgan(Ok gibi kirpik)
Hecin, Müşteri, Hürriyet, Kayseri, Sabah, Mahmut Şevket Paşa, Bahr-ı Ahmer, Nilüfer, Midhat Paşa, Karadeniz, Giresun, Akdeniz, Reşit Paşa, Gülcemal,
1913 yılında M.Gümüşcüyan’ın gemisi Ella, Biga, Yörük
1919 Osmanlı Donanması Hastane gemisi Gülnihal, Zambak, Sulh, İttihat.
Bu dönemde bilinen 60 yolcu gemisinden 5 gemiye kadın ismi verildiğini söyleyebiliriz. Ancak Hastane gemisinin adının Gülnihal olması, geminin yaptığı işle orantılı olarak çok uyumlu olduğunu düşünüyorum.
Cumhuriyet dönemi vapurları;
Samsun, Karabiga, Hacı Paşa, Ankara, Yeni Bandırma, Hilal, Türkiye, Samsun, Sakarya, Bafra, Firuze, Anadolu, Sulh, Canik, Gazi, Marmara, Millet, Yekta, Sadıkzade, Kocaeli, İsmet Paşa, Teşvikiye, Vatan, İnönü, Asya, Karadeniz, Saadet, Antalya, Çanakkale, Dumlupınar, Mersin, Edremit, Aydın, Uğur, Tayyar, Necat, Nilüfer, İzmir, İnebolu, Ülgen, Çorum, Anafarta, Seyyar, İzmir, Konya, Rüstemiye, Sami, Adnan, Tavilzade, Velizade, Ege, Erzurum, Bartın, Bursa, Güneysu, Aksu, Tarı, Van, Seyyar, Bakır, Trak, Marakaz, Sus, Tırhan, Kadeş, Etrüks, Tarsus, İstanbul, Adana, Ankara, Ordu, Giresun, Trabzon,Uludağ, İskenderun, Samsun, Gemlik, Ayvalık, Marmara, Ege, İzmir, Karadeniz, Akdeniz, Truva, Yeşilada, Gökçeada, Avşa, Tekirdağ, Bozcaada…
AİLEDEN BİRİ GİDİYOR GİBİ
95 in üzerinde Yolcu Vapurlarının hiçbirisine kadın adı verilmemesi çok ilginçtir. Buradan kısaca anladığımız, devlet yapısında gemi isimlerine kadın ismi verilmesinin, devlet ciddiyeti ile bağdaşmadığını düşünebiliriz. Aynı özelliği de D.B.Deniz Nakliyatı gemilerinde de görmekteyiz.
Ancak, Cumhuriyet sonrası Armatörlük geliştikten sonra, gemilere çok olmasa bile kadın isimlerinin verilmeye başladığını görüyoruz.
Türk denizcileri, İngilizlerin kaynaklarında bahsedilen “gemiye neden she denilir” açıklamalarından tamamen farklı bir bakış açısına sahip olduğunu belirtmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Türk Denizcileri, gemilerine verdikleri değeri ifade etmek için kadınlarının isimlerini vermektedirler. Öyle ki, gemilerini satarken bile duygusallaşmakta, sanki aileden birisi gidiyormuş gibi davranmaktadırlar.
Kısaca, Türk Armatörü gemisini annesi, eşi gibi görmekte, gemiye onun ismini vererek bereketine ve doğurganlığına teşekkür etmektedir. Bu bize yakışan, kadınımıza verdiğimiz değeri gösteren en büyük örneklerden biridir.
Hazırlayan:Müh.A.İlker MEŞE
Kaynaklar;
- Kasım 1939 tarihli “Deniz Dergisi”’nin 53’ncü sayısında Mütekait(emekli)Kaptan Bisset’in makalesi,
-“GLOSSOPHILİA “THE LOVE OF LANGUAGE” sitesi
-By Rear Admiral Francis D. Foley, U.S. Navy (Retired), Naval History, December 1998
-Webtekno isimli internet sitesi yazan Umut Yakar da, “Romantik mi, cinsiyetçi mi” yazısı
-Deniz Haber’in 8 Mart 2019’da yayınlanan Patricia Muradi’nin yazısı