Kanal İstanbul Unutuldu Mu?

İstanbul ile İzmir arasındaki karayolu ulaşımını 3.5 saate indiren otoyolumuz törenle açıldı. Ayrıca hızlı demiryolu sayesinde İstanbul-Ankara-Konya çok daha çabuk ve konforlu şekilde ulaşıma açıldı. Diğer güzergâhların yapımı ise hızla devam ediyor.

Keza İstanbul Havaalanı, birçok konuda milli bir proje olup ülkemizin gurur kaynağı olmuştur. Finansman ayağından proje yönetimine kadar kendi insanımızın ortaya çıkardığı bu büyük eserler sayesinde dünyanın en büyük devletleri arasında yer alabileceğiz. Bu konuda başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere emeği geçen bütün çalışanlara minnettarlık duyuyorum. Rabbim, bunca engele rağmen bu eserleri ülkemize kazandıran herkesten razı olsun.

Kara ve hava ulaşımında ortaya konulan icraatlar şimdi tam anlaşılmasa bile ileriki yıllarda çok daha iyi şekilde değerlendirilecektir. Şimdi ben nasıl dua edip teşekkür ediyor isem; bu yolları kullanan birçok insan da aynı şeyleri düşünecektir. Fakat bu güzel icraatların yanında en az bunlar kadar önemli denizcilik projelerimiz olmasına rağmen henüz herhangi bir çivi çakılmamıştır. Kanal İstanbul Projesi de işte bunlardan bir tanesidir.

Bazı insanların Kanal İstanbul’a karşı çıkması; deniz ufuklarının ne derece dar ve kısıtlı olduğunu gösterir. Avrupa kıtasının nasıl su yolu ağları ile donatıldığını görmediklerinin bir delilidir. Sadece Avrupa değil Asya ve Amerika kıtası dahi su yolları sayesinde hızlı bir gelişmiştir.

Denizciliğin önemini çeşitli yazılarımda dile getirmiştim. Hükümetimize yol göstermek için bazı önemli tarihi gerçekleri anlatmaya çalışalım:

Tarih boyunca insanoğlu yük ve yolcu taşımacılığında denizyolundan istifade etmiştir. İlkel sallardan günümüzün teknolojik modern gemilerine uzanan süreçte denizyolu taşımacılığı çeşitli evrelerden geçmiştir. Özellikle dünya ticareti ve tarihi açısından dönüm noktalarından biri olan coğrafi keşifler, sanayi devrimi ve ardından buharlı gemilerin icadı denizyolu taşımacılığının önemi açısından milat niteliğindedir. Dünya tarihi boyunca denizyoluna hâkim olabilen topluluklar gelişmişler ve refah düzeylerini arttırmışlardır. Hala hacim olarak dünya ticaretinin yüzde 75'i denizyoluyla, yüzde 16'sı demiryolu ve karayoluyla, yüzde 9'u boru hattı ve yüzde 0,3'ü havayoluyla yapılmaktadır.


Ülkemiz üç taraftan denizlere açılması ve jeopolitik konumu nedeniyle denizcilik açısından önemli bir konumdadır. Denizcilik, ülkemiz için de rekabetçi üstünlüğe sahip olduğumuz alanların içerisinde yer almaktadır. Denizcilik sektörünün sahip olduğu stratejik önemin denizcilik alanında bilim adamlarının özgün araştırmalarını yayınlayacakları, bilgi birikimini paylaşacakları bir platforma da dönüşmesi gerekliliği açıktır.

Türkiye’nin denizcilik vizyonu, Kanal İstanbul ve benzeri projeler sayesinde uluslararası rekabet gücü yüksek, küresel ağ ile entegrasyonu sağlanmış, ülke ekonomisini destekleyen bir yola girecektir. İstihdamda artan paya sahip bu sektör sayesinde işsizlik gibi bazı önemli sorunlarımızın kolaylıkla aşılacağı hesap edilmelidir.

İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşmüş, dünya denizciliğinin doğal limanı haline gelmiş, bölgesinde denge ve güven unsuru bir Türkiye için; denizcilik sektörüne önem verilmesi şarttır.

Deniz ticareti ve denizyolu taşımacılığı gerek tek seferde taşıdığı yük miktarı, gerekse maliyet açısından diğer taşıma yöntemlerine göre daha avantajlı konumdadır. Teknolojinin de ilerlemesiyle sefer süreleri kısalmış ve aynı zamanda denizde can ve mal güvenliği de artmıştır.

Dünya ölçeğinde üretim düzeyinin artması, üretim için girdilerin tedarik edilmesi ve ortaya çıkan ürünün tüketiciye ulaştırılması denizyolu taşımacılığının önemini ortaya koymaktadır. Dünya ticaret hacmine paralel olarak artan ülkemiz dış ticaret hacmi denizcilik sektörümüzü daha da önemli bir yere oturtmaktadır. İşte bütün bu nedenlerden dolayı; Kanal İstanbul projesi denizcilik sektörünün gelişmesi açısından büyük öneme sahiptir.

Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler ve bu gelişmelerin deniz ticaretine etkileri Waterway gibi su yollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.

Almanya, Magdeburg Su Yolu Köprüsü ile nehirlerin üzerinden geçen gemilere yol açmıştır. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden de ayrıca gemiler geçebilmektedir. Yanlış duymadınız bu köprü gemilerin geçişi için yapılmış olup “gemi köprüsü” de denilebilmektedir.

Peki, sadece Almanlar mı? İngilizlerin de denizcilikte ileri olduğunu biliriz, peki ya Fransızlar? Onlarda bu konuda çok gayretli ve uyanık milletlerdendir. 300 yıl önce Paris’e elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmet Çelebi, seyahat notlarında Fransızların denizciliğe verdiği önemi anlatmıştır. Mehmed Çelebi, Paris’te on bir ay kalmış dönüşünde, seyahati sırasında gördüklerini bir kitap halinde padişaha sunmuştur.

Kitabında İstanbul-Paris yolculuğu, Bordeaux üzerinden Paris'e varışı, anlatılmaktadır. 1720 Yılında Güney Fransa’da bir su yolu olduğunu bu kitabından öğreniyoruz. Bordeaux şehrine bu su yolunu kullanarak gelen Yirmisekiz Mehmet Çelebi denizcilikte ne kadar geri kaldığımızı bu yolculuk ile ifade etmiştir. Bu eserin yazılması üzerinden 3 asır geçmiş olmasına rağmen hala su yollarının önemini idrak edemeyen bir yanımız var. Bu açığı nasıl kapatıp gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarız ayrı bir meseledir lakin Kanal İstanbul sayesinde bu işi bir parça hızlandırabileceği akla gelmektedir.

Hâlihazırda Karadeniz ile Akdeniz arasında alternatifsiz bir geçit olan İstanbul Boğazı'ndaki gemi trafiğini rahatlatmak adına Karadeniz ile Marmara Denizi arasında yapay bir suyolu açılacaktır. Bu kanalla birlikte İstanbul Boğazı tanker trafiğine tümüyle kapanacak, İstanbul'da iki yeni yarımada, yeni bir de ada oluşacaktır.

Projenin İstanbul Boğazı'na alternatif bir kanal olduğu ortaya çıkınca hukukçular arasında kanalın yasal statüsü hakkında tartışmalar olsa da yapay su yollarından ücret alınması dünya üzerinde kabul görmüş bir yöntemdir. Günlerce Boğazlarda beklemek yerine hızlı ve emniyetli bir şekilde Boğazlardan geçmek; denizcilik şirketlerinin lehine bir durumdur. Çünkü denizde zaman eşittir paradır.

Kanalın Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne aykırı bir durum meydana getirmez. Bilakis Boğazlarda Türkiye’nin egemenlik haklarını kullanması konusunda elini güçlendireceği açıktır.

İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması, başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere; yeşil alanların arttırılması bakımından çok büyük faydalar sağlayacaktır. Fakat daha önemli konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki değeridir. Zaten yazının en önemli maksadı da budur.

Kanal İstanbul’un faydalarını anlamak için denizcilik kültürünün geliştirilmesi şarttır. Boğazda rakı içmekle denizcilik kültürü geliştirilemez. Bu konuda ne kadar yazı yazılsa, seminer ve konferans verilse azdır. Umarım konu hakkında hükümet ve üniversitelerimiz bilimsel çalışmalara daha fazla yer verecek; hiç olmaz ise konunun tartışılması ve enine boyuna değerlendirilmesi sağlanacaktır, vesselam…