26 Ağustos sabahı, 05.30’da Kocatepe’den gürleyen Türk topçu ateşinden 96 saat sonra zafere erişen Mustafa Kemal, daha sonra Batı Cephesi’nin tüm birliklerine 1 Eylül 1922 sabahı “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini verdi. Bu emir, Anadolu’yu ve Türkleri sadece Karadeniz’de kısıtlı bir sahil şeridine mahkûm ederek Akdeniz ve okyanuslar ile doğrudan bağlantısını koparan Sevr zincirini kıran bir haykırıştı.
9 Eylül sabahı Türk süvarileri 450 km uzaklıktaki İzmir’e girdi. Dünya askeri tarihinde dokuz günde bu kadar hızlı kat edilen bir mesafe olmadı.
İkinci Adam İnönü, 27 Temmuz 1932 günü İzmir’de yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal’in Akdeniz direktifi ile ilgili olarak şunları söylüyordu:
“Akdeniz binlerce yıldan beri uygarlık havzası ve dünya siyasetinin geçididir. Gazi, meydan muharebesinin sonucunu ifade eden hedefi değil, Akdeniz siyasetinde ve uygarlığında Türk milletinin layık olduğu yüksek mevki hedefini göstermiştir... Türk milleti binlerce yıldan beri uygarlığında ve siyasetinde başlıca yer tuttuğu Akdeniz’den fiilen uzaklaştırılmak istendi. Türk milleti kendi iradesi ve yenilmez azmi ile Akdeniz’deki yerini ve vazifesini aldı. Geçen on yıl ispat etmiştir ki, Türk ulusunun Akdeniz’deki yeri yalnız onun hakkı değil insanlık ve uygarlığın iyiliği için arzu edilmesi gereken haklı ve gerekli bir yerdir. Akdeniz’de Türkiye, kuvvetli bekçilik, sadık ve dürüst dostluk, uluslar ailesinde iyi geçimli ve barışsever bir unsur olarak gerekli bir varlıktır…”
Sevr Antlaşması’nın tam 100. yıldönümünde, 10 Ağustos 2020 günü MTA’nın Oruç Reis isimli sismik araştırması gemisi 09.00 sularında beş savaş gemimiz refakatinde Antalya’dan ileri harekete geçmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin, Sevr’in 100. yılında denizdeki ikinci Sevr’i parçalamak kararlılığının tarihi bir manifestosuna dönüştü.
"DENİZDEKİ SEVR"
Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığımızdaki hak ve çıkarlarımızı korumak maksadıyla 17 Mart 2002 tarihinden bu yana uygulanan ganbot, sismik ve sondaj diplomasi atakları ve devlet uygulamaları içinde 10 Ağustos 2020 tarihli Navtex, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de başlattığı hamleler zincirinin en önemli ayağını oluşturdu. ABD ve AB’nin gerek Doğu Akdeniz gerekse Suriye/Libya’da sergilediği Türkiye karşıtı tutumdan büyük güç alarak kendi ulusal gücünün çok ötesinde Türkiye karşıtlığı ile akıldışı deniz yetki alanları iddiasında bulunan Yunanistan’a önemli bir cevap verildi. Sevr’den 100 yıl sonra Seville Üniversitesi haritasıyla yani denizdeki Sevr ile Anadolu’ya sıkıştırılarak Akdeniz’den soyutlanmaya çalışılan Türkiye, 27 Aralık 2019 tarihli Libya-Türkiye Deniz Sınırlandırma Mutabakat Muhtırası sonrasında kıta sahanlığı/MEB sınırının en güney sektöründe ilk devlet uygulamasını icra etti.
DELME İŞLEMİNE BAŞLANMALI
Bundan önce de bölgede sismik faaliyetlerimiz olmuştu, ancak bu kez BM’ye Libya mutabakatı sonrası resmen deklare edilen sınırlar içinde icra edildi. Yunanistan’ın büyük panik ve endişesinin temel nedeni buydu. Bu durum, 5 Mayıs 2019 tarihinde Fatih sondaj gemimizin Baf batısı 45 milde kıta sahanlığımıza ilk delme faaliyeti ile bayrağımızı dikmesine benzetilebilir. O dönemde de hatırlanacağı üzere GKRY, Fatih gemisi personelini tutuklamakla tehdit edecek içi boş hamlelerde bulunmuştu. Oruç Reis’in söz konusu faaliyetinden sonraki aşama kıta sahanlığımızın güneybatı sektörlerinde TPAO’ya verilen ruhsatlar paralelinde en kısa zamanda delme işlemlerini gerçekleştirmek olmalıdır.
MARATON KOŞUSU
Türkiye’nin Mavi Vatan hamlesi bir maraton koşusudur. Bu uzun soluklu mücadelede en yüksek devlet görevlisinden sokaktaki insanımıza kadar göz önünde bulundurmamız gereken gerçek şudur: “Ege ve Akdeniz’deki mücadelemiz sadece güvenlik, savunma ve refah kaynağı deniz yetki alanlarımızdaki yani Mavi Vatanımızdaki hak ve çıkarlarımızın mücadelesi değildir. Türkiye’nin Akdeniz uygarlığının ve siyasetinin ayrılmaz parçası ve devamı olarak kabul edilmesinin mücadelesidir.’’ AB ve ABD güdümünde hazırlanan ve 21. Yüzyıl başında piyasaya sürülen habis Seville Üniversitesi haritası Ege ve Doğu Akdeniz’den soyutlanmış, adeta Türkiye’nin karasuları dışına çıkmasına izin vermeyen, Türkiye’nin güneyden ve batıdan boğazını sıkan bir haritadır.
KONUYA GENİŞ BAKMALI
Konuya sadece kıta sahanlığı/MEB sınırları içinde bakarsak gelecek kuşaklarımıza zenginlik kaynağı deniz diplerini ve balıkçılık alanlarını reddeden ve hakkımız olan zenginlikleri AB üzerinden Yunan ve Kıbrıslı Rumlara peşkeş çeken bir harita görüyoruz. Ancak Sevr gözlüğü ile bakarsak 100 yıl önce Trakya ve Anadolumuzu parçalama iradesinin denize yansımasıyla karşılaşıyoruz. 100 yıl önceki Sevr, Türkleri açık denizlerden uzak, Anadolu içlerine sıkıştırarak yok etmeye ve dönemin Britanya Başbakanı Lloyd George’un “Barbar Türkler Avrupa’ya ait değil, geldikleri Asya’ya sürülmeli’’ vizyonuna yönelikti. Karadeniz’de 600 km. kıyı, 13 gemilik sembolik bir donanma ve demiryolları ile beraber tüm deniz ulaştırması Batılı güçlere terk edilmiş, kapitülasyon cenneti bir ülke.
Kurtuluş Savaşı Türkü, Türk vatanını paramparça eden bu antlaşmayı Sevr’i tarihin çöplüğüne yolladı. 100 yıl sonra Türkiye, bu kez denizde karşısına çıkan denizdeki Sevr haritasına meydan okumak ve kazanmak zorundadır. Bu sürecin silahlı bir çatışmaya varmadan diplomasi yolu ile çözülmesini beklemek her uygar insanın düşüncesidir. Ancak Türkiye’ye dayatılan haritada sadece Yunan ve Kıbrıslı Rumların hâkim olduğu iddiasının oluşturduğu bir konjönktürde, Türkiye’nin güçlü bir donanma, KKTC’de askeri varlığı ile sismik kesme sondaj gemileri filosuna sahip olması hayati öneme sahiptir. Doğu Akdeniz’deki barışın da en güçlü teminatıdır. Bu sebeple bu harita bize ABD/AB tarafından dayatılmaktadır. O nedenle denizdeki mücadele aslında karadaki Lloyd George ve Sevr ruhu ile mücadeledir. Emperyalizm, denizci bir Türkiye istemez. Denizlerinde hak arayan bir Türkiye istemez. Donanması biraz güçlendi mi ya kuvvet yapısı ya da komuta yapısı ile oynar. İmha eder. Bunları tarihte defalarca yaşadık.
ARTIK YETER!
Nasıl ki Kurtuluş Savaşı sonrası zayıflayan Britanya İmparatorluğu’nun ve müttefiklerinin hegemonyasına Anadolu isyan etmiş, muhteşem bir Kurtuluş Savaşı ve devrim sonrası Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşsa, bu kez de zayıflayan Amerikan hegemonyasına denizdeki Anadolu isyan etmeli ve Mavi Vatan’ın bir damla suyunu emperyalizmin vekilleri Yunanistan ve GKRY’ye bırakmamalıdır. Yazımızı sonlandırırken kerameti kendinden menkul içimizdeki -pek çoğu yarım bilgili, hatta cahil- Mavi Vatan karşıtlarına tarihten örnek vererek tavsiyede bulunalım. Mavi Vatan sadece deniz yetki alanı mücadelesi değildir. Türkiye’nin, Akdeniz ve Ege’den koparılmasına karşı çıkmanın adıdır. Bugünün Misakı millisi Mavi Vatan; Kuvayı Milliyesi de Cumhuriyet donanmasıdır. Kavga, gelecek 100 yılın kavgasıdır. Coğrafya ve jeopolitik son sözü söyler. Mavi Vatan savunmasını iç siyasete alet etmeyin.
EMEKLİ TÜMAMİRAL CEM GÜRDENİZ
KOÇ ÜNİVERSİTESİ DENİZCİLİK FORUMU (KÜDENFOR) DİREKTÖRÜ