Ülkemizin devamlı olarak ülkenin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu ve denizlerin Türk ulusu için her bakımdan (ulaşım, ticaret, askeri, teknik v.s.) önemli olduğu vurgulanır.Buna rağmen ülkemizde deniz araştırmalarına ne kadar önem verilmektedir. B
Ülkemizin devamlı olarak ülkenin üç tarafının denizlerle çevrili olduğu ve denizlerin Türk ulusu için her bakımdan (ulaşım, ticaret, askeri, teknik v.s.) önemli olduğu vurgulanır.Buna rağmen ülkemizde deniz araştırmalarına ne kadar önem verilmektedir. Bu yazıda bunu tartışacağız.
1983’ten beri durmadan yenisi açılan Su Ürünleri Fakültelerinin sayısı şimdilik (12) kadar, Su Ürünleri Meslek Yüksek Okulları sayısı şimdilik (10) kadar ve Mersin, İzmir ve İstanbul’da bulunan Deniz Bilimleri Enstitüleri ve bu alanda hatırı sayılı temel altyapı (gemi dahil) ve bilgi birikimine rağmen ne yazık ki ulusal ve uluslararası deniz bilimleri araştırmaları konusunda başarılı bir sınav verdiğimiz söylenemez.
Su Ürünleri Fakülteleri’nin birkaç üniversite dışında (İstanbul , İzmir v.s.) öğretim üyesi sınırlıdır . Araştırma gemisi alt yapısı, olması gereken zengin bir kütüphanesi, laboratuar olanakları neredeyse yok gibidir. Hal böyle olunca bu fakültelerin deniz bilimlerine katkıları da sınırlı kalmaktadır. Oysa bu fakültelerin özellikle deniz canlı kaynaklarının yönetimi konusunda ülke potansiyelini geliştirmesi beklenir . Bu amaçla da düzenli deniz araştırmaları yapmaları beklenir ama bu ne yazık ki gerçekleşmez .Çünkü ilgili devlet birimleri bu konuda genellikle bir talepte bulunmazlar . Zira bu konuda devletin bir önceliği , planlaması daha genel olarak stratejisi yoktur . Hangi talepte bulunacağı genellikle bilinmez Oysa ülkemizin başta Türk Boğazları ,Marmara ve Ege Denizi olmak üzere ülke öncelikleri , hedefleri olması gerekir. Olmayan budur .
Yine de bu konuları adeta kendine dert edinen sayılı sayıda uzman deniz araştırmaları için çalışır , bilgi üretir ama takım oyunu olmadığından ekosistem yaklaşımlı çalışmalar için bunlar yeterli olmaz.
Olması gereken devletin ilgili birimlerinin başta İLGİLİ BAKANLIKLARIN (Tarım , Çevre , Enerji ) ve TÜBİTAK’ın deniz bilimleri konusunda öncülük yapması ve kaynak ayırması veya aktarmasıdır.Halen ülkemizde deniz araştırmaları için ayrılan yıllık fonlar bir marinadaki bir tekne fiyatı kadardır . Her ne kadar Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı (SHOD) ki mevcut araştırmaları koordine etmek gibi birinci derecede sorumlu ve bu görev (1738) sayılı yasa ve ilgili yönetmelikle kendilerine tevdi edilmişse de yaptırım gücü ve bütçesi olmadığından ve ilgili yönetmeliğe uymayanlar için uyarı görevi dışında yetkisi bulunmadığından yılda bir defa ve sadece bir gün toplanılmakta ve gündemdeki konular hızla gözden geçirilmektedir. En az 15 farklı kurumun davet edildiği toplantıda bütün konuları layıkıyla bir günde bitirmek mümkün değildir. Ülkenin bilim politikalarından sorumlu kurum olan TÜBİTAK ise projelere son zamanlarda daha fazla kaynak aktarmakta ancak strateji oluşturmak , araştırmacıları belli öncelikleri olan konulara yönlendirme işini yapmamaktadır . Yani ülkenin deniz bilimlerindeki araştırma öncelikleri ve hedefleri tespit edilmediğinden yapılan çalışmalar bütünsellikten uzak ve kritik bir deniz bilimci kütlesi oluşturmaya yönelik değildir.
Akdeniz ülkelerine bakacak olursak bu ülkelerin deniz bilimleri konusunda orta ve uzun vadeli stratejileri olduğunu görürüz.Bunların arasında öncelikli projeleri de bulunmaktadır. Maddi kaynak sağlama ve gemi tahsisi / araştırma gemileri için eşgüdüm oluşturma konularında ulusal bir sistem oluşturmuşlardır .Çoğu ülkenin planları on yıl içindir.Buna benzer organizasyonların ülkemizde de yapılması ivedilikle gerekmektedir.Türkiye’ de ki uzman sayısı az da olsa bu konuda da atılım yapacak güce sahiptir. Yeter ki hedefleri iyi belirleyelim , önceliklerimizi iyi koyalım.
Diğer yandan , gemi işleten kurumların bir çok idari ve mali sorunu bulunmaktadır. Başta gemi personeli yetersizliği , gemi bakımlarının zaman alması ve pahalı oluşu ile işletme masrafları zaten devletten yeterli ödeneği alamayan üniversiteler için tam bir cehennem azabı olmaktadır. Deniz araştırma projelerinin çoğu ulusal kaynaklardan karşılanmakta , bu projelerin çoğunun kalitesi değerlendirilmemekte , aynı projeye bir çok kurum başvurarak zaman zaman gereksiz rekabet ortamı oluşmaktadır. Oysa , deniz araştırmaları yapan kuruluşların kapasitelerinin artırılması ve uluslararası kuruluşlardan destek alınması veya ortak araştırma projelerine girilmesi için sarf edilmelidir.
Bu arada önemli bir konu da ,yabancı araştırma gemilerinin ülkemiz sularındaki araştırmalarıdır. Bu gemilerin ülkemize gelişleri bizim yapamadığımız veya sahip olmadığımız teknik olanakların kendi gemilerinde olmalarıdır. Özellikle deprem ve fay araştırmaları için gelen İtalyan veya Fransız gemilerinin bu konuda çalışmalar yaptıkları da bilinmektedir. Buna karşın kendi gemilerimizi kullanmak , araştırmacılarımızı yetiştirmek için çaba sarf etme yanında bu ülke gemilerinin her zaman bizim emrimizde olmadıklarını da bilmek zorundayız Aynı araştırmaları kendi gemilerimizle yapamıyorsak bu bizim için hem ciddi bir bilimsel eksiklik hem de utanç nedeni olarak algılanmalıdır. Düşünsenize , 70 milyonluk Türkiye’nin Marmara Denizi’nde örneğin İstanbul’un deprem sorununu veya derin su balıkçılığını araştıracak nitelikte ve teknik donanımlı bir gemisi olmaması büyük bir zaaftır.Böyle bir eksikliği hisseden bir kurumun olmaması bir yana bu eksikliği kapatacak bir devlet yapılanmasının planlanmaması daha da düşündürücüdür . Bu açığı nasıl kapatacağımızı düşünmenin zamanıdır artık .
Yabancı gemilerin yaptıkları çalışmalardan sonra geniş kapsamlı bir brifing verilmesi sağlanmalı ve bu toplantılara ilgili bilim adamları da davet edilmelidir.Dış işleri bakanlığının yabancı gemilerin ülke sularında çalışmalarıyla ilgili hazırlayacağı yönetmelik ise yıllardır çıkarılmamaktadır. Ülkemiz deniz bilimleri alanındaki uluslararası etkinliklere daha fazla katılmalı uluslar arası kuruluşlara ödenen yıllık aidatların ülkemize ne yarar sağladığı veya ilgili kurumların hangi etkinliklerine destek verildiği irdelenmelidir.Bu konuda denizcilik müsteşarlığının koordinatörlüğünde devam eden ve 2007 yılında yapılacak olan 39.. CIESM toplantısının iyi bir örnek olduğunu da burada belirtelim. Daha etkin bir işbirliği ve ekip çalışması için başta üniversiteler , Tübitak , Bakanlıklar , Denizcilik müsteşarlığı ve Dış İşleri Bakanlığı gibi kurumların ortak çalışması ve sorumlu ve bu konularda koordinasyondan tam yetkili bir birimin oluşturulması gereklidir.Ayrıca ; maddi kaynak sağlama ve gemi tahsisi / araştırma gemileri için eşgüdüm oluşturmalıdır
Bakanlıkların başta Marmara Denizi olmak üzere yaptığı/yaptırdığı çalışmaların sonuçları takip edilmeli kime/ne zaman ve ne yararı var sorularının cevabı tartışılmalıdır.Çünkü farklı gruplar bazen aynı konuyu çalışabilmektedirler.Bunları ilgili kurumların takip etmesi gerekir. Deniz araştırmaları bir çok bakımdan bize karar vermede yol gösterici de olabilir.Örneğin Ege denizi’nde Yunanistan karasularını 12 mile çıkarırsa bunu savaş nedeni( casus belli ) sayarım diyen bir devletin bu denizde ne kadar balık var ? ne kadar petrol var bunlar için savaşa değer mi sorularının cevaplarını bilimsel olarak bulması lazımdır.
Unutulmamalıdır ki ; Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki sorunların çözümlenmesi yabancı ülke kuruluşlarına bırakılmayacak kadar ciddidir.Ve ileride bu ulusun önüne ödenmesi gereken bir fatura olarak çıkabilir. Onun için deniz araştırmalarındaki önceliklerimizi ve hedeflerimizi belirlemeli ve hep birlikte uygulama yollarını aramalıyız.Bu yolla kritik bir denizbilimci yetişmesine katkıda bulunurken diğer yandan da bilim kültürü ve geleneğinin de oluşturulmasına yardımcı olabiliriz.Bu yüzyılda bilim üretemeyen toplumlar sadece saygınlıklarını değil , bağımsızlıklarını da kaybediyorlar.
(Prof. Bayram Öztürk: Türk Deniz Araştırmaları Vakfı "TÜDAV" Başkanı)