Günümüzde denizlerin korunması konusunda çok yoğun çalışmalar yapılıyor .Bazı ülkeler daha karasularına 200 mil kala limanlarına gelecek gemileri soru yağmuruna tutuyorlar .Neler sormuyorlar ki.. Balast suyunu nereden aldığını , en son geldiği liman
Günümüzde denizlerin korunması konusunda çok yoğun çalışmalar yapılıyor .Bazı ülkeler daha karasularına 200 mil kala limanlarına gelecek gemileri soru yağmuruna tutuyorlar .Neler sormuyorlar ki.. Balast suyunu nereden aldığını , en son geldiği limanı , gemi baca gazlarını , atıkları ne zaman ve kime verdiğini v.s . Acaba bunları neden yapıyorlar , Uluslararası kuralları uygulamak , varılan ülkenin kaynaklarını kirletmemek başta gelenler.Bazı ülkeler ise örneğin Avustralya kıyı verdiği dar su yolunu özel duyarlı deniz alanları statüsüne sokturarak belirli alanları korumak için ayırmaktadır .Ama amaç aslında kendi sularını , kıyılarını ve deniz çevresini korumaktır. Peki biz ne yapıyoruz , bir yarımada devletinde hangi deniz alanları gerçekten koruma altında ? İstanbul gibi bir deniz şehrinde deniz hayatının korunması için neler yapılıyor ? Nerelerde nesli azalan türler barınıyor ? Ülkemizide hangi deniz alanlarına verilen koruma statülerinin yönetim planları var ? İmzaladığımız Bükreş sözleşmesi gereği Karadeniz’de oluşturulması gereken koruma alanlarını tespit ettikten sonra ne yaptık ? Acaba Marmara Denizi’nde gelecek kuşaklar için el değmemiş bir koruma alanını oluşturamaz mıyız ? Denizlerimizin korunması sorununu bu konuda çalışan birkaç dernek ve vakıfa mı havale ediyoruz ? Sadece dünya çevre gününde yılda bir kez iman tazelemek için nutuklar atarak denizleri , canlı türünü , genetik mirasımızı koruyabilir miyiz? Marmara Denizi’nde ki Uskumru balıkları , Kılıç ,Orkinos nerede ? Kalkan balığı nerede ? Bu sorular bizi biraz olsun uyandırmalı. Evet daha fazla geç kalmadan bir yerden başlamalıyız . Bu şehrin bu ulusun bir doğa koruma , deniz koruma konsepti olmalı .Bunu günümüzde dünyada fazlasıyla görüyoruz , örnekleri çok . Bir başlangıç yapmalıyız ve bunu İstanbul adalarından başlayarak yapmalıyız bence .
İstanbul adalarının koruma altına alınmasını ve bu alanların gemi trafiği ve endüstriyel balıkçılık için sınırlandırılmalarını önermekteyiz. Koruma alanı olarak önerdiğimiz bölge , Burgaz ada, Heybeliada , Sedef adası ,Büyükada ve Kınalıada’nın kıyı çizgisinden başlayıp 30 metreden daha sığ alanlardır. Bu alanlara bakmak isteyenler için temel harita Seyir Hidrgrafi ve Oşinografi Dairesi tarafından üretilen Marmara Denizi haritasıdır.
Deniz trafiği ve endüstriyel balıkçılığa kapanmasını istediğimiz bu alanlar aşırı kirlenme ve aşırı su ürünleri avcılığı nedeniyle tehdit altındadır . Esasen , 1380 sayılı yasa ve ilgili yönetmelikler korunması gereken türler için Traım ve Köy işleri Bakanlığa bu konuda her türlü yetkiyi vermektededir.Bu alanlar neden koruma alanı edilmelidir.Çünkü ;
- Bu alanlarda , 1380 sayılı yasa ve ilgili sirküler gereği korunması gereken türler bulunmaktadır ve bu türler her geçen gün azalmaktadır.Örneğin ; Deniz çayırları , Eşkina balığı , Deniz atı , Siyah mercan , İstakoz , Böcek , Mersin balıkları ve Yunus türleridir. Bu türlerin stoklarının kendilerini yenilemeleri ve tekrar stoka katılması için zamana ve korunmaya ihtiyaçları vardır.
- Bu adalarda yaşayan bir çok su canlısı ortadan kalkmış ve nesli tehlikeye girmiştir.Bunlara kolayca , Dil , Pisi , Tekir , Barbunya , Kalkan , Kırlangıç , Kılıç , Orkinos ve Uskumru balıklarını ekleyebiliriz. Denizlerin kıyısal alanları en verimli ve hassas alanlarıdır. Çünkü bir çok denizel tür burada yumurta bırakır ,bir çok su canlısının ilk büyüme dönemleri buralarda geçer .Dolayısıyla önemli habitatlardır. İstanbul adaları kıyıları bütün kirlenme baskılarına rağmen , korunmayı beklemekte adeta direnmektedir.Bu bölgelerde dalış yapanlar , araştırma için örnekleme yapan deniz biyologları , su ürünleri mühendisleri bu olguyu hemen görürüler.Bu nedenle 30 metre derinlikten sığ alanların korunması önerilmektedir.
- Bu alanlar biyoçeşitlilik için çok önemli olan göçmen balıkların geçiş yolu üzerindedir.Bu balıkların başlıcaları Palamut –Torik ve Lüferdir .Bu balıklar Karadeniz balıkçılığı için de son derece önem taşır.Göçmen balıkların bu bölgede avlanmaması buranın doğal bir deniz parkı haline gelmesine neden olacağından bu bölgedeki denizel biyoçeşitlilik artacaktır.Bu alanlar aynı zamanda kuşların göç yolları üzerindedir.Belli bir Yunus populasyonundan da söz etmek mümkündür.
- İstanbul adaları olarak bilinen bu bölgede yasadışı ve aşırı avcılık had safhadadır Düzensiz ve yasadışı avcılık sadece İstanbul boğazını değil ,Karadeniz’deki su canlıları stoklarını da tehdit etmektedir.Bu nedenle, sürdürülebilir balıkçılık ilkelerinin uygulanması gerekmektedir.Koruma altına alınacak alanlarda kaçak su ürünleri avcılığı yapılamayacak, koruma önlemleri de artırılacaktır.
- Kaçak olarak avcılık yapılan troller deniz dibini özellikle kumlu ve çamurlu ortama zarar vererek dip bölgede (Benthos) yaşayan canlıların yaşam alanlarını tahrip ederek nesillerinin azalmasına neden olmaktadır. Koruma alanı sayesinde bu ekolojik bozulmalar önlenecektir.
- İstanbul adaları ekolojik olarak Akdeniz ile Karadeniz arasında Biyolojik bir koridorun başlangıcını temsil eder.Bu nedenle bu koridoru kapatacak bütün ekolojik yıkıma yönelik etkinliklerden kaçınmak gerekir.
Nasıl bir iş planı lazım ? Önce İstanbul adaları için Sualtı kataloglama ve bir envanter hazırlanarak işe başlanmalı . Böylece , korunacak alanla ilgili ayrıntılı bilgi toplanarak ileride mukayese yapmak mümkün olabilir.Daha sonra bütün tarafların uzlaşacağı ve birlikte oluşturulacak bir koruma ve planıyla bu bölge deniz koruma alanı ilan edilmelidir. Hukuki alt yapı olarak SADECE su ürünleri kanunu bile yeterlidir.
Diğer yandan , Prens adaları denilen ve bizim burada İstanbul adaları olarak belirttiğimiz alanlar kültürel ve mimari açıdan da İstanbul’un penceresi konumundadırlar . Doğal mirası olduğu kadar kültürel mirası da korumak bizlerin görevidir.
Bu koruma planı içinde ilk etapta araştırma , suni resifler yaparak su canlılarının artırılması , geniş kitlelere dayanan uzun erimli bir deniz koruma eğitimine başlanması hedeflenmelidir.Yerel boyutta adalarda deniz koruma YAZ okullarının açılması ve Ekoturizmin geliştirilmesi düşünülebilir.Peki bunun için insiyatif kimden gelmeli? Bizce yerel yönetimlerden gelmeli. Yerel yönetimlerin zihin olarak hazır olmadığı şeyleri istemek ve yapmak başarısızlık getirebilir.
Daha da önemlisi böylece DENİZLERİMİZİN KORUNMASI KONUSUNDA BİR BAŞARILI UYGULAMAYI HAYATA GEÇİREREK KENDİMİZE GÜVEN VE CESARET DUYGUSU AŞILAYABİLİRİZ.
Bunun için uygun yer , yeteri kadar ekolojik ve kültürel miras ve bilgi birikimi bu ülkede fazlasıyla var..