Türkiye üç tarafı 4 değişik karakterde denizle çevrili bir ülkedir. Ülkeyi çevreleyen bu denizler  hem  sınır ötesi ve hem de  yerel   kirleticilerin etkisi altındadır .Sınırı ötesi kirlenmeye en iyi örnek Karadenizdir. Karadeniz  kıyılarımız1695 km  uzun

Türkiye üç tarafı 4 değişik karakterde denizle çevrili bir ülkedir. Ülkeyi çevreleyen bu denizler  hem  sınır ötesi ve hem de  yerel   kirleticilerin etkisi altındadır .Sınırı ötesi kirlenmeye en iyi örnek Karadenizdir.

Karadeniz  kıyılarımız1695 km  uzunluğundadır .Bu  denizdeki kirlenmenin % 80 den fazlasını  başta Tuna olmak üzere  sınır ötesi kirleticiler oluşturur . Bu denize giren toplam azotun % 53 ü , Toplam fosfatın da % 66 sı Tuna nehri ’ den  gelmektedir. Dolayısıyıyla Karadenizdeki kirlenme kıyıdaş 6 ülke yanında orta Avrupa ülkelerini de ilgilendirmekte , sorunun çözümü için bu ülkelerin de katkıda bulunması beklenmektedir.Bu denizdeki kirlenme , Ötrifikasyon denilen  ve aşırı besin elementlerinin deniz suyunda çoğalmasıyla  su kalitesindeki değişmeler sonucu   aşırı plankton patlamaları ve red –tide denilen  deniz suyu renginde kırmızılaşmaya sık sık gündeme gelir. Bu olgu deniz suyunda çözünmüş O2 miktarını azaltarak  zaman zaman toplu canlı ölümlerine neden olmaktadır.

Karadenizde  bir diğer sorun Petrol kirlenmesidir. Yapılan hesaplamalar  bu denize yılda en az 111.ooo ton petrolun girdiğini göstermektedir.Bunun da % 48 i yine Tuna nehrinden gelmektedir. Petrol kirlenmesi bu denizde artan gemi trafiğiyle ilgili olup  yakın gelecekte daha fazla deniz aracının petrol taşıma amacıyla özellikle Novorosisk hattını kullanacağı beklenmektedir.Dolayısıyla , petrol kirlenmesi ve olası gemi kazaları bizleri gerçekçi tedbirler almaya zorlamaktadır.

Gemi sayısı ve boyuna bağlı olarak bu denize giren yabancı türler de artmaktadır. 26 yabancı canlı türü  gemi balast sularıyla bu denize girmiş ve yerel canlı gruplarının yerlerini almak için rekabet etmektedir.Diğer yandan bu denize 1987 yılında atılan zehirli varillerin akibeti tam olarak bilinmemektedir.Italyan kökenli olan  varillerin özellikle depolama koşulları yeniden incelenmelidir.  Ayrıca, aşırı avcılık nedeniyle bir çok canlı türü tehdit altındadır .IUCN kriterlerine göre toplam 120 tür canlının korunması  gerekmektedir.

Bu denizdeki sorunların çözümleri için öneriler  arasında ;  kirlenmenin önlenmesi için ulusal ve uluslar arası boyutta özellikle Bükreş sözleşmesi kapsamında   tedbirlerin alınması sayılabilir .Özellikle , su kalitesi standartlarının geliştirilmesi, kıyı yönetimi planlarının oluşturulması , kara kökenli kirleticilerin( başta çöp) olmak üzere kontrol altına alınması , en az 2 deniz koruma alanının oluşturulması ve  gemi trafiğinin izlenmesi  zorunludur.

Petrol  kirlenmesinin önlenmesi için  belli liman kabul tesislerinin geliştirilmesi , gerekli yatırımların yapılması   ve gemi kazalarının önlenmesi için   acil eylem planlarının hazırlanması  , liman devleti uygulamalarının  güçlendirilmesi  gerekmektedir.

Gemi balast sularının  denetlenmesi için sürekli bir izleme programı oluşturulması , belli limanlarda örneklemelerin yapılması , Gemi balast suyu ve zararlı organizmaların kontrolüyle ilgili sözleşmenin uygulamalarının takip edilmesi gerekmektedir.

Biyoçeşitlilik ve  balıkçılıktaki sorunların çözümü için  Karadeniz balıkçılık sözleşmesinin imzalanması ,sorumlu balıkçılık ilkelerinin geliştirilmesi için balıkçı birlikleri , ilgili bakanlık ve gönüllü kuruluşların ortak çalışma yapması zorunludur.  Diğer yandan , ülkemizdeki kurumlar arası yetki  dağılımının yeniden düzenlenmesi , ilgili kurumların görevlerinin  belirgin ve sadeleştirilerek uygulamada kolaylıklar sağlanması sorunların çözümünü kolaylaştıracaktır. Karadeniz  ve Tuna çevre programlarının  işbirliği  bu  denizdeki kirlenmenin önlenmesi yönünde ümit vermektedir.

Karadenizde ki kirlenme süphesiz Türk Boğazlar sistemini de etkilemektedir.Üst akıntıyla Boğaza ve Marmaraya geçen  kirleticiler süphesiz bu deniz de de olumsuz etkiler yapmaktadır.

Marmara Denizi’ndeki kirlenme özellikle  Kara kökenli kirlenme, İstanbul ili için göreceli bir azalmayı yansıtsa bile  bu denize kıyı veren illerin  atık suları   genellikle arıtılmadan  denize verilmekte , bu yüzme suyu standartlarını  düşürerek   halk sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.Yapılan araştırmalarda Bursa ,Balıkesir ve İzmit  kıyılarında bir çok alanın yüzülmeyecek kadar kirli (Koliform oranı yüksek) olduğu belirlenmiştir.Bir başka deyimle Marmara denizi halen  lagım çukuru olarak görülmektedir.Bu derece kötü yönetilen bir denizin korunması için uluslararası ortamda  verilen mücadelenin de inandırıcılığı azalmaktadır. Petrol  kirliliği  önemli bir sorun olup karasal ve gemi kökenli kirlenmenin oranı yıllık    olarak miktarı tam olarak bilinmemektedir. Ama ilgili birimler ve kuruluşlar bunu bazen % 10 bazen % 5 olarak açıklamaktadırlar. Diğer yandan ,  yoğun gemi trafiği nedeniyle olası kazalara karşı eylem planları ve kıyı ve deniz alanlarının kirlenmeden önlenmesine yönelik çabalar ne yazıkki cılızdır.Bu konuyla ilgili kanun tasarısı yıllardır mecliste beklemektedir.Bu konudaki bir çok yazışma ve çabamız Ankara’da dosyalarda beklemektedir. Konuyla ilgili kurumların çokluğu , bu konuda yetişmiş elemanların azlığı ,  kaynak sorunları , Boğazlar ve Marmara denizindeki kirlenme ve denizin korunması konusundaki çabaları zayıflatmaktadır.

Marmara Denizi koruma eylem planının  hazırlanarak bir an önce  uygulanmaya konulması gerekmektedir.2000 yılında  ana hedeflerini koyduğumuz eylem planınında Ankara’da hangi dosyada olduğu bile bilinmemektedir.Marmara’nın  çoğrafi konumu , Akdeniz  ve Karadeniz için  hayati önemi ve diğer ekolojik nedenleri öne çıkarılarak Özel duyarlı koruma alanı olarak ilan edilmesi için gerekli yasal ve bilimsel çalışmaların yapılarak IMO ( Uluslararası Denizcilik Örgütü) ya başvurulması önerilmektedir.Esasen tarafımızdan bu tür bir çalışma daha önce başlatılmış olup bu çalışmanın hukuki alt yapısının da oluşturulması gerekmektedir.

Deniz çevresinin korunması konusunda  öncelik eğitimde olmalıdır.Yani , aslolan kirlenmenin önlenmesidir. Kirlendikten sonra korumak , tenizlemeye çalışmak , zaman alıcı , pahallı ve zahmetlidir.Bu nedenle , geniş kitlelere  denizlerin kirletilmemesi için eğitim verilmeleri özellikle denizde çalışan personel bu eğitimleri tam olarak almalıdır.

Marmara Denizi ülkenin yegane iç denizidir ve bu havuzun kirletilmemesi için daha duyarlı , sorumlu ve kıskanç olma zorunluluğu bulunmaktadır.Bu nedenle , bu denize kıyı veren yerleşim birimlerinin biyolojik arıtma , derin deniz deşarjı , atık yönetimi gibi konulara öncelik verilmesi şarttır.Bu denizdeki kirlenmeyi azaltmak için ilgili kurumların işbirliği  yanında gönüllü kuruluşların ve özel sektörün işbirliği şarttır . Çünkü , kirleten öder prensibinin uygulanması bir çok sorunu çözmeye yetecektir. Özellikle  kara kökenli kirlenme , sintine ve liman kabul tesisileri , çöp ve mikrobiyal kirlenmenin önlenmesi için   ortak çaba şarttır. MARPOL 73/78 sözleşmesine göre  başta Marmara denizi  hassas denizler arasındadır ve korunması  ülkemizin öncelikli  yükümlülükleri arasındadır.

Balıkçılık kaynaklarının aşırı yıpratılması , kaçak  avcılık , yabancı deniz canlılarının bu denize de girmesi gibi nedenlerle bu denizde 52 tür canlının koruma altına alınması önerilmektedir.Sorumlu balıkçılık konusunda  ciddi eğtim çalışmalarının yapılması , yasadışı avcılığın azaltılması için denetimlerin artırılması gerekmektedir.Marmara Denizi deniz canlıları için Akdeniz ve Karadeniz için bir biyolojik-ekolojik koridor görevi görür.Bu koridorun açık tutulması görevi ülkemize aittir ve kapanması halinde  çevre denizlerde ekolojik felaketlerin olması kaçınılmazdır.

Ege ve Akdeniz ‘in kirletimesi ise daha çok turizmi etkiler , Özellikle yatların sintine atıklarının koyları kirletmesi sonucu bir çok bölgede yazın kirlenme olgusu yaşanır . Bu ise turizm de uluslararası rekabet gücünü azaltır.Bu nedenle özellikle özel koruma alanı olan alanlarda deniz taşıtlarından kaynaklanan kirlenmenin önlenmesi için acil çabaya ihtiyaç vardır .Biyolojik kaynaklar bakımından fakir olan bu denizlerdeki canlı kaynak stokları sınırlıdır ancak balık yetişririciliği de bazı bölgelerde kirlenmede etken rol oynar . Son zamanlarda kafeslerin açık denizlere çekilmesi ve disiplin altına alınması memnniyet verici olmakla birlikte  bu  konuda geleceğe yönelik planlamaların yapılması zorunluluğu bulunmaktadır . Özellkle hangi bölgelerde çiftlik kurulacağı , sayısı ,   hangi tür ve derinlik gibi katı standartların oluşturulması zorunludur .

Egeve Akdenizde  yabancı  yayılıcı türleri örneğin katil yosun  alarak bilinen C. txifolia  ve diğer türlerin bilimsel bir program dahilinde izlemesi gerekmektedir.Bilindiği gibi Süveyş kanalının açaılmasından sonra Hint okyanus kökenli deniz canlıları son yıllarda hızla Akdenize girmekte ve yerleşik deniz canlılarıyla  alan rekabet yapmaktadır. Bu  canlı türlerinden özellikle balıkların ticari av türleri içinde önemli paylara sahip olmaları beklenmektedir. Küresel ısınmanın bu denizlerdeki etkisinin de belli bir plan dahilinde incelenmesi ve elde edilecek verilere göre   yapılaşma ve kıyı yönetimi gibi sorunlara çözüm aranması gerekmektedir.

Türk boğazlarından geçen petrol yüklü tankerlerin  Ege ve Akdeniz kıyılarımızda da olası kaza riskleri düşünülerek  bu bölgeler için acil eylem planlarının hazırlanması , uygun personel istihdam ve eğitimi ile  hassas alanların belirlenmesi için özellikle Çevre ve Orman bakanlığı ve Denizcilik müsteşarlığının ortak çalışmalar yapması zorunludur.

Med-Pol  kapsamında  çevre  bakanlığı eşğüdümünde yapılan    ulusal deniz araştırmaları   kirlenme izleme programı  eknomik  nedenlerle son yıllarda yapılamamaktadır . Ülkemizi  çevreleyen  denizler konusunda eknomik , sosyal, stratejik  ve bilimsel iddialarımız devam edecekse , veya bölgesel güç olma gibi bir hedefimiz bulunuyorsa  ulusal deniz araştırmaları ve kirlenme izleme çalışmalarına yeniden başlama zorunluluğu bulunmaktadır.   

Sonuç olarak , Ülkemiz denizleri kirlenmiş , sadece palyatif tedbirler alınarak uzun yılların ihmali sonucu bu hale gelmiştir.Bu  nedenle , son 30 yılın yöneticileri asla masum değildir ve tarih  o dönemde bizleri yönetenleri bu ihmalle anacaktır.Tabi ki bu ihmaller başta  denize uzak olmaktan , denizle iç içe olmamaktan kaynaklanmaktadır.Eline olta alan , yelken yapan , sualtı fotoğrafı çeken , gemi maketi yapan , deniz müzelerini gezen ,deniz aşığı insanlar  yetiştirseydik  bu gün denizleri ve onların nimetlerini anlayan insanlar bizlere daha  temiz denizler bırakabilirlerdi.Yine de ümitsiz değiliz…En azından bu dönem işi bilenler Ankara da dümende ve onlardan çok şey bekliyoruz…Hepinize  gelecek aya kadar iyi seyirler diliyorum…