Son günlerde kamuoyunda  Montrö ( Montreux) Boğazlar Sözleşmesiyle ilgili haberler tartışılmaya başlandı. Cumhuriyetin önemli kazanımlarından  biri olan sözleşmenin   tadil  edilmesiyle ilgili  Amerika Birleşik devletlerinin Büyük Ortadoğu Projes

         Son günlerde kamuoyunda  Montrö ( Montreux) Boğazlar Sözleşmesiyle ilgili haberler tartışılmaya başlandı. Cumhuriyetin önemli kazanımlarından  biri olan sözleşmenin   tadil  edilmesiyle ilgili  Amerika Birleşik devletlerinin Büyük Ortadoğu Projesi  veya NATO kapsamında Karadeniz’de askeri güç bulundurmak için sözleşmeye taraf olan  Romanya’ya sözleşmenin değiştirilmesi veya sona erdirilmesi için telkinde bulunduğu belirtilmektedir. Bilindiği gibi 1936 yılında imzalanan Montrö boğazlar sözleşmesine  Karadeniz ülkeleri dışında Fransa , Yunanistan ,İtalya , İngiltere ve eski Yugoslavya’nın  halefi olan Sırbistan -Karadağ taraftır . Amerika , Almanya gibi ülkeler ise sözleşmeye taraf değildir. Sözleşme  29 madde , 4 ek  ve bir protokolden ibarettir.Sözleşmede Türkiye’nin muharip olduğu  savaş zamanı , kendini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidine maruz görmesi hali gibi durumlarda   kendisini koruyan şartlar bulunduğu gibi Karadeniz ülkelerinin güvenliği de  bir anlamda garanti altına alınmıştır. Anlaşma Lozan barış antlaşmasının ruhunu  da yansıtır öyle ki Montrö boğazlar sözleşmesi imzalandıktan sonra  Lozan anlaşmasındaki Boğazlar komisyonu  kaldırılarak komisyonun bütün yetkisi  Türk hükümetine devredilmiştir. Bu nedenle , Montrö boğazlar sözleşmesi  hem boğazlardaki Türk egemenliğinin pekiştirilmesi hem de özellikle güvenlik bakımından Türkiye için özel bir önem ifade eder. Bu sözleşme ebedi önderimiz  Atatürk’ün   eşsiz öngörüsüyle   dönemin şartları içinde ilgili taraflara kabul ettirilmiştir.

         Amerika Birleşik devletlerinin    Karadeniz’de askeri güç bulundurmasına Montrö neden engeldir.Çünkü 1936 yılında imzalanan anlaşmaya göre denizaltılar , uçak gemileri ve 15.000 tonun üzerindeki gemiler Türk boğazlarından Karadeniz’e geçiş yapamazlar. Karadeniz ülkelerinin güvenliğini sağlamak amacıyla bu denize girecek olan gemilerin kalış süreleri en fazla 21 gün ile sınırlanırken  toplam tonaj ise 30.000 ton ile sınırlıdır. Yani Amerika’nın bu denize sokacağı gemilerin boyu , tonajı ve nitelikleri Montrö  boğazlar sözleşmesi için engel . Kendisi sözleşmeye taraf olmayınca  bu isteğini antlaşmaya taraf olan Romanya üzerinden gerçekleştirerek  kendi oyun planını uygulamaya sokuyor . Peki Amerika neden  Karadeniz’de  neden  donanma ister ? Çünkü  bölgenin enerji kaynaklarını ve taşıma yollarını kontrol ederek   Rusya’nın  Akdeniz yoluyla dünya pazarlarına satabileceği en önemli hammaddeyi kontrol etmek  ve bu yolla Rusya federasyonunu güneyden çevirip  göz dağı vermek ilk neden .

         Yine, Ukrayna da gerçekleştirilen  iktidar değişikliklerine destek olmak  böylece  turuncu devrimi yapan ülkelere yardımcı olmak Amerika’nın başka bir  amacı.Zaten bu ülkedeki geniş halk kitlelerinin mevcut iktidardan  memnuniyetsizliği daha şimdiden artıyor . Bu ise yeniden Ukrayna’nın Rusya’ya dönmesi veya bölünmesi tehlikesini getirebilir.Gürcistan ise toprak bütünlüğünü koruma derdinde  ve  ayrılıkçı  azınlıkları  destekleyen Rusyayı durdurmak ve topraklarındaki Rus  askerlerini göndermek   için  bu ülke Amerika ile  işbirliğine  zaten teşne. Yani , Amerikalılar Karadeniz’e girince bu ülkelerin zayıf rejimlerini de Rusya’ya karşı güvence altına alacaklarını düşünmektedirler.Ama bunları söylemek yerine başka bahaneler arıyorlar örneğin güvenlik boşluğu gibi . Amerikalıların  güvenlik boşluğu (        Security Vacoom)  var dedikleri bu deniz  aslında  gayet güvenli bir alan ve   Karadeniz’de  güvenlik Türk deniz kuvvetlerine  bağlı gemiler tarafından  başarıyla   sağlanmaktadır. Kaldı ki,  Türkiye, Karadeniz’e kıyıdaş olan ülkelerin deniz kuvvetleri ile ortaklaşa yürüttüğü   Black Seafor  ve Black Sea Harmony  görev paylaşımı ile,   sistemin içinde yer almakta olup, Karadeniz’de diğer ülkelerle güvenliğin mütekabiliyete dayalı olarak sağlanması için ortak işbirliği geliştirmektedir. Bu durumda  BOB veya NATO’nun Karadeniz’de yapacağı  ne var ?Türkiye , Romanya ve Bulgaristan zaten NATO ülkesi , Ukrayna  ve Gürcistan ise pekala  ele geçirilmiş durumda .Ayrıca bu denizde terör , uyuşturucu veya  yasadışı göç, çatışma  gibi kaotik eylemler  yok denecek kadar azdır , öyle ki Amerika’ya sınır olan denizlerde bu oranlar daha yüksektir.Yine de Türkiye karadeniz’de güvenlik boşluğu varsa bunu  tek başına veya bölge ülkeleriyle işbirliği yaparak giderebilir. Arama kurtarma operasyonları sıklaştırılabilir. Fakat sorun bu değildir ve  amaç ABD Donanmasının, Orta Doğu’da 6 ncı Filo’nun yürüttüğü işe benzer nitelikte bir görevi  yürüterek  Rusya Federasyonunun Karadeniz , Kafkaslar ve Hazar havzasındaki artan gücünü bloke etmektir.

         Bu arada , Amerika yakında AB üyesi olacak olan Romanya ve Bulgaristan’la da bir şekilde derin ilişkiye geçerek  AB ‘ye karşı kale kazanma peşinde . Amerika birleşik devletlerinin Irak işgali öncesi Trabzon ve diğer Karadeniz limanlarıyla ilgili talepleri de  donanmasını  Karadeniz’e çıkarma isteğinin bir belirtisi olarak algılanmıştı.Ama  tartışılması gereken  nokta şu ; Amerika   dünyada tek emperyal güç olarak kalabilir mi? Şüphesiz hayır . Bu ülke   kendi yanı başındaki  liderliğini Chavez ve diğer Latin Amerika ülkelerinin yaptığı ideolojik devrimi  durduramadığı gibi  bu sistemi anlamak  bile istemiyor . Yani , Amerika yanı başındaki ülkelerde rejim değişiklikleri olurken  dünyanın öbür ucundaki Karadeniz’de petrolü ve başka doğal kaynakları olmayan  başta Gürcistan gibi fakir ülkelerle  neden ilgilensin?Bu ülkelerin hangisi vazgeçilmez veya Amerika için hangi stratejik önemi var?  Bu nedenle , Amerika ile dost olmak   veya  güvenmek bir dönem olduğu gibi avantajlı değil. Üstelik bu ülke küresel liderliğini Irak’taki haksız işgal ve başarısızlığı  nedeniyle de kaybetti.Yukarıdaki görüşlerin bu ülke liderlerinde ne kadar tartışıldığı bilinmez ama Amerika’nın istediğini aldıktan sonra ne yapacağını kestirmek az çok zor değil.

         Bu saptamalardan sonra  cevaplanması gereken ana  soru şudur ; Türkiye boğazlarda  geçişi aksattı mı ? Türkiye 1936 yılından beri boğazlardaki uluslar arası deniz trafiğini  hiç aksatmadı . Yılda 50.000 in üzerinde geminin geçtiği boğazlarda Türkiye , gemi trafik  sistemini milyonlarca dolara modernize etti .Bunu  kendi ülkesinin vatandaşlarının vergisinden yaptı ve bir boğaz devleti olarak sözleşmeyi şimdiye dek adil bir şekilde uyguladı .Bununla ilgili hiç ülkeyle sorunu da olmadı .Bazı büyük petrol şirketlerinin sözcüsü durumundaki kuruluşların  Türkiye’yi IMO (Uluslararası denizcilik örgütü)ya kötü hava koşullarında tanker beklemelerini şikayet etmelerini saymazsak . Geçen gemilerden sağlık , fener ve tahlisiye ödemelerini bile  tam olarak alıp almadığı tartışılabilir.Bütün bunlara rağmen , Sahil Güvenlik Komutanlığının seçkin personeli ve botları  başta tankerlerin  geçişleri olmak üzere   Orta Asya petrolünün  dünya pazarlarına güvenlikli bir şekilde ulaştırılması için kusursuz hizmet verdi ve vermektedir. Böylece Türkiye dünya ekonomisine ve bölgesel kalkınmaya ve dünya barışına şimdiye dek hizmet etmiştir.Sanırım , bu çabalar Rusya başta olmak üzere diğer ülkelerde takdir edilmektedir.Denizcilik müsteşarlığındaki çok değerli  uzmanlar ise  geçişlerle ilgili bütün ayrıntıları takip etmekte , Kılavuz kaptanlarımız  kar , kış  demeden görevlerini yapmaktadırlar .

         Türkiye  uzun süre çevresel sorunlarla da tek başına bırakıldı, Başta İstanbul Tuna nehrinin  kirletici etkisi altında kaldı ve bundan Karadeniz ve Boğazlar zarar gördü. Gemi balast sularıyla gelen başta taraklı medüz olmak üzere  yabancı türlerden Karadeniz’deki  balık avcılığı olumsuz etkilendi. İndipendenta  kazasında 94 .000 ton , Nassia da 30.000 petrol denize döküldü ve İstanbul halkı adeta bir petrol denizinde yüzdü . Yanan gemilerde bir çok denizci öldü. 55 millik bir alan petrol kirliliği altında kaldı .Hala  bu kazaların olduğu bölgelerde   deniz dibinde birikmiş , lodos veya poyraz havalarda kıyıya  vuran katılaşmış petrol artıklarına rastlamak mümkündür. Bu bölgenin çok tehlikeli bir su yolu olduğunu sadece biz denizciler değil bütün dünya denizcilik  uzmanları kabul etmektedir. Sözleşmenin imzalandığı dönemde 50’nin üzerindeki balık av dalyanından günümüzde sadece 3 tane kaldı ve geleneksel balıkçılık alanları  adeta tanker/ petrol otoyolu haline geldi. İstanbul halkının  nefes alacağı  boğazlardan her  gün artarak  geçen yüzlerce paslı , çirkin ve standart dışı gemi yüzünden hepimiz rahatsız olmaya başladık. Bir çok çevresel sorunu , mal ve can kayıplarını adeta  sineye çektik.Egemen devlet olarak iç hukukumuza göre çıkarttığımız tüzüklerle  geçişlerin daha güvenli olması için çaba harcadık , konuyu IMO ya getirmeye gerek yokken iyi niyetle dünya ile birlikte haraket etmek adına yaptığımız başvuruları bazı ülkeler suistimal ettiler ,haksızlıklara uğradık ama sözleşmeyi dengeli bir şekilde uyguladık ve uyguluyoruz.

         Rusya’nın Montrö boğazlar sözleşmesi konusundaki pozisyonu bir çok bakımdan  önemlidir. çünkü dünya piyasalarına  tek  güvenli petrol sevkiyatı  yapacağı yer  Türk boğazlarıdır . Ve boğazların kapasitesi ve fiziki koşullarının zorlandığını Rus yetkililer de bilmektedir . Bu gerçeği de gören Hazar Boru hatları konsorsiyomu’nun gündeminde  Burgaz-Dedeağaç ve Kıyıköy/İbrice limanı  gibi alternatifler var ve  bu projeyi hızlandırmak için çaba gösteriyorlar.

         Uluslar arası Denizcilik Örgütü ( IMO) ’da yapılan son tartışmalar Rusya Federasyonunun petrol ham maddesi naklinde  Baltık ülkelerinin engelleriyle karşılaştığını gösteriyor , çünkü   Özel   duyarlı deniz alanları ve Marpol konusunda yapılan  yeni düzenlemeler başta Kuzey denizi , Baltık denizi ve batı Avrupa sularında deniz kirliliğini azaltmak ve tehlikeli yükleri güvenli taşımak için  ek önlem olarak  çift çidarlı tankerleri öne çıkarıyor , her ne kadar  Rusya Federasyonu  bu kadar geniş bir deniz alanın koruma bölgesi ilan edilemeyeceğini itiraz etse de Erika ve Prestige gibi deniz kazaları AB ülkelerinde belli bir dayanışma ve deniz koruma anlayışını  beraberinde getiriyor.

         Diğer yandan , Rusya’nın dünya sahnesinde yeniden baş rol oynama çabaları,   yeni donanma hazırlaması veya Karadeniz donanmasını Akdeniz’e çıkarması gibi kararları  da   Boğazlar sözleşmesine engel olabilir.Ancak ne olursa olsun sözleşmenin ruhu başta Türkiye ve diğer Karadeniz ülkelerinin güvenliğini göz önünde bulunduracak şekilde  hazırlanmıştır.Aksi takdirde , 18. maddenin değiştirilmesi için Karadeniz ülkelerine özel bir hak tanınması  boşuna olamaz. Zaten bu boğazdaki geçiş  her yönü ile kendine özgü( Sui generis) bir nitelik taşır . 

         O zaman ne yapmalı  ? Öncelikle Boğazlarda halen uygulanan  geçiş rejimi zararsız geçiştir ve  sözleşmenin feshi durumunda transit geçiş şartlarının ülkemiz tarafından  kabul edilmemesi  gerekir . Çünkü bu geçiş rejimi  kıyı devletine veya boğaz devletine geçen gemiler üzerinde daha  az  yetki vermektedir. Yani , transit geçiş boğaz devletinin aleyhinedir Bu nedenle transit rejimin teamül  kuralı haline gelmesine engel olmak için  buna teknik  bakımından itiraz etmek  ve hiçbir şekilde  geçişteki boşluğun  transit  geçiş hükümlerine göre  doldurulmasına izin verilmemelidir. Bu konudaki kararlığımız test etmek isteyenler için yapılabilecek bir çok  şey var zaten . Transit rejimde üstten uçmak başta olmak üzere denizatlılarda  sualtından geçmek hakkına sahiptir ki bu asla kabul edilemez.

         1774’ten  yani Rus gemilerinin Karadeniz’de Osmanlı Devletinden izin almadan geçiş yapma hakkı kazanmasından beri  Türk boğazlarındaki egemenlikle ilgili tartışmalar incelenirse  yani son 232 yılda   sorunun çözümünde hukuki  argümanların veya adaletin değil , güç dengeleri   ve   dünya politik dengelerinin  olaylara yön verdiği görülür .Dolayısıyla  günün birinde  bu konuda masaya oturmak zorunda kalırsak sadece uluslararası hukuk metinlerinden medet ummak yetmez.İçinde bulunulan güç dengelerini iyi değerlendirmek ve kendi ulusal gücüne inanmış her şeye hazırlıklı bir tutum gerekmektedir.Bununla birlikte   sorunu  daha iyi analiz edebilmek için  kısa bir süre içinde bazı ev ödevlerimize hazırlanmamız gerekmektedir.

         Örneğin ,

  1. Olası yeni sözleşmeden hangi devlet hangi beklenti içinde ve Türkiye daha sağlam bir sözleşmeyi nasıl  başarabilir ? Türkiye’nin ve  Türk boğazlarının askeri , ekonomik ve ekolojik güvenliği daha iyi nasıl sağlanabilir.? Iran’ın  Hürmüz boğazını olası bir krizde mayınlaması  ve bölgede petrol sevkiyatını engellemesi halinde  Türk boğazlarındaki petrol taşımacılığı ve uluslar arası deniz ticareti bundan nasıl etkilenir.
  2. AB ülkeleri içinde ciddi deniz ticaret filosuna sahip olan ülkelerin  Montrö  sözleşmesini sulandırıp  eski rejime dönüş beklentilerine karşı ne yapılmalı ?
  3. Avrupa Birliği de Karadeniz’de Amarika’nın yapmak istediği gibi  enerji yollarını kontrol etmek istemiyor mu ? AB hayali uğruna  söz konusu sözleşmenin  sulandırılmak istenmesi ulusal egemenliğimizi zedelemez mi?
  4. AB üyesi  bir ülkenin Karadeniz’e girerek Megali idea’nın ara  hedeflerini gerçekleştirmek istemesi ve  Türkiye’yi  güney –kuzey doğrultusunda  kuşatması  planları halinde ne yapmak lazımdır  ?
  5.  Güney Kıbrıs bütün hukuksuzluğa karşın  AB üyesi yapıldığına göre  1967 yılından beri Montrö imzacısı olduğuna ilişkin iddialar Annan planı çöpe gittiğine göre  ne olacak ?
  6. Rusya Federasyonu’nda gelecek seçimleri kim kazanabilir? Başkan Putin’in yeniden aday olması konusundaki tartışmalar nereye gider ? Rusya’nın  Amerika’yı  kızdıran toparlanması ne kadar devam eder ve bundan  sorun  nasıl etkilenir ?Boğazlardaki trafiğin Türkiye tarafından  yönetilemez  olduğunu iddia eden yeminli Türkiye karşıtı lobiler nasıl kontrol altına alınabilir ?  Karadeniz’e istihbarat toplamak için geçen ülke gemileri var mı? Dünya kamuoyu Türk boğazlarından geçen tehlikeli yükler için ne kadar bilgi sahibi ve derdimizi gerektiğinde nasıl anlatarak kamuoyunu yanımıza alabiliriz  ?  Dünya’da bilinen petrol ve doğal gaz yataklarının % 75’iyle  çevrili Türkiye doğal bir enerji adası  olması nedeniyle   gemi taşımacılığında artık açık denizlerde de deniz kuvvetlerimize ve sahil güvenlik kuvvetlerine yeni görevler düşer mi? ABD Montrö sözleşmesine taraf olmak isterse stratejik ortaklık! bundan nasıl etkilenir ? Kerç boğazı da Rusya’nın dağılmasından sonra artık uluslar arası su yolu olduğuna göre Azak denizi’nin statüsü ne olur ? Volga-Don kanalında zorluklar çıkaran  yapan Rusya bunu ne kadar  devam ettirir? Türkiye Deniz bilimleri anlamında özellikle deniz çevresi ve hukuku konusundaki uzmanlardan  boğazlar konusunda ne kadar yararlanıyor , bu konudaki gücünü nasıl aktive edebilir? Akademik  çevrelerin bu ve benzeri  sorulara olası cevapları bulmaları   önümüzü daha iyi görmemize yardımcı olacaktır.   

         Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bazı büyük güçlerin 11 Eylül saldırılarından sonra Malaka boğazının güvenliğini sağlamak adıyla  yaptığı öneriler  kıyı ülkeleri olan Malezya ve  Endonezya ‘nın büyük tepkisine  neden olmuş ve bu ülkeler bunu egemenliklerine bir saldırganlık nedeni saymışlardır . Bu nedenle , Amerikanın Türk boğazlarının statüsünün değiştirilmesi konusundaki  arayışları umarız başta Karadeniz ülkeleri tarafından ilgi görmez.  Şüphesiz,   Boğazlarda  tam  egemenlik Türk devleti ve onun ulusunundur. Türk ulusu, Türk devleti’nin varlık ve hürriyetinin simgesi olan Türk Boğazları için her türlü fedakarlığı yapmağa hazır olduğunu tarihte Çanakkale ‘de göstermiştir. Bu fedakarlığın, bedeli ne olursa olsun yarın da İstanbul  Boğazı için geçerli olduğunu sanırım tüm NATO ‘daki dost ve müttefik ülkeler çok iyi bilmektedirler .Yeni müttefiklerimiz Bulgaristan ve Romanya da aynı eğitimlerde bu gerçeği öğrenmiş olmalıdır .ABD donanmasının girmediği tek deniz olan Karadeniz’e girmesi bir çok şeyin değişmesi anlamına gelecektir.Ancak, kapalı bir deniz olan Karadeniz’e kıyıdaş olamayan yabancı  güçlerin ne yapacağı sadece Türkiye’nin sorunu da değildir.” Karadeniz güvensiz bir denizdir  ve ABD’nin  hamiliğine ihtiyaç vardır”diye fetva veren sözde  paragöz bazı akademik çevrelerin ve düşünce kuruluşlarının  derin bilgilerini, ABD kamuoyunu üzüntü ve endişelere sevk eden Irak’dan nasıl çıkılabilir denklemi üzerinde yoğunlaştırmaları hem dünya hem de ABD halkının barışı özleyen annelerine yararlı olabileceği bu makalenin son mesajı olarak  düşünülmektedir.


Bu konuda daha fazla bilgi için okunacak temel kitaplar ;

  • Marmara Denizi , 2000 . TÜDAV yayınları
  • Hazar petrolleri ve Çevresel güvenlik , 2004. TÜDAV yayınları
  • İnternational Straits Used for Navigation , 2002 .TÜDAV yayınları