KOSTER YENİLEME PROJESİ: MOTOR İMALATI ve YERLİ KATKI 30 Nisan Perşembe günü, Deniz Ticaret Odası toplantı salonunda Armatörler Birliği, Coster Derneği ve diğer ilgili kuruluşların katılımı ile geniş kapsamlı bir toplantı tertip edildi. Bu toplantıd

KOSTER YENİLEME PROJESİ: MOTOR İMALATI ve YERLİ KATKI

30 Nisan Perşembe günü, Deniz Ticaret Odası toplantı salonunda Armatörler Birliği, Coster Derneği ve diğer ilgili kuruluşların katılımı ile geniş kapsamlı bir toplantı tertip edildi.

Bu toplantıda yakın tarihte çıkarılan torba kanunla getirilen Coster filosunun yenilenmesi ile ilgili hükümler, Armatörler Birliği Başkan vekili Sn. Erol Bey Tarafından yapılan çok güzel hazırlanmış bir sunumla anlatıldı.

Sunumda öne çıkan husus, Coster inşaatları için ön görülen hurda desteğinin çok yetersiz kalacağı, Armatör tarafından sağlanacak öz kaynak miktarı olarak düşünülen %  15 ‘in de yüksek olduğu, gerekli finansmanın sağlanması için en az  % 70’ in üzerinde uzun vadeli, düşük faizli bir kredinin temininin şart olduğu dile getirildi. Böylelikle yeterli finansman desteği sağlandığı takdirde, Coster yenileme projesinin nasıl realize edilmesi gerektiği konusunda yapılan konuşmalar sonunda iki ayrı görüş ortaya çıktı.

Birinci Görüş : Coster İnşaatları için torba kanunda  ön görülen asgari % 35 lik yerli katkı payını artırma girişimlerinin zaman kaybına sebep olacağı, hedefin, biran evvel Coster inşaatlarına başlanılarak filonun yenilenmesi olması gerektiği dile getirildi. Projenin hedefinin Motor Sanayi v.s. olmayıp, Coster inşaatları olduğu özellikle belirtildi.

İkinci Görüş : Bu görüşü belirtenler, Coster yenileme projesinin, sadece Coster inşaatı ile sınırlandırılmamasını, aksine, bir yandan hem gemi inşa sanayini geliştirirken bir yandan da yerli katkıyı % 35 ten çok yukarılara çekerek Motor Sanayimizi yeniden başlatan, yan sanayimizi geliştiren büyük birfırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirttiler.

Şimdi öne çıkan bu iki görüşün iyi ve kötü yanlarını, neler getirip, neler götürebileceklerini yorumlamaya çalışalım;

Birinci Görüş: Sadece Coster filosunu, seri şekilde inşa edilecek gemilerle yenileyip güçlendirmeyi hedef alan bu görüşe ait düşüncelerimi şöyle sıralayabilirim.

  • Bu görüşe göre, Kanunun ön gördüğü asgari % 35 yerli katkı payına işçilik oranı dahil değilse total malzeme maliyetinin % 35 ‘i kadar yerli malzemeyi fatura etmek kanuni gereği sağlayacaktır.
  • % 35 ‘e işçilik dahil edilebilirse, işçilik oranı asgari % 20 olarak düşünüldüğünde yerli malzeme oranı % 15 oranında fatura edilebilecektir ki bu da çok düşük oranda bir yerli katkı olacaktır.
  • Bu alternatifleri, % 35 ‘te işçilik oranı var mı, yok mu hususunda açıklık olmaması yüzünden yazıyorum. Şahsi kanaatim işçiliği dahil etmeyip, geminin total malzeme, makine ve teçhizat değerinin % 35 ‘i olarak değerlendirilmesi gerektiği şeklindedir.

Bu görüşün negatif tarafları

  • Bu görüş tatbik edildiği takdirde, yapılacak gemiye % 65 oranında ithal malzeme makine, teçhizat yurt dışından döviz ödenerek temin edilecektir. Böylece beher gemi için % 65 oranında yabancı ülkelere döviz transfer etmiş, oradaki işçilere yeni iş imkânları sağlamış, kendi yan sanayimizi de bu iş imkânlarından mahrum etmiş oluyorsunuz.
  • Motor sanayimizi yeniden başlatma girişimine sıcak bakmıyorsunuz. Ayrıca  yeni Costerler için yurt dışından temin ettiğiniz bütün ana makine, yardımcı makine ve teçhizatlar için asgari 25-30 yıl dış ülkelere yedek parça bağımlısı olarak sürekli döviz ödemeye mahkûm oluyorsunuz.
  • Dolayısı ile hem gemilerin inşaları aşamasında, hem de 25-30 yıllık ömürleri boyunca harcadığınız dövizlerle ülkenin dış ticaret dengesine zarar vermiş oluyorsunuz.

Bu Görüşün artı yönleri

  • Costerlerin, dış alımları yerli imalatlara nazaran ucuz olacağı kabulü ile toplam maliyetin ucuz olabilmesi,
  • Costerlerin bir an evvel devreye sokularak para kazanır duruma gelebilmeleri olarak sıralanabilir.

İkinci görüşe gelince

  • Bu görüşü ileri sürenler, “inşa edeceğimiz Costerlerin içine kendi ana makinemizi koyalım, yerli katkıyı % 35 ‘den  % 70 ‘lere çıkaralım” dediler.

Bu görüşe göre sağlanacak avantajlar

  • Ana makine, jeneratör setleri, şaft, pervane gibi tahrik sistemleri Türkiye’de mevcut imkânlarla rahatlıkla yapılabilir. Ayrıca, Türkiye’nin 60 yıllık dizel jeneratör eğitim kültürü, 30-35 yıllık da Gemi dizeli eğitim kültürü var. Bu üretimleri gerçekleştiren milyonlarca döviz ve TL harcanarak yapılan tesisler neredeyse boş durmakta ve tam kapasite ile çalışmamaktadır. Bu tesislerde üretilecek makineler, jeneratör setleri yeni bir fabrika kurulmadığı için sıfır amortisman giderleri ile üretilebilecek, büyük ucuzluk sağlanabilecektir.
  • Böylece bu makineler için yurt dışına transfer edilecek para ile hem Türk işçisine yeni  iş imkânları, hem de döviz tasarrufu sağlanmış olacaktır.
  • Ayrıca yerli makineler kullanılırsa 25-30 yıllık kullanım ömürleri boyunca yedek parçalar yerli imalatçılardan sağlanabilecek, uzun vadeli döviz tasarrufu da yapılmış olacaktır.
  • Bu görüş tatbik edilirse, Türkiye yeniden gemi dizeli üreten, gemi dizel jeneratör setleri, tahrik sistemleri üreten bir ülke haline gelebilmiş olacaktır.

Bu görüşün negatif tarafları da

  • Üretimlerin başlatılabilmesi için gerekli bürokratik formalitelerin halledilmesi
  • İmalatların yurt dışı maliyetlerin üzerinde olabilir. Ancak ucuzluğu sağlayacak gerekli teşvik tedbirlerinin alınması halinde bu mahsur önlenebilir.

Yerli imalatın diğer faydaları da şöyle sıralanabilir.

  • İmalat safhasındaki döviz tasarrufları, Türk Lirası olarak Türk işçisine sürekli iş imkânları yaratabiliyor.
  • İşsizlik azalıyor.
  • İşçiye verilecek para; çarşıya, pazara intikâl ederek ekonomiyi canlandırabiliyor.
  • Paranın bir miktarı vergi olarak tekrar devlete geri dönüyor.
  • Hülasa, yerli üretimin ülkeye sayılamayacak derecede çeşitli faydaları oluyor.

Ben de bu ikinci görüşe sahip bir konuşmacı olarak,

“Gelin yerli sanayimizi geliştirelim, cari açığımızı azaltalım, dışa bağlı olmaktan kurtulalım. Japonlar gibi Çinliler gibi milliyetçi duygularla hareket edelim” deyince bazı arkadaşlarımız alınganlık gösterdiler. Bu vesile ile ifade etmek isterim ki, kimsenin milliyetçiliğini sorgulamak benim haddim değildir. O salonda bulunan bütün meslektaşlarım inanıyorum ki, en az benim kadar milliyetçi ve vatansever insanlardır. Mesele milliyetçilik yarışı değil, meselelere bakış açısı meselesidir.

Özetlersek

  • Costere konulacak ana makine ve cihazları yurt dışından temin etmek en kolay yoldur. Markaları seçersiniz, pazarlığı yaparsınız. Parayı transfer edersiniz. Her şey ayağınıza hazır gelir.
  • Buna mukabil, bunları yurt içinde imal etmek, uğraş ister, emek ister, alın teri ister.

            Sonuç;

Ben, bu Coster yenileme projesi, bir yandan Coster filomuzu yenilerken, bir yandan da Dizel motor, dizel jeneratör, tahrik sistemleri ve Gemi yan sanayimizin üretebileceği çok çeşitli yan ürünleri üretme, geliştirme fırsatı olarak da değerlendirilebilir ve mutlaka değerlendirilmelidir diyorum.

Bir misal vermem gerekirse,

Pendik Motor fabrikasının kuruluşu, Coster projesine çok benzer bir fırsatı değerlendirmek suretiyle gerçekleştirilmiştir.

1979 Senesinde Camialtı Tersanesinde inşa edilecek 8 adet 5500 DWT ’luk geminin dizel Jeneratör setlerinin 750 HP’lik 24 adet dizel motorunu hazır almayalım Türkiye’de imal edilecek parçaları burada yapalım, yapamadıklarımızı da dışardan alalım, bir test odası kuralım teknik iş birliği de alalım,Dizel üretimine kısmen üretim, kısmen montajla başlayalım dedik.

2 Sene sonra ilk motorlar, % 38 yerli katkıyla test odasına konuldu, sonra da yerli katkıyı % 65’ e kadar yükselttik. Arkadan 1985 te 14.000 HP lik motorlar üreten muazzam bir fabrika ortaya çıktı.

17 Yılda üretilen 99 adet motor bugün hala monte edildikleri gemilerde tıkır, tıkır sorunsuz çalışıyorlar.

Ben, sanayinin gücüne inanan bir insanım.

Bir ülke sanayisi ne kadar güçlü ise o kadar güçlü bir ülkedir.

Sanayisi zayıf ve büyük ölçüde dışa bağımlı bir ülke de zayıf bir ülkedir

Sanayi;

Eğitim seviyesini dolayısı ile insan kalitesini de yükseltir ithalatı azaltır, ihracatı  artırır.

Sanayisi gelişmiş ülke cari açık vermez.

Sanayisi gelişmiş ülkede işsizlik olmaz.

Hülasa, gelişmiş, zengin ve mutlu bir ülke olmak istiyorsak Sanayimizi geliştirmeliyiz.

Sanayii geliştirmek için sadece

Hedef belirlememek, planlamak, lüzumlu teşvikleri temin etmek yeterli olmaz. İnsanınızı da sanayileşmenin önemine inandırmanız lâzımdır.

İşte, Japonya örneği;

Japon işçileri, sabahları fabrikada iş başı yapmadan evvel aşağıdaki “Sanayi Andını” hep beraber yüksek sesle söyledikten sonra iş başı yaparlar.

“Yeni bir Japonya yaratmak için

Gelin aklımızı ve kudretimizi birleştirelim

bir şeyler katmak için,

Elimizden gelen her şeyi yapalım.

Bir çağlayandan akan su gibi

Sonsuz ve devamlı

Mallarımızı bütün dünya halklarına gönderelim.

Büyü sanayi, büyü, büyü, büyü”

Japonlar, bu sanayi andını işçisine her gün  her sabah yüksek sesle söyleterek hem işçisini, hem insanını hem de politikacısını motive ediyor.

Japonya’da bulunduğum sırada her sabah dinlediğim bu And’a benzer, bir sanayi andımız olsa acaba faydası olur mu diye düşündüm ve oturdum Japon sanayi andına benzer bir sanayi andı yazdım. Yazdığım andı da Yıldız Üniversitesinde yaptığım bir sunum sonunda bir deneme mahiyetinde talebelerle birlikte okuduk.

Ben söyledim, onlar yüksek sesle tekrarladılar.

Talebeler sanki böyle bir sanayi andını bekliyorlarmış gibi yüksek sesle büyük bir coşku ile, tekrarladılar.

İşte benim yazdığım, sanayi andımız.

“Gelişmiş, zengin ve mutlu bir Türkiye için

Gelin aklımızı, bilgimizi ve gücümüzü birleştirelim.

Bir olalım, birlik olalım.

Sanayileşmiş, üreten bir Türkiye için

Elimizden geleni her şeyi yapalım.

Ülkemizi ve Milletimizi sevelim.

Aşkla, coşkuyla çalışalım.

Üretelim, üretelim, üretelim.

Son olarak söylemek isterim ki;

Türkiye’nin gelişmesi mutluluğu, zenginliği ancak sanayileşme ile mümkündür.

Sanayileşme her derdin çaresidir.

Bu inancımı, genç kardeşlerime, genç meslektaşlarıma her ortamda her fırsatta söylemeye, yazıp çizmeye son nefesime kadar bıkmadan devam edeceğim.

İnanırsak, çalışırsak başarırız.