M/F TRUVA – M/F İSTANBUL
1960 yıllara gelindiğinde Avrupa II. Dünya savaşının yaralarını hızla sarmış ve refah seviyelerini hızla arttırmış gelişen teknolojiler otomobil üretimi artırmanın yanında da fiyatlarını düşürmüş ve orta sınıf bir aile otomobil alacak bir seviyeye gelmiştir. Bununla birlikte turizm hızlı bir artış göstermiş aileler arabaları ile seyahat etmeye başlamıştır. Bu seyahatlerde deniz aşırı bir yere gitmek isteyenler araçlarını gemi ile karşı kıyıya geçirmek zorunda kalmışlardır. Araçlarını gemi ile karşıya geçirmenin zorluğu karşısında birkaç ülkede kullanılan Feribota olan bu talebi arttırmıştır. Avrupa’da bulunan tüm tersaneler de feribot inşaları hızla artmıştır. Baltık ülkeleri, Almanya, Hollanda, Belçika, Danimarka, İngiltere Fransa, İspanya, İtalya Yugoslavya ve Yunanistan da feribot seferleri hızla yayılmıştır.
1960 yılların başlarında Almanya Türkiye’den işçi talebinde bulunmuş binlerce yurttaşımız başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine çalışma amacıyla gitmişlerdir. Yurttaşlarımızın yaz tatilinde ülkelerine araba ile gelmeleri Yugoslavya ve Bulgaristan’da çeşitli zorluklarla karşılaşmaları karşısında devrin hükümeti buna bir çözüm arayışında bulunmuş Yugoslavya ve Bulgaristan’ın hükümeti ile temaslara geçip bu şikâyetleri ortadan kaldırmak istemiş fakat bu ülkeler farklı rejimle idare edilmesi nedeniylede bu arayışlar sonuçsuz kalmıştır. Bu durum devleti yönetenleri başka arayışlara yöneltmiştir. Yurt dışında çalışan vatandaşlarımızı deniz yolu ile taşımak,
Denizcilik Bankası T.A.O Denizyolları İşletmesi 1955 yılında Almanya’da yaptırdığı 5 gemi filoya katılınca gemileri çalıştırmak amacıyla yeni hatlar ihdas etmiş 1956 yılında Karadeniz hattı bağlantılı İstanbul-İzmir-Pire-Vedenik-Trieste limanlarını kapsayan Adriyatik hattını açılmış, M/V EGE gemisi ile yaptığı ilk sefer ve ondan sonraki yılardaki tüm seferler yerli ve yabancı turistler tarafından rağbet görmüştür, 1960 yıllara gelindiğinde Arabası ile Türkiye’ye gelmek isteyen Yurt dışında çalışan işçilerimiz için bu hatta çalışan gemiler araç taşıma açısından yetersiz kaldılar. Denizcilik Bankası T.A.O bunun üzerine o zamanın popüler deniz aracı olan Feribot alımı için girişimlerde bulunmuştur. Fransa, Nantes'da Chantiers de Nantes Tersanesinde feribot inşası için anlaşma sağlanmı, Truva adı verilen feribot 24 ocak 1966 tarihinde denize indirmiştir. Gazeteler bu haberi baş sayfalarında büyük puntolarla Nisan ayında Venedik Feribot Seferleri başlıyor diye vermişlerdi. Bu haber Avrupa da çalışan işçiler arasında büyük bir sevinç yaratmıştı. M/F Truva Ağustos 1966 başlarında de teslim edildi. İlk seferini 16 Ağustos 1966 tarihinde İstanbul’dan İzmir’e yaptı. Buradan aldığı yolcuları Venedik’e götürdü. Bu seferler İzmir-Venedik ve İzmir-Birindisi-Venedik arasında devam etti Türk işçileri araçlarıyla bindikleri feribotlarla memleketlerine rahatça ulaşma olanağına kavuşmuşlar, Feribotta kamarotundan çarkçısına, aşçısından kaptanına Türk kökenli personelle karşılaşınca vatan topraklarına adım atmış gibi mutlu oluyorlardı. O yıllarda Akdeniz Limanlarında İtalyan ve Yunan gemileri yerine Türk yolcu gemileri tercih edilmekteydi. İzmir-Venedik arasında karşılıklı bir turizm hareketi başlamıştı.
Truva Feribotunda, kamaraları çok dar, yatak araları sıkışık ve de hayli sıkıntılıydı. İki kabine bir banyo tuvalet düşüyordu banyo veya tuvalete girdiğiniz zaman diğer kabinin kapısını kilitlemezseniz hoş olmayan bir durumla karşılaşmanız mümkündü. Kaldı ki, her yolcu gemisinin en güzel yerinde yemek salonu yer alırken bu geminin yemek salonu sancak tarafında idi. Üstelik bu salon çok küçük ve çok da ferah olduğu söylenemezdi. M/F Truva uzun yıllar Adriyatik hattında çalıştı eşi M/F İstanbul inşa edilip seferlere çıktıktan sonra da Ocak 1976 tarihinde İstanbul – İzmir arasında çalışmaya başladı. Mersin-Magosa, Magosa - Lazkiye, İstanbul- Karedeniz, İstanbul – Bandırma arasında çalıştı M/F Truva 1991 yılında Yugoslavya’daki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye araçlarla gelecek olan vatandaşlarımızın yoğun talepleri üzerine M/F Truva İzmir- Venedik hattında 12 sefer yaparak yıllar sonra Adriyatik Hattına dönmüş oldu.
M/F Truva’nın Uzunluğu: 91,45 m Genişliği: 16,5 m Draft : 4,20 m 3422 groston 1562 net ton olup her biri 2200 BHP gücünde 4 adet MWM dizel motoru vardı. Çift uskurlu olup hızı 18 mildi. Feribotta 52 adet çift yataklı,21 adet üç yataklı,31 adet dört yataklı olmak üzere toplam 104 adet kamarada 291 adet yatak bulunmaktaydı ayrıca 122 adette Pulman koltuk bulunmaktaydı. Toplam olarak 413 yolcu ve 100 adet araç taşıma kapasitesi vardı.
Truva Feribotu 1974 yapılan Kıbrıs Barış Harekâtına fiilen katılmış olup donanmaya destek vermiştir. Boş olarak Magosa’ya doğru hareket ederek çıkartmanın Magosa tarafından yapılacağı izlenimini vermiştir. Bu harekât sırasında Truva feribotunda görev yapan personele gazi unvanı verilmiş ve gazilik maaşı almışlardır.
Truva Feribotu 1984 yılında Mayıs ayı içerisinde bakım ve onarımda iken bir işçinin dikkatsizliği nedeniyle yangın çıkmış yangın çıkan mahal gemi personeli tarafından kapatılmış dışardan soğutma çalışmaları yaparken gemide çıkan bir yangını söndürme konusunda bilgisiz olan kara itfaiyesi yangını söndürmek amacıyla lumboz camlarını kırınca içeri dolan hava nedeniyle sönmekte olan yangın tekrar alevlenmiş feribotta büyük zararlara sebebiyet vermiştir. Birkaç gün sonra tersaneden çıkıp seferlere başlaması gereken Truva feribotu onarım için tersanede yaklaşık bir yıl kadar kalmıştır. 1985 yılı itibarı ile de tekrar seferlerine başlamıştır.
1990 yılın Truva feribotu büyük bir bakım ve onarımdan girerek tekrar hizmetine devam etmesi sağlanmıştır. Kamaralarına tuvaletler ilave edilmiş havalandırma tesisatı baştan sona değiştirilmiş 292 olan yatak sayısı 315’e küçük olan yemek salonu bu tadilat sonucunda 94 kişiye yemek verecek şekilde genişletilmesine rağmen yolcuların bu yeniliklerden de memnun kalmamışlardı.
Truva Feribotu artık giderek yaşlanıyor, sık sık büyük tamirler çıkartıyordu.2000 yılına gelinince Truva Feribotu incelenmeye alınmış yapılacak tamir bedelinin yüksekliği 34 yaşındaki bir gemi için ekonomik görülmeyip hurdaya ayrılmasına karar verilmiştir. Son seferini römorkörler eşliğinde Aliağa yapan Truva orada sökülmüş saçları haddehaneler de eritilip gemi saçı imalatı için ham madde olmuştur.
Feribot seferlerinin talep görmesi nedeniyle Denizcilik Bankası T.A.O Yönetimi ikinci bir feribotun yapımına girişmişlerdir. İlk önceleri M/F Efes adı verilmesi düşünüldüyse de sonra adı M/F İstanbul olarak değiştirildi. M/F Truva’nsın benzeri bu feribot Camialtı Tersanesinde kızağa konulmuştu 1970 ikinci yarısında zamanın Ulaştırma Bakanı Nahit Menteşe tarafından kızaktan indirilmiştir. M/F İstanbul Türkiye’de blok inşa olarak inşa edilen ilk gemidir. Feribotun donanımı yapılmak üzere Haliç Tersanesi’ne götürülmüş, donatımı 1974 yılında tamamlanmıştır. Uzunluğu: 91,45 m Genişliği: 16,5 m Draft : 4,203422 groston 1562 net ton olup her biri 4500 BHP gücünde Hollanda, Amsterdam N.V. Werkspoor yapımı,2 adet dizel motoru vardı. (Yardımcı makinaları 1980’li yılların sonunda Pendik Sulzer ile değiştirildi) Çift uskurlu olup hızı 18 mildi. Kamara sayısı ile yolcu sayısı M/F Truva ile hemen hemen aynı idi 100 araçlık garajı vardı.
M/F İstanbul Başta Adriyatik hattı olmak üzere, İstanbul-İzmir, Mersin –Magosa, İstanbul- Bandırma ve Karadeniz hattında çalışmıştır. 1979 yılında Haziran Yüzer Sergi olarak Avrupa’nın çeşitli limanlarına sefer yaptı.
31 Mayıs 1992 tarihinde İstanbul – İzmir seferini yaparken Marmara Adası açıklarında elektrik kontağından çıkan yangın gemi personeli yangını söndürmek amacıyla yoğun bir caba harcarken yangın kontrolden çıkıp genişlemiş, yangın geminin ahşap bölümüne sıçrayınca gemi dumanlar içinde kaybolmuş. Yolcular penik içinde çığlıklarla ölümü beklerken Gemi Kaptanı yangının hızla yayılması neticesinde SOS çağrısı ve SOS çağrısına uyan Romen Bandralı Tusnat ve Türk Bandıralı İstiklal ve Gözde B gemileri hızla M/F İstanbul Feribotu’nun yanına gidince yaklaşan gemilerin işiklarının görülmesi ile acı çığlıkları sevinç çığlıklarına dönmüştür. Gemi personelinin dirayeti sayesinde yolcular yardıma koşan gemililere aktarıldı. Kazada ölen yolcu olmadı Yolcular kendilerini alan gemiler ile Tekirdağ ve İstanbul’a getirildiler yangın Söndüren-4,Çakal-2,Kireçburnu Römorkörleri ile Alemdar-2 Kurtarma gemisinin 36 saat süre ile su sıkması neticesinde ertesi gün saat 10,30 civarında söndürüldü.M/F İstanbul Tekirdağ Limanına çekildi. Gemide 357 yolcu ve 89 araç bulunmaktaydı. Bu araçlar içerisinde değerleri milyarları bulan ralli arabaları da bulunmaktaydı.
Yangın sırasında gemide görevli 2. Kaptan Mukadder Sevinçhan’ın bir dergiye verdiği röportajda yangını şöyle anlatıyordu. “ 29 Mayıs 1992 günü,357 yolcu,89 araç ve 70 personelle saat 17.30 da İstanbul Sarayburnu Rıhtımından İzmir’e hareket edildi. Her şey normal ve olağanüstü güzeldi. Yolcular memnun, personel de sezonun ilk İzmir seferini yapmanın heyecanı ve mutluluğu içeresindeydi. Görevlerde aksama yapılmıyor, yolcuları memnun etmek için her branşın görevlileri hizmette kusur etmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Geminin ve denizin güzelliğini doya doya yaşamak için yolcular, gemi imkânlarından mümkün oldukça yararlanmak istiyor ve her anından memnun oldukları anlaşılıyordu. Geminin akşam yemeği gongu çalınca yolcular yemek salonunda yerlerini almışlardı. Kaptan, Baş Mühendis, Gemi Doktoru ve ben; yemek salonuna gelerek akşam yemeğini yedikten sonra hep birlikte müzik salonuna geçerek kahvemizi içerken; saat 21.25 de bir gemici salona girdi ve benim kulağıma eğilerek makine dairesinde yangın çıktığını bildirdi. Paniğe mahal vermemek için masadakilere durumu ileterek, yolculara bir şey hissettirmeden incelemek için hemen yangın mahalline gittim. Fakat yoğun duman nedeniyle makine dairesine inmek mümkün olmadı. Hemen 3.Mühendise yangın elbisesini giymesini, içerde kalan var mı diye kontrol etmesini istedim. Bu talimatın akabinde gemi adamlarının kamara ve salonlarının bulunduğu başaltı mahalline koşarak makinede yangın başladığını, yangına müdahale için yangın hortumlarının gerekli yerlere hemen döşenip müdahale edilmesi için talimat vererek; Kaptanın yanına çıkıp durumdan haberdar ettim. Akabinde de Kaptan Köşküne(köprü üstüne ) çıkarak, yine panik yaratmamak için normal ses tonuyla, heyecansız, uyarıcı, yönlendirici bir anonsla tüm yolcuları filika güvertesinde toplanmaları gerektiğini, eşyalarını almak için kamaralarına gitmemelerini, kamaralardaki yolcuların da biran önce açık alanlara çıkmaları için tekrar uyardım. Anonstan sonra yangın mahalline tekrar indim.3.mühendisin yangın elbisesini giyip makine dairesine girdiğini fakat hem dumandan hem alevden bunu başaramadığını söyledi. Vardiyada bulunan makine personelinden makine dairesinde kalan var mı diye yaptığım kontrolde; yangına minimaxlarla yaptıkları söndürme müdahalelerinden sonra başaramayınca makine dairesinden çıktıklarını öğrendim. Garaja indiğimde reisin (Güverte Lostromosu) gemicilerle beraber yangın hortumlarını döşediğini görerek yardım ettim. Garaja açılan yangın kapılarını derhal kapatarak alevlerin garaja sirayetini önleme tedbirlerini aldık. Garaja dumanların dolması ve durulamayacak hale geldiğini görünce derhal güverteye çıktık. Bunun akabinde makine dairesindeki yangınları söndürmek için kullanılan köpük sistemleri Baş Mühendisin kontrolünde devreye alındı. Yangına çok yönlü müdahaleler yapılıyor fakat önlenemiyordu.
Bu aşamalarda gemi jeneratörü devre dışı oldu ve tüm gemi karardı. Bu her şeyi daha da zorlaştırdı. Gemi kararınca yolcular panik havasına girdi. Gemi kaptanına son durumları rapor ettim. Durumun vahameti değerlendirilerek can güvenliğini sağlamak için gemiyi terk kararı alındı. Kaptan, telsiz zabitine emrini vererek SOS çekmesini söyledi. Mevkiimiz bildirilerek SOS çekildi.. Bu o kadar zor bir karar ve bir o kadar da yerinde ve zamanında verilmesi gereken bir karardı. Sonralarda yaptığım muhakemelerde kaptan bu kararı yerinde ve zamanında yapmıştı. İstanbul’dan ayrılalı 4 saat olmuş ve Marmara Adasına 11 deniz mili mesafede idik. Geminin reisi ile birlikte bir iskele bir sancak koşturup durarak filikaları maynaya hazırlayıp yolcuların tahliyesine başladık. Bir taraftan da şişme can sallarının denize verilmesini sağladık. Filikalara görevli personeller yönlendirilerek öncelikle çocuklu annelerin ve yaşlıların binmesine yardımcı olduk. Megafonla konuşarak tüm yolculara cesaret ve güven vermeye çalıştık. Korkanlar, ağlayanlar, tedirgin bakışlarla çok şey ifade edenler vs,vs, ….Filikalar denize indiğinde su aldığını söylediler. Yolcular, delik filikalarla sefere çıkmışsınız diye suçladılar. Zifiri karanlıkta ve yaşanan hengâmeyle filikaların gider deliklerine ait tapaları bulamamışlardı. Fakat daha sonra filikada bulunan gemi görevlileri zincirle deliğin yanında bağlı bulunan bu tapaları bularak bu delikler kapatıldı. Fakat peşinen suçlama düşünülmüş olduğundan yanlış aksettirilerek üzüntülerimize sebep olundu. Yangının hızlı bir şekilde ilerlediği rapor ediliyor ve minimaxların da hepsinin kullanıldığı bildiriliyordu. Gemice yangını önlemek için her şey yapılmıştı. Yolcuların kamara ve salonlardan güverteye bir an önce çıkmaları için el fenerleriyle yol gösterilip, içerde kalan olmasın diye el birliği ile çalışıyorduk. Gemi tanklarının hepsi doluydu. Garajda 89 araç vardı ve hepsinin depoları benzin bombası gibiydi. Hangi açıdan baksam içinde bulunduğumuz durum vahimdi. Yolcusuyla, personeliyle kocaman bir bombanın üzerinde sanki her an patlayabilir tedirginliğini yaşıyordum. Bir an önce yolcuları tahliye etmeliydik. Tahliye zaten son hızıyla devam ediyordu fakat yine de vahim sonuçlar olmamalıydı. Bunu yürekten diliyor ve var gücümüzle yardım edilecek her köşeye tüm personel koşturuyordu.
Filikalara bindirdiğimiz yolculardan bir bölümü görevlilerle beraber denize indirilip, gemiden uzaklaşmaları sağlandı. Bu arada SOS çağrısını alan Tusnat isimli bir geminin bize yaklaştığını görerek büyük bir sevinç yaşadık. Tusnat Kaptanı başarılı bir şekilde sancak bordamıza yanaştı. Bu hepimiz için büyük bir şanstı. Yolcuların büyük bir kısmının bu gemiye binmesini sağladık. Filikaya binmiş olan ve denize mayna edeceğimiz yolcuları tekrar filikadan indirerek bu gemiye binmelerini de sağladık. Bazı yolcuların bavullarını dahi almış olduğunu görerek bir açıdan buna da çok sevindim. Çünkü uygulamalarımızla panik yaşatmayarak, yolcuların daha iyi sevk ve idaresini sağlamıştık. Tusnat gemisi kaptanının yardım için var gücüyle çırpındığını gördüm ve işte denizci bu dedim Gemisinin minimaxlarını da bize vererek yangına müdahalemize de katkıda bulundu. Kısa bir süre sonra da iskele bordamıza Bülent Akar isimli gemi de gelerek yardım için ellerinden geleni yaptılar. Bu gemiye de çarmıh atarak bir kısım yolcuların da bu gemilere binmesini sağladık. Denize indirmiş olduğumuz filikalarımızda bulunan yolcu ve mürettebatımızın da bu gemiler tarafında alınmasını da sağlayarak, tüm yolcuların ve mürettebatın büyük bölümünün bu gemilere binmesini başardık. Yangın çok büyümüştü ve yardım eden gemilere çevremizden ayrılmalarını söyledik. Bu aşırı ve yorucu uğraşılar esnasında kalbi dayanamayarak kötüleşen gemimizin Güverte Lostromosu Cevat Şahinkaya gemi doktorumuzun tüm müdahalelerine rağmen kurtaramadık. Çok takdir ettiğim. Çalışkan, zeki, işini çok iyi bilen, saygılı, deniz örf ve adetlerini bilen eşine ender rastlanan bir reisti. Bu yangında en çok çırpınan her zaman her yere yetişmeye gayret eden canı pahasına görev yapan ki öyle oldu bulunmaz bir kişiydi. Onun ölümüne çok üzüldüm. Allah’dan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Ailesine de her zaman sabır diliyorum. Onun na’şını yanan gemide bırakmamak için ilgili mercileri arayarak helikopter istedik. Bunlar yaşanırken geminin çeşitli bölgelerinden devamlı patlama sesleri geliyordu. Gemide toplam 14 kişi kalmıştık. Bir kısmımız geminin baş tarafında bulunan güverte de toplanmış, bir kısmımız da kıç tarafta kalmıştık. Aynı bölgede toplanma imkânımız kalmamıştı. Sanki kaderimizi bekler gibiydik. Kaptanla beraber gemide beklemeyi yeğledik. Yangın üst salon ve kamaralara kadar çıkmıştı. Camlar bomba gibi patlayıp alevler pencere, lumbuz ve kapılardan güvertelere fışkırıyordu. Ben baş güvertede kaptanla beraber bulunuyordum. Uzaktan bir birbirimize moral ve cesaret vermeye çalışıyorduk. İstanbul’dan gelecek olan Söndüren römorkörlerinin bir an önce gelmesi için dua ediyorduk.5 saatten önce gelemeyeceklerini de biliyorduk. Geçen her zaman gemide kalanları her an ölüme yaklaştırıyordu. Alevlerin sıcaklığı bulunduğumuz yerlere kadar etkiliyordu. Her an gemi patlayacak ve hep beraber bilinmez bir şekilde uçacağımızı düşünüyordum. Bulunduğumuz yükseklikten karanlık denize atlamakta, patlayıp uçmakta sonuç olarak ölümdü.
Bizleri de kurtaracak başka bir geminin dışında çare yoktu. Saat 03.00 civarında bir hücum botun geldiğini gördük. Projektörlerini yakarak yerlerimizi tespit etmeye çalışıyordu. En uygun yere geldiğinde gemisine atlamamız için megafonla çağrı yapıyordu. Yolun sonuna varıldığının herkes bilincinde idi. Hücumbot önce kıç taraftaki mürettebatı kurtardı. Daha sonra bizim bulunduğumuz baş tarafa geldi. Bazı arkadaşları ellerinden sarkıtarak hücumbota inmesinde yardımcı olduk. Kaptan benim de atlamamı söyledi. Bulduğum yerdeki puntellerden sarkarak hücumbota var gücümle atladım. En son Kaptan kalmıştı. O da bir şekilde hücumbota alındı. Saate baktığımda 03.30 olduğunu gördüm. Kurtulduğumuz ve emniyette olduğumuz için sevinmiştik fakat hepimizin yüzünden resmen üzüntü akıyordu. İstanbul Feribotu’nun açığında Söndüren römorkörlerini bekledik. Bir müddet sonra römorkörler gelerek yanan gemimizi soğutma ve söndürme işlemlerine başladılar. Hücumbot bizlere yardıma gelen Denizyolları gemisine götürüp bıraktı. Biz de bu gemi ile İstanbul’a döndük. Yangının kontrol altına alınarak Tekirdağ İskelesine götürüldüğü söylendi. Ertesi gün Şirket yetkilileri ekip başı olarak beni ve 6 personeli Tekirdağ’a gönderdi. Burada karadan yangına müdahale yapılıyordu. Yangın ekibine gemi planı ve yapılması gerekenlerin neler olacağı konularında yardımcı oluyordum. Gemi günlerce burada da yanmaya devam etti. Tamamen söndüğünden emin olduktan sonra da römorkörlerle İstanbul’a getirilip, Karaköy 5 No’lu rıhtıma bağlandı. Bu rıhtımda yanan, yanmayan tüm araçların tahliyesi yapıldı. Daha sonra gemi Haliç Tersanesinde havuza çekilerek bağlandı. Haliç Tersanesinde geminin tüm bölgelerini kontrolü için bir heyet kuruldu. Korkudan hiç kimsenin girmek istemediklerine şahit oldum. Yine ekip başı olarak 4 gemici ile birlikte tüm emniyet tedbirlerimizi alarak maske ve tüplerimizi takarak geminin girilebilecek her yerine girerek günlerce tespit ve aramalar yaptık. Bir cesede rastlamamak için temennilerde bulunuyorduk. Dip kamaralardan çıkamamış yolcular olabilir düşüncesiyle tedirgin oluyor ve korkuyorduk. Geminin içindeki dehşeti anlatmaya hiçbir ifade yeterli olamazdı. Korku filmleri dahi gördüklerimizin yanında çok hafif kalıyordu. Bir ara kendi kamaramı görmek istedim. Plan olarak bildiğim için yerini tahmin edebildim. Demirlerin, sarıların dahi erimiş olduğunu gördüm. Bu kadar dehşet bir yangından hiç kayıp vermeden tüm yolcu ve mürettebatın kurtuluşu bizler için büyük bir teselli idi. Tüm personel olarak bunu başarmıştık. Alınan kararlar, soğukkanlı davranışımız, yaptığımız uygulamalar, bu neticeyi getirmiştir. Hiç bir zayiat verilmeden atlatılmıştır.. Anımsanacağı gibi; Avrupa’nın bir limanında rıhtımda bağlı iken yanan bir yolcu gemisinde her türlü imkân kullanılarak karadan ve denizden müdahale edilmesine rağmen 50 kişinin öldüğü düşünüldüğünde İstanbul Feribotunda yapılan hiç bir şey göz ardı, kulak arkası yapılmamalıdır. Bu Dünya genelinde büyük bir başarıdır. Denizciler; mert, yiğit, yardımsever, yürekli, düzgün, dürüst insanlardır. Bu da herkes tarafından böyle bilinmelidir. Tüm denizcilere Allah selamet versin. Tüm canlıları Allah her türlü felaketten korusun.”
Bu yangın Türkiye Denizcilik İşletmeleri Denizyolları İşletmesinin dirayetli ve eğitimli kaptan ve personelinin sayesinde çok büyük açılara fırsat verilmeden yangın sırasında bir gemide nasıl tahliye yapılacağının çok güzel bir örneğini vermişlerdi. Emekleri geçen Başta Kaptan Muammer Bezirci ve yangın sırasında baştan sona kontrolü elinden bırakmayarak yangını yolcuların can kaybı olmadan tahliye edilmesini sağlayan 2.Kaptan Mukadder Sevinçhan ve diğer personele yaşamlarında sağlıklı ve mutlu günler dilerken yolcuların tahliyesi sırasında hayatını kaybeden Güverte Lostromosu Cevat Şahinkaya’yı rahmet ve minnetle anıyorum.
M/F İstanbul önce İstanbul’a getirilip Salıpazarı Rıhtımına yanaştırıldı. Burada gemi içinde bulunan ve hurdaya dönen araçlar çıkırtıldı. Yolcu kamaralarında İncelemeler yapıldı. Yolcuların maddi hasarları beyanları doğrultusunda İşletmece ödendi. M/F İstanbul donanımının yapıldığı Haliç Tersanesine çekildi burada inceleme neticesinde eski haline getirilmesinin çok masraflı olacağından ekonomik bulunmayıp hurdaya çıkmasına karar verildi. 1993 yılında hurda olarak satışa çıkarıldı.