Adına küresel ekonomi denen çağımızın iktisadi sisteminde mal ve hizmetler, sermaye ve iş gücü sınırları aşıp serbestçe hareket eder. İş gücü dolaşımında sıkıntılar olmasına rağmen küresel ekonominin özet yanı budur. Küresel işleyişin üstüne kurulduğu serbest pazar ekonomisinde fiyatları belirleyen bir merkez yoktur. Fiyatı belirleyen unsur arz ve talep miktarlarıdır. Yasa koyucu rekabeti sağlama esasında herkesin pazara girişini sağlayacak yasal alt yapıyı oluşturur. Her bireyin ticaret dünyasına girmesini sağlarken istisnasız her sektör de tekelleşmenin önüne geçmek ister. Bunun sonucunda hizmet ve mal üretiminde kalite artışı hedeflenir. Fiyatların olması gereken gerçekçi noktaya çekilmesidir istenen. İş dünyasına girmek isteyen büyük, orta ya da küçük ölçekli sermayedarların önünü açmak, yeni iş imkanlarının yaratmak, istihdamı arttırmak ve son tahlilde ulusal refah düzeyini yükseltmektir istenen nihai amaç.
Rekabet ortamının olduğu bir piyasada sürekli yenilikleri görür, verimliliğin etkin şekilde artığına şahit olur, krizlerde piyasaların kendilerini en kısa sürede toparlama imkanına sahip olduğunu gözleriz.
Çin ve Rusya da dahi uygulanmak zorunda kalınan kapitalist ekonominin serbest pazar uygulamaları ülkemiz ve sektörümüz için de aynı rasyonelliğe sahiptir.
1980 yıllarının başlarından itibaren küresel sermayenin sınır tanımaması, bankacılık ve finans dünyalarında kredi alış verişlerinde ki serbestlik, Türkiye in yasal düzenlemelerle küresel ekonomiye entegre olacak adımları atması sonucu uluslararası sermaye Türk Deniz Ticaret Filomuzun büyümesine tüm sıkıntılarına rağmen katkı sağlayan en büyük etkenlerden biridir. Devam eden yıllarda özellikle 1990 yıllarının ortalarından itibaren dünyanın bu yeni durumu yurt sathında armatörlük yapmak isteyen yeni müteşebbislerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bir gemiye sahip olmak ancak babadan kalma bir gerçeklikken geleneksel şirketlerin yanı sıra yeni oyuncular ortaya çıktı. Bunun sonucu ticaret filomuzu hatırı sayılır bir büyüklüğe ulaştı.
Armatörlük daha önce de bir yazımda belirtmiştim ; dünyanın en zor işidir, işletmeciliğidir. Ciddi sermaye, bilgi, tecrübe birikimi gerektirir . Deniz işletmeciliği ve armatörlüğün güçlenerek mevcudiyetini sürdürmesi seçkin bir organizasyona bağlıdır. Çünkü söz konusu bilgi ve tecrübe birikimi;
- deniz hukukundan ,
- uluslararası konvansiyonlara,
- konşimento ve kiralama sözleşmeleri gibi çok özel taşıma konularında bilgi birikimine,
- sigortada konularından anlamaya,
- liman mevzuatlarını bilmeye ,
- gemi gibi komplike bir taşıma aracının tüm işlevsel özelliklerinin mühendis ve kaptan düzeyinde hakimiyetine ,
- yük piyasalarını ve dünya ticaretini yakından izleme becerisine ve o piyasaların işleyişinden anlayacak alt yapıya,
- ve de çok geniş bir şirket ve insan ağına sahip olmayı gerektirir.
Armatörler deniz sektörünün kutup yıldızıdır, geri kalan tüm sektörler onun etrafında döner. Bu kutup yıldızının kadri ne kadar düşerse sektörün sıkıntısı da o kadar artar, sektör o kadar karanlığa bürünür. Dolayısı ile armatörlüğün kuruluş aşamasından başlayarak gemilerin seyri seferinin her safhasında onları korumak adına rekabet yasaların uygulanması gerekmektedir. Bu söylediğim devlet baba bize para ver kolaycılığı ve haksız devlet kredisi istemi değildir. Sözünü ettiğim şey denizciliğin mevcudiyetini güçlenerek sürdürebilmesi için armatörlerin PAYDAŞLARI ile yapacağı ticarette her türlü tekelleşme ve monopolleşme tehlikesinden korunmasıdır.
Daha açık söyleyeyim ; armatörler gittikleri limanlarda kendi acentalarını , su , kumanya, yedek parça tedarikçilerini, yakıt ikmali yapacağı şirketi, gerektiğinde tamir şirketini, gemi adamının ulaşımını sağlayacak şirketlerin seçimini ve dahi diğer tüm mal ve hizmet alımlarını rekabet yasalarına uygun olarak özgürce yapabilmelidir. Tersine zorlama rekabet yasalarına aykırıdır. Ve dahi sektöre zarar verir. Yeni istihdam alanlarının önünü tıkar. Hizmet ve mal da kaliteyi menfi şekilde etkiler. Bu konuda ki tekelleşmeye izin verilmemelidir.
Bu sektörde tekelleşmenin tuzağına düşürülecek en son birim armatörlerdir. Onların ışığı sönerse bizim üstümüze çökecek olan şey fırtınalı denizlerin karanlığıdır.
Rekabetin ulusal refahı sağlayan piyasaların dinamiği olduğuna inanıyorsak onu korumak ve kanunları uygulamayı da yurttaşlık görevi olarak görmeliyiz.
Son olarak küresel ekonominin her derde deva bir işleyiş olduğu kanısı da çıkmasın yazımdan. Ekonomik gelişmenin ve refahın yolu nasıl rekabet ile mümkünse, bu refahın toplumsal huzur ve barışa dönüşmesi de ;
sosyal adaletin ve hukukun üstünlüğünün varlığı ,
gelir dağılımında hakkaniyetin teessüsü ,
demokratik hak ve özgürlüklerin her yurttaşa eşit olarak sunulması ,
eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinin sürdürülmesi ile sağlanır.
Sevgi ve saygılarımla.