Tanzimat-ı Hayriye'nin ilanıyla hükümet tarafından yapılan reformlar neticesinde halkın yaşama tarzında değişmeler olmuş, İstanbul çevresinde can ve mal emniyeti sağlanmıştır.. Bu arada çıkan Kırım Harbinden hemen sonra yabancı devletlerden bir kısım hal
Tanzimat-ı Hayriye'nin ilanıyla hükümet tarafından yapılan reformlar neticesinde halkın yaşama tarzında değişmeler olmuş, İstanbul çevresinde can ve mal emniyeti sağlanmıştır.. Bu arada çıkan Kırım Harbinden hemen sonra yabancı devletlerden bir kısım halk geçim sıkıntısına düşmüştür. İşte bu tarihlerde şehir haricine ve özellikle Boğaziçi’ne rağbet, artmıştır. Halkın bu eğiliminden faydalanmak gayesiyle iki yabancı şirket vapuru Boğaziçi’nde işlemeye başlamıştır. Bu iki vapurun çalışması gerçek ise de işletenlerin kimler oldukları tüm araştırmalara rağmen bulunamamıştır. Boğaziçi’nde çalıştırmak üzere tersaneden bir vapur tahsis etmiştir.
29 Mart 1851 tarihli 445 numaralı Takvim-i Vekayi Gazetesi’nde bu vapurun seyir şekli ve hareketi ne ait bir ilan vardır. Bu ilana göre vapur 1851 senesinin Nisan ayından başlamak üzere günde bir kere köprüden hareket ederek aldığı yolcuları Boğazın iki yakasındaki iskelelere çıkardıktan sonra geceyi İstinye'de geçirecek ve sabahleyin yine aynı şekilde yolcuları alıp köprüye getirecekti.
Boğaziçi’nde bu şekilde vapur işlemeye başlaması ve böylece bu bölgede hayat belirtisi görünmesi bir şirket kurulması fikrini ilham etmiştir. Bu fikrin ilk müteşebbis ve kurucuları o zamanın sadaret müsteşarı olan Keçecizade Fuat Paşa (1815–1869) ile eski adliye nazın Ahmet Cevdet Paşadır. (1822–1895)
Fuat Paşa ve Cevdet Paşa Bursa'da bulundukları sırada zamanlarını boş geçirmeyip iki önemli eser meydana getirmişlerdir. O zamana kadar Osmanlıca dilbilgisi kurallarım toplayan bir kitap bulunmadığından "Osmanlıca Kaideleri" adlı eseri yazmışlardır. Bir de Avrupa'da daha önceki yıllarda tatbik edilen anonim şirket şeklini halka göstermek ve Boğaziçi’ne gidip gelenlere kolaylık olmak üzere bir vapur şirketi kurmayı düşünüp bu şirketi tesise dair bir nizamname kaleme almışlardır. Bu iki önemli eseri Bursa'da biraya yakın olan ikametlerinde meydana getirip İstanbul’a dönmüşlerdir, İstanbul’a geldiklerinde derhal işe koyulmuşlar ve bu şirkete de "ŞİRKET-İ HAYRİYE" ismini vermişlerdir. Şirket, Hicri Rebiyülevvel 1267, Miladı 17 Ocak 1851 günü padişahın irade-i seniyyesiy¬le Osmanlı Devleti'nde ilk anonim şirket ola¬rak kuruldu. Olay Takvim-i Vekayi gazetesin¬de de yayınlanarak resmiyet kazandı.
Bu şirketin basılan kuruluş tasarısı gereğince gerekli işlemlerin yapılmasına teşebbüs edildi. Şöyle ki; Her sınıf Osmanlı Devleti halkının kurulan bu şirketten hisse almalarına izin verilerek, her hisse 3000 kuruşa satılığa çıkarıldı, ilk önce 1500, daha sonra 500 hisse daha ilave edilerek toplam 2000 hisseden ibaret olarak Şirket-i Hayriye kuruldu demektedir.
Şirket ilk olarak 6 vapur satın almıştır. Bunlardan üçü 7000'er diğer üçü 7500'er liraya mal edilmiştir. Salın alınan bu gemiler tekneleri ağaç makineleri 60'ar beygir kuvvetinde idi.
Bu vapurların ilk üçü 188'er son üçü. 197’şer tonilatodur. 1267 (1851) senesinde İngiltere’de White adasında Mister 'John Rober White fabrikasında inşasına başlanan gemilerin makinaları Maudslay isimli fabrikada yapılmış ve 1270 (1854) tarihinde seferlere başlamışlardır.
Şirket çalışmaya başlamış birçok badireler atlattıktan sonra 1882 şirketin başına Hüseyin Haki Efendi getirilmiştir. Hüseyin Haki Efendi âdete Şirket-i Hayriye’nin ikinci kurucusudur.
Şirketin Umum Müdürü Hüseyin Haki Efendi Kandiye eşrafından Mehmet Efendinin mahdumudur. Mısır’da tahsil görmüş Arapça ve Fransız’ca ya vakıf son derece zeki ve çalışkan ama oldukça inatçı bir adamdır. 1895yılında ölümü ile neticelenen hastalığına kadar bu işte kalmış ve Şirketi iflastan kurtarmıştır.
Hüseyin Haki Efendi Üsküdar'dan Rumeli'ye asker şevki ve sivillerin naklinde çekilen sıkıntıyı çok iyi bilmekte ve buna bir çare aramaktadır.
Bir gün Hüseyin Haki Efendi Umum Müfettişlikte bulunmuş İskender Efendi ve Hasköy Tersanesi’nin Ser mimarı Mehmet Usta ile baş başa verip o zamanın yolcu ve yük taşıyan yandan çarklı vapurlarını gözünün önünde canlandırarak uzun uzun düşünürler ve nihayet bir çare bulurlar. Vapurların başına ve kıçına birer kapak ve birer köprü takılacak ve bu köprü iskelelere yanaşıldığında indirilerek üzerinden atlar ve arabalar geçirilecek, vapur içindeki yolcu sıralarını kaldırmak suretiyle de vapurun içini büyültmek ve bu suretle atlar ve arabaları boğazdan geçirmek.
Ve... Bu düşünce dünyada ilk Araba Vapuru (Ferry Boat)’u yaratır.
Derhal İngiltere’ye sipariş verilir. Daha önce İngiltere’ye yaptırılan 6 vapur Rumeli, Tarabya, Göksu, Beylerbeyi, Tophane ve Beşiktaş isimleri altında Boğaziçi’nde çalıştırılmaktadır, ancak bu sefer daha değişik tipte bir vapur istenmektedir... Ve becerikli İskoçlar fikri beğenirler. Kollar sıvanır... İstenilen gemi çok kısa bir dönemde bitirilir ve çok zor şartlar altında İstanbul’a getirilir. Tekne ufaktır, safrası yoktur ve boştur, yolda fena halde sallanmış ve birkaç defa batma tehlikesi geçirmesine rağmen sonunda İstanbul’a vasıl olmuştur... Olmuştur ama İngiliz kaptan da 8.000 İngiliz lirasına mal olan bu vapuru getirirken yolda çektiği bunca meşakkat ve üzüntüden bir daha bu tarzda vapur getirmemeğe yemin etmiş olduğu rivayettir.
Dünyada o zaman başka bir eşi bulunmayan araba vapurumuza şanlı Türk Bayrağı çekilerek kolaylık anlamına gelen «SUHULET» adı altında 26 No sefer hazırlıklarına başlanır.
Ancak böyle bir vapurun iki kıyı arasında yük ve yolcu taşıyacağı haberi o zamanın mavnacıları arasında hoşnutsuzluk yaratmış ve zaten Şirketi Hayriye’ye kızgın olan ve zaman zaman vapurların önlerini kesip onları taşlayan bu cahil tabaka hemen aralarında toplanıp yeni planlar tasarlamaya ve bu yeni vapuru işlettirmemeye karar verirler.
Hüseyin Haki Efendi bütün bunlardan haberdardır ve de yukarıda da bahsettiğimiz gibi zeki ve inatçıdır. Kendisi kararını çoktan vermiş ve sefer programını hazırlamıştır.
İlk önce Şeyh-ül İslam Efendiye güzel bir fetva yazdırır ve tatbik mührünü basar. Ayrıca askeri idareye başvurur ve yardım ister, önce dini baskı, yetmezse askeri güçle bu çapulcuları yıldırmayı planlamıştır.
Üsküdar kıyılarına topçu kıtası gönderilir ve asker nezaretinde sefer tecrübeleri yapılmasına karar verilir.
Mavnacılarda boş durmayıp kahvelerden boş halkı toplamaya ve her türlü yalanlarla halkı kışkırtmaya başlamışlardır. Sahile dolan halk; küstah bir sürü çapulcu arasında şaşkın ve meraklıdır. O gün vapurun geleceği haberi yayılır.
Yeni vapur çiçekler ve bayraklarla süslenir ve Kabataş'tan Üsküdar'a hareket edilir.
Gök masmavi, güzel güneşli bir gündür 26 numara süzüle süzüle gider... Gider Üsküdar'a varır, ama kıyıya yanaşamaz, çünkü mavnacılar teknelerini dört, beş sıra halinde yan yana zincirle bağlayarak demirlerini de atıp bütün sahili tutmuşlar, kendileri de meydanı çevreleyen çardaklı kahvelere dağılarak koyu bir sohbete dalmışlar, yan gözle de bir türlü sahile yanaşamayan vapuru süzerlermiş.
Ya topçu kıtası o da gelmiş Üsküdar meydanında kalakalmış, etrafı merakla neticeyi bekleyen büyük bir halk kütlesiyle çevrilmişti.
Birden gür bir ses koca meydanda gürledi.
— Sizlere 3 dakika veriyorum ya derhal dağılır, çekilirsiniz veya hepinizi mavnalarınızla beraber suyun 7 kat dibine gömerim, Vallahil-Azim.
Topçu Kıt'a kumandanı mavnacılara haykırıyordu... Ve sonra başını geriye çevirmeden askerlere verdiği emir işitildi.
— Top indir.
Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zaman içinde koca toplar meydana çıkmış neferler yerlerini almışlar, etrafını çevirerek topları her an patlamaya hazır hale getirmişlerdi.
Mavnacılar için artık kaybedecek tek dakika kalmamıştı, hemen zincir kesip, demirlerini dahi alamadan teknelerini boğazın akıntısına bırakarak kayboluverdiler.
26 SUHULET karaya yanaşmış, kesilen kurbanlar ve okunan dua sesleri arasında başta Binbaşı arkasında topçu kıt'ası atlarının nalları güverteyi gümbür gümbür öttürerek vapura bindiler. Daha sonra bir kaç fayton ve seçkin bir meraklı kütlesi... Üsküdar camisinin oya gibi işlemeli minarelerinden okunan selalar arasında 26 SUHULET sanki o tarihi anı yaşıyormuş gibi süzüle süzüle harekete geçmişti bile.
Bu arada kalabalık bir karşılama heyeti Kabataş’ta toplanmış, ön safhalara yerleşen Erkan-ı Devlet karşıdan güneşte pırıl pırıl parlayan bu tek silindirli yeni vapuru karşılamaya hazırlanmışlardı. Mızıka-i Hümayun Marşı Osmanî’yi çalıyordu, gemi geldi yanaştı, ön kapak indi çifte palamar vererek kazıklara bağlandı
Asker halkı selamlayarak Taksim topçu kışlasının yolunu tuttu. Halk gözyaşları arasında bir birini kucaklıyordu, 1870 yılı baharında bir bayram havası yaşanıyordu.
Sultan Abdülaziz’in keyfine payan yoktu, sarayının penceresinden bu yeni vapuru seyretmişti. Donanmasına katılan bu marifetli güzel gemiden öteki devletlerde henüz yoktu... O zamanlar Londra'da bile bu nevi vasıta taşıyan vapurlar iki zincir arasında bir kıyıdan diğerine gider ve açık denizde sefer yapamazdı... Ve dünyada ilk arabalı vapuru yaratan Hüseyin Haki Efendide ebetteki mükâfatlandırılmış ve kendisine 2. vapur için emir verilmişti.
2'nçi vapur bu sefer çift silindirli ve 27 numara Sahilbent 12.000 İngiliz lirasına yaptırılmış ve 2 kıyı arasında uzun nice hizmetler vermişlerdir.
Bu vapurlar 1911 yılında Trablus 1912 yılında Balkan ve 1914 yılında 1.Dünya Savaşı süresince ordunun hizmetinde bulunmuşlardır. 27 Sahilbent İstanbul limanı içinde Haydarpaşa-Sirkeci ya da Üsküdar –Sirkeci arasında asker ve askeri malzeme naklinde kullanıldı.27 Sahilbent’in o zaman projektörü olmadığı için geceleri Şirket-i Hayriye’nin 55 numaralı Bebek önden giderek ona yol gösteriyordu
26 SUHULET ise tersanede torpil atmaya özgü aletlerle donatılarak Çanakkale’ye gönderilmiştir. Burada askeri sevkiyata tahsis edilmiş, Süvari ve Topçu birliklerini bir kıtadan bir kıtaya günlerce değil birkaç saatte geçirmiş, dört bataryadan ibaret bir topçu taburu dört günde Boğazı geçebileceği halde 26 SUHULET ile bu geçiş iki buçuk saat gibi kısa bir sürede gerçekleşmiştir. Ayrıca on pusluk iki top 26 SUHULET sayesinde Çimenlik mevkiinden alınarak dört saatte Kilitbahire çıkarılmıştır. Çanakkale Zaferinin kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır. Ne yazık ki 26 SUHULET bu kahramanlığı tarih sayfalarında bir satır bile yer almamıştır. 26 SUHULET madalyası verilmeyen bir kahramandır. Savaşın kazanılmasında sağladığı lojistik destek açısından acaba 18 Mart 1915'de, Çanakkale Deniz Harbinde düşman gemilerinden, İngiliz donanmasına ait IRRESISTTBLE ve OCEAN gemileriyle, Fransız donanmasına ait BOUVET zırhlı gemilerinin boğazın karanlık sularına gömülmesini sağlayan mayınları döşeyen NUSRAT mayın gemisinden veya 300 kilo ağırlığındaki top mermisini tek başına kaldırarak top’a yerleştiren ve yaptığı atışla düşman gemisini batıra Seyit Onbaşı’dan deha mı azdır. 26 Suhulet Çanakkale Savaşlarının kazanılmasında sağladığı hizmetin onuruyla 1958 yılına kadar çalıştı. İnsanları ve araçları bir kıtadan bir kıya hep taşıdı sessizce ve sessizce aramızdan ayrıldı 1961 yılında bir gemi sökücüsünün elinden ebediyete intikal etti
Geriye hiçbir şeyi kalmadı sadece adı kaldı yadigâr
İDO tarafından Ceksan Tersanesine yaptırılan yeni Suhuletin filoya katılma töreninde töreni sunan Sunay Akın bile bu kahraman gemiden onu yaratan Hüseyin Haki Efendiden, İskender Efendiden ve Hasköy Tersanesi’nin Ser mimarı Mehmet Usta’dan zerre kadar bahsedilmedi Marmara Denizine Padişah emri ile konulan kılıç balığından bahsedildi de Biz Türklerin icadı olan 26 Suhulet’ten hiç mi hiç bahsedilmedi.
26 SUHULET: 1871'de, İngiltere, Londra'da Maudslay Sons & Fi¬elds tezgâhlarında özellikle yandan çarklı araba vapuru olarak yapıldı. Ayrıca yolcu da alıyordu. 555 gros, 257 net tonluktu. Teknesi saçtandı. Uzunluğu 45.7 metre, genişliği 8.5 metre, su kesimi 3.1 metre idi. Ma¬udslay yapımı 450 beygir gücünde tek silindirli compound buhar maki¬nesi vardı. 1872'de hizmete girdi. Saatte 7 mil hızı vardı. Savaş günlerin¬de ordunun emrinde hizmet verdi. 1930'da Hasköy Tersanesi'nde buhar makineleri ve kazanlarının yerine dizel motor takıldı. Bu motor 1952'de 315 bhp gücünde yeni bir Mirrlees dizel motorla değiştirildi. Ayrıca tek¬nesi 377 gros ton, 184 net tonluk duruma getirildi. Yıllarca çalıştıktan sonra 11 Mayıs 1958'de hizmet dışı bırakıldı. 1961'de sökülmek üzere sa¬tıldığı zaman 89 yıllık tekneydi.
26 Suhulet Çanakkale Akbaş İskelesinde
Suhulet Buhar Makineleri sökülmüş yerine dizel motor konulmuş hali 1930
26 Suhulet Yolcu ve Yük indirirken
27 Sahilbent 1.Dünya Savaşında Üsküdar-Sirkeci seferi sırasında Sirkeci Rıhtımında