Geçtiğimiz hafta Türk Boğazları Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün gündemindeydi.Irak savaşı sonrasında petrol fiyatlarının artması; dünyanın Suudi Arabistan’dan sonra 2. büyük petrol ihracatçısı olan Rusya’nın gelirlerini arttırdı. Rus petrolünün ihracı
Geçtiğimiz hafta Türk Boğazları Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün gündemindeydi.
Irak savaşı sonrasında petrol fiyatlarının artması; dünyanın Suudi Arabistan’dan sonra 2. büyük petrol ihracatçısı olan Rusya’nın gelirlerini arttırdı.
Rus petrolünün ihracı için kullanılan ana güzergâh olan Türk Boğazlarındaki sıkışıklık ilgili petrol şirketlerinin de baskısıyla Rusya’yı harekete geçmeye zorluyor.
Rusya; son üç yıl içerisinde ikinci kez Türk Boğazları konusunu uluslararası platforma taşımış oldu.
Uluslararası Denizcilik Örgütü; Birleşmiş Milletler’in denizcilik alanındaki uzman kuruluşu. 1958 yılında kurulan örgütün 162 üyesi var.
Kurucu üyelerden olan Türkiye; üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen örgüt içerisinde yeterince etkin değil. 1999 yılından bu yana Konsey üyesi olarak belli çıkışlar olduysa da henüz cüssemiz ile orantılı bir temsil düzeyi yakalayabilmiş değiliz.
Sadece Türk Boğazları söz konusu olduğunda durum değişiyor.
Geçtiğimiz hafta yapılan görüşmelerde Türkiye’den başka Rusya; Yunanistan; Ukrayna ve ABD söz aldı.
Bölge ülkelerinin söylemlerinde ortak talep Boğazlardaki kuralların gevşetilerek daha fazla geminin geçişine izin verilmesi idi.
Türkiye’nin koyduğu aşırı sıkı kurallarla gemileri boğaz girişlerinde beklettiğini böylece deniz çevresini koruyayım derken daha fazla tehlikeye attığını iddia ettiler.
Benim değerlendirmelerime göre satır aralarında gizli bir başka talep de Boğazlardaki deniz trafiğinin idaresinde bir şekilde etkin olabilmek.
Bunu şimdilik ikili temaslarla konuyu görüşme; VTS operatörlerinin eğitilmesi gibi talepler arkasına gizleseler de; belli oluyor.
Uluslar arası Denizcilik Örgütü de konunun sık sık gündeme gelmesine alıştı. Hatta alıştı yerine bunu istiyor demek daha doğru olur.
Komite Başkanı İrlandalı Tom Allan; görüşmeleri bitirirken Türk Delegasyonuna dönerek “Bize Boğazlarla ilgili bilgi vereceğinizi her fırsatta siz söylediniz. Sizden beklentimiz de odur; bize Türk Boğazları ile ilgili gelişmeleri rapor edin” dedi.
ABD sözcüsü de benzer şeyler söyledi.
Bu noktada Türkiye’nin Türk Boğazları ile ilgili tek başına hareket etmesi hem zor, hem gerekli değil.
Ancak konuyu ikili görüşmelerle ele alması da, en az çok taraflı uluslar arası platformlara taşıması kadar sakıncalı.
Boğazların geçmişi stratejik öneminin aynası ve bugüne kadar yansıyan önemli ipuçları içeriyor.
Geçmişte Boğazlar üzerine oynanan oyunlar ve bulunulan talepler şekil değiştirse de konunun özü aynı: Son derece stratejik öneme sahip bu su yolu üzerindeki egemenliği bir şekilde egemen devlet ile paylaşmak.
Osmanlı İmparatorluğu; son üç yüz yılında ayakta durabilmek için Boğazlardan büyük dayanak aldı.
Esas olarak hep denge politikası güdüldü.
Türkiye Cumhuriyeti 1950’li yıllarda Rusya’nın taleplerine karşı “Gerekirse Boğazlar için tek başına da olsa savaşacağını” ilan ettiğinde teraziyi dengeleyecek ağırlık okyanus ötesinden geldi; İkinci Dünya Savaşını bitiren Missouri Zırhlısı Dolmabahçe önlerinde demirledi.
Bugün Batılı petrol tüketicileri giderek Basra Körfezi’ne olan bağımlılığını azaltıyor ve Orta Asya ve Hazar Denizi petrollerine ağırlık veriyorlar. Bu denge değişiminde 2020 yılına kadar petrol rotalarında önemli değişiklikler yaşanacak.
Basra petrolü daha fazla Çin ve Uzak Doğu pazarlarına yönelirken; Rus, Kazak ve Hazar petrolleri Batıya ve okyanus ötesine gidecek.
Bu resmi iyi incelersek Türk Boğazları ile ilgili Uluslararası Denizcilik Örgütünde söz alan ülkelerin ne dediklerini daha iyi anlayabilir ve dengeleri o şekilde oluşturabiliriz.