Yaklaşık dört dakika süren deprem şehrin birçok noktasında genişliği beş metreyi bulan yarıklar oluşturarak o güne kadar görülmemiş bir can ve mal kaybına neden olmuştu.. Günümüz sismologları depremin kuvvetinin 7.7 richter ölçeğinde olduğunu tahmin etmektedirler.
Tarihin en büyük deprem felaketlerinden biri olarak bilinen Büyük Lizbon Depremi 1 Kasım 1755 tarihinde bir cumartesi günü saat 0940 ‘ta meydana gelmişti.
Yaklaşık dört dakika süren deprem şehrin birçok noktasında genişliği beş metreyi bulan yarıklar oluşturarak o güne kadar görülmemiş bir can ve mal kaybına neden olmuştu.. Günümüz sismologları depremin kuvvetinin 7.7 richter ölçeğinde olduğunu tahmin etmektedirler.
Depremin merkezi ,uzun yıllardır üzerindeki fener binasını Türk denizcilerin “Papazın Feneri” olarak adlandırdıkları St.Vincent burnunun yaklaşık 200 km batısında ve biraz da güneye doğru olan bir noktadaydı. Yıkıcı deprem ve ardından gelen tsunami Lizbon şehrindeki binaların çoğunu yerle bir etmiş , tahminlere göre yaklaşık elli bin insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu.
Kaderin bir cilvesi olarak depremin olduğu cumartesi gününün “Azizler Günü” ne denk gelmesi nedeniyle birçok dindar insan ,aileleriyle beraber Lizbon kentinin kiliselerinde ayindeydi ve ne yazık ki bu kilise binalarının neredeyse hepsi içeride bulunan insanların üzerine çökerek yıkıldı.
Büyük Lizbon Depremi
Depremden sağ kurtulanların bir kısmı panik halinde nispeten açık bir alan olan rıhtım bölgesine doğru kaçtılar. Ancak doklara vardıklarında denizin tamamen çekilmiş olduğunu ve birçok geminin depremin etkisiyle yükleriyle beraber çamurlu zemine doğru yan yatmış olduğunu gördüler. Depremden yaklaşık 40 dakika sonra gelen devasa dalgalar Tagus nehrinin yatağından doğru Lizbon şehrini sular altında bıraktı ve birçok insan da bu dalgalar arasında boğularak can verdi. Hatta buna tanık olanlar şans eseri at üstünde olanların dört nala şehrin tepelerine doğru kaçarak bile canlarını zor kurtarabildiklerinden bahsetmektedirler. Özel bir dini gün olması nedeniyle sadece kiliseler değil evler de ayin için kandillerle aydınlatılmıştı ve bunların sarsıntı nedeniyle devrilmesiyle kısa zamanda tüm şehri saracak bir yangın çıktı . Bu yangında depremi yarı hasarlı olarak atlatabilen binalar da harap olduğu gibi deprem ve tsunami bilançosuna ilaveten binlerce insan da yanarak veya dumanların içinde boğularak can verdi. Uzun yıllardır Avrupa’da böylesi bir felaket yaşanmamıştı ve tahminlere göre Portekiz Krallığı tüm maddi varlığının yaklaşık yüzde kırk kadarını bu depremde yitirmişti.
Depremden hemen sonra, tarihte kriz yönetiminde bir ilk olarak Portekiz kralı 1.Joseph ,kendi maiyetinde görevli Sebastian Jose Carvalho e Melo ( 1699-1782 ) isimli bir soyluyu ölülerin enkazdan çıkarılması ,enkaz altındakilerin kurtarılması , acilen geçici yerleşim birimlerinin kurulması ve sonrasında şehrin yeniden inşasını planlamak gibi görevlerle kurtarma çalışmalarını organize etmek üzere tayin etti . Sözü geçen asilzade bu verilen görevleri başarıyla yerine getirdiği için sonrasında kral tarafından Pombal Marki’si ilan edilerek onurlandırıldı.
Deprem yol açtığı büyük can ve mal kaybının yanı sıra bir süredir aydınlanma felsefesinin yolunda ilerlemekte olan Avrupa düşünce hayatını da çok derinden etkiledi. Düşünce dünyasındaki etkilerinin yanı sıra özellikle ilahi emirlerin ve yasaların ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerine bağnaz din adamlarının savundukları kaderci görüşlerden çok daha farklı olarak, akılcılığı teoloji dünyasının temeline yerleştiren yaklaşımlar Hristiyan dünyasında güç kazandı.
Lizbon depremi üzerine kafa yoran düşünce adamlarının en başında Voltaire (1694-1778 ) gelmektedir. Voltaire, 1789 Fransız ihtilaline ilham veren yazar ve düşünce adamları arasında belki de en önemlisiydi.. Fransa’da dini uhrevi amaçları dışında kullanarak yozlaştıran , krallığın ihsanları ile zenginleşmiş , en küçük hücrelerine kadar çürümüş ,halkın çıkarları aleyhine kayıtsız şartsız aristokrasiye destek veren Katolik Kilisesi ve onun bağnaz ruhban liderleri Voltaire’in eserlerinde eleştirdiği ,hedef aldığı ayrıcalıklı zümrelerin en başında geliyordu.
Zira Portekiz de o zamanın Fransa’sı gibi Katoliklerin dini alana hakim oldukları bir ülke olduğu için burada yaşanan yozluklar Voltaire için bilinmedik şeyler değildi. Her ne kadar kimileri bazı noktalarda biraz alaycı bir tutum takındığını öne sürseler de esasen Voltaire bu felaketten bireysel anlamda da çok derinden etkilenmiş ve Lizbon depremi üzerine oldukça uzun , duygusal olduğu kadar insanları aklın yoluna davet etmeye gayret eden manzum bir şiir yazmıştı ( Poème sur le désastre de Lisbonne ) .
Voltaire ve en çok bilinen eserlerinden biri “ Candide ya da İyimserlik Üzerine”
Voltaire ve onun gibi bu deprem üzerine çıkarımlar yapan düşünce adamlarının üzerinde durdukları ilginç bir nokta da şuydu : Lizbon kentinde neredeyse tüm kiliseler yıkılmış ve içeride bulunan insanlar feci bir şekilde hayatlarını kaybetmiş olduğu halde Lizbon batakhaneleri ve randevu evlerinin çoğu yıkılmadan sağlam kalmıştı. Bir tanığın ifadesiyle Lizbon şehrinin neredeyse bütün rahibeleri bu depremde ölmüşler , ancak Lizbon’lu hayat kadınlarının büyük çoğunluğu ise hayatta kalmıştı ( Bkz. 1755, Lisbon: The Benefit of Brothels.-Batakhanelerin Faydası ,James Goff,Walter Dudley- Oxford Academic Press ).
Bu gerçek o zamanın Cizvit rahiplerinin “ Bu deprem onun yoluna dönmemiz için Tanrı’nın bizlere ilahi bir uyarısı” gibi yorumlarını da en başından havada bırakmıştı. Rahiplerin dediği gibi bu deprem eğer Tanrı’nın ilahi bir uyarısı ise neden din adamlarının çoğu ve o sırada kiliselerde Azizler Günü yortusunu kutlayan binlerce dindar insan depremde can vermişti de hayat kadınlarının çoğuna hiçbir şey olmamıştı ? Tanrı neden onları değil de dindarları cezalandırmayı tercih etmişti ? Cevap aslında oldukça basitti : Zira şehrin kiliselerinin çoğu deniz kenarına oldukça yakın , kent merkezinde ,taş ve ağır gövdeli yapılar olarak inşa edilmişken batakhaneler kentin tepelerinde daha sağlam zemin üzerine ve ağaç gibi hafif materyallerden yapılmıştı.
Voltaire, Lizbon depreminin tek iyi tarafı olarak engizisyon mahkemelerinde görev yapmış Cizvit rahiplerinin çoğunun bu depremde ölmüş olmalarını gösterir.
Bu söz konusu mahkemelerde asılsız ihbar ve şüphelerle binlerce insan dini kuralları yerine getirmedikleri ya da kafir oldukları suçlamalarıyla olmadık işkencelerden geçirilmiş ya da yakılarak ölüm cezasına çarptırılmışlardı.
Jean-Jacques Rousseau
Lizbon depremi üzerine kalem oynatanlardan biri de Voltaire gibi Fransız İhtilaline ilham veren aydınlardan biri olan Cenevre’li yazar ve düşünür Jean-Jacques Rousseau ( 1712-1778 ) idi.
Ancak Rousseau natüralizm ve doğal yaşamı savunan bir düşünür olduğu için bu felakete biraz farklı bir yönden yaklaşıyor ve binlerce insanın çok küçük bir alanda yan yana yaşadığı kentlerin sağlıksız bir yerleşim biçimi olduğunu savunuyordu.
Büyük Alman Filozofu Immanuel Kant da ( 1724-1804 ) Lizbon depremi üzerine eser vermiş düşün adamlarındandı. Kant o tarihte nispeten daha genç bir yazar olarak bulabildiği tüm bilgileri derleyerek Lizbon depreminin gerçek nedenleri üzerine üç adet fasikül yayınlamıştır. Onun teorisine göre deprem yer altındaki mağaralarda sıkışmış gazların hareketi sonucu meydana geliyordu. Her ne kadar bu doğru bir teori olmasa da sismoloji yani deprem biliminin doğmasına neden olan ilk öncü eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Sonuç olarak Lizbon depremi aydınlanma çağının en canlı dönemlerinden birinde Avrupa düşüncesini derinden etkilemesinin yanı sıra teoloji ilminde akılcılığı önceleyen bir dini yorumun benimsenmesine yol açmış , yer bilimi ve deprem bilimin temellerinin atılmasına da vesile olmuştur.
Yukarıda değindiğimiz Lizbon depremi üzerine en çok yazan düşünürlerden biri olan Voltaire yazdığı manzum şiirin yanı sıra çok ünlü “ Candide ya da İyimserlik Üzerine “ isimli eserinde de Lizbon depreminden bahsetmiş , muhtemelen vermek istediği asıl mesajı kitabın sonuna bırakmıştır. Eserin sonunda kahramanımız Candide İstanbul’a gelir. Eserde kısaca yer verildiği üzere o sırada Osmanlı sarayında bir sürü taht kavgaları olmakta , vezirlerin biri azledilip diğeri gelmekte , tam bir siyasal karmaşa yaşanmaktadır. Candide evlerine konuk olduğu ve kendilerini son derece iyi ağırlayan yaşlı Türk ‘e tüm bu olan bitenler hakkında ne düşündüğünü sorar.
Yaşlı Türk Candid’e şöyle cevap verir :
“… Bilmiyorum ve hiçbir zaman, ne bir müftünün, ne de bir vezirin adını öğrenmedim.
… Bu toprağı, çocuklarımla birlikte eker biçerim; çalışma, bizden üç büyük kusuru, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır…..”
Candide, çiftliğine dönerken, Türk'ün sözleri hakkında derin düşüncelere daldı . Martin ve Pangaloss'a: - Bana öyle geliyor ki, bu yaşlı adamın, birlikte yemek yemek onurunu tattığımız altı kralın talihlerine yeğlenecek bir talihi var, dedi. ……“
Yaşlı Türk’ün verdiği ilhamla eserin kahramanının vardığı sonuç dün olduğu gibi bugün de güncelliğini koruyor :
Evet dünyada her şey , belki her kötülük mümkün, ama her ne olursa olsun bahçemizi ekmeyi de ihmal etmememiz gerek.
Kahramanmaraş merkezli depremde yitirdiğimiz tüm canlara rahmet ve yaralılara şifa dileklerimle.
Kpt.Alpertunga Anıker