Kediler gemilerde kumanyaya musallat olan farelerle mücadelede çok faydalı olmalarının yanı sıra denizcilere yaklaşan fırtınayı da haber verirlerdi.
Kedilerin insanlar tarafından ilk olarak M.Ö 12.yüzyılda evcilleştirildikle -rine inanılmaktadır. Eski Mısır’da kediler adeta tanrı mertebesinde büyük saygı görürler , hatta öldüklerinde mumyalanırlardı.
Beni-Hassan’da arkeologlar tam 300.000 kedi mumyasının bulunduğu bir kedi mezarlığı bulmuşlardır. Bastet isimli kedi kafalı olarak betimlenen aşk tanrıçası , Mısır tanrıları arasında önemli bir yere sahipti. Eski krallıkta kedi öldüren bir insanın cezası ölümdü. İnsanoğlunun toprağı ekip biçmeye başlamasıyla kediler ürünlerin kemirgenlerden korunması anlamında çok daha büyük önem kazandılar ve nesillerinin devamı ,sayılarının çoğaltılması teşvik edildi.
Kedi kafalı aşk tanrıçası Bastet
Arkeologlar Mısır orjinli kedilerin 7. ve 8.yüzyıllarda Avrupa’ya getirilmiş olduklarını düşünmektedirler. 7.yüzyıla ait bir Viking gemisinde bulunan kedinin kalıntıları üzerinde yapılan çalışma ,kedinin DNA’sının Mısır kedileriyle aynı olduğunu göstermiştir. Muhtemelen Viking gemilerinde farelere karşı bir önlem olarak kediler de bulundurulmaktaydı.
Eski Roma’da da kediler özgürlüğün simgesi olarak büyük saygı görürlerdi.
Müslüman toplumlarda da kediler genelde büyük saygı görür ve sokak kedilerinin her türlü ihtiyaçları insanlar tarafından karşılanır.
Bunun belki de en önemli nedenlerinden biri de İslam dininin Peygamberi Hz.Muhammed (SAV) ‘ in tüm hayvanlarla beraber kedilere olan özel ilgisi ve sevgisidir. Peygamberimizin Müezza isminde ( İzzet veren, şereflendiren anlamında ) bir kedisi de vardı.
Bu kediyi tanıması, onu Mekke’nin kavurucu sıcaklarında sokakta kıvranırken görmesiyle olmuştu. Rivayete göre bir gün bu kedi Peygamberin elbisesinin ucuna kıvrılıp uyumuşken ezanın okunması ile Peygamberimiz kediyi rahatsız edip uyandırmaktansa giysisinin ucunu kesmiştir.
Yine rivayete göre Müezza, sahibinin önünde eğilmiş ve Peygamberimiz üç kere sırtını okşamıştır. Müminlere göre kedilerin sırt üstü düşmemesinin nedeni, Müezza’nın sırtına Peygamberimizin mübarek elinin değmiş olmasıdır.
Her nedense bazı bağnaz Hristiyan din adamlarının etkisiyle orta çağda kedilerin şeytan ile ilişkisi olan bir hayvan olduğu düşünülmüş ve bu yüzden büyük ölçüde yok edilmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak artan fare nüfusuyla beraber bu dönemde Avrupa şehirleri uzun yıllar boyunca veba illeti ile boğuşmak durumunda kaldı ve Avrupa nüfusu önemli ölçüde azaldı.
Ancak sadece denizciler bu ortaçağ yobazlığına prim vermediler ve gemilerinde kediler ile seyir yapmaya devam ettiler. Kediler gemilerde kumanyaya musallat olan farelerle mücadelede çok faydalı olmalarının yanı sıra denizcilere yaklaşan fırtınayı da haber verirlerdi. Kediler son derece hassas iç kulakları sayesinde basınç değişikliklerine duyarlıdırlar. Özellikle yaklaşan fırtınanın öncüsü olan alçak basınç sistemleri kedileri huysuz ve asabi yapar , denizciler de bunu bir işaret sayarak gerekli önlemleri önceden alırlardı. Kedilerin denizciler ve aileleri ile olan dostluğu ile ilgili birçok batıl inanç da mevcuttur : Örnek vermek gerekirse İngiltere’nin Newcastle şehrinde kedilerle ilgili bir inanca göre evinde siyah kedi besleyen denizci hanımlarının eşleri mutlaka eve sağ salim dönerlerdi. Alman denizciler ise kedileri uğursuz saymazlardı ve dillerine yerleşmiş olan bir deyimle “ kedilere düşman olanın cenazesine ancak yağmur ve fareler gelir ” derlerdi.
Teknolojinin gelişmesi ile beraber basıncı ölçen barometre ve kuru-yaş termometrelerin gemilerde kullanılmaya başlanması ile hava tahminleri daha doğru bir şekilde yapılmaya başlandı ve kedilerin bu konudaki işlevleri de zamanla unutuldu. Ancak denizciler ve kediler arasındaki bu geleneksel bağ uzun yıllar devam etti ve kediler gemilerde fare savaşçısı ve gemi maskotu olarak kendilerine yer bulmaya devam ettiler. Hatta o kadar ki bu kedilerden bazıları denizcilik tarihinde yer buldular.
Bu meşhur kedilerden bazılarına aşağıdaki satırlarda yer vereceğiz :
Batmayan Sam ( Unsinkable Sam ) ya da Oscar :
Batmayan Sam lakabı ile de bilinen gemi kedisi Oscar İngiliz savaş uçakları tarafından 27 Mayıs 1941 tarihinde batırılan Alman Bismarck zırhlısından HMS Cossack isimli İngiliz destroyerinde görevli denizciler tarafından sağ olarak kurtarılmış ve sahiplenilmiştir. İlk olarak kendisine “O” harfi flaması denize adam düştü mesajını simgelediği için İngiliz denizciler tarafından “Oscar” adı verilmiştir. Ancak sonraki aylarda bu savaş gemisi de Cebelitarık boğazından İngiltere’ye yol alan bir konvoya eskort hizmeti verirken 21 Ekim 1941 tarihinde Alman denizaltısı U-543 tarafından torpido atışı ile yaralanmış, geminin hasar alan baş tarafında 159 denizci hayatını kaybetmiştir. Ardından HMS Cossack diğer bir İngiliz savaş gemisi HMS League tarafından yedekte çekilerek kurtarılmaya çalışılmışsa da kötü hava koşulları yüzünden 24 Ekim 1941 tarihinde Cebelitarık boğazının batısında batmıştır. Sam bu gemiden de sağ kurtularak Cebelitarık deniz üssü emrine gönderilmiştir.
Bu olaydan sonra Oscar, Batmayan Sam ( Unsinkable Sam ) lakabı ile de anılmaya başlanmıştır. Cebelitarık üssünde kısa bir süre istirahat ettikten sonra Sam kendini bu sefer İngiliz uçak gemisi HMS Ark Royal’de bulur. Ancak kötü talih zavallı Sam’i bu gemide de bulacak ve gemi 14 Kasım 1941’de Malta’dan dönerken yine bir Alman denizaltısı U-81 tarafından torpido ile vurularak Cebelitarık boğazına 30 mil mesafede batacaktır. Geminin batışı yavaş olmuş ve Sam ile beraber birçok insan da sağ olarak kurtulmuştur. Sam bu kazadan denizde bir tahta parçasına tutunmuş vaziyette iken kurtarılmış ve İngiliz savaş gemisi HMS Lightining ile tekrar Cebelitarık üssüne götürülmüştür.
Batmayan Sam’in Londra Greenwich deniz müzesinde sergilenen tablosu
Bu son kaza Sam’in denizcilik kariyerinin de sonu olmuş ve bir süre Cebelitarık valisinin ofisinde kaldıktan sonra İngiltere’ye gönderilmiştir. Kaderin enteresan bir cilvesi olarak Sam’i Cebelitarık’a götüren bu savaş gemisi de 1943 senesinde batırılacaktır.
Sam hayatının geri kalanını Kuzey İrlanda’nın Belfast şehrinde bir Gemiadamları Merkezinde ( Belfast seaman’s house ) geçirmiş ,burada bakılmış ve 1955 senesinde hayata gözlerini yummuştur.
Blackie ya da Churcill :
Blackie isimli kedi 2.Dünya Savaşında İngiliz donanmasının HMS Prince of Wales isimli savaş gemisinin maskotuydu. Bu gemi zamanın başbakanı Winston Churcill’i ABD başkanı Franklin Roosevelt ile yapacağı gizli bir görüşme için 1941 senesinin ağustos ayında Kanada’nın doğu kıyısındaki Newfoundland adasına götürdüğünde Blackie’de kendisiyle bu yolculukta beraberdi.
Churcill ve Blackie
Churcill görüşme sonrası gemi personeline veda ederken Blackie’yi de unutmadı. Onunla vedalaşırken çekilen fotoğraf Blackie’ye uluslararası bir ün kazandırdı ve bundan sonra Blackie isminin yanı sıra bu sevimli kedi Churcill ismiyle de anılmaya başlandı.
Aynı yılın sonuna doğru HMS Prince of Wales Japon hava saldırısında battığında Blackie gemiden kurtulanların arasındaydı ve ardından Singapur’daki İngiliz üssüne götürüldü. Japon istilası nedeniyle bir sene sonra İngilizler Singapur’u tahliye ettiklerinde Blackie bulunamadı ve sonrasında akıbetinin ne olduğu bilinmemektedir.
Gemici kedi Simon ( Able sea-cat Simon ) :
Simon isimli kedi İngiliz savaş gemisi HMS Amethyst’te görevli o zaman 17 yaşındaki deniz eri George Hickinbottom tarafından 1948 yılında Hong Kong limanında gezinirken bulunup aynı kişi tarafından gizlice gemiye sokuldu. Bulunduğu sırada Simon yaklaşık bir yaşında, oldukça zayıf ve bakımsız bir durumdaydı.
Üç madalya sahibi gemici kedi Simon
Kedi kısa sürede tüm personele kendini sevdirdi ve gemi farelerini yakalamaktaki becerisi ile dikkat çekti. Yakaladığı fareleri personel arasında özellikle yakın olduğu kişilerin yataklarına bırakarak onları onurlandırırdı.
Gemi Yangtze nehrinden Nanjing limanına doğru seyir yaparken sahil tabyalarından yapılan top atışları ile yara aldı ve Simon’u çok seven gemi komutanı Bernard Skinner bu saldırıda hayatını kaybetti. Simon bu saldırıdan yaralı olarak kurtuldu ve sağlık ekibinin müdahalesi ile vücudundan dört adet şarapnel çıkarıldı. Yaşaması için pek ümit olmamasına rağmen iyileşti ve tekrar görevine kaldığı yerden başladı. Gemi aynı nehirde demirde beklerken Mao Tse-tung lakabı takılan oldukça azgın bir fare türünün istilasına uğradı ancak Simon bu görevi de başarıyla yerine getirdi. Sonrasında basın tarafından geminin Yangtze nehrinde başına gelenler detaylı olarak öğrenildiğinde Simon uluslararası bir sempati ve ün kazandı. Akabinde ordu ve donanmada çalıştırılan bazı hayvanlara verilen Victoria Cross ( Viktorya Haçı ) madalyası ile onurlandırıldı. 1949 Ağustosunda Dickin madalyası ile de onurlandırılan Simon halen bu madalyaya layık görülmüş ilk ve tek kedidir. Simon’a ayrıca Blue Cross ( Mavi Haç ) madalyası da verilmiştir.
Gemi İngiltere’nin Plymouth limanına döndüğünde kurallar gereği Simon birkaç gün karantinaya alındı ancak aldığı yaraların enfeksiyon kapması yüzünden 28 Kasım 1949 günü hayatını kaybetti.
Cenazesi Doğu Londra Ilford hayvan mezarlığında yüzlerce insanın katılımıyla defnedildi. Hms Amethyst gemisinin tüm komuta kademesi ve personeli de cenazede hazır bulunmuşlardı.
Mezar taşına şunlar yazılmıştır :
MAYIS 1948- KASIM 1949 YILLARI ARASINDA HMS AMETHYS’DE GÖREV YAPAN SIMON’UN ANISINA ,
AĞUSTOS 1949’DA DICKIN MADALYASI İLE ONURLANDIRILDI
28 KASIM 1949’DA HAYATINI KAYBETTİ.
YANGSTE OLAYINDAKİ DAVRANIŞI EN ÜST DÜZEYDEYDİ.
Simon’un Londra Ilford’taki ebedi istirahatgahı
Osmanlı Donanması da muhtemelen savaş gemilerinde farelerle savaş hususundaki yararlılıkları nedeniyle kedilere yer vermiş olmalıdır. Her ne kadar bu konuda bir kayıta şimdilik rastlayamadıksa da araştırmaya değer ilginç bir konudur. Ancak fenomen tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun “Tarihimizde Garip Olaylar” isimli kitabından Osmanlı Donanması yelkenli gemilerinde bir dönem maymunların kullanıldıklarını biliyoruz. Bu maymunlar seren direklerinde gözcülük yapar ve ufukta herhangi bir şey gördüklerinde gürültü ve şamata yaparak denizcilere haber verirlerdi. Ancak sonradan bu maymunlarla ilgili çıkartılan asılsız bir dedikodu yüzünden Donanmada görevli maymunların hepsi yukarıdan gelen bir talimatla imha edilmişlerdir.
Osmanlı kaynakları titizlikle tarandığında gemilerde görevlendirilen kedilerle ilgili bilgilere ulaşılabileceğini tahmin ediyoruz.
Kpt.Alpertunga Anıker ve kedisi Necip ( Neco )
Özellikle son yıllarda İstanbul’un turistik anlamda çekiciliğinin artmasında pek farkında olmasak da sokak kedileri önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Özellikle Avrupa ve Amerika’da sokaklarda sahipsiz kedi ve köpeklere rastlanmazken ,buna karşılık Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi İstanbulda’da da insanların sokak kedileriyle beraber aynı ortam içerisinde ( Co-existence) var olması ,onların her türlü ihtiyaçları ile ilgilenmesi dünya hayvan severleri arasında büyük ilgi ve hayranlık uyandırarak İstanbul’un dünya kedi başkenti ( Cat capital of the world ) olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Yine geçtiğimiz yıllarda yönetmenliğini Ceyda Torun’un yapmış olduğu İstanbul’un birkaç sokak kedisinin günlük hayatlarını anlatan 2016 tarihli “ Kedi ” isimli belgesel film birçok uluslararası festivalde büyük ilgi görmüş ,ödüller almıştır. Belgeselin tanıtımında belirtildiği gibi :
“ …Kediler elbette ki İstanbul'un vazgeçilmez bir parçası. Sokaklarda salınan, güneş alan bir yer bulup pinekleyen, yemeğimizden bir parça almak için masa kenarlarında gözlerini bizlere diken bu zarif yaratıklar olmazsa, İstanbul'un önemli bir dokusunu kaybedeceği de bir gerçek. Ceyda Torun imzalı Kedi, İstanbul'un sokaklarında gezinen, kendi kurallarını koymayı başarmış bu sokak kedilerini merceğine alıyor. Bu belgeselde birbirinden ünlü isimleri izlemiyoruz. Vurucu diyaloglar, dramatik kareler, açığa çıkan büyük sırlar yok. Bunun yerine bol bol İstanbul sokakları, esnaf, kedi severler ve elbette ki kediler var….”
Kalpleri patileyen belgesel “ Kedi ” ( Yönetmen Ceyda Torun )
Kpt. Alpertunga Anıker