Geçtiğimiz hafta Avrupa Kılavuz Kaptanlar Birliği (EMPA) 39. Genel Kurulu'na katılmak üzere Polonya'daydık.EMPA; Türkiye dahil 23 Avrupa ülkesinin üye bulunduğu; bu ülkelerden yaklaşık yaklaşık 5000 kılavuz kaptanı temsil eden bir kuruluş. Merkezi Belçika
Geçtiğimiz hafta Avrupa Kılavuz Kaptanlar Birliği (EMPA) 39. Genel Kurulu'na katılmak üzere Polonya'daydık.
EMPA; Türkiye dahil 23 Avrupa ülkesinin üye bulunduğu; bu ülkelerden yaklaşık yaklaşık 5000 kılavuz kaptanı temsil eden bir kuruluş. Merkezi Belçika'nın Anvers şehrinde bulunuyor.
Ayrıca AB ile ilişkileri yürütmek üzere Brüksel'de bir bürosu var.
EMPA üyeliğimiz 2002 yılına dayanıyor; o yıl Anvers'deki kısa genel kurulda üyeliğe kabul edilmiştik.
Üyeliğe kabul bir seremoni ile oluyor; ; üye olmak isteyen ülke kuruluşu başvurusunu daha önceden yapıyor; daha sonra genel kurulda önce bir tanıtım konuşması yapıyor.Sonra üyeliğe kabulün oylanacağı zaman aday ülke salondan çıkıyor; ve oylamada üyelik kabul olursa; tüm üyelerin ayakta alkışlarıyla tekrar salona alınıyor.
Biz bu gururu 2002 yılında yaşarken "bu gururu burada biz Kılavuz kaptanlar olarak yaşıyor ve Avrupa Birliği'ne giriyoruz; inşallah bir gün tüm ülke olarak aynı gururu yaşarız" diye düşünmüştük.
Ne var ki; Polonya'ya giderken (ve dönerken) sınır kapılarında yaşadıklarımız bir kez daha gösterdi ki; Avrupalılar bize karşı olan önyargılarından henüz tam kurtulamamışlar ve katedecek daha çok yolumuz var.
Sayın Turgut Özal'ın "uzun ince bir yolun başındayız" şeklinde çok güzel tarif ettiği gibi yolun (Hala) başındayız; Avrupa Birliği konusunda açmamız gereken en önemli engel onların bize karşı önyargıları.
Albert Einstein'in "İnsanların önyargılarını aşmak atomu parçalamaktan daha zor" dediği söylenir.
Kısaca işimiz kolay değil. Biz EMPA içerisinde yaptıklarımızla bu inşaata kendi çapımızda bir tuğla koyduğumuzu düşünüyoruz.
Neticede kendimizi kabul ettirdiğimiz ve içerisinde yaptığımız çalışmalarla takdir kazandığımız örgüt bir Avrupa örgütü. Bu gibi çalışmalar arttıkça; onlar da bizi tanıyacak ve karşılıklı güven ortamı oluşacak.
Ancak o zaman giriş kapılarında pasaportlarımız didik didik edilmeyecek. Ve sonrasında tam üyeliğe kabul edileceğiz.
Ne zaman? Korkarım çok yakında değil.
*******
EMPA Genel Kurulu Sopot şehrinde yapılacaktı. Uçuşumuz Münih aktarmalı olarak Lufthansa Havayolları ile idi.
Münih havaalanında Polonya Havayolları (POL) 'un embraer tipi küçük uçağına bindik.
Yolculuğun sonuna doğu elektrik yüklü bulutlar arasında türbülansa giren uçak; zar zor Gdansk havaalanına indi.
Terminal binasına otobüsle geçip pasaport kontrol kuyruğuna girdik.
Polonyalılar; daha doğru dürüst bir terminal yapamamışlar ama pasaport bölümünü ayırmayı ihmal etmemişler: AB vatandaşları ve diğer pasaportlar.
Bizi "diğer pasaportlar" bölümüne aldılar haliyle.
Görevli memur, bizim heyete sıra geldiğinde pasaportu aldı; bir 5 dakika kadar evirip çevirip inceledikten sonra; neden geldiğimizi, ne kadar kalacağımızı ayrı ayrı sordu.
Daha önceden hızla ilerleyen kuyruk, sıra bize geldiğinde birden durmuştu.
Tabii biz asla kızmadan, sabırla bütün soruları medeni bir şekilde yanıtladık.
Ancak kibarca bu muameleye bir anlam veremediğimizi, bütün formalitelerin tamam olduğunu da söyledik.
**********
EMPA kongre organizasyonunu Polonyalılar çok iyi yapamadılar.
Otel seçimleri, tur organizasyonları yanlıştı.
Gecikmeler yaşandı.
Kongreye katılanların birçoğu geçtiğimiz yıl İstanbul'da yaptığımız 17. IMPA kongresine de katılmıştı.
Onlar; İstanbul Kongresinin organizasyon olarak gelmiş geçmiş en iyi kongre olduğunu ve bundan sonra da aşılmasının mümkün olmayacağını söylediler.
Bir yandan gelişen, pek çok konuda birçok AB ülkesinden ileri olan Türkiye gerçeği varken, bizden geride olan ülkelerde bile bize yapılan muamele doğrusu insanın ağırına gidiyor.
*************
EMPA Genel Kurulu'nun yapıldığı şehir Sopot.
Sopot'ta Avrupa'nın en uzun ahşap iskelesi bulunuyor. |
Sopot; Gdansk ile Gdynia arasında güzel bir şehir (Bu şehirlerin üçüne birden "üç şehirler" deniliyor ve toplam nüfusları 1 milyon civarında).
Sopot şehrinin bir yanı denize açık, öbür yanı ormanlık tepelerle çevrili. Denize bakan tarafında Avrupa'nın en uzun ahşap iskelesi yer alıyor.
Sopot 20. YY başlarında o zamanlar Almanya egemenlinde olduğundan Almanlar arasında popüler bir tatil yeriymiş. Polonyalılar da buraya yaz tatillerini yapmak için gelirlermiş.
O yıllarda meşhur Lesna Opera Binası da inşa edilmiş. Savaştan sonra, Sopot bu kez de her yıl Ağustos ayında yapılan Şarkı yarışması ile adını duyurmuş.
Sopot Şarkı Yarışmasına biz ilk kez 1976'da katılmışız. Bu yıl buradaki yarışmaya katılan Neco; 32 Yarışmacı arasından 2. liği kazanmış.
Şimdilerde Sopot 4,2 km uzunluğunda plajıyla yazın 2 milyon turisti ağırlayan canlı bir şehir durumunda.
Biz geldiğimizde ise hava sıcaklığı 12 derece idi; bu nedenle güzel plajdan yararlanan kimseleri göremedik.
Sopot'da Anna Rogowska'nın 4.77 ile kırdığı Polonya rekoru Nokia 6230'un kamerasına böyle yansıdı. |
Ancak; deniz kıyısındaki iskele meydanında geniş bir alanda kurdukları seyyar pistte yapılan bayanlar sırıkla yüksek atlama yarışmasına tanık olduk.
Biz yarışmayı önce sıradan bir yarışma zannederken; yarışmakta olan Anna Rogowska; Yelena İsimbeyova gibi atletlerin dünya çapında sıralardaki atletler olduğunu öğrenince işin rengi değişti ve yarışma heyecanlı bir hal aldı.
Hep televizyonda izlediğim sırıkla yüksek atlamayı bu kez Sopot'da canlı izleme olanağı buldum.
Atletler 4m30cm de çoklukla elendiler. 450'yi sadece Anna Rogowska geçebildi. Dünya rekorunu 4.91 ile elinde bulunduran Yelena İsimbeyova ise 450'de takıldı.
Daha sonra çıta 4 metre 77 santimetre'ye konuldu. Bu Polonya rekoru anlamına geliyordu.
Rogowska, ilk hakkında 477 yi geçemedi. Ancak; kendine güveninden ve kıl payı çıtayı düşürmesinden bu mesafeyi geçebileceği belliydi. Nitekim 2. hakkında rahatlıkla geçti. Bütün seyirciler gibi biz de ayağa fırlayıp alkışladık.
Bunu anlatmamın nedeni şu:
Evet, Polonya fakir bir ülke; ama bir şehir merkezinde deniz kenarında bir seyyar pist kurup orada sırıkla yüksek atlama yarışması yapacak ve bu alanda dünya çapında atletler çıkartacak bir spor kültürüne de sahipler.
Sadece futboldan ibaret değil dünyaları.
Bunun üzerinde aslında düşünmemiz lazım.
*******
Tekrar EMPA Genel Kurul'una dönersek;
Genel Kurul'da Denizhaber'de ayrıntılarını bulacağınız şekilde Türkiye raporunu sunduk.
Burada yaptığımız çalışmalar neticesinde EMPA'nın 41. Genel Kurulu'nun Türkiye'de yapılacağı kararını çıkarttık.
Heyetteki bütün arkadaşlarımı yaptıkları başarılı çalışmalardan dolayı kutluyorum.
*******
Polonya'dan bugün ayrılıp Pazartesi günü başlayacak olan IMO Seyir Güvenliği 51. dönem Toplantıları'na (NAV 51) katılmak üzere Londra'ya geçtim.
Seyir Güvenliği toplantılarında Türkiye'yi de ilgilendiren bir gündem maddesi var.
Dünya Tabiat Fonu; NAV 51'e sunduğu raporda; "Uluslararası trafiğe açık boğazlarda kılavuz kaptan alınmasını arttıracak adımların atılması ve Danimarka Boğazında mevcut kılavuzluk rejimine uymaya zorlamak üzere mali girişimlerde bulunmak da dahil olmak üzere, aynı bölgede muhtemelen zorunlu kılavuzluk ilan edilmesinin imkanlarının araştırılması için görüşmelere başlanılmasını" talep ediyor.
Bu rapor, yarın başlayacak görüşmelerde ele alınacak.
Bu, kılavuzluğun önemini bir kez daha ortaya koyması açısından önemli;İ ama aynı zamanda bizim Türk Boğazları açısından da lehimize kullanabileceğimiz bir gelişme.
Konunun ayrıntılarını ve gelişmeleri daha sonra yazacağız.