“Viya böyle - 2”den bir alıntıyı paylaşayım, genç vardiya zabitlerimize yararlı olacağı kanısındayım.
ROSSA ROSSA 13 Mart Cumartesi günü iki dökme yük gemisi Yunanistan'ın Kithira adasının yaklaşık 10 mil batısında çarpıştı.
Haber bu...
Geçmiş olsun. Çok şükür cana gelen bir kayıp yok.
Gün olmuyor ki bir deniz kazası haberi işitmeyelim. Haritada beyaz yuvarlak içine aldığım bölgede Afina & Kiveli gemileri çarpışmışlar.
İşaretlenmiş bir seperasyon olmamasına rağmen bölgede gemiler iskele iskeleye geçişirler. Muhtemelen Afina batıya, Kiveli gemisi de doğuya gitmekte. Nitekim Marine traffic’ten baktım Afina Bilbao’ya, Kiveli Varna’ya gitmekteymiş. Tamam da bunlar hangi sebepten çarpışmışlar bir bilgi yok ama birkaç olasılıktan söz edebiliriz.
Örneğin makina arızası, dümen arızası, uyku ve bilgisizlik gibi. Stajyerler için “Viya böyle” ve “Viya böyle -2” isimli 2 kitap yazdım.
İlk kitabı okuyan bir uzak yol kaptanımız bana yolladığı teşekkür mail’inde “Kitabı okuduktan sonra ne kadar eksik bir kaptan olduğumu anladım” itirafı durumun vahametini gösterir. Bölgeden geçecek kaptanlarımızın gözünü açmak maksadıyla birkaç uyarımızı yapalım. Trafiğin yoğun olduğu AD veya DA seyrinde kaptanımız teyakkuzda olmalı. BC arasında kestirebilir köprüüstünde muhakkak bir stajyer veya gözcü gemici olmak kaydıyla. Vardiyada ister 4.kaptan olsun, isterse 2.kaptan ben hep ayakta olurum. Bir seperasyon olmamasına rağmen güneye inerken Kea adasının batısından, kuzeye çıkarken doğusundan geçerim daha netadır. Ama adanın batısını hem aşağı inerken hem de yukarı çıkarken kullanabilirsiniz.
Siz yine de güncel uyarıları ve değişiklikleri takip edin. 50 yılı denizde tamamlayıp emekli olduktan sonra 3 senedir karadayım. Kurallar değişmiş olabilir.
ROSSA ROSSA, VERDE VERDE
Denizcilik okullarındaki söyleşilerimde hep Ankara ile Reina gemilerinin çarpışma analizini yaparak konuşmaya başlarım. Bu düzen kitaplarıma da sıçradı. Her kitabımda bu hikâyeyi yazarım ki yavrularımın kafasına iyice kazınsın.
Mahallemizin kasabı soruyor “Ya kaptan abi, Adriyatik’te 2 Türk gemisi çarpıştı. Nasıl oluyor bu?” Bir dakika deyip ona bütün çalıştığım gemilerde zabitlerimin de imzalarını aldığım pvc’ye kaplı 1 sayfalık talimatımdan 4 maddeyi okuyorum.
-
Çarpışmamanın ilk kuralı kırmızıya kırmızı (geminin iskelesi, yani sol tarafı), yeşile yeşil (geminin sancağı, yani sağ tarafı) göstermektir. Karşınızdan gelen gemiyi ne tarafınızda gördüğünüz önemli değil, önemli olan onun sancağını mı yoksa iskelesini mi gördüğünüz. Hangi tarafını görüyorsanız siz de o tarafınızı göstermek için rota değişikliğini önceden yapacaksınız.
(Bu satırları okuyacak meraklı kara okurları için biraz daha açıklama yapayım; Tabii ki denizde de trafik kuralları var karadaki gibi, mesela buradaki en birinci kural iskelesini gördüğünüz gemiye siz yol vereceksiniz, ama arayın da bu kurala uyanı bulun.)
-
Karşıdan gelen geminin kaptanı delidir.
-
5 milin dışı sizin, içi benimdir. 5 mile girmeden o gemiden neta (emniyetli geçiş mesafesinde) olamıyorsanız bana haber vereceksiniz arkadaş BANA. Ne demek neta olmak? Sancağa sancak, iskeleye iskele göstermektir. Gösteremiyorsanız bana haber vereceksiniz.
-
VHF (Very High Frequency) yani kısa mesafe telsiz cihazı ile konuşmak yasaktır. Bütün gemilerde aynı cihazdan var. Hatta en az 2 tane. Kısa mesafelerde, cihazda sürekli açık olan 16.kanaldan 24 saat dinleme yapılır. Şu satırları yazdığım 48.yılımda kazaları önlemede bulduğum çok önemli pratik bir püf noktasıdır. Siz VHF ile o gemiyi çağırmak gereği duyarsanız demek ortada bir olay var. Olayın göbeğinde benim olmam lazım. Bana haber vereceksiniz. En fazla 10 saniye sonra köprüüstündeyim. Kamaram 1 kat altta. Ama sizi arayan bir gemi olursa ona cevap verebilirsiniz.
Zannetmeyin ki köprüüstüne çıktığımda hemen müdahale ederim. Vakit varsa ilk önce zabitime sorarım “ne yapmamız lazım?” diye. Doğruysa önerisini uygularım, yanlışsa neden yanlış olduğunu anlatırım.
Kasaba, kısaca 4 maddeyi öğrettim. Sonra aşağıdaki şekli çizdim.
Güneyden kuzeye beyaz rotada tek okla çıkan Reina 1 gemisi ufak bir koster (kıyısal seyir yapan küçük gemi). Doğudan batıya 2 okla gösterilen rotada İtalya’ya giden Ankara feribotu daha hızlı. Kasabı kosterin üstüne koydum. Bildiği 4 kurala göre çarpışmadı. Kasap çarpışmıyor, bakkal çarpışmıyor ama esas kaptanlar çarpışıyor. Bu nasıl iş? EĞİTİMSİZLİK.
Kıssadan alacağımız hisse kokan bir “Tek kol” hikâyesini de okuyalım: Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçiriyor ve sol kolunu kaybediyor. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş.. Hoca:
- Getir çocuğu ..bir bakalım, demiş.
Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına.. Hoca çocuğu süzmüş
-Tamam, yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz.
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve bu hareketi çalış demiş. Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış.. Sonra hocasının yanına gitmiş. "Bu hareketi öğrendim. Başka hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş. Hocanın cevabı:
-Çalışmaya devam et olmuş...
2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş.. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:
Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum, bana başka hareket göstermeyecek misiniz?
- Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz..
2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş.
Bir gün hocası yanına gelip. ."Hazır ol!" demiş..
"Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!".. Delikanlı şok olmuş.. Hem sol kolu yok, hem de judo da bildiği tek hareket var.
İyi judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. .
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken.. ikinci , üçüncü maç....çeyrek, yarı final ve final...Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. .Tam bir üstat, delikanlı dayanamayıp hocasını yanına koşmuş..
“Hocam, hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var.. Bu kadar bana yeter, bari çıkıp da rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim..”
-Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil. Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:
-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?
-Bak oğlum, 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir!
Şimdi dönelim bizim kaza olayına. Sayın denizcilik okulu hocalarım, tek kollu çocuğun bildiği tek hareketi öğrenmesi gibi siz de sabah akşam Ünal kaptanımızın 4 maddelik “vardiya zabitinin dikkatine” yazısını talebelerinizin kafasına kazıyın. O zaman sizi dikkatle dinleyen, bu yazıları dikkatle okuyan ileride vardiya zabiti olacak hiçbir talebenin başına inşallah kötü bir olay gelmeyecektir.
Gelelim bu hikâyenin üçlemesine. Genova’da bir kılavuz kaptan geldi gemiyi yanaştırmak için. Limandan çıkacak yolcu gemisi için 10 dakika liman dışında makine stopta beklerken onunla laflıyoruz. Köprüüstünde duran, benim “Viya böyle” kitabımla oldukça ilgilendi. Bu kitabın İngilizcesi var mı dedi. Biz Türkçesini okutamıyoruz. “NE, okumuyorlar mı?” Okumuyorlar, ama önemli değil. Ben mesleği 1 kitaba indirmiştim, baktım ki okumuyorlar, kitabı da 1 sayfaya zipledim. O yüzden şuradaki 1 sayfalık talimatımla gemi götürüyorum. Kılavuz kaptan şaşırdı ve meraklandı.
“Bana birinci maddeyi okur musun?” dedi.
Haydaa, iş aldık başımıza. Canım bildiğin şeyler. Israrcı olunca birinci maddeyi okumaya başladım. Çarpışmamanın birinci kuralı kırmızıya kırmızı, yeşile yeşile göstermektir deyince pilot donup kaldı.
“Bizim denizcilik okulunun girişinde büyük harflerle yazılıdır bu cümle” demesin mi?
Hayret etme sırası bana geçti. Ne yazıyor orada?
“Rossa rossa, verde verde, la nave non si perde”
Yok ya! Bu sefer bu tekerleme benim dilime pelesenk oldu. O tarihten sonra gittiğim denizcilik okullarındaki söyleşilerimde herkese koro halinde bu tekerlemeyi söyletmeye başladım. Yukarıdaki tekerlemenin tercümesi “Kırmızıya kırmızı, yeşile yeşil gösterirsen gemini kaybetmezsin”